eve dönerken oturduğum sokağa gelince, sokağın başından bina girişine kadar adımlarımı sayıyorum. başka hiç bir yerde değil ama, ne sokağa bağlanan caddede ne de binaya girdikten sonra.
kaldırımdaki o logar kapaklarına veya dükkan önlerindeki bodrum katına açılan depo kapaklarına falan basamıyorum zıplaya zıplaya yürüyorum ya da insanlarla çarpışıyorum. ne yapayım yanlışlıkla bassam başım dönüyor. dalga malzmesi oluyorum ama huy olmuş naparsın...
uzun zamandır beynimi uyuşturuyor, üretkenliğimi azaltıyor, kafamı mallaştırıyor ve en önemlisi değerli zamanımı çalıyor diye televizyon izlemiyorum. genelde * odamda takılırım. bizimkiler izler. arada bir canım sıkılır yanlarına uğrayayım derim. yalnız her uğramamda televizyona dalarım. garip olansa, hiç bir zaman oturmam. ayakta dikile dikile izlerim. hani "kısa kalicam, izlemicem" baabında güya. ne zaman reklam girer, ben öyle odama dönerim. sonra yine aynı şeyi düşünürüm ve düşünceme hak veririm: "bu televizyon insanın beynini uyuşturuyor ya, zamanını çalıyor, mal mal baktırıyor kendine! durmuş dakikalardır gönülçeleni izliyorum! hay zekama tükirim ben..".
düşünürüm, düşünürüm ve hak veririm, hak veririm ama yine "yanlarına bir uğrayayım" dediğimde, yine aynı şeyi yaparım.
hatta bazen bizimkiler yatmaya gider, ben tv başında dikilir vaziyette izlemeye devam ederim. sonra bir filme takılırım. "ha şimdi kapatırım, ha şimdi yatıcam zaten, ay uykum da geldi" diye içimden sayıklarken bir bakarım 1 saat olmuş. sonra "bu kadar izlemişim bari sonunu göreyim" derim. ama yine de oturmam. hay zekama ikinci kez tüküreyim. sonra "niye ayaklarım ağrıyor, niye ağrıyor, ağrıyor!?" diye dolanıp dururum. babam çıkar yine aynı şeyleri söyler:
-küçükken top sahasından alamazdık seni, ayakları burka burka böyle oldu işte! bir de yetmez gibi paten kaymalar bilmemneler.. şimdi çıkıyor acısı işte. akılsız kafanın cezasını el-ayak çeker!
(bu son cümleyi daha çok kullanır. aslında bütüm yazdıklarımı da çok kullanır ama o cümle sonuç cümlesi olduğu için, bazen hepsini söylemeye üşenir ve direk onu söyler).
karşımdaki ebeveynim bile olsa kolay kolay güvenemiyorum. bir paronayaklık var. gereksiz bir paronayaklık. klavyemin arkasında silah bulunduruyorum; odamda bana bir şey olmayacağını bildiğim halde.
karşılıklı diyaloglarda karşıdaki kişinin söylediği şeyi duymuş olsam dahi tekrar soruyorum, alışkanlık olmuş bazen sinir bozucu oluyor karşıdaki için ama ben vazgeçemiyorum..
gizli gizli cips yiyorum, evde bin tane olsa bile odaya geçip sessiz sessiz yiyorum. kuruyemişte olmuyo mesela, sadece cipste. küçükken ne yaşamışsam artık.
bir iş yapıcaksam ve öyle çok acil birşey değilse saatin 15,30,45 geçe ya da tam olmasını beklerim.
ders çalışmaktan kaytarmak için beynimin geliştirdiği bir refleksti bu başlarda aslında. şöyle mesela saat şuan 5:23 buçukta çalışmaya başlarım derdim, buçuğu tam yakalayamazdım 1-2 dakika geçerdi kendimi kandırma bahanem olurdu bu ve 45'i beklerdim.* genelde 45'i de geçerdi 1-2 dakika ama saat tam olduğunda tamam lan yeter bu sefer çalışcam diyip çalışırdım. ordan kalma bir alışkanlık oldu.*
- mutfaktan her çıkışımda ocağı kontrol ederim. bazen gece yarısı 'lan kendiliğinden açıldı mı aceba' diyerek açtığım dahi oluyor.
- evde tekken tıkırtı gelirse, ikinci sesi duymadan odaya koşarım. ne olacaksa bir an önce olmalı.
- tuvaletten çıktıktan sonra kapıyı kapatır sonra tuvalete bir daha girerim. kara delik ne durumda, gaz birikintisi var mı diye.
- alarmı tam saatlere kurmam. mesela 08:09, 21:20 gibi dakika saatten bir ileri ya da bir eksik olmalı.
- sol kolum kaşınsa kalp krizine yorarım.
- sağ kolum kırılsa umrumda olmaz.
- yan odaya geçerken beraberinde sehpayı ve üzerindeki sigarayı, konsolu, bilgisayarı, telefonu, bardağı kulaklığı hepsini tek seferde götürürüm.
- ekmeği yoğurda banarak yesem de yoğurt ekmeğe dökülürse ekmeğe bakmam bile. midem kalkar.
- sofrada her türlü (iğrenç, komik, duygusal) muhabbeti desteklerim. ancak kaşıktan dökülen bir damla yağ kusturma derecesinde yan etki yaratır. tabiki homurtular ve hızlı yemenin yarattığı şapırtılar da öyle.
- yolda arabayla giderken elimi camdan çıkarıp yukarı doğru uzataraktan rüzgarla dans etmek.
- biriyle konuşurken ağzına ya da gözüne bakmak yerine doğrudan sağ ya da sol elmacık kemiğine odaklanıp kafanın tümünü görmeye çalışmak.
- denize girerken kesinlikle suyun ısısına bakmadan koşar adımlarla suya atlamak.
- sofradaki ortak salatadan salata yememek.
- sümkürmemek.
Kahvaltı, akşam yemeği, fast-food ve bilumum tek çeşitten fazla olan yemeklerde; * ne yiyorsam hepsinin bitişi aynı anda olacak. ekmek arası dürüm ile ayranın son damlası ve ısırığı, salatanın son domatesiyle yemeğin son kaşığı, ekmeğin son parçası aynı anda bitmeli. yoksa doymamış, bazen de yememiş gibi hissedip rahatsız oluyorum.
- kadifeden huylanırım. kendim dokunamam, dokunan birini gördüğümde tekme tokat dalasım gelir.
- ekmeği ve çikolatayı çok severim fakat çikolatalı ekmekten midem bulanır. ekmeğin çikolata kokması çok garip değil mi?
- kapı kilitledikten sonra mutlaka iki kez kontrol ederim.
- çubuk krakeri hala kemirerek, enine ikiye bölmeye çalışarak yerim.
- sigaranın son nefesini bağırsaklarıma kadar çekmeye çalışırım. sigaramı başkası söndürürse yada kendi kendine bitip sönerse acilen yenisini yakarım. kendimi eksik hissediyorum aksi takdirde.