bugün

hani her karanlık günlerin de sabahı vardır safsatası vardır ya, ben onun benim için geçerli olmamasından korkuyorum sözlük.

her zaman nefes alabilir mi insan yüzüne kapanmış bir yastık gibi onu bunaltan karanlıktan sonra.

belki bir çok şey, belki de tek bir sebebi var benim bu halimin.

ama sözlük, cok özledim ben 5 yaşında olmayı. ne düşündüğümü merak ediyorum o günlerde, kafamın konya ovası kadar boş oldugu dönemlerde en büyük dertlerimin cizgi filmi kacırmak oldugu yılları özlüyorum.

bu böyle olmuyor, ben bu dünyanın insanı değilim. kendimi bu dünyaya ait hissetmedikçe sinirli, asabi oluyorum. insanları kırıyorum. ben isteyerek yapmıyorum sözlük, kimseye diyemiyorum. ama isteyerek yapmıyorum.
bi kız var.. kendisini göremiyorum ama düşüncelerini biliyorum.. sesini duyamıyorum ama söylemek istediklerini anlıyorum.. hep aynı yere geliyoruz ama daha önce hiç karşılaşmadık.. hep aynı şeylere bakıyoruz ama hiç gözgöze gelmedik.. işte o kız beni iyi dinle: sana aşık oluyorum ben.. gölgem gibisin ışık varken belirip karanlık olunca kayboluyorsun.. elimle tutamasam da seni.. görüyorum ordasın.. dokunamasam da sana.. varsın biliyorum.. hep böyle sürecek değil ya, bil ki yakında benim olacaksın..
çok sevdiğim, hatta ailemin başlarda sıcak bakmamasına rağmen vazgeçmediğim sonunda ailemin onayını almayı başladığım sevgilimin benimle birlikte olmak isteyip istemediğinden emin değilim artık. Umarım ne istediğine bir an önce karar verir de iyi ya da kötü herkes kendi yoluna devam eder artık.
Çanakkale anma tiyatrosu vardı sözlük. izlemeye gittim ve muhteşemdi.
bugün dershanede coğrafya dersinde erozyon yerine, ereksiyon dedim, kimse fark etmedi. evet.
tanrı onu yaratırken sanki benim fikrimide almış.
Sevgilimi o kadar çok kıskanıyorum ki, facebook sayfasını hackledim. Evet pişmanım ama şu an olsa gene aynısını yapardım. Onu üzmeyi hiç istemiyorum ama onu çok kıskanıyorum. Bu kıskançlığım yüzünden onu kıracağımı bilsem de böyle bir şey yaptım.
kendimi tutamayıp ararım diye numarasını sildim.
Hala gey arkadas bulamadım .
duygusal bir çöküntü...

çok değer verdiğin insanların bunu hak etmediklerini fark ettiğinde iş işten geçmiştir. bu kişi kim olursa olsun. ister sevgilin, ister dostun, ister ablan olsun.
tamam itiraf ediyorum sözlük çok aşığım o kıza.
siyah beyaz bir poz verip öylece kalakalmak istiyorum.
allaam ne çok derdi olan varmış. alayını bi çuvala doldursan, bir kilo etmez*.
şu an internetten canlı yayın boks maçı izliyorum.
ben hiç üzerine yazılar yazacagım, onun ugruna acılar cekecegim, yeri geldiginde fedakarlıktan kacınmayacagım, kendimden çok sevecegim biriyle birlikte olmadım. belki oldum, farkında değildim, hatta kuvvetle muhtemel ki farkında değildim,

düşüncelerime hakim olamadı hiçbir kız, kadın. bütün günlerimi, gecelerimi, bir kadınla beraber olma, buluşma onunla yanyana olabilme hayaliyle geçirdigimi de hatırlamıyorum.

ikili ilişkiler konusunda benden daha uzman, daha tecrübeli olabilir bir liseli bile. hep acemiydim. hep vurdumduymaz, umursamazdım.

neden diye soruyorum kendime. kendime aşık oldugumdan falan değil bu. ya da sevdigim kızları az sevdigimden de değil.

özgürlük tutkusundan belki. birbirimizin özgürlüklerini kısıtlamama isteginden.

günümüzdeki ikili ilişkilerde cogunlukla çiftler birbirinin hegamonyası altına girerler. dış dünyaya kendilerini kapatırlar, kıskançlık seviyesi had safhada olan ilişkilere başlarlar. ve sevgililerinin istedigi şekilde yaşamaya zorlanırlar. oldukları gibi değil, kendi özleri gibi değil, aşık oldugu insanın direktiflerine uyarak onun kafasındaki ideal sevgiliyi oynamaya calısırlar.

ve böylece gittikçe birbirine benzemeye başlarlar. her hareketleri, her konuşmaları, sevdikleri filmler, hoşlandıkları şarkıcılar,.. iki beyin tek beyin haline gelir. biri kaybolur, buhar olur gider. öyle ki artık giydikleri tshirtlerin rengi, ayakkabılarının markası bile aynıdır. yani sadece fikirleri değil, dış görünüşleri de birbirlerinin kopyasıdır.

sonunda ise karşındaki insandan sıkılmak, bezmek kaçınılmazdır. çünkü insanın başkalarıyla konuşma, buluşma, iletişime geçme nedeni; kendinden biraz olsun uzaklaşmak, sosyalleşmek, başka yeni düşüncelere yelken açabilmek, kendi sıkıcılıgından bayagılıgından kurtulmakta yatar. bu yüzden zamanla birbirinin ikizi olan çift artık çıkışı olmayan bir çıkmaz sokaga girmişlerdir,

çiftlerin biri tarafından "sen o ilk tanıstıgımız günkü berk değilsin" ya da "sen çok değiştin buse" laflarıyla ayrılıgın tohumları ekilir. halbuki ayrılıgın sebebi o çiftlerden birinin digerine yaptıgı yaptıgı baskıdan, kısıtlamalardan ileri gelir. o lafı diyen suçludur aslında. en büyük kabahat ondadır. bu kötü değişime yol açan odur çünkü.

böylece birbirinin kopyası olan çiftler bir süre sonra ayrılırlar, dost da kalamazlar muhtemelen, çünkü insan başkalarında kendi sıkıcılıgını gördügünde o insandan uzaklaşır.

böyledir bugün cogu birliktelikler.

oysa aşk, özgürleştirmeli insanı.
evli olduğunu bilmediğim biriyle seviştim. bir süre konuştuk, bir kaç kez daha görüştük. bugün, alışveriş merkezinde gezerken onu gördüm, yanında karısı ve oğlu vardı, ne yapacağımı şaşırdım. elim ayağıma dolandı, gittim köşeye saklandım. bir süre izledim çok mutlu görünüyorlardı. kendimden de, ondan da utandım.
mutlu olunca kendimi aptal gibi hissediyorum mutluluğa o derece yabancıyım.gülerken çekilmiş fotoğraflarıma bakıyorum çok farklı birini görmüş gibi oluyorum.bu dünyada mutlu olunacak fikri çok uzak geliyor ben mutluyken başka yerlerde çekilen acılardan uzaklaşıp bencil bir insana dönüşüyormuşum gibi tuhaf düşüncelerim var.
verdim lan o pozu.
her yolu deniyorum ama yok, unutamıyorum.
Cok yalnızım. Kusacak kadar.
Acımdan olmek uzereyım.
Acılı ketcaplı mayonezlı baharatlı makarna yemek ıstıyorum.
bu gece hayatımla ilgili ilk defa ciddi bir karar aldım. her şey bombok giderse ölebilirim belki de ama kararım kesin.

bir de hayatımda olmasından aşırı mutlu olduğum ve huzur bulduğum bir insan var. iyi ki var o.
sabahın bu saatine kadar hangi akla hizmet oturduk bilmiyorum. bizim en geç 12 de yatmamız gerekiyordu. pişmanlık şimdiden beni ele geçirdi.
sonunda tekrar dizi izlemeye başlamama gerçekten sevindim. önce Sherlock ve ardından Breaking Bad… kendimi biraz daha insani hissediyorum. ya da daha az hırpani, bilmem anlatabiliyor muyum? sürekli aynı şeyleri yapmaktan sıkılmaya başlamıştım.

bir bölümde kadın adamın kafasını ATM makinesiyle * ezdi, çok hoş bir yöntem. kendi kendime düşündüm de, kafasını ATM makinesiyle * ezmek isteyebileceğim insanlar var. hak ediyorlar!

hala spesifik bir koca götlünün peşine düşmenin hesaplarını yapıyorum. bunu yazarken düşündüm de, eğer şu satırları yazarken ölseydim neden dolayı, daha doğrusu neyi yapamadığımdan dolayı pişmanlık duyardım? listeleyelim, canlı olarak:

1) insanlığı ele geçiremedim, köleleştiremedim ya da yok edemedim. tanrım bu çok büyük bir kayıp. bence doğru araçlar ve yöntemlerle insanlığı kesinlikle hizaya getirebilirdim…
2) sevmek ve sevişmek * istediğim kızlarla asla birlikte olamadım, doya doya sevemedim ve sevilemedim. bu da hayatımın tam anlamıyla boşa gitmiş olduğunu gösterir.
3) zengin olamadım, paranın gözüne vuramadım, dünyevi zevklerin çok büyük bir kısmından mahrum kaldım. para her şey değil diyorlar ya, onu kim diyorsa ben onun ta amına koyayım. para her şey. parayla saadet olur. siz beceremiyorsanız becerebilen birine bırakın o parayı derim.
4) adını burada anmak istemediğim ve paragrafın başında bahsettiğim o koca götlü şişko patatesin yakasına yapışıp probleminin ne olduğunu soramadım, öğrenemedim. şu fani dünyada çok az şeyi gerçekten merak ederim ve bu onlardan biri. o hominigırtlak dizi manyağı ne sik yemeye bütün bağları koparttı ve insanları arkasından gönderdiğimde o kadar direnç gösterdi? ne oldu?

aklıma daha fazlası gelmedi. ölsem yapamadığım şeylerden kaynaklanan pişmanlıklarım dört maddeye sığıyormuş. komik, sanırım. benim için en azından. kompakt bir liste, ama benim için ne kadar elastik bilemezsiniz. en azından ilk üç madde. dördüncü ayrı bir hikaye. total pişmanlıklarım ise apayrı bir hikaye. ama gece gece (sabah sabah mı demeliydim, ezan okunuyor zira) hepsini birden yığıp kafa sikmeye lüzum yok sanırım.

buraya kadar okuyan olduysa teşekkür eder, kafasını deli saçmalarımla doldurduğum için affına sığınırım.
gerçekten bu sözlükte zekasından şüphe duyduğum yazarlar var.
bazen diyorum ki bunu azıcık kafası çalışan yazamaz.