sözlük yazarlarının aşk hikayeleri

entry292 galeri2
    117.
  1. ben çok sevdim o beni severmiş gibi göründü ve sonunda gerçek yüzünü gösterip terk etti hayellerimiz vardı, evlenecektik, çocuklarımızın adı bile belliydi ama olmadı. aradan 6 sene geçti ve hala kalbimin bir köşesinde yeri var. geri dönse dese ki her şeyi unutalım diye bir an bile düşünmeden gene beni kandırmasına izin veririm. özetle birisi gelir hayatınızı alt üst eder ve gider.
    3 ...
  2. 116.
  3. 115.
  4. 2. posta : 18.00 ile 23.00 arası hiç durmadan, sonra duş.
    0 ...
  5. 114.
  6. ben de uzun olduğu için, posta posta yazacağım. (uzun olan hikaye değil bu arada)

    1. posta : 12.00 ile 17.00 arası hiç durmadan, sonra yemek.
    1 ...
  7. 113.
  8. Part 2
    Ben üniversiteye başladım o sıra. Hazırlığa soktular. Okula lise stili gidiyorum. Hazırlıkta hala zil çalıyor. Öyle bir ortam var. Hergün evime dönüp, bilgisayarıma oturup, antrenman yapmak istiyorum. Arada antrenmanlarım oluyor hala. "O" birkaç oyuna giriyor. Genelde bana soruluyor takım seçme işleri. Bende onu hep karşıya atıyorum. Çünkü bir oyun en az 1 saat sürüyor ve yenilmek bu stres yuvası oyunda çok sinir bozucu bir durum. Bunu birkaç defa yaptım. En son "O" "Y"ye yazıyor. "Beni neden sürekli karşı takıma atıyor?" O da bana yetiştiriyor tabi. Açıklıyorum durumu, "Mikrofon kullanmıyor, oyunuma düşmanlarımı davet ediyor, birde ukalalık yapıp karşıya beni yenmek için geçiyor." diyorum. Haklıyım o aralar, birde ergenlik atarı var. Her şeyi de bi ben biliyorum.

    Ben böyle yazınca direk bana yazmaya başlıyor. "Bilmiyordum aranızın iyi olmadığını, ayrıca ben karşıya öylesine geçtim" falan diye gidiyor. Peki diyor, affediyorum. Çünkü o aralar "I am a merciful God" havalarındayım. Bu noktadan sonra muhabbetimiz başladı. En başlarda sıradan muhabbetler oldu bunlar. Kaç yıl geçti üzerinden, ama şimdi bile "O" o sıralar benim sevgilim olduğumu bilmez. Bende öyle iki kızı aynı anda idare edeyim tiplerinden hiç olmadım. Bu yüzden konuşmalarımda hiç o taraflara gitmiyorum. Ancak gel zaman git zaman, kızın Gamer olması, kendini saklaması, nerede ne konuşacağını bilmesi gibi özellikleri beni etkilemeye başlamadı desem yalan olur. Sürekli konuşma ihtiyacı duyuyorum onunla. Ama çok bariz bir şekilde, o da bu isteği duyuyor. Yazmazsam trip atacak noktaya kadar geliyor bir zaman sonra durum.

    Efendiliğimden hiç taviz vermeden devam ediyorum konuşmaya. Ancak artık her oyunuma gelen, ben senle girmezsem oynamam, bugün kaçta kalktın hesapları soran bir "O" var. Ben biraz uzak tutuyorum kendimi, malum kız arkadaşın gururuyla oynanılmaz. Ancak genel geçer bir kural olan kaçan kovalanır sürekli devreye giriyor. Daha fazla üstelemeye çalışıyor. O günlerde o anki kız arkadaşımla aramda bir sorun oluyor, ilişki bitirilecek türde birşey değil aslında, ama ben bitiriyorum. Çünkü aklım kayıyor artık. Sevgilinin mesajını değilde onun "Online Status"'unu kontrol edesim var artık. Birgün "Hadi ben çıkıyorum" diyor bana. "Nereye?" diye soruyorum doğal olarak. "Staja" diyor.

    Ne stajı lan? Üniversiteyi mi bitiriyor bu kız diye düşünüyorum. "Kaç yaşındasın sen?" diye soruyorum. Daha önce niye sormadım bilmeyerek. "24" diyor. 24? 18'im lan ben. 24 ne? Nasıl bir sayı bu? Meğer Üniversiteyi değil, Yüksek Lisansı bitiriyormuş. Yavaş arkadaş diye düşünüyorum, aynı şekilde yazıyorum da. "24? Yavaş." "Niye" diyor şaşkın bir tavırla. "Sen kaçsın ki?" Şimdi sevgili sözlük, benim gereğinden fazla, bana 10 yaş katan bir ses tonum var. Bu kızda beni kendi yaşlarında, hatta yüksek ihtimalle kendisinden büyük, işinde gücünde bir adam sanmış. Ne iş gücü arkadaşım? Nesquik içiyorum ben hergün... "18" diyorum. "Ciddi değilsin" diyor. Yapacak birşey yok, sesim böyle yani. Enteresanmış demekle yetiniyor. Sonra da staja gidiyor zaten. Ben ise elimde 6 yaş farkı neymiş arkadaş hesabımla kalıyorum tabi.
    3 ...
  9. 112.
  10. Sizlere kendi hikayemi anlatmak istiyorum dostlar. Uzun olacağı için part part yazmaya karar verdim. Şimdiden söylüyorum, hikaye çok değişik yerlere gidecek. Kimseye anlatmadığım şeyleri içerecek. içinde tek bir yalan kelime dahi geçmeyecek. Benim yaşarken inanmakta zorlandığım şeyleri siz okurken inanmayabilirsiniz. Ancak emin olun, gerçek bir hikaye oalcak okuyacağınız.

    Part 1:

    Üniversiteyi kazandığım yazın sonlarına doğru başlıyor hikayem. O zaman, Lise 4'ün başından beri Left 4 Dead 2 isimli bir oyun oynuyorum. Ama nasıl oynuyorum. Binlerce saat oyun sürem, yaman çocuklardan oluşan bir takımım nerede ne var süpürüyoruz. O zamanlar oyunun popüler olduğu yıllar. Yabancı takımlarla maç yapıyoruz, turnuvalardayız. Türkiye'de bizden iyi tek bir takım var, "Family" takımı. Onlar birinci oluyor, biz ardındayız. 8 kişiyle oynanır maçlar, maçlarımızı 50 kişilik serverda yapıyoruz, ilk 1 dakikada izleyiciler doluyor falan. Popiyiz yani. Neyse efendim biz böyle takılırken, "Gamer Girl" diye tabir ettiğimiz kızlar var oyunda. Yaşlar abazanlık yılları zaten, herkes bunların peşinde kulçun kulçun. Biz ise işi ciddiye alıyoruz, Türkiye'yi temsil ediyoruz gibi düşünüyoruz. Tabi Türkiye'de oyuncuyu sikleyen var mı? Yok. Neyse efendim. Belirli kriterlerden geçmeyen oyuncular, kız - erkek oyunlarımıza giremez. Bir gün takımımdaki arkadaşlarımdan biri, gel abi antrenman yapalım dedi. Girdik. Bu saatte çok kişi olmaz, kimi bulursak girelim işte dedi. Okey dedim. Herkesi tanıyorum, bir kişi hariç. Şimdi bu bahsettiğim kriterlerden biri, mikrofon zorunluluğudur. Oyunda olmasa da, eğer benim takımdaysa kişi, mikrofon kullanmak zorunda. Ben anlaşamadığım insanla oyun oynayamam. Takımdaki diğer eleman, zaten yalakalıklarda, "Geçen maçınızı izledim abi elinize sağlık ya ne yaptınız öyle, B takımı kuracak mısın katılmak isterim" vs. gidiyor.. Geçiştiriyorum tabi. Takım arkadaşıma özelden diyorum ki, "Şu kimse söyle mikrofon kullansın." "Yokmuş abi" diyor. Sabır diyip devam ediyorum. Gecenin körü, oyuncu yok. Milisaniyenin hesabını yapıp Mouse'undaki ağırlıkları değiştiren manyaklarla oynadıktan sonra, gözümüz kapalı farkı açıyoruz tabi. Bununla beraber, biz işi daşşağa vuruyoruz afedersiniz. Eğleniyoruz mikrofonla. Böyle giderken, sessiz sedasız arkadaş bir anda oyundan çıktı. " Bu niye çıktı şimdi? " diye soruyorum (Bu noktadan sonra takım arkadaşıma Y diyeceğim) Y'ye. Diyor ki " Abi çok ukalaymışız, sinir olmuş bize". Hassiktirsin diyip oyuna devam ediyoruz tabi.

    Günler böyle geçiyor. Sessiz sedasız arkadaşla ( Bu noktadan sonra adı "O" olsun) bir oyunda daha karşılaşıyoruz. Takım seçme ekranında Ben "Survivor" tarafını seçince hemen "Infected" seçiyor. Artık benimle mi oynamak istemiyor, yoksa güya ukalalığımı mı yedirecek bana bilmiyorum kendi kafasında. O zamanlar bizle didişmeye çalışan Almancı bir oyun grubu var. "Barbarlar" isimleri. Fena değillerdi, ama bizi hiçbir zaman yenemediler. Bunun getirdiği kibirle , oyuncularımı ve beni yalnız yakalayıp, karşıya takım olarak geçip yenmeye çalışırlar, sonra forumlarda skoru paylaşırlardı. Siklenmeyince daha da zorlarına giderdi. Bir baktım ki, bunlardan 3 kişi oyuna girdi, hemen O ile aynı takımı seçtiler. Artık kendi mi çağırdı, yoksa tesadüf mü bilemeyeceğim. Benim takımdan yine "Y" açık sadece. Çağırdım. Dedim şu almancılar yine burada, kasıyoruz. Tamam abi dedi. Zar zor yendik. Bir tek "O" kaldı oyun sonu. "Tebrikler.." yazıp çıktı. "Bu kim lan böyle" dedim Y'ye. Abi işte fena oynamıyor aslında da, "Takımlara falan girmiyor" dedi. "Niye?" dedim. "Kız da çekingen biraz. Mikrofon falan varmış da kullanmıyormuş o yüzden" dedi. "iyi bakalım" dedim. Çok da umrumda değildi açıkçası.

    ileriki günlerde bir "Türkiye Turnuvası" düzenlemeye karar verdik. Bunu ara sıra yapıyorduk. "Family" ile oynama fırsatı, biraz eğlence ve "Genç Yetenek" bulma fırsatıydı bunlar bizim için. Steam'de o aralar şöyle bir sistem vardı. Bir grup kuruyorsun. Bu gruba kişi davet etmek istiyorsan onu arkadaşlık atmak zorundasın. Şimdi böyle mi bilmiyorum. "O" kişisine deyolladım bir davet. Hemen kabul edildi. Herkese gönderdiğim metni kopyalayıp ona da gönderdim. Cevap geldi "Davet için teşekkürler ama ben takımlara girmiyorum.Tek oynamayı tercih ediyorum". inanın kayıtlarla başım dertteydi. 16 takımlı bir turnuva için ilk günde 20 takım vardı. Bunun gibi yazanları direk siliyordum. Yazasım geldi.
    "Utangaçlıktan mı?" yazdım.
    "Yoo" yazıverdi.
    "Sapık korkusu mu?" dedim.
    "Y'mi söyledi?" dedi.
    "Evet" dedim.
    "O almancılarla ben oynasam bende korkarım sapıklıktan, sende haklısın" dedim.

    Aslında pot kırmıştım, ama bunu bilmiyordum. Niye kırdığımı benimle öğrenirsin sevgili okur. Zaten konuyu kapattı. Benimde işim vardı, yazmadım daha.
    3 ...
  11. 111.
  12. 110.
  13. "hamdım, piştim, yandım"
    mevlana
    2 ...
  14. 109.
  15. 108.
  16. tanıyınca dayanamadım, aşık oldum. öyle bi adam o. uzatmaya gerek yok.
    0 ...
  17. 107.
  18. Sene 375. Balamir kağan tutturdu, batıya göçüyoruz diye. Yapma han, etme Hakan diyoruz ama dinletemiyoruz. Neyse dedik başa gelen çekilir. Bir sabah obaları söküp yola çıkıyoruz. Karadeniz'in kuzeyinde dinyeper ırmağı yakınlarında ostragotlar ile savaşıp onları alt ettikten sonra Tuna boylarına varıyoruz. Sene 378 oldu, ne sandın yarram uçak mı var o zaman. Kısa geçiyorum zira aşk hikayeme gelmem lazım. Bir göçmen kızı görüyorum Tuna boylarında. Elinde bir besli kuzu hem kucağında. Yanına gidiyorum kızın bıçak çekiyor bana. Lan artist sen bir hun askerine nasıl bıçak çekersin, önce o eli bi indir diyorum dinlemiyor. Sen hunsan ben de vizigotum diyor. Başlarım senin vizine de gotuna da deyip elinden bıçağı kapıyorum. Sonra atımın terkisine atıp çadıra alıyorum kızı. Bu arada dışarıda ateş yakıp kuzuyu pişiriyorum ve kımızla beraber helenaya ikram ediyorum. Sonrası iyilik güzellik işte. O zamanlar ben onsekiz Helena on beş yaşında. Mutlu bir beraberliğimiz ile sekiz çocuğumuz oldu. Her bir oğlan birer kavmi kovalıyor hala. Nasıl bitireceğimi bilemedim; aşk güzel şey ya.
    2 ...
  19. 106.
  20. her hikaye gibi sonu olandır. ondan sonrası malum; efes, yeni rakı, lustral ve tabi ki camel soft...
    1 ...
  21. 105.
  22. anlatmaya yorgunum ki anlatırsam sileceğimi biliyorum...
    0 ...
  23. 104.
  24. Fena bir hikayem var tamam sidik yarıştırmıyorum, daha fazla sevdim. Daha fazla sıçtım diye.

    Ama ne yaşadıysam bana buraya not etmeye gerek görmüyorum.
    1 ...
  25. 103.
  26. lise bir. ben bu sinifta okumam kimseyi tanimiyorum diye aglayan bir kiz. ben. en arka sirada sesi yumusacik gozleri simsicak bakan o adam. sakin. o kadar sakin ki okul bitene kadar ki uc yil boyunca sesini yukselttigini bile duymaz kiz. bir gun bir an hic nedensiz oylesine bi an anlar ki asik o adama. hic unutmaz o ani. sever. cok sever. butun varligi olacak kadar cok sever. ama tek basina sever. adam hic bilmez. lise biter. iniversite biter. o kiz baska kimseyi sevmez.
    1 ...
  27. 102.
  28. kadın konuşur
    erkek susar
    kadın gider
    erkek içer.
    4 ...
  29. 101.
  30. en temiz duyguyla lise ikide başlar. yıllar geçer ve zamanla biri daha çok sever. şimdi geri kalan kişi gülerken çok seven hep ağlar.
    2 ...
  31. 100.
  32. 99.
  33. biri güzel bir hikaye anlatsın, güzel bir düş gibi, sonra kalkıp gidip yatalım, tekrar o düşü görelim, ama birisi güzel bir hikaye anlatsın... ne olduğu önemsiz, sonu mutlu bitenlerden, öyle bir hikaye olsun ki sonunu bilerek dinleyelim... biri güzel bir hikaye anlatsın ama... yalan olsun, uydurma olsun önemi yok, inanacağız söz... biri güzel bir hikaye anlatsın yalnızca, sonu mutlu bitenlerden...
    2 ...
  34. 98.
  35. +çağlaaaaaaaaaaaaaa
    -efendiiiiiim
    +ananı ağaca bağla ben sikiyim sen ağlaaaa *
    -üühüühühühü :'(
    3 ...
  36. 97.
  37. Ben ilk görüşte aşka inanırım çünkü yaşadım.Aşka inanmayanlar yaşamayanlardır. Aşk öyle ki acısı bile ayrı güzel. Biz aynı okullarda okuyan ama hiçbir arkadaşlığı bulunmayan iki zıt öğrenciydik. Birgün arkadaşlarımla doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk. Malum soru soruldu sevdiğin biri var mı diye. Ben yok dedim başladılar sınıftan birilerini saymaya sonra okuldakilere sıra geldi. Tam o sırada zil çaldı dışarıya çıktık. Arkadaşım hala devam ediyo bu olur mu o olur mu diye. En son onun adını söyledi tam o sırada ben ona baktım oda döndü bana baktı. Sadece 5 saniye sadece ya. göz göze geldik o kadar. Sonra akşam oldu bir baktım onu düşünüyorum. Yok dedim ya o salağı mı sevcem ben. Neyse bir sonraki gün oldu tenefüslerde hep dışarı çıkmaya başladım onu göreyim diye. Zil çalardı kapıda beklerdim. Okuldan gelirdim bi akşam olsa da onu düşünsem hayal kursam derdim. Onu düşünmediğim bir gece hatırlamıyorum o aralar. Gerçekten de günlerin o kadar güzel geçiyo ki sabahlar senin için oluyo onu görmek en büyük mutluluk falan okula koşa koşa gitmeler. Sonra arkadaşlarım söylemişler ona kız senden hoşlanıyor ne dersin. Sallamamış bile hıhı demiş geçmiş gitmiş gerizekalı. Yıllar geçti liseli olduk okullar değişti. Tabi lise 1 tam hoppala dönem. O salağın kuzeni de benden hoşlanıyormuş bende ona inat olsun diye çıktım kuzeniyle. Çok pişman oldum sonra ama çok seviyormuş beni anladı tabi sonradan ona inat olsun diye onunla çıktığımı falan. Ahını aldım çocuğun. Yıllar yıllar geçti aradan tam 8 sene dile kolay. Ben hala unutmamışım onu hala seviyorum. Onda da belli var bi hoşlantı ama kuzeniyle bir şeyler yaşadığımız için bi b*k olmuyo. Mahvettim mutlu günlerimi elim kolum bağlı. Yani anlayacağınız bizimki tam bi Kuzey-Güney dizisi. Çok seviyorum ama bütün salaklıklarına rağmen o kadar çok seviyorum ki. O kalbimin ailem gibi bi parçası. Bu bambaşka bi duygu.
    1 ...
  38. 96.
  39. nutellanın dibine beraber kaşık atalım,son bir kaşık sana bir kaşık bana eşit paylaşalım dedim,''komunist piç'' der gibi baktı,''bencil orospu'' der gibi baktım.daha fazla yürütemedik bitti...
    0 ...
  40. 95.
  41. Tanıştık, aşık olduk, sevdik, paylaştık, güldük-ağlaştık, anlaşamadık, bitti.
    1 ...
  42. 94.
  43. Bundan yaklaşık 3 sene önceydi.Üniversiyi yeni kazanmıştım.Lisedeki kuralcı,aşka bile mantıklı bakmaya çalışan büyük konuşmalarım yüzünden oldu her şey diyebilirim.
    Sevgili mi , hele de ilk yıl mı ..çok uzak şeylerdi bunlar bana.
    Okulun ilk haftalarıydı,belki de 3 senedir derslere gittiğim tek haftaydı.Koca amfide herkes birbirine bir o kadar yabancıydı ve herkes bir o kadar liseden kalmaydı.

    ilkokul arkadaşımla aynı sınıfta olunca,birini tanıyor olmak hiç tanımamaktan iyidir mantığıyla yan yana oturduk.Tam ders bitimi herkes ayaklandığı bir anda,arkadaşım Cemre birilerini gösterdi.

    C:Şunlara bak,ne kadar çok yakışmılar
    N:Şu salaş görünümlü sevgililer mi?
    C:hı hı ,evet .
    N:Evet,ne sevimliler,diye cevapladıktan sonra gözlerim bi süre çocukta takılı kaldı.

    Ve yanındaki kızın sevgilisi olduğunu düşünmeme rağmen,garip bir şekilde onunla bir şeyler yaşayacağımı hissettim o an.Gelecekteki sevgilim olacaktı o benim,bunu hissetmiştim ve kendine güvenen aptal gülümsememle yeniden tekrarladım o cümleyi "Ne sevimliler" .

    Bir hafta daha geride kalmıştı.Okulun 2.haftasına girmiştik.Düzensiz bir insan olduğum için,yemek saatim normal insanların yemek saatiyle aynı değildi.Öğle arasında arkadaşlarım yemekhaneye giderken, o ucube kantinimizde oturmayı tercih ettim.Kantinde kimse yoktu.5 dk ya geçti ya geçmedi.O malum deyimimle "sevimli çiftler"kantine geldi.

    Gülüşmeler,ufak aralarında bir şey konuşmalar,,derken kız masama geldi.

    -Gelsene ,niye yalnız oturuyosun,dedi

    O an bu soruya cevap vermemle kafamdaki yıldızların uçuşması arasında kaç saniye vardı bilmiyorum ama sevgili olmadıklarını kızın beni masaya çağırmasıyla anladım.

    Oturdum yanlarına.Kızla muhabbet etmeye başladık.O ilk gördüğümde bir şey yaşayacağımı hissettiğim çocuksa tüm burnu havadalıklarını sergiliyordu masada.Nasıl kalkıp gitmek istedim bilemezsiniz.Meğersem bu kızcağız bunun liseden arkadaşıymış,bizim fakültede bile değilmiş.Yanında geliyormuş.

    ismimi söyledim,ismini söyledi.Umutmuş ismi.

    -Umut,anayasacı hangi kitapları almamızı istedi ,diye sorduğumda
    -Anayasa dersinde konuşulacak çok şey var,siyasi söylemlerimizi esirgemememiz lazım diye cevap aldığımda bir artı daha ekliyordum kafama.

    Sonraki günlerde, hissettiğim şey olmazsa bile iyi arkadaş olabileceğimi sezdikçe daha çok gözlemledim.

    Amfide oturduğu yer belliydi.Sol taraf ve arkalar.Bu yerden hiç şaşmıyordu.Bir kaç kez,o sıranın bir önüne ya da arkasına oturmaya çalıştım belki yeniden muhabbet ederiz diye ,ama Umut dersten çıkıp giden biriydi.Kalıp sohbet bile edemiyorduk ordaki oturuşlarım da bir anlam ifade etmemeye başlamıştı.

    Bir gün,yine fakülte koridorlarında karşımda geliyordu,Hani tanışmışız ismini öğrenmişim,ismimi öğrenmiş.Ayaküstü muhabbet etmesen bile gülümsemez misin,Normal olan buyken o karşıdan gelirkenki gülümsemem karşılık bulmadı.

    O an dedim ki ,bu sondu bi daha bu kendini beğenmişle konuşmaya çalışmıcam diye.

    Bir kaç hafta geçti.Sahiden ben de onu görmemezlik geliyordum.

    Bir gün ders bitiminde bir arkadaşımı beklemek üzere okulda kaldım.O sırada bankaya uğradım ve bankadan dönerken arkadaşım aradı.Onunla konuşurken fakültenin önüne yaklaşıyordum ve Umut'u tek başına orada sigara içerken gördüm.Hay aksi dedim belki de telefonla konuştuğumu görmese selam vericekti.Umut'u geçtim bir kaç metre ilerledim ve telefonu kapattıktan sona geri döndüm ve

    -Merhaba,beni hatırladın mı ? dedim

    O an farkında değildim bir merhaba kelimesinin hayatıma neleri getireceğini ve hayatımdan neleri götüreceğini.Onu ilk gördüğümdeki duyguyu,aşkı,cesareti sığdırmıştım belki de o kelimeye .

    -Merhaba,ımm diye duraksarken adımı hatırlattım.Gülümsedik.

    O anlarda da tam hatırlayamadığım gibi şimdi de tam hatırlayamıyorum ama ayaküstü siyaset muhabbetine girmiştik.Ve kahve içmeye zamanın var mı dediğinde ,gelecek arkadaşımı falan unutmuştum.

    Fakültemizin oradaki kafeye oturduk ve ona lisede gittiğim partinin beni ne noktalarda tatmin etmediğini anlattım.Ve o da bana burda öyle değiliz diyerek konuşurken bir yandan da o sırada bizim ortamı da görmek istersen diyerek numaramı aldı.Sonra neden erteliyoruz ki diyerekten partiye gittik.

    Bana birkaç dergi seçerken ,o sırada partide bulunan uzaklaştırma almış birisi yemekhanede olay çıktığını Umut'a hemen oraya gitmesini söyledi.

    U:Benim gitmem lazım,sonra yine görüşürüz,dedi
    N:Ben de geliyim,3te kulüp toplantım var,dedim ve onunla okula gittim.Yemekhanenin oraya yaklaşırken gözlüğünü çıkarıp verdi.Eğer sahiden olay çıkmışsa sende dursun kırılmasın dedi.Gözlüğü çantama koyarken gereksiz sahiplendiğimi hissettim o kısacık paylaşımları .Orada ben kendi arkadaşlarımın yanına gittim o kendi arkadaşlarının..Ve saat 3e geldiğinde uzaktan onu görebiliyordum ,gidip gözlüğünü verebilirdim ama ben direk kulübe gittim.

    Sonra beni aradı,gözlüğümü almam lazım nerdeysen gelip alayım diye.Bense sanki onu hiç umursamıyormuş gibi,ben sana baktım göremedim hiç o yüzden gözlüğünü veremeden gelmek zorunda kaldım,kulüpteyim dedim.Ve oraya geldi.Aslında gelmedi getirttim bir nevi.

    Biraz oturduk orada ve sonra ben gidiyorum diye ayaklandığında ,benim de çıkmam lazım bekle beraber çıkalım derken artık hem karşımdakiyle hem de kendimle oyun oynar hale gelmiştim.

    Bu olay yüzünden öğle yemeklerimiz de kaynadı aç mısın dedi.Benim o an tok olsamda tokum demeye gönlüm yoktu zaten.
    Nerde oturuyosun napıyosun muhabbetlerinden sonra istersen bizde bir şeyler atıştıralım dedi.Daha ilk gün ilk tanışmadan tamam dedim.Ve onlara gittik.

    O masayı hazırlarken benim de ,kadın haklarıyla ilgili yazdığı yazımı okumasını istedi.Yazıda belki de eleştireceğim ya da katılacağım yerler varmıştır ,belki de bunu hiçbir zaman bilemicem.Çünkü yazıyı okumuyordum o sırada aşık olmakla meşguldüm.

    Bir şeyler atıştırdıktan sonra film izleyelim mi dedi.O utangaçvari tavrı bana hayır dedirtmedi.Ve filmi (ayrı koltuklara) izlemeye başladık.

    O sırada ne zaman yolunda giden bir şeyler olsa onu bozan kuzenim aradı ve acil ona para vermem gerektiğini söyledi.Filmi durdurup gitmem lazım,Umut dedim.

    Ben de seninle gelsem parayı versek sonra devam etsek olur mu dedi.Sonra yeniden eve döndüğümüzde, film kalmıştı şarkılardan konuşmaya başladık.

    Bi ara kalkıp gitti,ve geldiğinde elinde bir kadehte şarap vardı.Sormadım içer misin diye,ama içmek istemezsen kalsın dedi.

    Gülümsedim ve birlikte müzik dinleyip şarap içmeye başladık.Ev arkadaşları geldi ve bize başka bir arkadaşlarında film iiçin toplacaklarını, ısrarla da bizimde gelmemizi söyleyip durdular.Umut'un sen bilirsin,benim hayır sen bilirsinlerimden sonra gitmek zorunda kaldık.

    Gittiğimiz yerde yan yana film izledik.Bana o sırada ben bu filmi daha önce izledim ve sonunda ağlamıştım dedi.Filmin sonuna doğru o karanlıkta yüzümde bir el gezdiğini gördüm.Afalladı birden ve ağlamış mısın diye bakıyorum dedi.iç gülümseyişler yaşadım.Sanki orda oturup elini yüzümde bulmamın sebebi ben değilmişim gibiydi.

    O zamanlar yurtta kalıyordum gitmem lazım dedim.Beni bırakacağını söyledi.Ve yol boyu hep suskundu.Neden konuşmuyorsun dedim.Düşünüyorum,genelde hep düşünürüm de derken bu cümlenin altında aslında onun kişiliğinin yattığının farkında değildim.

    Yurdun oraya geldiğimizde giriş kaçtaydı dedi.11 ,daha 45 dk var dedim ve güldüm.Yüreyelim biraz dedi.Yürürken de sustuk ,oturduğumuz kaldırımda da sustuk bir süre..

    Sessizliği bozan cümle buraya gelmeden önce geride bıraktığın bir şeyler var mı oldu.Yok,hayır dedim.Bu soruyu sorduğuna göre "senin" demem o sessizliğin an anlamsız cümlesi olacağı için yeniden sustum.

    -Ben sana bir şey söylicem,bunu neden bugün söylemek istediğimi yol boyunca düşündüm.Kendimi biliyorum,hissettiğim an söyleyemezsem bir daha belki de söyleyemicektim,belki de arkadaş olucaktık hiç söyleyemicektim,ben senden çok hoşlandım,dedi.

    O an o ilk defa bir insanın nasıl biri olduğunu bilmeden,tanımadan bana evet dedirtten şey ilk gördüğümde hissettiğim şeyden başka bir şey değildi.

    Sarıldık ve 2 yıl hiç birbirimizin elini bırakmadık.Öyle sanıyorum ki, o Merhaba'nın geçirilecek bir iki yılın başlangıcı olduğunu ne o ne de ben farkında değildik.

    Bu da hep gülücüklenerek anlatacağım bir aşk hikayesinin tanışma gününe dair bir yazıydı.Şimdi o iki yılın üzerinden 7 ay geçti.Ve en son onunla konuştuğumda onu gördüğümde ,hayatta hiçkimsenin beni unutmasını bu kadar çok isteyebileceğim aklıma gelmezdi.

    Bir adamın hayatına girmiştim ve iki yıl sonra o hala çok aşıkken sevgisi biten bir kadın olarak çıktım hayatından.Belki acımasızca belki tatlı hüzünlü,belki de sıradan bir şekilde.
    6 ...
  44. 93.
  45. Betülle 1 sene 4 ay çıktık. Ilk çıktığımdı. Bir kere olsun omurluk olsun derdim hep kendi kendime. Rüya gibiydi Aq hic kimse umrunda degil sadece sen ve o var yeryüzünde sanki. Kolunun altına alırken başını omuzuna koymasi, saatlerce yürümek, sacmalamak aklıniza gelebilecek herşey. Sonra bazı şeyler oldu ayrıldık. Ben istememiştim ayrılmayı ama yüzüm yok dedi gitti. Ayrildiktan 2 ay sonra tekrar dönmek istedi yolunu gözleyen ben hemen kabul ettim ama eder etmez başka birisi oldu mesaj atmadı, soğuk davrandı anlayamamistim. Beyler bayanlar her gece dusunursunuz, anlam veremediğiniz şeylere anlam yuklersiniz çeşit çeşit. Sorun ne? Dersiniz. Bir süre sonra uzun süredir kapalı olan Facebook hesabının acildigini gördüm. Betül Akel artık Betül Memiş ti. Soyadı değişmiş. Iyi,kötü yaşadığın her şey gözünün önünden geçer. Sonra yutkunursun eyvallah dersin. Yeni soyadinda mutluluklar.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük