kendisi üst komşum olur. üstüne bir de aynı üniversitede okumaktayız. bölümler farklı ama, o kadar da olsun artık. ankaradan gelmiş okumak için. burslu aynı zamanda. çok zeki, kültür sahibi, bir o kadar da mütevazi ve tatlı bir kız. neredeyse tüm zevklerimiz aynı. favori kitaplarımız ve filmlerimiz ortak, saatlerce sıkılmadan konuşabiliyoruz her konuda. klasik müzik seviyor benim gibi, beethoven hastası. hayata bakış açılarımız, yaşadıklarımız benzer. kısacası yıllardır arayıp bulamadığım biri.
düşünün ki böyle bir insan giriyor hayatınıza, ''yahu okul aynı, bir üst katımda oturuyor ve kendi evleri taşınamaz yani kafadan ben 3 yıl bu insanla yan yanayım.'' diyorsunuz. hazirandan beri sıkı fıkı olduk onunla. izmiri onunla tekrar keşfettim. hiç bir şeyi kafaya takmadan saatlerce dolaştık izmirin sokaklarında. zaten aşık olduğum izmire, bir de içine onu katarak daha da aşık oldum. vapurda saçları dalgalanırken yüzüne vuran güneş, ve bana gülümsemesi hala gözlerimin önünde. bazen küçük bir çocuk, hayatı tınlamayan, mutlu. bazense aşırı olgun, fikirleri, anlattıklarıyla sizi kendine hayran bırakan. değişik bir insan. eşi benzeri olmayan.
gecenin bir vakti mesaj gelir, sitenin bahçesinde oturur elinizde kahveleriniz muhabbet edersiniz, çimlere uzanıp yıldızlara bakarsınız mesela. ve bunu alışkanlık haline getirir neredeyse her gece buluşup konuşursunuz. bir yandan o kahvenin mükemmel kokusu ve o. ayrı bir şey. sonuçta başıma ilk defa geliyor. bu kadar çok sevdiğiniz birinin hep yanınızda olması ve aniden çekip gitmesi.
her şey bu kadar güzel giderken bir gece size ankarada hala beraber olduğu bir sevgilisinin varlığından söz eder. bir anda dağılırsınız. belli etmemeye çalışırsınız üzerinizdeki o tarif edilemez çöküntüyü. boğazınızda bir ağrı meydana gelir. zor konuşursunuz. sonra düşünürsünüz. kendinizi bir ara pislik gibi hissedersiniz, ''ulan o çocuğun sevgilisinin haberi var mıydı benden acaba, yoksa resmen şerefsizlik mi yaptım? ama ne bileyim lan sevgilisi olduğunu! ya ben olsaydım ankarada onu bekleyen.'' dersiniz. ardından ''büyük ihtimalle ayrılacaktır ya, uzun mesafe ilişkisi zor.'' dersiniz. ağırdan alırsınız bir süre, gidişata bakarsınız. hala ısrarla sevgilisinden bahsetmektedir. aşık olduğunuz kız yoksa sizi kanka olarak mı görmektedir? yok yok bence değildir. bir şansım vardı ya sanki...
yine bir gece mesaj gelir telefonunuza, ''odtü'ye kabul edilmişim.'' diye. hiç bir tepki veremezsiniz. adeta zaman durmuştur. ''kutlarım, senin adına çok mutlu oldum.'' yazar yollarsınız. yapacak başka ne var? odtü lan bu, elbette gidecek. ve yarın gidiyor.
kendinizi onun yerine koyarsınız. ''dostlarının, sevgilisinin yanına, doğup büyüdüğü şehre gidiyor. tabi ki mutlu olacak, neden benim gibi ufak bir ayrıntıya üzülsün.'' dersiniz. gerçekten öyledir. o sizin hayatınıza kısa bir sürede büyük bir yere sahip olmuşken, siz onun hayatında sadece izmirdeki komşu olarak kalacaksınızdır. hayal kurmak kötü bir şey. en az 3 yıl daha birlikle olmayı umarken birden yapayalnız bulursunuz kendinizi. oysa zamanla her şey daha da güzelleşecekti.
bu akşam geldiğinde kahve içtiği kupa hala önümde durmakta. kahvenin kokusu hala odada. bir dostum yanımda olsa da ona anlatsam şu an içimden geçen her şeyi. kelimelere bağlı kalmadan hissettirebilsem duygularımı. ne güzel olurdu.
her şeye rağmen güzeldi hayatımın son 4 ayı. arada sırada gelir belki, kızlarağası hanında bir kahve içeriz. o bana anlatır, ben dinlerim.
sözlükten önce aşık olunan kişiye yapılması gereken itiraflardır. aşkını söyleyecek cesaretin yoksa aşık olduğun konusunda kendini kandırmanın da alemi yoktur.
aşık olduğumu düşünmüştüm, hatta inanmıştım. 'aşık olmasam 2 ay bile katlanamazdım' diye düşünüyordum ama ayrılmamızın üstünden 1buçuk yıl geçtikten sonra, şimdi, 'sanırım aşık değilmişim' diyorum. allah'ım aşk nasıl bir şey ya ne zaman aşık olacağım ben?
"peki ya bir daha olmak ister misin ?" diye sorarlarsa, "evet" derim. aşk hali bir başkadır, olmadığınız gibisinizdir. benliğinizden eser kalmaz, alt üst olursunuz, yapmam dediğiniz ne varsa karşınıza çıkar, siz de paşa paşa yaparsınız.
insanların en büyük aşkları genelde normal şartlar altında sosyal arkadaşlık kuramayacakları insanlara olur. sizi çeken şey imkansızlığa sahip olmaya çalışma girişimidir.
karşılıklı aşka inanmam, aşk dediğiniz bir tarafın diğer tarafı ezmesi, onun üstünde bir baskınlık kurmasıyla oluşur. o teptikçe siz sokulursunuz ve sonra çeyrek bir stockholm sendromu başlar. size yaptığı olumsuz davranışları bile zevkle anlatır olursunuz,mesela küfürden nefret edersiniz ama o küfür edince hoşunuza gider, gülersiniz. sizin için hiç bir anlam ifade etmeyen cümleler sırf o söyledi diye dilinize pelesenk olur. günün 24 saatini beraber geçirseniz bile doymazsınız gönüllü köleliğinize. daha çok zincir sahibi olup gayrı resmi adıyla "yamanırsınız" sevdiceğinize. bir türlü anlamazsınız onu neden sevdiğinizi, yıllar geçse de bu sorunun cevabını bulamayacaksınız, ola ki buldunuz kendinize itiraf edemeyeceksiniz, utanacaksınız!!
bir de bunun ayrılık dönemi vardır. siz onu çok seversiniz ama o sizi hiçbir zaman sizin kadar sevemez ya da sevmez gün gelir ayrılmak istediğini söyler ve çeker gider. ve benim asıl sevdiğim dönem bu dönemdir, ve inanın biz birini sevmeyi değil, o sevme halinde ki ruh halimizi seviyoruz. artık bütün şarkılar sizi anlatır, bütün ayrılık şiirleri sizin için yazılmıştır. edebiyata ilginiz artar, şairini bilmediğiniz onlarca şiiriniz olur. gördüğünüz her şey de o vardır artık. ekmek yiyen birini görürsünüz " aa o da ekmek yerdi be" dersiniz ağlarsınız. doğmamış çocucuğunuza onun ismini vermeyi geçirirsiniz aklınızdan.
özgürsünüzüdür artık, acı çekmek en temel göreviniz. için, sarhoş olun, herkese derdinizi anlatın, onsuz bir dünyanın aslında olmadığını olsa da sizin için bir anlam ifade etmediğini söyleyin. ağlayın mesela, o sizi duymasa da kendinizi rahatlatırsınız.
ha bunca şeye rağmen aşık olmak istermisin diye bir sorun.
soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun...
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun, bu son olsun.
her ne kadar en yakın arkadaşıma çok sakin bir biçimde aşık olsam da bu aralar sınıftaki hoş çocuğu kesiyorum * öyle ki rahatsız bile oldu. * benim kafam karışmış be sözlük aşk olayları bana göre değil, kararsızım. :(