Ne yalan söyleyeyim, takip eden günler zor günlerdi. Nasıl kandırıldığımı hazzetmeye çalışmakla geçti hepsi. Kendisi de bana aynı şekilde ulaşmaya çalışıyordu. Ona bu fırsatı vermedim tabi. Sömestr tatili yaklaşmıştı. Memlekete dönüp, biraz kafa dinlemek istiyordum. Zaten kalkıp bir hafta erkenden geldim. Gelirken bilgisayarımı da almadım yanıma. Telefonumu zaten hiç açmıyordum. 3 hafta gibi bir süre, kafamı topladım. Hiçbir şekilde dışarıyla ilişki kurmadım. iyi de geldi.
Okula döndüğümde, bir arkadaşımın oda arkadaşı, o odadan ayrılmış, bende hemen odaya konmuştum. Bu kişi hala oda arkadaşımdır. "E" diyelim kendisine. E'nin böyle garip huyları yoktu Allah'a şükür. Ama hala karanlıktan tırstığın için ışıkları kapatamıyorsun değil mi güzel kardeşim? (Kendisi de okuyor da sözlük). Her sorunun eninde sonunda karşılacağı son gibi, bu durum da yavaş yavaş çözülüyordu. Kendisi hala sürekli mesaj atıyor, ulaşmaya çalışıyordu ama, cevap alamadıkça kayboluyordu azmi galiba. Nitekim belirli bir süre böyle oldu.
Prensipler önemlidir benim için, zaten galiba birçok insan için böyledir. Ben lafımı söylemiştim, ne yapılacağını da söyledim. Ancak, hepimiz insanız. insanda duygusal bir varlık. Belirli birşeyler yaşadığınız herkesi özlüyorsunuz. Elinizde değil. Bana olan da bu oldu sanırım. Şimdi dönüp o zaman bakıyorum da, niye belirli aralıklarda attığı mesajların birine, o gün cevap verdim anlamıyorum. Şimdi olsam öyle bir zayıflık göstermezdim. Ben bu işi sigara ya da alkol bağımlılığına benzetiyorum. Uzak durmak istersiniz aslında, ama sizi çeker. Siz de buna karşı koyamıyorsunuz, bir bahane üretirsiniz. Son bir tane, arkadaş ortamı kuruldu şimdi ayıp olur ya da her ne zıkkımsa, birşey bulursunuz. Bu durumda benim bahanem, yeterince süründürdüm, aklı başına gelmiştir, pişman olmuştur idi. Benim gerizekalı kendim, sen bu lafları pişman olsun diye, aklı başına gelsin diye mi söyledin? Hayır. Konu da bu değil zaten. Yaptığı şeylerin affı yoktu, bense ettiğim lafların arkasında duramayacak bir çocuktum.
Mesajımı görünce hemen geri döndü. Binlerce özür diledi. Sanki böyle yapınca kazanan ben oluyorum gibi, saatlerce yalvarttım. Halbuki kaybeden yine bendim, tabi bunu düşünmek, kabullenmek istemiyordum. O gece uyumaya geçtiğimde, en azından konuşuyorduk. Bana kalsa, hiçbir şekidle eskisi gibi olmazdı durumlar. Olmadı zaten. Bazı şeyler değişti. Ben değiştim.
O sıralar kış vaktindeyiz. Dışarıda hava eksi dönbinyüzonyedi derece. Ben ise "M"nin horlamayı kesebildiği 5 dakikalık zaman dilimlerinde uyumaya çalışıyorum. 3. gecenin sabahıydı sanırım. Alarmdan önce uyandım. Uyandım dediysem sözlük, beyin ölmek üzere olduğunu anlayıp, son bir hamleyle vücudu ayağa kaldırdı. Allah'ım bir kalktım ki, kıpırdayamıyorum. Donmak üzereyim çünkü! Dışarıda hava -lerdeyken, bu manyak herif pencereyi sonuna kadar açmış. Karlı havada, üzerinize su döküp dışarıya çıplak çıkmış gibiyim. Resmen her tarafım tutulmuş soğuktan. Birkaç dakika sonra kalktım, camı kapadım. Ne ara açtı, niye açtı hiçbir fikrim yok. Aldım üzerime battaniyeyi, sandaleyeme oturdum. Yarım saat sonra uyandı. Pencerenin dniye açık olduğunu sordum. Sıcak bastı dedi. Sıcak basmış.
Bu arkadaşımızın ten rengi, ten rengimi bilmiyorum sözlük. Çünkü tüm vücut maşallah kıl kaplıydı. Yani soğuk geçirmemesi anormal gelmedi. Uyardım, dıaşrıda hava eksilerde, açma camı dedim. Tamam dedi. Öbürgün tekrar kalktığımda yine açıktı. Sorduğum zaman, gece herhalde uyku sersemi açıyorum sıcak basınca diyordu. Yalan olduğunun farkındaydım tabi ama, o da olay çıksın istemiyordu. O açtıkça kapatıyordum artık. Bir gece, soğuktan tekrar kalktım, ama geri yatamadım. Horlaması durmadı çünkü. Bende, o günlerde aldığım şifreleri deneyip, kontrol etmeye karar verdim. "O" bana şifrelerini bu kadar gönül rahatlığıyla verince, bir iki şeye bakıp kapatmıştım, kurcalamya gerek duymadım. Ama şimdi hazır zamanım bol, tek tek bakarım diye düşündüm. Artık nerede üyeliği varsa giriyor, tüm mail hesaplarına bakıyordum.
Aldığı en eski mail beni bayağı bir uğraştırdı hatırlıyorum. Mail silme huyu yoktu. Tek tek geçiyordum sayfaları. Yalnız 1 sene önceki maillere ulaştığımda, belirli bir kişiden gelen dolu mailler vardı. isme baktım, erkek ismi. Kontrol edeyim dedim. Daha ilk maili açmamla dona kalmam bir oldu. Neler yazıyordu ben burada yazmak istemiyorum sözlük. Neler neler.. Mailleri en baştan açmaya başladım. Hepsi birbirinden rezil. Neler konuşulmuş aklım durdu. Bu, "kimseyle konuşmam, sevgilim olmadı" vs. diye ahkam kesen kız varya okur, ne fantezilerin içinde neler yazmış, anlatsam inanmazsınız. Ama gerçekten inanmazsınız. Daha fazla dayanamadım, kapattım herşeyi. Oturup ağlasam mı, ya da bulduğum ilk insanı öldürsem mi arada kaldım. Hiçbirşey yapmamayı tercih ettim. Öyle oturdum sabaha kadar yatakta. Sabah oldu, günaydın mesajı geldi. Giyinip, çıkacaktı dışarı. Cevap yazdım, müsait bir yere geç, arayacağım birazdan dedim. Sevindi, tamam dedi.
Açtım telefonu. Ben bir kadınla böyle konuşacağıma ihmal vermezdim sözlük. Ettiğim hakaretlerin, tehditlerin haddi hesabı yoktu. Ağlamaya, böyle birşeyin olmadığını savunmaya başladı. Zorladım, üstüne gittim. Kabul etti, ama baktım böyle niyetleri var konuşmadım onunla dedi. Yalan söyledikçe söylüyordu, ben daha çok sinirleniyordum. Güzelce ne diyeceksem dedim, yani o kadar yapılan şeyden sonra, böyle bir yalanını yakalamam çok zoruma gitmişti. Öyle bir durumdaydım ki, yanımda olsaydı o an, sanırım şu hapiste olacaktım. Sinirimi çıkardıktan sonra, sakin ve ciddi şekilde bundan sonra olacakları söyledim.
"Şu andan itibaren, bana hiçbir kanaldan ulaşmaya çalışmayacaksın. Numaram, adresim ne varsa bu akşama kadar silmiş olacaksın. Bu dediklerim olmazsa, başına gelmesin diye uğraştığım herşey bu sefer olsun diye uğraşılacak. Sen ve ailen için geçerli olacak şekilde hemde. Ciddiyetime emin ol, şu an nefes almanın tek sebebi burada olmaman, bu yüzden böyle birşey yapmaya da kalkışma. Hadi siktir git şimdi."
dedim ve kapattım yüzüne. Söylediklerini dinlemedim bile. Telefonumu da kapattım. Yattım yatağıma, uyumak en güzeliydi.
Bu şifreleri alınca gelişen olayları 1-2 part sonraya erteleyip, yurdun ilk günlerini yazmak istiyorum. Okulun yurduna yerleştim, nispeten büyük bir odaydı odam. En başlarda dediğim gibi tek kalıyordum. Evdeki internet bağlantısından 10 kat hızlı bir internet ile çok mutluydum açıkçası. Belirli bir süre bunun tadını çıkardım, ta ki birgün ben bilgisayardayken kapıya birinin anahtar sokmaya çalıştığını duyana kadar. Kafayı çevirdim kim girecek diye, ama kendisine "M" diyeceğim ilk oda arkadaşım, hala kilitli olmayan kapıyı anahtar ile açmaya çalışıyordu. Kalktım yerimden, açtım kapıyı. Baktım ki ellerinde çantalar-bavullar bir eleman. Yanında benim hazırlıktan bir-iki arkadaş. Meğer tanıdıklarıymış. Girdi odaya, ben odaya yayılmış vaziyetteydim tabi. Onun bölgesinden eşyaları çektim, kendi tarafıma sıkıştırdım bir güzel. Bu sırada tabi kalacağım kişiyi kesiyordum. Normal ama lowborn birisiydi. Bu okul bile öküzlüğünü çekip alamamıştı daha. Şimdi efendim hapishanedeki ilk gece kuralını biliyorsunuz. Gelirsiniz, eleman yatağa yerleşince başına dikilirsiniz, sert bir tavırla "Yatağımda oturuyorsun" dersiniz. Ona patronun kim olduğunu gösterirsiniz yani ^^. Bunu yurt hayatına endeksleyip gerçekleştirdim. istediği dolabın benim olduğunu, cam kenarı masanın benim olduğunu direk belirttim. Kabul ediverdi. Bu arkadaşla anlaşırız gibi düşünmüştüm ama, yanlış düşünmüşüm.
Gece oldu sözlük, ben niyeyse o gün erken yattım. 1-2 saat uyudum ki, bir sese gözlerimi açtım. Kıpırdamadım önce, sesi anlamaya çalıştım. Anlam verebildiğim tek şey, bu sesin dolaptan geldiği oldu. Birisi dolabı tutmuş, mermerin üzerine sürüklüyordu! Evet, başka açıklaması olamazdı. Koca dolap hareket mi ediyor diye yatakta bir doğruldum ki, meğer hiç öyle fantastik birşey olmuyormuş. "M" horluyormuş sözlük. Ama nasıl hormala yarabbi, anlatılmaz yaşanır. Bu ses gerçekten bir insandan mı çıkıyor diye biraz sarstım kendimi. Ama faydasızdı, gerçekten ondan geliyormuş.
Ben uykuma çok düşkünümdür sevgili okur, gerçekten uyandırılmaya da çok kızar, sinirlenirim. O gece uyuyamadım. Sabaha kadar yatakta döndüm durdum, uyumak isteyipte uyuyamamak çok sinir bozucu durumdur, yaşayanlar bilir. O gün derse gidemedim, çünkü o odadan çıkınca, ben uyudum. Böyle devam etmezdi elbette, ama yol yorgunudur vs. diyerek tek gecelik bir durum olduğunu düşündüm en başta. Ne tek gecelik bir durummuş, ne de bu "M"nin tek illet eden özelliğiymiş.
O günlerde, ciddi bir konuşma yapıldı. Bu işin çok uzadığını, bundan sonra hiçbir şekilde "O"nun rahatsız edilmesini sitemediğmii belirttim. Ayrıca bu dediğim yapılmazsa, aile ile ilişkimi keseceğimi anlattım. Bayağı şaşırdıklarını hatırlıyorum. Ben böyle söyleyince bana bu yapılanların nedeni anlatıldı. Bahsettiğim kurum,"O" ve ailesinin bir cemaat grubunun içinde olduğunu tespit ediyorlar. Bu cemaat grubuyla ailenin hiçbir ferdinin alakasının olmasını istemeyen kurum, bu yüzden bu kızla bir münasebetim olsun istemiyor. Onlar bu konuda ciddiydi, bende ciddiydim. Şimdi sebep bu mu bilmiyorum, hiçbir zaman da sormadım. Ancak anne tarafı ile baba tarafı arasında sorunlar çıkmaya başladı. Kavga eksik olmuyordu evden. Sürekli bir sataşma vardı evin içinde. Bu belli bir zaman devam etti şiddetlenerek. Annem gemileri yakma potansiyelimin farkındaydı ve korkuyordu bana göre, babamın da elinden birşey gelmiyor, olacakları biliyordu bence.
En son kardeşimle beni aldılar, biz boşanıyoruz dediler. Annem acaba ben ayrılmayayım mı diye böyle bir şey yaptı bilmiyorum. Ama mantığıma oturan şıklardan birisidir bu. Biz evleri de ayırıyoruz diyince, ben de eve gidip bavulları toplamaya başladım. ikisine ortak saygı ve sinirimden, kimseyle kalamazdım. Annem geldi, Niye topluyorsun eşyalarını diye sordu. Gidiyorum dedim. ikinizle de kalmayacağım. Anneannemin yanında biraz kafa toplarım sonra dönerim diye düşünüyordum. Biletimi de aldım. O gece erken yattım, sabah da erken kalktım.
Son eşyaları koyarken, annem geldi. Madem ikimizle de kalmayacaksın. Gel yurda yerleş. Hem okulundan da olmazsın dedi. Aslına bakarsanız bayağı hoşuma gitmişti bu. Okulu bırakamya çok gönüllü değildim, bu fikir de ortaya atılınca kabul ettim. Gün içinde işlemler tamamlandı, gecesine yurtta kaldım. Şansıma 2 kişilik bir oda boştu, tek kalacaktım. Benim için çok iyi olmuştu, yalnızlık hoşuma gidiyordu. Olayları o gece anlattım "O"ya, çok üzüldü. Benim yüzümden oldu triplerine girdi. Onun yüzünden olmamıştı, inatçı olan bendim. Ancak bundan sonra kimsenin rahatsız edilmemesi onu çok rahatlatmıştı. Konuşmalarına da yansıdı. O konuda derdimiz bitince, uzun zamandır yapmak istediğim şeyleri yapma fırsatım oldu. (bkz: Hikaye kontrol) . Dediğim gibi iyi niyetli ve dürüst birisiydi gözümde "O". Ama tabi ki işimi şansa bırakacak biri de değildim ben. Bana şimdiye kadar anlattığı hikayeleri doğru mu yoksa beni mi avutuyor bilmem lazımdı. Hiçbir dediğimi ikiletmeyen biri olduğu için, elinde hangi platformun şifresi varsa, 5 dakika içinde aldım. Almaz olaymışım.
ilerleyen günlerde, babam işin peşini bırakmamı birkaç kere tembihledi. Dinlemedim tabi. Sanıyorum ki onu da sıkıştırıyorlardı. Bir şekilde yıldırabileceklerini sandılar sanırım, daha Castielaoh'u tanımıyorsunuz tabi. Aile büyükleriyle konuşmaya karar verdim. Önce babamdan rica ettim, git konuş o söylesin kim uğraşıyorsa bu işle bıraksınlar işin peşini dedim. Konuşmak istemedi. O istemiyorsa ben konuşurum diyip, evlerine gittim. Durumu anlattım. Şimdi yanlış anlaşılmasın sözlük, kendim adına hiçbir korkum yoktu, ancak olur da kıza birşey yaparlarsa vicdan azabı duyardım. Büyükbabam durumu dinledi, ben bir kontrol ederim dedi. Ancak bir isteksizlik sezdim kendilerinde.
Birkaç gün sonra, babam geldi. Konuşmuşsun büyükbabanla dedi. Evet dedim. Bir yaptırım falan olmayacak ama, bu iş de hemen bitecek demişler efendim. Anladım ki bir yere vardırmayacak bu konuşmalar bizi. "O" ya durumu anlattım. Birkaç haftadır bununla uğraştığımı, ancak çözemediğimi dürüstçe belirttim. O da bana kendisine ikinci bir mail geldiğini itiraf etti. Türkiye'ye giriş yasağının bütün ailesine uygulanacağına dair. Bende ailemin durmunu açıkça belirttim. Devam edecekse böyle tehlikeler olacak, seni de kimse istemeyecek dedim. Tek bir soru sorduğunu hatırlıyorum, "Zorla açtırır mısın başımı?" dedi. "Ben karışmam, senin seçimin" dedim. O zaman yapsınlar istediklerini dedi.
Efendim meğerse, bu kız aileden değil, kendi isteğiyle kapanan bir kızmış. Ailesi de öyle değilmiş. Liseye başlayınca ailesine durumu anlatmış, onlar da sen bilirsin kızım demişler. Bu yüzden bu işi çok sahipleniyor, kendi seçiminin arakasında durmayı çok istiyordu. Bende saygı duyuyordum. Kendisine ve ailesine yapılacak yaptırımlar umrunda bile değilmiş gibi davranıyordu. Cesareti hoşuma gitti. Bu noktadan sonra, kız tarafı böyle davranıyorsa, - daha önce de böyleydim tabi de - benim kendisine ya da ailesine birşey olmasına izin vermeme imkan yoktu.
Sabah kalktıktan sonra, ilk işim bu işi kimin yaptığını öğrenmek olacaktı. Şüphelendiğim kim varsa çaktırmadan ağzını aradım. Ama sonuçta kimse bulamadım.
Şimdi sözlük, biliyorsunuz ki annemin sonradan evlendiği şahsın devlet içinde bazı görevlerde olduğunu söylemiştim. Tek şık bu kalana kadar, herşeyi araştırdım. Ne yazık ki sona bu kaldı. Bizimkiler salonda oturuyor birşeyler izliyordu. Anne dedim, birşey konuşacağım sizle. Kıstılar televizyonun sesini, geçtim karşılarına.
- Böyle böyle bir durum var. Yapan kişiyi bulamadım. Aklıma sizden birielri mi yapıyor diye geldi. Olabilir mi böyle birşey? dedim.
Bababm detaylı anlattırdı, ne varsa anlattım.
Bizdense yakında ortaya çıkar, ancak söyleyeyim oğlum gerçekten bir tehlike olmasa böyle birşey yapmazlar. Bana şimdiden söylediğin iyi oldu. Bana gelirlerse en azından haberim var diyebilirim dedi. Sen geç odana, varsa birşey hallederim ben dedi.
Eyvallah dedim, geçtim odama. Ertesi akşam babam geldi odama, elinde sarı bir zarf. Dedi ki:
"Mail'de bahsettikleri şeyde ciddiler. Konuşmalarının kaydını getirdiler. Açıp okumadım. Haberim olduğunu söyleyince de fazla uzatmak istemediler sanki. Sen yine de istersen içeridiklere bak."
Teşekkür ettim. Zarfı aldım yatağa attım. Bu sırada "O" ile hiçbir sorun yokmuş tadında konuşuyordum. Bunlardan haberi yok.
Neyse efendim gece oldu yattım. Zarfı da masaya bıraktım. Gece acıktım sanırım bir sebep için kalktım, baktım ki zarf masanın üstünde değil. Kontrol ettim yeri falan, yok. Baktım salondan ışık geliyor. Kafayı bir uzattım, annem elinde zarf, içinde ne varsa okuyor. Konuşmalar, görüşmeler, kızın ve ailesinin özgeçmişi artık ne varsa. Benden habersiz böyle birşey yapmasına o kadar sinirlendim ki anlatamam. Belli ki babamdan istemiş kayıtları, o da vermemiş benim özelimdir diye. Açtım kapıyı sertçe, o zaten bir toparlamaya çalıştı. Aldım elinden zarfı hiç konuşmadan, dağılmış kağıtları topladım. "Sen.." dedi. Konuşturmadım devamında. "Sus dedim bak bi halt yemişsin, ağzımı açmıyorum, sen de sus!"
- Oğlum ben seni düşündüğümden bakayım dedim.
- Beni düşündüğünden arkadaşlarımla ne konuştuğumu mu okuyorsun?
- Pek arkadaşın değilmiş belli ki.
- Seni ilgilendiren bir konu değil. işine bak sen.
- işi gidip inada bindirme. Görüşme diyorlarsa görüşmeyeceksin.
- Hadi ya, siz mi karar veriyorsunuz buna?
Konuşma uzaıkça sesler yükseliyordu. Baktım babam kalktı, salona geldi. Karışmıyor ama, dinliyor sadece.
Annem mevzuyu olmadık yerlere getiriyor. Ailemize yakışmaz, kafayı taka taka buna mı taktın? saydıkça sayıyordu. Hepsine cevap veriyordum ama sinirlerim zıplıyordu artık.
En sonunda "Birde gidip türbanlı mı buldun? Hangi çöplükten çıkardıysan artık?" gibi bir cümle kullandı.
Dayanamadım sözlük. Öyle bir tokat attım ki, yere kapaklandı. Ben vurduğum gibi babam ayağa fırladı. Karşılık verebilirdi bana, vermedi.
Baktım, vurduğum için kızgın, ama karsının söylediklerinden doalyı ani bir sinir yaşadığımın da farkındaydı. Bende de, sinirle karışık üzüntüyü görebiliyordu sanırım.
Odana geç, dedi. Geçtim sözlük. Annem ise o günden sonra bu konu hakkında bana tek bir kötü laf söylemedi.
Tabi reaksiyon daha yeni yeni büyüyordu.
# Şu andan itibaren anlatacaklarım enteresan detaylardır. inanmakta güçlük çekmeniz beni şaşırtmaz. Zira ben hala geriye bakıp, ulan hakikaten bunlar oldu mu ya? diyorum.
Buyrunuz;
Part 8
O gün, saat 04:00 gibi yatağa geçtim. iyi geceler denmişti. O da yatacaktı zaten. 04:20 diyeyim o saate. Telefonuma mesaj geldi.
- Uyudun mu?
Uyumamıştım. Hayır dedim, noldu?. Bi konuşalım dedi.
Bir kadından konuşalım lafını duyup da sonunda iyi birşey olduğunu gören var mı beyler? Varsa söylesin, ben daha görmedim çünkü. Gayet düzgün kalktım, aradım, neymiş derdi dinleyeyim diye.
-Efendim, dedim ki ne duyayım. Kız ağlıyor. Hassiktir dedim, birşey oldu. Önce sandım ki ailesinden birine birşey oldu.
-Birine birşey mi oldu? diye soruyorum, cevap vermiyor.
-Kızım cevap versene!
-Hayır.
O zaman biri bu kıza birşey yaptı, başka seçenek yok. Sevgili sözlük, 16-17-18 yaşında, Kurtlar Vadisi izlemeyen sınırlı bir topluluk vardır. Ben o sınırlı grubun içindeydim. Mafyatik hareketler seven, Liseye polat montu ile gelen andavallardan hiç olmadım. Hep mesafeli, soğuk biri oldum ama şiddeti asla sevmedim. Ancak eğer biri o kızı ağlatıyorsa, ölmesinden başka çare yoktu gözümde. Böyle bir hak dünya üzerinde yaşayan insanların hiçbirinde yoktu çünkü.
- kim ne yaptı? diyebildim.
Ve sonra, bana bu bir şaka olmalı herhalde diye düşündürten şu açıklamayı yaptı.
- Tam yatıyordum. Son bir mailimi kontrol etmek istedim. "Elif Görür" diye birisinden bir mail gelmiş. Mail şu satırları içeriyordu arkadaşlar.
" Sevgili xx.. xx...
Son zamanlarda xx.. xxx.. (benim adım) ile gösterdiğiniz samimiyet, XX'in kendisi ve ailesi için yüksek tehdit içeriyor. Bu mail'i aldıktan sonra, adı geçen kişi ile ilişkinizi derhal sonlandırıp, hiçbir iletişim yolu ile kendisine ulaşmayı denemeyeceksiniz. Bu konudan adı geçen şahısa hiçbir şekidle bahsetmeyeceksiniz. Sanki hiç tanışmamışsınız gibi davranmanız sizin ve ailenizin iyiliğine olacaktır. Sizin işbirliği yaptığınıza ikna olduğumuz takdirde, hiçbir agresif tutum ile karşılaşmayacak, hayatınıza devam edeceksiniz. Eğer yukarıda yazılanları uygulamazsanız, öncelikle Türkiye'ye giriş yapmanız engellenecek, ardından başka uygulamalara maruz kalacaksınız."
Mail'i bana okudu. Kız okruken ağlıyor, ben mailin içinde kaybolup gitmiş vaziyetteyim. Aklıma gelen tek şey, hıyarın birinin şaka yaptığı. Ama kim? Kim biliyor? Kimse. Teselli ediyorum o sırada düşünürken. Ya salağın birisi kendini akıllı sanıyor, nereden öğrenmişse öğrenmiş, şaka yapıyor aklınca. O sırada aklımda isimler uçuşuyor, kim yapabilir? Kimseyi bulamıyorum.
Biraz sakinleşir gibi oluyor, tam taarruza geçip iyice susturuyorum. Uyumasını tembihliyorum ki düşünüp üzülmesin. Ben bakıcam kim ne yapmış. O yatıyor. Ben düşünüyorum tabi. Lan diyorum, yarın olsun, kimin yaptığı ortaya çıkar, bende ona göre ne yapılması gerekiyorsa yaparım. Hangi dangozsa bu, iyi bir dayağı haketti zaten şimdiden. Kafamda intikam planları ile uyuyorum.
En başta küçük dertler başladı. Daha önce benim için herhangi bir tehlike teşkil etmeyen oyuncu abazanları birer tehdit haline gelmeye başladı. Online olanlar kafamda bir Swat edasıyla kırmızı nokta ile işaretleniyordu. O sıralar bizimle oynamayı seven bir kişilik var. Benden 4 yaş büyüktü. Bir erkekte tiksindiğim ne kadar yavşaklık varsa bir insan üstüne toplar mı? Topluyormuş efendim. Kadın forumlarında dolaşmalar, sevgilisinden ayrılanları teselli etmeler (if you know what i mean), abuk subuk party-boy olma çalışmaları hep bu adamdaydı. Hiç ağır davranmasını bilmez, tencere-tava şıngırdasa kalkar oynardı. Adam kalbimi sıkıştırıyordu resmen. Bu erkek bozuntusu, kendisinden yeterince nefret etmediğime kanaat getirmiş olacak ki, "O" ile ilgilenmeye başladı. Tabi hiçbir korkum yok "O" adına. Ne dersem yapılıyor, ikinci defa birşey söylemiyorum. Birgün bir baktım efenim, bunlar aynı oyunda el ele kol kola zombi kesiyor. Şalterler attı tabi adamın niyetini bildiğimden.
Çıkarttım oyundan tabi. Üstüne sildirdim birde. Şimdi burada özel hayata bir müdahele vardı hakkım olmadan zira ortada daha birşey yok, bunu görebiliyordum ama karşı taraf bundan hiç alınmadı. Aksine hoşuna gitti. Hazır hoşuna gitmişken, mavi kimliği olan herkesi birkaç saniyede temizleyiverdim listeden. Korkum yoktu aslında, hem tepkisini merak ettim, hemde herhangi bir densizlik yaşasın istemiyordum açıkçası.
Neyse efendim böyle küçük kıskançlık olaylarından birkaç tane daha yaşandı. Bu sırada ben ne yaparsam aynı şekilde beni taklit eden, dünyanın en efendi çocuğu olan bir kardeşim var. Ben ne oynarsam oynuyor, dışarı çıkarsam gelmek istiyor vs. Ben L4d2 oynuyorum diye o da başladı tabi. Arada birkaç soru sormaya geliyor, tersleyip gönderiyorum. Doktor tavsiyesiyle üzüntü ve stres yaşamasın denmişti kardeşime. Bu yüzden el bebek gül bebek büyüdü. Her dediği yapıldı. Hiç sertlik görmedi. Ben bunu kendi görevim bilip hep biraz sert davrandım. Her zaman korktu abisinden. Tabi bilmiyor böyle davranmamaın sebebi kendisini sevmemem değil. Kimse bir çocuğu annesi kadar sevemez derler, buradan anneme meydan okuyorum sözlük. Varsa bi aleti falan, taksınlar, benimki onunkini geçer. Neyse efendim, birgün çaldı kapımı kereta. Cevap vermedim. Vermezsem girmezdi. Bir daha çaldı. "Gel" dedim. Girdi. Birşey derim ya da kızaırm diye o kadar çekinceli konuşuyor ki görmeniz lazım, yiyesim var ama yemiyorum. Parmaklarını birbirine vuruyor falan. 10 yaşında daha.
-Abi, ya şey sorucam ben, "O" abla niye gelmedi bugün, birşey soracağım da kendisine.
Önce toparlayamadım kafamda. Bir anda "Sen nereden biliyon lan onu" diyebildim. Efendim meğerse, bu ben ilgilenmiyorum çocukla diye(durumu biliyor), herşeyine yardımcı oluyormuş. Sorularını ona soruyor, ödev konusunda yardım lazımsa ona gidiyormuş. Kendisi gelip söylemiş, birşey istersen bana söyle, abinden korkarsan ben ileteyim falan diye.
Allah'ım anlatamam bir hoşuma gitti. Şimdi aslında bu arkamdan iş çevirmek kategorisine giriyor ama, dehşet şirin birşey yaptığı. (Maşallah hocam) O gün de meğer oyunda bir yerde takılmış, ona soracakmış. Gelmeyince merak etmiş ablasını, gelip bana soruyor. Bu çaktırmadan kendini aileye sokma çabasını öğrenmiş oldum böylece ama, herkes bunu benim gördüğüm kadar şirin görmüyormuş. Bazıları efendim, çok rahatsızmış.
Zaman ilerliyordu sözlük. Her gün daha da çok bağlanıyorum. Kendimi biliyorum hastalık derecesine gelecek bu iş. Nitekim birkaç hafta sonra stajı bitti. Bense onunla daha fazla konuşmak için o gün okula gittim. Kaydımı dondurdum. Annem meraklı tabi, niye yaptın böyle oğlum diye soruyor. "Anne biraz kafamı dinleyeyim bak, bak okul hayatım boyunca hiç zaman kaybetmedim. istediğim kadar okuyayım üniversiteyi." diyorum. Sen nasıl istersen diyor.
Söylüyorum "O"ya. Bugün okulu dondurdum diye. Bayağı kızdığını hatırlıyorum. Ki normalde yapamaz. Bu yüzden yer etmiş sanırım. Gerçi konuşmasından anlayabiliyorum, yalan kızma bunlar. Aslında geç mezun olacağım diye üzgün ama, konuşacağımız süre artacak diye sevinçli. 2 duyguyu aynı anda yaşıyor. Zaten mevzuyu çok uzatmadan hayırlısı diyip devam ediyoruz.
Biraz öz babamın tarafından bahsedeyim sözlük. Ailede soyadı taşıyan birtek ben kaldım. Amcam ve halam var. ikisininde çocuğu olmadı. Büyükbabam ve babaannem hala hayatta. Bu yüzden bu taraf bana çok yüklenir. Baba tarafımda herkes yüksek eğitim almış vaziyette. Bu yüzden okumam onlar için bir ölüm kalım meselesi. Hala müdür iken ortalığı nasıl kavurduğunu anlatan bir büyükbabam ve bazı önemli isimlerin doktorluğunu yapan bir amcam var. ikisinin de prestij tutkuları çok yüksek. Tabi benim okulu dondurma haberim, kulaklarına gidince kafayı yediler diyebilirim. Önce annem arandı. Konuşmayı dinledim. Annem okulda sorunlarım olmadığını, sadece dinlenmek istediğimi güzel güzel tam 1 saat anlattı. Sonra beni aradılar, 1 saat bende açıklama yaptım. Sonunda peki bakalım biraz kafanı dinle diyip işin ucunu bıraktılar. Güzel olmuştu. Şimdi geçireceğim bir boş vakit vardı. 6 ay kadar...
Bu dönem boyunca, kimseye anlatmadığım şeyler anlatıldı. Aynı şekilde o da yaptı.Boyut atlattıkça atlatıyordum, ve en ufak bir korkum yoktu. Video - Chat denen zıkkımdan kafamı kaldıramaz oldum. Bunun nereye götüreceği belliydi. Zira bir gece, yine böyle saat 5 gibi falan. " Sen benim yaşımı çok mu büyük buluyorsun" dedi.
"Hayır" dedim..
- Çünkü senin biyolojik yaşının 18 olması beni ilgilendirmiyor. Sen çok daha olgunsun.
- Teşekkür ederim.
- Çok iyi anlaşıyoruz farkındasın değil mi?
- Çoktan öte.
- Yani bu yaş - yer farkına takılmıyorsan, ki ben takılmıyorum. Çok iyi arkadaşız, inanılmaz anlaşıyoruz. Züper bir uyumumuz var.
- Bence de. E yani? (illa söyleticem sözlük, bendeki naz padişah kızında yok)
- E sence başka şeyler yaşamamız gerekmiyor mu?
Biraz daha süründürdüm belki. Ama en sonunda tahmin ettiğiniz yere gitti. En sonunda bir sonraki tatile kadar, en azından potansiyel ilişkiye saygı duymak açısından, gözleri dışarıya kapamaya karar verildi.
Ancak tabi biz büyüdükçe neyi öğreniyoruz sözlük? Mutluluğu istiyorsan, önce bir ağlayacaksın. Yaşadığıma hala inanamadığım olaylar zincirlemesi, bundan sonra başlayacakmış meğer.
Almanya olayını sindirdim tabi. Biraz egzotik geldi bu olay bana ne yalan söyleyeyim. Bir yandan moral bozucu, bir yandan uzağa uzanmak tatlı geldi. Bu bilginin açığa çıkması hiçbir şeyi değiştirmedi bende. O da baktı ben bozmuyorum, bozmadı sanırım. Çaktırmadan, iki taraf da içine düşmeden, sorular sormaya devam etti. Sürekli beni tanımaya çalıştığını anlayabiliyordum tabi. Oyunlar artık erken bitmeye başladı. Castielaoh uyumamaya başladı. Konuşma daha tatlıydı. Ders sırasında bile elim telefondan gitmiyordu. Birçok şey değişmeye başladı. Tabi bu sırada her ay yüzlerce tl gelen faturama annem ses etmiyor, hepsini ödüyordu. Ancak bu oğlan ne yapıyor diye düşünmeye başlamış meğer o sıralar.
Şimdi efendim hikayenin devamında analtılacak şeyler için benim şöyle bir bilgi vermem gerekiyor. Ben daha 5 yaşındayken, babam bir trafik kazasında ölüyor. Bunun üstüne, 2 sene sonra, ben 7 yaşındayken, annem, soyadlarını burada söylemeyeceğim ünlü bir ailenin oğullarından biriyle evleniyor. Bu aile, devletin bir örgütünde üst düzey işler yapıyordu ve hala yapıyor.
Başlarda sorular, benim kadınlarda ne aradığım ne beklediğim üzerine oldu hep. Bense hepsini açıkladım. Burada da söylemekten çekinmiyorum.
Benim için, bir erkekle sadece ama sadece yemeğe çıkmış olsa bile, herhangi bir yaşanmışlığı olan kızın benimle birlikte olma ihtimali benim içinde patates olan bir yemeği yemeyeceğim ihtimali kadar sıradışıdır. Bırakın daha önce sevgilisinin olmasını.. Aşırı kıskanç olduğumu, bana rapor vermeyecek, ne bileyim bunu onur kırıcı birşey olarak görecek bir kız için kapının orada olduğunu da belirttim. Daha da buna benzer birsürü şey sıraladım. Hepsini dinledi. Şimdi efendim, ben bu isteklerimi sayınca, sanki çok zikimdeymiş gibi bu kafanın yüzyıllar öncede kaldığını anlatan sürüyle kız oldu. Dinledim mi? Hayır. Böyle durumlarda yerdeki objeleri inceler, halı varsa desenlere bakar,ya da ne bileyim bir meşgale bulur, konuşmanın sonunda da, herkesin kendi hayatı der işime bakardım. Ancak "O" böyle yapmadı. "Sende buna göre yaşamışsan, böyle şeyler istemende bir sakınca yok bence." dedi. "Bu dediklerin bana uyuyor mesela * " demeyi de unutmadı.
Şimdi arkadaşlar, benle aynı anda "yav he he" dediniz mi bilmiyorum. Ama ben bunu duyunca aynen böyle dedim. 24 yaşında, Almanya'da yaşayan bir kızın sevgilisi olmayacaktı he? "Sallamayalım lütfen" yazdım. Şöyle bir muhabbet geçti.
- Sallamıyorum.
- Sallıyorsun..
- Sallamıyorum diyorum. Sevgilim falan olmadı. Ben biraz kapalı yaşarım.
- Kapalı yaşamak?
- Dikkat ettiysen senden başka kimseyle muhattap olmuyorum. Mesai bitince evime geçiyorum. Dışarı çıkıp fink atan biri de değilim. Bilmiyorsun ama başım da kapalıdır benim.
Dedikleri doğruydu. Bir kere ben şuraya gidiyorum görüşürüz diyip çıktığı olmamıştı. Ama o sonda söylediği beni çok düşündürdü. Neden düşündürdü açıklayayım. Annem aşırı solcu bir kadındır sözlük. Benim anne tarafı öyledir. Saygı sınırlarını zorlarlar. 18 yaşıma bastığım gün Mhp'ye kayıt yaptırmaya gittiğim gündü. Hakkını vereyim saygı duydu oğlunun seçimine, ama hiçbir zaman sevmedi. Ama türban başka bir meseleydi. Ben bile bu işe sıcak bakmalı mıyım bilmiyordum. Ama soğuk bakmadığım kesindi. Benim için kim nasıl giyiniyor bir önemi yok. Sadece iki taraftan da aşırıları sevmem. Benim yanında çıplaktan hallice ya da çarşafla dolaşmayın, insan olun yeterli.
Hala olmadık zamanlarda staja gidiyordu kendisi. inanılmaz kıskanç, hastalık derecesinde kıskanç biriyim sevgili okur. Patron sarkıyor mudur? Kesin masalar karşı karşıya falandır zırt pırt bakan vardır. Zıpçıktının biri ben seni bırakayım evine arabamla diye söyler kesin.. Allah'ım bin tane senaryo kuruyorum kafamda, hepsi beni daha çok delirtiyor. Birgün yine ben çıkıyorum dedi. "Ya" dedim. "Dur."
"Arkadaşım ne güzel konuşuyoruz şurada, başlatma stajına. Gitme mecbur musun?"
"Gitmem gerek gerçekten * Telefonumu vereyim mi?" dedi.
Ha-ha! Victory lan.
Tabi birkaç saniyeliğine victory. "Ver" dedim hemen. Ardından şöyle bir numara geldi.
"+ zıkkımlı bir numara "
+ derken? Bu ney lan?
Kız Türkiye'de bile değil. Almanyadaymış iyi mi? Googleladım tabi hemen oradan anladım.
" Sen Almanya'da mısın?" "Öyleyim." dedi. "Daha önce hiç sormadın gördün mü? * " dedi. Lan ne soracam. Burada komik ne var?
Hangi ülkedesin diye sorulur mu? Güler misin ağlar mısın? Öyle ekran başında kaldığımı hatırlıyorum 5 dakika. "Hep orada mısın, okumaya mı gittin? Türkiye'ye gelmiyor musun?" yağdırıyorum soruları ama, "Çıkmam lazım şimdi mesaj atarsın" diyor. O sıralar akıllı telefonum yok, onunda yok. Whats'app falan hak getire. Ama dinlemiyorum tabi resmen Euro üzerinden ödüyorum mesaj başına. Öğreniyorum ki;
# Kendisi de Almanya'da doğmuş. (Almancı konusunu kapatma sebebi de buymuş meğer.)
# Hep orada yaşıyormuş.
# Yaz tatillerinde bazen Türkiye'ye geliyormuş.
Arkadaş diyorum kendime, biri bana şaka yapıyor herhalde. 50 yılda bir "Bu kız iyiymiş" diyorum, hakkında öğrendiğim her şeyle daha uzağa gidiyor.
şimdi hepsini anlatmayı delice istesemde uzun sürer.
yatılı okuldaydık yaşlar 12-13. Dört yıla yakın sürdü. şimdi siz semt sakinleri ne anlatıyon sen diyebilirsiniz. ama parasız yatılıysanız, fakirseniz ve bundan utanıyorsanız, çalışkansanız ve hayalleriniz varsa ve mümkün mertebe artistlik peşindeyseniz 5-10 yaş büyükmüş gibi sevebiliyorsunuz tıpkı bir büyük gibi. bizim ki de öyleydi. ben sarı bir oğlandim top peşinde koşan, o sarı bir kızdı pembe montlu.acıdi
Sevgilimi rüyamda görmüştüm. O zaman çıkmıyorduk hatta arkadaş bile değildik ama çıktığımızı görmüştüm. Peşinden çok koşan bir kız vardı. Kıza gittim boşuna çabalama günün sonunda biz birlikte olacağız dedim. Aradan 6-7 ay geçti vize akşamında twitterdan bana saat 10 gibi mesaj attı sınava çalışıyor musun diye ve biz sabahın 5 ine kadar konuştuk. 1 hafta sonra da çıkmaya başladık. 1 sene doldu. Hala birlikteyiz. Bu da benim doğa üstü bir olayla gerçekleşen aşk hikayem. Sanırım fazla inandım ve çok istedim.
Staj dediğin şey sonsuza dek sürmüyor dostlar. Akşam oluyor geliyor kız. Yazmıyorum, yazmıyor. Bende bir inat var sevgili sözlük, birinden hoşlanmış olsam da, kes beni yine söylemem. Gururuma yediremiyorum. Bu yüzden bu konuyu açık da edemem. "Niye yazmıyorsun yaş farkı mı fazla geldi?" diye sorsam "Ne alaka biz arkadaşız" diyecek. Mal gibi kalacağım. Ben bu riski göze alır mıyım? Almam tabi. Madem öyle işte böyle felsefesini ediniyorum, o yokmuş gibi oyunlara giriyorum. O sıra steam adlı platformda kişinin ismine ters tıklarsan kimlerle oynadığını görüyorsun. Bunu "O" oyundayken sürekli kullanıyorum. Aynı ismi birkaç kere görürsem notunu alıyorum. Biraz manyağım da ben sözlük.
Onun da bana aynı şeyi yaptığnıı düşündüm bir an. Nerede kız varsa topladım efendim oyuna, daha 2 dakika geçti. Mesaj geldi.
"Hayırdır harem kurmaya mı çalışıyorsun? * "
Allah şu kadınların birbirini kıskanma huyundan razı olsun diyorum o an. Kudurtmasam yazmayacak çünkü. Yazsın istiyorum yani.
"Yok denk geldi" diyorum. Konu buradan başlıyor tabi.
- Demek 18 ha.
- Öyle.
- Hiç tahmin etmezdim. Daha büyük gösteriyorsun konuşmanla davranışınla falan.
- Öyle derler. Sende 24'müşsün. Bende bunu beklemiyordum.
- Sana da sürpriz olmuştur.
- Ya... Abla diyeyim bundan sonra sana bari. (Kafanı sikeyim Castielaoh)
- E de bari. Daha doğru olur gibi.
Madem kız da böyle düşünüyor, ben de ablam sayarım artık diyorum kendi kendime. Halbuki şimdi düşününce, ben bu cümleyi söyledikten sonra kız ne desin, "Abla deme bana sen" mi desin? O da atlamak istemiyor tabi.
Bundan sonra arkadaşvari bir süreç başladı. Maçlarımızı izledi. Normal konuşmalar devam etti. Ta ki efendim ben bir adım atana kadar.