üniversiteyken arkadaşın babası final haftasında ulaşım sorunu yaşamayalım diye bize yeni aldığı arabayı verdi. tabi rahat durur muyuz biz, hayır. bir orada bir burada dolanıyoruz. bu arada son sınıftım ve 25 ders aldım o sene.
komşu ildeki arkadaşları görmeye gittik, tesadüf bu ya o gün de birinin doğum günüymüş. diğerleri akşama sürpriz yapacağız da burada kalın dediler. arkadaşla yaptığımız iç muhasebe sonucu yarın 9'daki sınava gece yola çıkarsak yetişiriz diye düşündük.
akşam oldu, tabi ben nasıl olsa ehliyetim yok araba kullanmıyorum diye birkaç bira içtim. gece üç buçuk gibi yola koyulduk ve biraz gittikten sonra arkadaş yorulduğu için direksiyona geçmemi istedi. şehirler arası yolda polis olmaz düşüncesiyle bastım gaza. aradan biraz zaman geçti karşıda yolu kesmişler, polis ışıkları dönüp duruyor. tabi biz hemen çektik sağa yerlerimizi değiştirelim diye. o sırada sakarlık sonucu uzun farları kapattım, direksiyona geçen arkadaş da uzunları tekrar yaktı. resmen polislere biz buradayız, gelin bizi enseleyin demiş olduk.
tepesinde ışıkların döndüğü bir araba iki kamyonet bölünmüş yolda ters yönden üstümüze doğru gelmeye başladılar. meğer bizim polis amcalar jandarmaymış. önlerinde komutan arkasında kamyonetlerden atlayan askerler ellerinde tüfekler üstümüze üstümüze geliyorlar. tabi biz ne olduğunu anlamadık, eller havada mal olmuş vaziyette bakınıyoruz. komutan tipimize baktı, öğrenci olduğumuzu eve giderken yeni yeni kullanmaya başladığımız arabanın bilmediğimiz nedenden ötürü stop ettiğini söyledik. bunun üzerine alay komutanı askerlere hazneden mermileri çıkarmalarını söyledi. çıkarılan şarjörler ve asfalta yağan haznedeki mermiler içinde arabadan indik aşağı. ehliyet falan filan istenmeden kimlikler alındı, yarım saat şubat soğuğunda arabadan montlarımızı alamadan titreyerek bekledik.
meğer çıktığımız ilçede 2 kişi silahlı çatışmada adam vurup turkuaz renkteki arabayla kaçıyorlarmış. sabaha karşı o saatte de bizim de yolculuk 2 kişi ve turkuaz renk arabayla olunca şüpheli durumuna düşmüşüz. komutan arkanıza bakmadan topuklayın dedi saldı bizi gittik.
şimdi düşünüyorum da daha önce kaçtığımız gibi ehliyet yok diye kaçsaydık adamlar bizi zımbalayabilirdi. şimdi 3 senelik meftaydım.
sevgilimle buluşup tiyatroya gidecektik. o zamanlar da havalar soğuk. Boyunluk falan örmüştüm ama tam da bitmemişti. yetiştireyim diye harıl harıl örüyorum falan. Neyse birkaç gün öncesinden de kararlaştırdık ki sıkıntı çıkmasın. Her neyse. Gitmeden önceki günün gecesinde rüyamda yemek yapıyordum ona. o kadar hazırlık falan filan derken o gelemeyeceğini, üzgün olduğunu falan söylemişti. sonra bende kızmıştım tabi. Neyse sabah oldu. Ben tabi rüyanın etkisindeyim, aha diyorum iptal olacak. Sonra da beni aramasın mı gidemiyoruz diye. Olayı farklı bir versiyonuyla görmüştüm. ilginç gelmişti cidden.
bugün valizi bir yerden bir yere götürürken, daha doğrusu bavul götürülmüştür zaten en uzak noktadan en uzak noktaya, tam evin kapısına varmak üzereyken, sokağın işlek bir yerinde cafe vardır ek olarak, neyse bavulun fermuar sıkışmaya dayanamayıp, açılmıştır, içindeki hi hat zili asfalt ta sağ sola savrulmuştur, valizi bıraktım zilin peşinde koşturuyorum ha bir de bir ses offf cafe de ki hatun kişilere rezil oldum lan, biri de çıkıp bu baterist demedi, yok lan dedi demez mi. hi hat peşinde koşmak hem komikti hem gurur vericiydi. ama çok ilginçti, hay het bir şey arkadaş.
Gazetelere, hatta televiyonlara çıkan, başımdan geçen epeyce ilginç olaydır. Geçen seneydi, belki haberlerden hatırlayan olur.
12 ağustos 2012 tarihinde gerçekleşmiştir. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. ilk sene kazanamamıştım. ikinci defa hazırlanıyordum. Dersaneye gidiyodum. Yolda yürürken bir kalabalık gördüm. Millet toplanmış daire şeklinde, yere bakıyor. Çok merak ettim gittim yanlarına. 20 yaşlarında bir çocuk yerde yatıyordu. Motor kazası yapmış. Bir kız yanıbaşında ağlıyor. Olay burada başlıyor.
Kız eski sevgilimdi ama çocuğu tanımıyorum. Sevgilisiydi heralde. Burak diye bağırıyordu, ağlıyordu. Millet kızı sakinleştirmeye çalıştı. Ben kendimi belli etmemeye çalışıyorum ama ben de ağladım ağlayacam. Bu kızın bendeki yeri çok ayrıydı. Ayrılmış olsak bile üzülmesine, hele ağlamasına tahammül edemiyordum. Dayanamadım, kıza yanaştım sakinleştirmeye çalıştım ben de. Beni gördü, hay görmez olaydı. Tokat attı la kız. Millet bana bakıyor, kız ağlıyor, ben ise kıpkırmızı oldum lan dedim niye tokat attı bana bu. O şokla geri çekildim. Ambulans geldi çocuğu sedyeye yatırdılar, kız da bindi ambulansa gittiler. Şimdi diyeceksiniz bu olayın neresi ilginç, hatta neden gazetelere, televizyonlara çıktı? Az kaldı sabredin. Daha bunlar bir şey değil.
O gün uyuyamamıştım. Kafama takılmıştı o tokat. Lan dedim benim yüzümden mi kaza yaptı. Bana neden tokat attı. Her neyse. Bu kızla en son ayrıldığımızda hattını değiştirmişti. Ben bir arşadaş aracılığıyla buldum. Aradım. Görüşmek istedim kabul etmedi. Hastanenin adını istedim söylemedi.
Gene aynı arkadaş sayesinde öğrendim yerini. Gittim hastaneye. Kızı aradım dedim nerede oda. Bir ton hakaret etti. yok efendim niye geldin, sana gel diyen oldu mu, kim söyledi burayı falan. Söyledi odayı çıktım yanına. Ağlamaya başladı gene. Çocuğun suratı battaniyeyle kapalı. Ölü sandım ama makineye bağlıydı. Açtım battaniyeyi, bir de ne göreyim. Meğer ebesinin amı olmuş yok size ilginç hikaye falan hadi dağılın.
2010 senesi saçlarımı sarıya boyattım, eve geldim, telefon çaldı, annem ağlayarak "bebeğim sakın panik olma ama baban kaza geçirmiş yoğun bakımda şuan, kuzenlerin seni almaya geliyo şimdi" dedi. babamın o kazadan sonra yaşaması hala doktorlara göre mucize.
2010 sonlarına doğru saçlarımı pembe yaptım, yıkarken telefon çaldı, yetişemedim. arayan numarayı tekrar aradım, dedem felç olmuş. rahmetli sonraki 2 senesini felçli geçirdi.
2011 yılında saçlarımı siyaha boyattım. 1buçuk hafta sonra sokakta suratına molotof kokteylinin bilmem nesi çarpan ortanca halamın tüm suratı yandı. ama çeşitli yöntemler sağolsun bir kaç ay içinde yüzünde iz kalmadan atlatabildi.
2011 yaz aylarına doğru saçlarımı kırmızı yaptırdım. aynı hafta içinde bacağımı kırdım.
2012 ilk baharında saçlarımı turuncuya boyattım. bişey olmadı.
2013e geldik, 1 ay önce saçlarımı tekrar sarıya çevirdim. 2 hafta sonra yani 1 hafta kadar önce ilk okul arkadaşım merve öldü. 2 gün önce dip boyası yaptırdım, dün amcam kalp krizi geçirdi, şu an yoğun bakımda.
evrenin saç renklerimle bir alıp veremediği var, nihayetinde uzun aralıklarla saç rengimi değiştiriyorum ve bu uzun aralıklar boyunca herkesin keyfi yerinde, hayatı tıkırında. ne zaman saç boyatıyorum o zaman ilk 2 hafta aşırı kritik geçiyor benim için. batıla inanmıyorum diye de bu kadar baltalanmaz arkadaş.
hatun kişi ile gecenin sonunda evine gidilir, hatun kişi davet eder, hatun kişi az alkollüdür. ancak ev de hiç kimse yok sanılır ve olaylar gelişir.
hatun: eee bize gidiyoruz değil mi ?
ben: ha ne ha hı tamam ya evet evet evet.
hatun: ya geyik yapma lan.
ben: tamam tamam geliyom.
.... bu ara da eve varılır....
hatun kişi : anahtarı çantasından çıkartmak ister çantanın içinden her şey çıkar orkid bile ama anahtarı bulamaz.
ben: ya o değilde bu ayakkabı kimin ?
hatun ha o erkek arkadaşımın.
ben: oha eve erkek almış üstüne beni çağırdın ya yuh.
hatun: şu kapı açılsın bi dur bekle.
ben: dur ya ben gidim gerek yok.
hatun: hayır ya burayaa öylesine getirmedim seni bir amacın var gitme.
.... zile basar kapı açılır. haddi be, bir angut açar kapıyı.
hatun: anahtarımı bulamadım, ama evdne gitmeni söylemiştim neden gitmedin. (der angut arkadaşa)
angut arkadaş: ya gidemedim.
ben: (içinden düşünür bu ne lan ben neredeyim şu maruz kaldığım duruma bak) diye hayıflanır.
hatun: lütfen git, siktir edicem yoksa seni, ağzımdan çıkarttırma şu cümleyi.
ben: (ben devreye girerim) yalnız hatun kişi ile göz teması kurup dahil olayım mı mesajı verilir, o da tamam mesajı verir.
ben: arkadaşım mal mısın nesin nesini anlamıyon git diyo olum duymadın mı ? ses çıkarmayayım diyorum ama nasıl idare etti olum bu kız seni tipe bak lan.
hatun: bak hede burada sana ihtiyacım yok. ve senin amacını ilk gündne anladım, kabahat bendeki sana inandım ama amacın farklı imiş, der.
.....
bu diyaloglar kapı önünde olur, eve adım atılmamıştır, ayakkabı elimde kaldı, ayakkabı da harley çizme, neyse.
ben: bak damla yı duymadın sanırım üstüne ben de tekrar ettim uç hadi, sevişecek olum seni mi beklicem lan ben denyo.
angut arkadaş: arkadaşım seninle sorunum yok benim lütfen aramıza girme.
ben: ya bak birinicisi hatun istemiyor git dedi, ikincisi ben de ikile dedim, hala diretiyon, bak şu öizmeyi görüyon mu, hocam yaş kaç ya ?
angut ark: yaşım şu da konumuzla ne alakası var çözemedim.
ben: sen bunu çözemeye çalışacağına gitmeyi kabullenip gitsen çözüm istemiyorum istemiyoruz senden, bak hatun istemiyor. benim için sorun yok. ismim hede, ama hatun istemiyorsa ben de istemiyorum seni bu kadar basit.
angut ark: tamam hocam kusura bakma ya, damla böyle olmadı, hakettim doğru ama bu şekilde olmamalıydı.
ben: hocam kusurum olduysa sen kusura bakma, senin evde olduğunu bilmiyordum ben, çok tuhaf oldu şu durum.
hatun: ya uzatmayın tamam, hede sen kal o gitsin lütfen konuşmayın kafamı ziktiniz.
ben: tamam bebeğim, hocam kusur bakma başka zamanda tanışmak isterdim ve başka ortamda.
... neyse diğer erkek gider eve girilir sonra malum son sevişilir işte.
hayır benim anlamadığım neden bu tarz ilginç durumlar hep benim başıma geliyor arkadaş.
not: sayın erkek arkadaşlar, hatunla sevişirim ayağına samimi muhabbetler kurmayın, bakın ne oldu hatun kişi sizin niyetiniz anlayıp hemen şutladı, erkeklik bu mu yani,
bak ben sevişirim umudu taşımadığım halde, durum orta da. hatun kişi vermek istiyorsa verir, takla atmaya gerek yoktur, kural 2728.
arkadaşım kaza geçirmiş acil çıkmam lazım beni merak etmeyin denilerek evden yalan dolanla çıkılır beşiktaş-liverpool maçına gidilir beşiktaş 2-1 koyar eve kısık sesle ve kafa güzel dönülür fenerli baba 2 hafta boyunca harçlıklarda iskonto uygular.
bazen bazı isimler değişik iç dünya gelgitlerine götürür olaylarıdır.
bugün yaşlı bir dede ile sohbet ederken, yanında torunları vardır biri erkek biri kız, 4 yaşında, bunlar ne tatlı öyle ya dedim, isimleri ne dede bunların dedim, biri duygu biri umut dedi. abisi varmış abisinin ismi de gökhan. allah ın hikmetimidir nedir bilinmez. *
Bir akşam saat on civarı eve geldim apartmanın önündeyim, apartmanın yanındada pideci var. Bu pidecinin önündede bir kız bekliyo sırt çantalı garip bi tip şöyle bi baktım girdim içeri. içeri girdikten sonra pencereden baktım pideciye kız pencereden dükkana atladı.( görmez olaydım) içime bşr kurt düştü polisi arasammı diye. ilk aramadım, daha sonra dayanamadım hırsız falan diye korktum aradım polisi. Polisler geldi falan bide baktık ki kızla beraber dükkan sahibide içerde ee madem sahibi içerde bu kız niye camdan atladı diye düşünürken meğer bunlar içerde dükkan sahibiyle işi pişiriyorlar. Sonuç: bidaha ordan pide mide yemedik. Bütün mahalle ile beraber.
Dün bir minibüse bindim, Minibüste Hınca Hınc doluydu. Güç bela minibüsün kıç tarafında kendime bir yer buldum. Yönümü cam tarafına çevirmek niyetindeydim ama bunu bile yapamayacak kadar sıkışıktı o minibüs. Caresiz arkami cama verdim bende.
Önümde ufak tefek minyon tipli bir genç, gözümü ona çevirdiğim anda hapşırık hazırlıklarını tamamlamış uygulamaya geçmesine ramak kalmıştı. Çok yaşa muhabbeti yapmakla mükellef olmamak adına kafamı başka yöne çevirmek isterken hapşırdı gavat.
Tanımadığınız birine hapşırdığında çok yaşa demezsiniz, ama bu zamanla bir refleks haline gelebilir. Benimkide bu tarz bi refleksti ve ağzımdan 'cok yaşa kardeşim' lafi cikiverdi. Çıkmaz olaydı.
'sen görme abi' deyip indi.
Hala şoktayım. Hayat bazen ibnedir lafı artık daha anlamlı.
az önce facebooktan hiç tanımadığım biri beni ekledi. kabul etmedim.
other kutusuna bi baktım, mesaj gelmiş bu şahıstan. profiline girdim, buram buram fake kokuyor. isim sahte, yaşadığı yer bilgisinde yozgat yazıyor, foto moto hiç bi şey yok. muhtemelen yeni açmış hesabı, beni eklemiş. çirkinsin vs yazmış bir de mesajda. sen çok güzelsin demek ki dedim, kalbimin iyi olduğundan, güzel insanları hak ettiğimden falan bahsetti. isim sordum, söylemedi. ama kullandığı kelimelerden kız olduğu belliydi. eski sevgililerimden biri miydi lan acaba? hayır yani biri beni işletiyor desem beni tutmaya çalışması lazımdı, uğraşma benle deyince kaybolup gitti.
ısparta'da yaşıyorum. sabah 9'daki derse yetişmek için dışardayım, saat 8 civarı. caddede biri durdurdu beni. birader gençlik ve spor bakanlığı'nı arıyorum dedi. s*ktir git sabah sabah dalga mı geçiyorsun deyip yoluma devam ettim. adamın rengi falan değişti ama nafile. o kadar hazır cevap biri de değilimdir, sabah o aceleyle adamı hoşaf ettim, bulabildi mi acaba aradığı yeri diye hala düşünüyorum.
bu yaz hukuk bürosunda çalıştım. Yoğun bir günün ardından büroda otururken telefonum çaldı ve adımı bilmediklerini , rastgele numara çevirdiklerini , nerede yaşadığımı dahi bilmediklerini , bir araştırma yaptıklarını ve birkaç soru soracaklarını söylediler. Bende kabul ettim. Sordukları sorular şunlar:
1.ojeniz ne renk?
2.boyunuz ve kilonuz?
3.bakire misiniz?
4.cinsel ilişki hakkında düşünceleriniz?
5.hiç porno izlediniz mi? Ve hatırlayamadığım diğer sorular. yorgunluktan dolayı mantıklı düşünemediğimden soruları cevaplamıştım. Hala kendime küfrederim niye telefonu küfür edip yüzlerine kapatmadım diye.
bir fabrikanın inşaatında çalışıyoruz, hava o kadar soğuk ki ağlatan cinsten. Neyse benim küçük ihtiyacım geldi. Tuvalet ebesinin nikahında hemen gizli gizli (bir metre kalınlığındaki kolona içli dışlı yapıştırılmış panel var. Bide kapı koymuşlar) hemen daldım içeri ulan bi sidik kokuyor püeeah diye bi tükürdüm altta da açık var rüzgar nasıl geliyor. Tükürük tavana doğru yol aldı. Ulan yesar buraya işersen yüzüne işersin dedim. Yapacak bişey yok panele tam böyle sıfır dayanıp işi hallettim.
Tam çıkarken arkadaşların sesini duydum eliyle yüzünü kapatan mahkumlar gibi ama tek elle yüzümü kapattım. Herkes gülüyor.
+ ne var lan? (ben)
- sende mi bizim akibete uğradın?
+ ne akıbeti la?
- işeyince yüzüne gelmedi mi?
+ koptum tabi adamların alayı oraya girmiş ihtiyaca. alayı da yüzüne işemiş.
Düzeltme : eksileyen sende mi oradaydın, kimsin bir mesaj at.
bu entry'i utanç içinde yazıyorum sözlük. birçoğunuz değişik şeyler söyleyeceksiniz belki ama neyse.
kardeşim istanbul'a geldi arkadaşlar ve hiç futbol maçı izlememiş. neyse karar verdik 2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçını izlemek için tt arena'ya gideceğiz. galatasaray da biraz tekliyordu o aralar ben "gitmeyelim oğlum, kaybederiz, boşuna olur" gibisinden şeyler söylüyorum ama o "gidelim ya, ne olacak, en azından bir fotoğraf çekiliriz" falan dedi. iyi dedik, gittik.
o gün de üstümüzde galatasaray'a ait hiçbir emare yok; ne bir atkı, ne bir bere. hatta ben de yeşil kazak vardı, kardeşim "lan seni bursalı zannetmesinler" diye bir laf söyledi bana, ben de "yok lan, ne olacak" dedim!!! zaten o gün metin oktay'ın doğum günü, kesin stadda bir şeyler dağıtırlar diye almadık.
ben daha önce gidip gişelerden bilet almış ve maç izlemiştim, yine öyle zannettim. oysa ki biletler sadece internetten alınır olmuş ve doğal olarak da karaborsa cennetine dönüşmüş stadın önü. biz bilet bulamayınca başladık yana yakıla bilet aramaya ama şeref yoksunları kale arkası biletlerine 2 katı fiyat çekiyorlar. neyse sağ olsun hayırsever bir çocuğun 2 kombinesi varmış, birini normal bilet fiyatından ayarladı bize; güney tribünü. ondan sonra güney tribününe bir bilet daha aramaya başladık. karaborsacı itin biri "ben de var" diyor ama 2 katı fiyat... kaç kere geleceğiz alalım gitsin diye kıydım paraya aldım.
kardeşim kombine kartla kendi kapısından girdi, sonra ben başladım o biletle kapı aramaya. ulan aşağı gidiyorum yok, yukarı gidiyorum yok! haydaa.. ne olsa beğenirsiniz? it bana 'misafir taraftar tribünü' biletini satmış!! o an öyle bir halet-i ruhiye içindeydim ki ne kızabiliyorum, ne üzülebiliyorum.
bursasporlular'ın arasından geçe geçe tribüne çıktım ve kardeşim laf ettiği o yeşil kazağı göğsümde gururla taşıyormuş havaları basıyorum. içimden de düşünüyorum görevlilerden rica etsem hemen yan tribüne geçirirler mi beni? sadece görevlilerin izin verdiği çekirdekçiler falan geçebiliyor. neyse takıldım çekirdekçinin birinin arkasına tam geçişte "abi nolur izin ver" falan ama az kalsın dayak yiyecektim güvenlik şefinden. puşt herif!
ulan o gün de tekleyen galatasaray'ımın coşacağı tuttu. tak! tak! tak! 6 tane salladı.. inanın arkadaşlar hepsi içimde kaldı! böyle sevineceğim, bağıracağım, coşmak istiyorum ama içime attım. ah benim bahtım.. ben de tecavüzden zevk alayım hiç değilse moduna girdim. bursalı bir futbolcu kafa şutu çıkardı, panter muslera uçarak tuttu topu. "oowww" diyerek alkışlayamıyorum tabi. yanımdakilerin duyacağı şekilde "vay orospu çocuğu, elinde mıknatıs mı var" falan diyorum. teksas başladı "hepiniz orospu çocuğusunuz" diye küfretmeye, yan tribünde kardeşim var. yani çok garip dakikalardı sözlük çook..
tabi maçtan dönünce bunları öğrenen bütün sülalenin gülme malzemesi oldum bendeniz. birkaç gün sonra galatasaray atkısı takarak dışarı çıkıyordum, teyzem "bu sefer hangi takımı desteklemeye gidiyorsun?" diye bir soru sormaz mı!..
sözün özü; karaborsanın amk, gişeden bilet satmayan uygulamaya sokayım.
orta okuldayken tabir-i caizse inek bir ögrenciydim. lisede de öyleydim gerçi, kullanmadiğim devamsizlik haklarimdan bir sınıf dolusu ögrenci okuldan kaçardi. herkesin gözü benim devamsızlığımdaydi. orta birdeydim sanirim son dersimizin boş oldugu gün bahçede oturuyoruz. arkadaşimin biri 'hadi gidip kapida ki amcayla konuşalım zaten son ders izin verir çıkmamiza' dedi. gittik konuştuk adam açti kapiyi ben ciktim kapı kapandi arkami bir döndüm ki ne gelen var ne giden. adiler beni punduna getirmişler meğerse. sen de dön eve git demi, yok öyle de inat bir çocuktum ki. neyse hesap sormak icin bekçi amcaya kapiyi aç iceri gircem dedim amca açmadi. ben iyice delledim. tamam genel olarak sakin etliye sütlüye karışmayan bir yapim vardir, hala da öyleyimdir ama damarim tuttu bi kere, gidersin okulun arka tarafina o güne kadar okuldan kaçmak için bir kere bile kullanmadiğim duvardan okula girmek için atlarsın. ( tabiatım ters arkadaş naparsın ) sonra da gidip o kumpascı bücürleri su şisesiyle bir güzel ıslattırsın.