sözlük yazarlarının hatırladığı ilk ölüm

entry23 galeri0
    23.
  1. Bizim en eski sitede oturan turan amcanın ölümü. Annem anlatmıştı, tahtalarını baban da koymuştu demişti. Nasıl yani babam da mı mezara girmişti? işte o zaman kafamda bir şeyler gümledi. 5 yaşındayım düşünsene, babam canlı da olsa mezara girmişti. Gecelerce ağlamıştım. Turan amcaya da, aileme, sevdiklerime de. (bkz: anılar)
    0 ...
  2. 22.
  3. 21.
  4. küçükken civciv öldürmüştüm ama o beni o kadar üzmüştü ki. Çok ağlamıştım. Gerçekten uzun zaman kendime gelemedim.
    1 ...
  5. 20.
  6. anneannemin annesinin yani nenemin ölümü. ortaokuldaydım. nenemi çok severdim. kulakları duymazdı. bu sebeple kız kardeşimle benim zeka gelişimimizde çok büyük rol oynamıştı hiç farkında olmadan. bir doktor nenemi tanıyınca söylemişti bunu. bu çocukların zekası bu teyzenin kulaklarının duymaması ve ona birşeyleri anlatma yöntemi bulma çabaları sonucunda oldukça gelişmiş demişti anneme.
    96 yaşındaydı nenem. inanılmaz sağlıklıydı. hergün bütün evi süpürürdü. bize bakardı. annem babam çalışırken tüm ihtiyaçlarımızı karşılardı. hele yaramazın başkanı olan beni bile harika idare ederdi.
    bizdeyken ölmedi. diğer kızının evinde öldü. o gün yerleri süpürmüş yine. buzdolabının önünü. sonra kanepenin önüne oturmuş üstünü başını biraz düzeltmiş, kanepeye dayanmış hafifçe. ölmüş.
    1 ...
  7. 19.
  8. 18.
  9. en yakın arkadaşım. üzerinden 15 sene geçmesine rağmen mezarına bir kere bile gidemediğim canımın kaybı.
    0 ...
  10. 17.
  11. karşı kaldırımda boylu boyunca bir adam yatıyordu üstüne bişeyler örtmüşlerdi.sanırım kalp krizi geçirmiş. o sahne gözümün önünden gitmiyor.
    0 ...
  12. 16.
  13. atatürk'ün ölümü. bize okulda ilk onu ögretmislerdi de.

    (bkz: atatürk 1881 de doğdu 1938 de öldü) hala da yeni gelen ögrencilere öldügünü ögretmeye calısıyorlar ama ölmedi iste kalbimizde yasıyor.
    1 ...
  14. 15.
  15. babam sonrasında annem, ablam, dayım, amcam, babaannem, dedem. çocukluğum sevdiklerimi toprağa teslim etmekle geçti. suan hastanedeyim belki de sıra bende.
    1 ...
  16. 14.
  17. zeki müren'dir herhalde. cenaze törenine de katılmıştım. birisi beni tepesinde gezdiriyordu o kimdi hatırlamıyorum * çok kalabalıktı lan.
    1 ...
  18. 13.
  19. babamın ölümü. 5 yaşındaydım ve hiçbir şeyin farkında değildim.
    3 ...
  20. 12.
  21. 11.
  22. Babamın ölümüne kadar ölümün ne demek olduğunu bilmiyordum. Kaza haberini aldığımda aklımdan sadece bacağının kırılabileceğini geçirdim. Ama durum öyle değildi. Cenaze aracı evinizin önüne yanaşınca anlıyorsunuz her şeyi. Daha 11 yaşındayken hayatın en önemli gerçeğini tadıyorsunuz.
    2 ...
  23. 10.
  24. babaannemin ölüm anıdır. küçücüktüm, iğne yapılırken ölmüştü. siyah bir kan pıhtısının şırıngaya dolduğunu görmüştüm. şu kaynatılarak sterile edilen eski tip şırıngalardandı. çok severdim babaannemi ölüdüğünüde idrak edememiştim o gece cenazenin yanında uyumuştum. tam karnının üzerine bırakılan bıçağın neden orda olduğunu düşünmüştüm ve babaannem sanki daha uzun biri olmuştu.
    0 ...
  25. 9.
  26. her bireyin yüreğinde farklı bir acı bırakan ilk deneyimdir.

    aylardan eylül, daha iki gün olmamış dayım bize geleli. annemin yaptığı su böreklerini yemişti. hemde sanki önünden alan varmışcasına bi' iştahla. annem " yavaş ye ali, boğulacaksın " dediğinde, " abla, anneme deme ama sen ondan daha güzel yapıyorsun böreği " demişti. belki de gitmeden ablasına bir iltifat etmek istiyordu. annem en büyükleriydi çünkü kardeşlerinin. ve diğerleri daha çocukken o evlenmişt. babam onlar için enişteden çok abiydi o yüzden.

    adı ali ydi. benim için bi' erkeğe verilebilecek en güzel isim. 192cm boyunda, ince uzun bir adamdı. 1992 eylülünün şimdi hatırlamadığım, daha doğrusu çok derinlere gömdüğümden hatırlayamadığım bir gününde alkollü bir adamın kullandığı bir arabada can verdi. önündeki arabaya 180 km hızla çarpan o alkollü herif, kendi götünü kurtarmak için dayımın oturduğu tarafı, önlerindeki tıra sürmüştü. daha 22 yaşındaki benim gencecik, findan gibi dayım; tır kasasındaki kancalara takılıp ölmüş. enkazı kaldırdıktan sonra dayımı çıkarabilmişler.

    gece eve telefon geldiğinde bizi diğer dayım aramıştı. anneme " eniştemi ver abla, ona bi' şey söylemem lazım " demişti. çok iyi hatırlıyorum, annem meraktan ahizenin tersine kulağını dayayıp dinliyordu muzip muzip. dayım babama haberi verince annemin haykırışını hala duyabiliyorum. apartmanın merdivenlerinden düşer gibi inmişti beşer onar. bizi karşı komşuya emanet edip hemen kaza yerine gittiler. komşumuzun dayımla akran iki kızı vardı. abimle beni sakinleştirmek için bütün gece uğraşmışlardı. bir yandan da ağladıklarını belli etmiyorlardı. çünkü onlar gerçeği biliyordu. bizse abimle hala dayımın hastaneye götürüldüğünü ve iyi olduğunu sanıyorduk.

    saat gece 2 sıralarında bir kamyonet apartmanın kapısına yanaştı. kocaman kasasını açtıklarında bir tahta kutunun çıktığını gördüm içinden. hayatımda hiç tabut görmemiştim, tahta bir kutuydu o işte. ne vardı ki kutuda? ne konurdu ki... neyin konduğunu sonradan anladık abimle. dayımın ayakkabılarını görünce, daha doğrusu tekini görünce anladık. sığmamıştı ayakları içeri. sığmaz tabi, benim dayım dev gibi bi' adamdı çünkü. miniciktik biz, bizim dev adamımızdı o. omuzlarına alırdı abimle beni. ben elimi uzatırdım bulutlara dokunmak için. dokunabileceğimi düşündüm hep. çünkü bir devin omzundaydık.

    anneme hastanede sakinleştirici yapmışlar. iki kişinin yardımı ile yürüyebiliyordu. cenaze karışık, net değil bende. annanemin ağlamaları, bağırmaları. annemin saçma sapan suskunluğu, sakinleştirici etkisi yüzünden et yığınına dönüşü, arka arkaya doğumyapan yengem ve teyzemin ağlamaktan kızarmış yüzü. biri henüz 6 diğeri ise 12 günlük olan, yeni doğmuş iki kuzenlerimin annelerinin sütten kesilmesi nedeniyle biberonla beslenişi... bir de muradiye ablanın çitlerin arkasında, yazmasını ısıra ısıra sessiz sessiz ağlaması. seviyordu dayımı, annanem isteyecekti onu ana-babasından. muhtemelen onlar da vereceklerdi. ali dayım köyün en yakışıklısı en gözdesiydi. muradiye abla yıkılmıştı çitlerin dibine, kaldıran da olmadı onu yerinden. adı konmamış bir sevdaydı onunkisi, biri görse mutlaka ayıplardı. onun için saklanmıştı. kimseye göstermemişti ağladığını. beni görünce bile silecek oldu gözlerini. halbuki ben ne anlardım ki? çocuktum daha.

    kimseye yakışmaz elbette ölüm. hepsi anidir, hepsi beklenmedik. ama dayım...
    gerçekten erken ölmüştü. '92 de mardin-midyat-doğanyazı' da yapmıştı askerliğini. hala başımıza bela olan o köpeklerin en azgın zamanlarında bir buçuk ay dağlarda kalmıştı. botlarının hiç ayağından çıkarmadığından ayaklarına yapışmıştı çorapları. taban derisi soyullduğu için 15 gün revirde kalmıştı. annanem o anbeş günde tam on kilo vermişti. ulaşamadığı yerdeydi can paresi.

    Dayım, 1992' nin eylül ayında öldü. Onu alkollü bi' şoför öldürdü. Ben onun mezarına tam 15 sene sonra gidebildim. Hayatımdaki en büyük travmadır ve o gün bugündür ben adı ali olan herkesten korkarım. Korkarım onları erken kaybetmekten...
    4 ...
  27. 8.
  28. dedemin ölümüdür. onun ölümü canıı acıtmıştı küçüktüm "deden öldü" cümlesini duyduktan sonra hayatım başıma yıkılmıştı. çok ağladım dedem affet..
    1 ...
  29. 7.
  30. komşumuzun ölümü yaşlı bir kadındı onun adına mevlit okutuyorladı ve çocuktum, görünce çok korktum,
    ondan öncede yaralama olayı gördüm,birileri kavga etmiş birbirini bıçakmış, hastahaneye getirdiler.
    karanlıktan çok korktum ve dışarı çıkamadım ben.
    edit:dünya kadar yazım hatası düzeltildi.
    2 ...
  31. 6.
  32. dayımın kredi kartı borçları yüzünden kendini asarak öldürmesi.
    0 ...
  33. 5.
  34. adana da turgut özal başbakan olsun diye yırtınan anavatan partisi seçim görevlilerini taşıyan pervaneli uçak, broşür yağmurunu hayli abartınca yere çakılmıştı.
    ben bildiğiniz sabi sübyan; dam derler adana da, arkadaşlarla damdan dama sekiyoruz.
    baktım bir zero(ben japon zerolarına hastaydım o zamanlar. hirohito amca hala amerika ile savaşıyor zanneder, uçak gördüğümde sensey görmüş sıpa gibi selmlardım) yan dönmüş, boş araziye pike yapıyor.
    lan dedim bu deyyus samuray pentagon diye bizim mahallenin boş arazisini vuracak, hemen topuk, bık varya.
    bizim bebelerde peşimden.
    biz merdivenleri inip, sokağın köşesini dönerken bir patlama, aha dedim torpidonun ilki yollandı.
    meğerse uçak burun üstü toprak araziye çakılmış.
    araziye adım atar atmaz, önce uçağı, sonra tam bir metre önümdeki kıpkızıl bebek kafasını(ne laka deme lan, dinle)gördüm.
    lan dedim bizim sidikli kızlar bebeklerini katledip buraya mı gömüyorlar, demez olaydım. meğerse kafa harbiden kafaymış. ben tabii ki ufaktan sıyırdım. bizim köfte enes vardı, siz tanımazsınız(iyi çocuktur ha, hala iyi mi bilemem ama)lan, lan, baksana lan deyip duruyor, kolumu çimdikleye çimdikleye.
    lan ne var kodumun enesi(çocuk dediysek, bebek de değiliz, ağzımız laf yapıyor.) diyecektim ki, baksana olum adama demez mi. lan ne adamı, adam mı kalmış, kafa bir tarafta, gerisi dersen kimbilir nerede derken, uçağa doğru bilinçsiz bir bakış attım.
    uçağın önünde bayağı kaslı bir amacam hareketsiz oturuyor(amcamda bir gögüs kası vardı anlatamam, arnold görse kıskanırdı valla), oturuyor ama kafanın olması gereken yerde bildiğin saç var, başkada bir şey yok a.... k....m.
    lan o ne acayip yüz dememe kalmadı, bir de baktım, amcam lucifer misali ardına dönmüş, boynundan kan damlaya damlaya sanırım broşür dağıtan kopuk başlı amcamın olması gereken yere bakıyor.
    ben tabii orada bayılmışım.
    sonrası mı?
    valla gelen ambulanslar boşuna gelmemiş anlayacağınız.
    birisi cesetleri almış, diğeri ben ve kankaları.
    tabii ki yıl seksenler olunca öyle psikolog falanda bulunmaz acil servislerde.
    gözümü bir açtım huri gibi bir hemşire, cins cins bakıyor.
    neyse iğne yaptılar yolladılar.
    sonrasında bir iki hafta bebeklik günlerime geri dönüş yaptım.
    annesi ile babasının arasında titreyen dokuz yaşında bir velet hayal edin işte.
    ettiniz mi?
    lan o çocuk varya ben değilsem, kesin bizin köfte enes tir.
    eğer oysa, benden de selam söyleyin olur mu?
    ha bir de sorun bakalım hayalindeki köfte lokantasını açabilmiş mi?
    açtı ise iflas edemeden çalıştırabilmiş mi?
    çalıştırabilmişse neden bizi de bir kez olsun davet etmemiş, eşşekoğlu eşşek.
    1 ...
  35. 4.
  36. şehitlerle ölümü tadan bir millet olmamızdan kaynaklı olarak; şehitti elbette.
    1 ...
  37. 3.
  38. çocukluğumun ölümüdür ki, büyüyerek gömmüşümdür onu.
    7 ...
  39. 2.
  40. (bkz: 17 ağustos 1999)

    hiç akıldan çıkmayan ölümleri hatırlatır. zordur burada, hatıralarla yaşamak...
    7 ...
  41. 1.
  42. tanım: hayatları boyunca unutamayacakları bir hatıradır.

    kaç yaşında olduğumu tam olarak hatırlamıyorum ama, yürürken kendiliğimden düşecek yaşlardaydım. Ayaklarım en fazla bir işaret parmağı boyunda, yediğim meyvelerin suyunu üstüme akıttığım dönemlerde, ağzım yüzüm kirli kirli, mahallede geziyorduk.
    tuba abla ise 5-6 yaşlarında bizden çok büyük bir ablaydı o dönemler.

    mehmet amca ölmüş dediklerini biliyorum sadece. kime sorduysam söylemiyor komşumuz mehmet amca ya ne olduğunu?

    + > beni baglamayan baglac
    - > canım annem

    +anne ne ooomuş?
    -ölmüş yavrum.
    +...
    +ne oomuş?

    tek katlı, içi kötü kokan (balık gibi) bir evdi burası ve muhtemelen bu koku fakirliğin kokusuydu. öyle ki, eve gelen taziyecilerin oturacak yer dahi bulamamasından olacak ki, mahalleliler evlerindeki sandalyeleri bu eve taşımışlardı.

    bense kapıdaydım, kendi yaşıtlarımla beraber. kimisi yerlerden taşları sökmeye çalışıyor, kimisi ise duvarlara taşla resimler çiziyordu. benim ise tek derdim vardı onu da tuba abla dan öğrenmeye çalışıyordum.

    + > beni baglamayan baglac
    - > komşu kızı tuba abla

    +ne oomuş?
    -ölmüş?
    +nasıl ölmüş?
    -mehmet amca yürüyomuş, allah da arkadan ona dokunmuş o da öölmüşş
    + ! ! ! * *

    Bu olayı unutana kadar, arkasına bakarak yürümek zorunda kalan, ve dokunmak denilen şeyden korkan bir yazarın gerçek öyküsüdür.
    17 ...
© 2025 uludağ sözlük