birinin yüzüne baktığımda yüzünün resmini gözlerimle hayali çiziyorum ten rengini seçiyorum onu boyuyorum. bazen taşıyor rengi, sinir olup siliyorum sonra baştan çiziyorum falan. karşımdaki kişi de neden öyle bakıyorsun diyor* kızarıyorum.acaba ne düşündüğümü düşünmüştür diye düşünüyorum.**
eve gelince montla yatağa girip yorganı çekerek kitap okumak. bazı sabahlar kalktığımda da ilk olarak montumu giyip yine aynı şekilde kitap okuyorum. bu gerçek yaşamdan ruhsal anlamda olduğu gibi fiziksel anlamda da bir kaçış anlamına geliyor sanırım. belki de gerçek yaşama karşı bir siper görevi görüyor o mont. montumu seviyorum.
Başkasının derdini, zevkini vs. dinlerken kendi sorunlarımı unutuyorum, sanki tamamen yeni bir dünyanın içine giriyorum. Kitap korken de oluyor aynısı. Çok stresli olduğum dönemlerde çevremdekileri hep bir kaçış kapısı olarak kullanıyorum.
Herşeyi okumaya çalışmaktır. Yemek yerken, masadaki sos şişesi, yoğurt kabı, su şişesi, artık ne varsa, duş alırken, şampuan kutusu, duş jeli falan... Makyaj yaparken ürünlerin arkasındaki anlamsız yazılar. Yemeğe gidilen yerdeki menüyü defalarca okumak. Uzaktan da olsa, karşı dükkanın vitrinindeki yazıyı okumaya çalışmak, yok olmazsa aşağı inip bir bakmak. Üzerinde yazı olan herşeyi okumaya çalışmak ve bundan inanılmaz sevk almak. Evin her yerine, tuvalet de dahil, okunacak birşeyler koymak. Kültürel olsun, olmasın. Kendime engel olamıyorum. Okuma aşkı da değil bu. Merak. *