sözlük yazarlarının aşk hikayeleri

entry292 galeri2
    182.
  1. Hiç prenses gibi hissetmedim. Beklediğim bir prenste olmadı. Kara şövalyeye aşık oldum ve adım cadiya çıktı . Sonra da toparlayamadim zaten.
    1 ...
  2. 183.
  3. burnum çok akardı ve bütün teneffüslerim 'burnumda bir şey var mı acaba?' endişesiyle okulun tuvaletinde geçerdi.

    aynı sınıfta değildik.

    teneffüslerde onu hiç görmedim.

    bence bizim okuldaydı...
    1 ...
  4. 184.
  5. Şimdi 25 yaşındayım. Okul, askerlik, iş derken zaman; her günü birbirine eşit olmasına rağmen, çamaşır makinasının dönüşünü izleyen kedi gibi beni hipnoz ederek ben farkında olmadan geçip gitmişti.
    Derin bir nefes, ilkbahar. En sevdiğim mevsim. Her zaman böyle oldum zaten. Hiçbir zaman aşırıyı sevemedim. Dengeli olan; biraz ondan biraz bundan olanı sahiplendim hep. ilkbaharı bu yüzden seviyorum. Kilo mu aldım ? Ellerim cebimde sıkışıyor. Elim cebimde normal yürümekte biraz zor oluyor. Bu yüzden yavaş yürüyorum. Yoldaki çakıl taşları, ayağımla sağa sola savurduğum düşünce yoldaşlarım. Yolar asfalt. Belediye çalışıyor arkadaş. Yeri eşelerken uzun saçlarım önüme düşüyor. ilerini pek göremiyorum. Ama hissedebiliyorum.
    Kafamı kaldırdığımda olduğu yerde sekerek koşmaya ısınan Onu görüyorum. Aramızda 5 metre var. Arkası dönük bana. Bu yüzden karanlıktayım sanırım. O ceylan gibi yerinde sekip, arada esnerken burada ne işim olduğu aklıma geliyor. Üzerimdeki eşofmandan belli değil mi? “Spor(!)” yapıyoruz.
    Onunla tanıştığımdan beri hayatım, türlü den çilekli turtaya dönüş yapmış gibi. Darmaduman hayatımı çekip düzeltmekten zevk alıyor sanırım. Bu kadar korkarken ben, ne zaman aşka göğüs gerecek kadar cesur oldum? Sanırım o olmasaydı, ben yarımdım.
    Bana doğru yaklaşıyor. Geldiği her metre de, etrafımdaki siyah beyaz film renkleniyor. Neşe katsayım onun adımları ile artıyor. Sağırlığım, onun fısıltısı ile buzlarını çözüyor: “ilk varan kazanır.” Bu ses gerçek mi diye düşünürken o çoktan koşmaya başlamış bile. Arkadan onu izlemek yerine koşmanın daha iyi bir fikir olduğunu anlamam 10 saniyemi alıyor.
    Ona söylemem gereken bir şey var ama bağırmayı hiç sevmem. Kaçan şeyleri kovalamayı sevmem. Otobüs kaçırdığım zaman arkasından koşmam. Fakat, sanki bu kadın beni ip ile kendisine çekiyor. Onun arkasından koşmak, iyi bir iş yapıyor hissi veriyor. Her adımım bir kitabın sayfası gibi. Tam okumayı bitirip kitabı kenara koyacakken, bir sayfa daha. Tam duracakken bir adım daha. Kitap nerede bitecek acaba?
    Tanrım, Onun bu kadar hızlı koşabildiğini bilmiyordum. O hayatın her alanında mükemmeldi zaten. Kilolarımın sebebi, onun sihirli parmakları. Kesin, ona yetişememem için beni yılbaşı hindisi gibi yemekle doldurdu. Yoksa o biliyor mu?
    Her adımında o mu hızlanıyor, yoksa ben mi yavaşlıyorum. Koşu da iyi değilim zaten. işleri olduğu yerden halletmeyi seven birisiyim, üşengecim. Onunla fazladan vakit geçirmek olmasaydı ucunda, evde pinekliyor oluyordum. Aşk bir zehirdi ve bizler birbirimizin panzehiriydik.
    Koşarken aklını kurcalayan bir şey varsa, yorulduğunu hissetmiyorsun. Ayrıca acı halinde, sevdiğin kişiden gelen bir öpücük, direnme katsayını arttırıyormuş. Ferhat, Şirin için dağları delmiş; Mecnun, Leyla için çöllere düşmüş. Sanırım efsanesinin gerçek olduğu tek yer yine iki efsanenin arası, onunla benim aramdaki mesafe.
    Sonunda kitabın son cümlelerindeyim, ya da belki sadece önsözü okudum. Çıkmaz sokağa, farkında olmadan mı girdi acaba? Ama bunlardan önemlisi, neden benden kaçıyor. Nereye gidiyoruz, neden koşmak zorundayız? Bir şey konuşmak istediği zaman sadece böyle yapardı. Gereksiz detaylar yerine, anı yaşamak daha iyi sanırım.
    Çıkmaz sokağa girdikten sonra kırlangıç kuşu gibi, duvarın dibine süzüldü. Yüzü duvara dönük ama yere bakıyor. Adımlarım yavaşladı ama kalbim hala koşuyor. Duvara iyice sokulup duvara arkasını döndü ve sırasıyla önce sol ayak tabanını, sonra ellerinin içini, yavaşça sırtını ve en son başını duvara yasladı. Beni bekliyordu sanırım. 8-7-6… Ona yaklaştıkça koşmayı kesip adımlarımı titizlikle basmaya başladım. Mayın tarlasında yürür gibi dikkatli, ama lavların üzerinde yürür gibi hızlı adım atıyordum. 5-4-3… Hava estiği için yüzümde ter yok, ama donuma kadar ıslandığım aşikar. Terli terli rüzgar yiyorum, umarım hasta olurum da O bana çorba yapar. O benim için alternatif tıp.
    3-2-1…
    Tam karşısındayken, onun benden daha yorgun olduğunu fark ediyorum. Dalga dalga, nemli saçları yüzünden düşerek omuzlarına salınmış. Güneş ışığını yiyen saçları, sağa sola kıpraştıkça ay gibi sokağı aydınlatıyor. Yüzündeki her hat çok ciddi ama kendini ele veren gözleri var. Arada yere, bazen sağa sola bakıyor. Ağzı yarım açık, nefes nefese kalan beden için elinden geleni yapıyor. Ona bu gereksiz koşuşturma için kızmam gereksiz olurdu. Deliye, neden delisin denmeyeceği gibi, dengesize de böyle bir soru sorulmaz. Nefes alış sesini kaydedip, ninni diye satma fikri parıldıyor aklımda. Aşk çılgın bir bilim adamıydı, bizler de onun en gözde denekleri.
    Göğüs kafesini olabildiğince çok şişirip, patlayan bir balon gibi çok hızlı bir şekilde sindiriyor.
    Anlatması bu kadar süren olayı yaşamak senin için 3 saniye, benim için bir milenyum. Evet, hayat beklediğimizden de hızlı ve yine evet zamandan asla iyi bir dost olmaz.
    Eğer bu sahneyi bir filmde görseydim, güler geçerdim. Çünkü film sahnelerindeki klişelerin hepsi bu çıkmazda toplanmış gibi. Filmlerin esin kaynağı gibiyiz. O’nun beni aptal eden güzelliğini evler de fark etmiş sanırım; güneş sadece onun etrafına çiseliyor kendini. Çıkmaz sokağın tepesini kaplayan ev çatıları o kadar uzun ki, burayı kapalı bir kutu gibi gösteriyor. Klostrofobisi olan birisi burada yaşayamaz.
    Yavaşça yanına yaklaşıp, sol elimi duvara yasladım. Elim, Onun başının tam hizasında 15 cm solunda. Diğer elim duruşumu desteklemek için sırtımda. Yüz yüzeyiz. Nihayet gözlerini sağdan soldan alıp, gözlerime bakmaya teşrif etti. Çok umursamaz, çok soğuk bakışları hızla atan kalbimi dondurmaya yetti. Az önce bedenimi sallayan kalbimin pilini çıkardı. Kalbimi duyamıyorum. Kulaklarıma çıkan basıncı hissedebiliyorum, tek hissettiğim şey o. Uğultu artıyor, etrafın sesi kısılıyor. Korkuyorum, kötü bir şey mi diyecek. Ne kadar güvensen de, insan şüphe eden bir varlık nihayet. Aşk, her sonucu kabul etmeye cesaret edemeyen birisine göre değil. Aşk, korkanlara göre değil. Aşk bana göre değil, biliyorum. Aslında Aşk bir hastalık, bizler de kronik hastalarız.
    Onun karşısında ben, solunda duvara uzanan elim var. Kaçmak için sağ tarafa hamle yaptığında, sağ elimi önüne siper edip, isyanı bastırıyorum. Koluma çarpıp sekiyor geri, iki kolum birbirine paralel duvara uzanmış. Sağ kolumu iki eliyle de tutuyor, sıcaklık ellerinden kalbime akıyor. Aptal gibi sırıtıp, sarılmak istiyorum. Tüm sorunların bir sarılma ile bitmesini istiyorum. Her zaman, her olayda bir şaka payı arıyorum.
    iki eliyle kolumu sıkıp koluma sarılıyor. Gülümsemeye başlıyor. “Hile yaptın, daha varmamıştık.” Yüzümde yine aptal bir gülümseme. Bu kadın beni kandırmayı çok seviyor sanırım. Yine yaptı.
    Sağ koluma sarılan Sevgilimi kendime çekip, arkasından ona sarılıyorum. Koşmaktan dağılmış saçları ağzıma kaçıyor.
    “Tü tü tü…”
    “Pislik yaaaa yapmaaaa”
    Kalbimi duyabiliyorum artık. Kulaklarımdaki uğultu, onun tatlı sesiyle bastırıldı. O beni bir kez daha kurtardı.
    Ellerimin içindeki elleri, hayatımın boşluğunu dolduran parça. Kendime hediye olarak, boynundan bir öpücük alıyorum.
    Duymak istediğim tek koku, onun kokusu.
    Duymak istediğim tek ses, onun sesi.
    Görmek istediğim tek şey, o.
    insanın mutluluğu tek kişiye bağlaması çok yanlış.
    Olmayacak şeyler duyuyorsun, bulunduğun yerin bir önemi yok, her yer onun yanı. Tozlu plak son kez bizim için çalıyor, sadece ikimizin duyacağı şekilde. Yavaşça sağa sola sallanıyoruz. Onun hayali eteği, yerdeki tozu toprağı süpürüyor. Siyah beyaz küçük dünyamın renk kartuşu kollarımın arasında duruyor. Çilek kırmızısı kulaklarına eğilip ismini söylüyorum “*****”. Acaba çilek kulaklarının tadına baksam, bana kızar mıydı?
    Sarılmayı bırakıp karşısına geçiyorum. Yüzünde hala gülümseme var. Sürekli gülüyor, onu sevmemin bin bir nedeninden birisi. Cebimdeki şişkinlikten kurtulma zamanı, biraz gecikmeli olarak geldi sanırım. Zaten hayatta planladığım şeyler hiçbir zaman plana sadık kalmadı. Bu da Tanrının bana çeşitli armağanlarından birisi.
    Cebimde daha fazla durmak istemeyen kırmızı küçük kutuyu çıkartıyorum. Alırken beğenmediğim bu halkayı, onun elinde muhteşem duracağını bildiğim için aldım. Onda her şey güzel.
    7 yılımı ona armağan ettim, ömrümün geri kalanına da armağan etmek istediğimi temsil eden şeyi, bu halkayı onun huzuruna sunuyorum.
    Yüzündeki gülümseme yerini, içindekileri dökemeyen şaşkın bir ağza ve dopdolu gözlere bırakıyor. istiridyede inci bulmuş deniz kızı kadar sevinçli. Sihirli sözler ile halkayı ona uzatıyorum: Abra Kadabra!
    Ellerini ağzına götürüyor. Meleğim kanatları ile teklifimi onaylıyor. Biraz ani mi oldu acaba? Ama onun için her şey ani sorun yok. Sol elini uzatıyor, alıp yavaşça halkayı itiyorum. Parmağından geçerken her santim de halka, yüzün olmaya biraz daha yaklaşıyor.
    Yüzün eline oturunca, eline bir öpücük konduruyorum. Daha başımı kaldırmadan direk boynuma sarılıyor. O kadar sıkı sarıldı ki, bir an beni sarılarak öldürüp yüzüğü alıp kaçacak diye düşündüm. Gözleri omzumu ıslatıyor. Güneş üzerime vursa, omzumda bir gökkuşağı çıkabilir. Ağlayarak bir şeyler söylüyor ama anlayamıyorum. Çok çalışıyorum ama ilahi dilleri öğrenmek için biraz daha zamana ihtiyacım var.
    Şimdi 25 yaşındayım. Düğün masrafları başımı ağrıtacak ama işten eve gelince onu görme düşüncesi, doğru yolda olduğumu tasdik ediyor. Aşk korku filmindeki perili evdi, bizler de birer meraklı genç. Eve sapsağlam gireriz fakat, yara almadan çıkamayız. Belki hiç çıkamayız. Belki çıkmayız *
    4 ...
  6. 185.
  7. 186.
  8. 187.
  9. 188.
  10. yüreğim ısındı sevdim olmadı bitti.
    inandım yalanmış olmadı bitti.
    güvendim....bilemedim....sevdim, bitiremedim...akışına koyverdim gitti.
    1 ...
  11. 189.
  12. bir kız vardı sevdim, sevdi ve sonra ayrıldık hepsi bu.
    1 ...
  13. 190.
  14. 14 yaşındaydım, komik derecede küçüktüm evet. Dersanedeydim. Üstümde kahverengi ceketim, mor fularım vardı. Saçlarım salıktı. Tenefüstü en önde oturuyordum. ilgimi çeken bir sesle kafamı tahtanın oraya çevirdim. Onu gördüm. O an hayatımdaki en değişik andı. 18 yaşındayım ne ondan sonra ne de önce öyle bi an olmadı. Esmer zayıf bir çocuk. Masum çekingen bakışlarla göz göze gelmiştik. Onun için anlamsız benim için dönüm noktası.. O andan sonra her anım onunla geçti. O üst kattaki sınıftaydı. Arada bizim sınıfa gelirdi, üstünde yeşil hırkası..sonra onların sınıfına geçtim. O da en önde oturuyor ben de.. 1 kez bile konuşamadım onunla. Kazandık liseleri, yollar ayrıldı. Çok da kesişmiş sayılmazdı ama yakınımdaydı işte.. ikimiz de yatılı okul kazandık. ilçeden merkeze geldik. Ona birkaç kez yazdım internetten nereyi kazandın ne yapıyorsun falan.. Okulumuzda ona benzettiğim biri bile vardı, çocuk hiç benzemiyordu. Ben onu özlüyordum sadece. Çok az konuştuk 1 yıl boyunca 3 kez yoktur. Belki 2. 1 kez de karşılaştık ama. ikimiz de yurttan eve gidecekken belediye otobüsünde karşılaştık. Yine aynı bakışlar.. 5 dkda bir kalkan otobüste karşılaştık. Konuşcaktım ama olmadı, yapamadım..
    Neyse 9.sınıf bitti. Hala küçüğüm. Çocukluk işte. Annemlerle kocaman bi mağazadayız. Bir çocuk gördüm esmer. O sandım. Kalbim yerinden çıkcaktı. Emin olamadım. Tutamadım kendimi yazdım ona. Tatilin sonlarıydı. Konuşmaya başladık. Uzatmaya zorluyordum, bir gülmesiyle deli gibi seviniyordum. Ona benzettiğim çocuk sayesinde hayatıma girdi. Her gün konuşur olduk. "canım" demesiyle koskoca yurdu koşup herkese sarılmıştım. Olcaktı. 2 yıl sonra gelmişti işte. Neyse sevdiğimi anladı bir şekilde. Sevgili olduk. Onun da benim de ilkti. ilk buluşmamız..13 ekim 13.18de.. O köşede gri hırkasıyla geldi. Elim ayağıma dolaştı. Çok saçmaladık o gün. Küçücük masa upuzak iki insan. Oysa ona çok yakındım. 1 yılım geçti onunla acısıyla tatlısıyla. Deniz kenarına gittik tepeleri gezdik, caddelerde dolaştık. Yemekler yedik.. Küstük barıştık güldük..ayrılığın gelceğini aklıma getirmeden. Sonra gelmişti ya hani, gitti işte. Farklı biri olup. Sevmeden, istemeden. Sıradan bi insanmışım gibi gitti. Onu o kadar bekledim ki. Her gün dedim ya o beni bıraktı mı sahi? Ne zaman barışırız ne zaman kaldığımız yerden devam ederiz? Etmedik. Başkasını sevdi sonra. Ben o sokaklarda o anılardaydım o ise başkasıyla. Lise bitti. Bakıyorum da her şeyi onla öğrenmişim. 14 yaşımdaki küçük beni 18 yaşında bi kız yapmış farkında olmadan. Heyecan, hüzün, mutluluk, beklenti, sabır. Ne öğretmedin ki bana? Hani çantamı takmaya çalışmıştın gülüşmüştük? Hatırlamazsın. Ben unutmadım..sevmiyorum seni artık. O kadar özlem bindi ki üstüne. Sevgi kaldı mı? Ben sonra hiçbir isimde o kadar heyecanlanmadım. Hiçkimsede o anki duyguyu yaşamadım..hani gideceksin ya, keşke veda etseydim. Ama olmazdı. O 2 yıl seni bekleyen 4 5 yıl seni seven insana haksızlık olurdu. O gemiyi hatırlıyor musun? Onun yanında beklerdim seni. Belki ona çok uzaksın artık. Son kez seni orda bekleseydim iyi olurdu belki. Olmadı.
    Yolun açık olsun. Benden daha çok seven karşına çıksın N. Umarım..
    1 ...
  15. 191.
  16. 192.
  17. henüz benim için olmayan hikayedir.
    "şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak" der cemal süreya.
    ben de benim sevdiceğimin yanına varmak için ,tabii en doğru zamanda, çok büyük bir şey yapıyorum.
    tutarsa eğer yazarım buraya.
    herkesin büyük aşk hikayeleri olması dileğiyle..

    edit: seviliyorum abileri ablaları. bir de nasıl seviyorum bir bilseniz, bilemezsiniz nereden bileceksiniz.
    özlemden kırılsak da çoğu şey ile birbirimizi tamamlayıp çoğu şeyle tamamlamasak da çok seviyorum. önce kime, neye seviyorum dediysem halt etmişim bu harbi sevgi herhalde.

    ben kafirim, o Müslüman. ben absürtüm, o benden absürt. o çılgın, ben sakin. o saygılı, ben saygılı, biz sevgili. sevgilim. henüz kavga etmedik, kavgayı geç tartışmadık bile.
    bilmiyorum gecenin bu vaktinde burada ne bok yiyosunuz, kafanızda ne var onu da bilmiyorum.
    saçma sapan şeylere vakit harcamayın, sevin ulan sevin. birinci tekil şahıs deneyimi, sevildi, denendi, hala yaşanmakta. umarım araya bi bokluklar girmez.
    bi ton hayaliniz olabilir, bi ton planınız, prensibiniz, kurallarınız olabilir. hepsini sikeyim şu an şuradan, sevin, kırıklığınız, geç kalmışlığınız, eksikliğiniz, bir dizi şeyiniz vardır yaşayamadığınız. çok ciddi bi insanımdır, tek gerçek buymuş.
    bana gereken şey buymuş, ne kadar tümsek varsa atlattım hepsini.

    düşerim belki, üzülürüm belki, kırılırım, yenilirim belki. bilemeyeceğim ama kalbimde sevgim var, kalbinde sevgisi var bana ait.. bana bir şey koymaz bu vakitten sonra.

    cidden sevin.
    5 ...
  18. 193.
  19. Geçen sene Mayıs başları. Kızıl saçlı, yeşil gözlü, beyaz tenli, fiziği çok güzel, yüzü çok güzel bir kız. Fiziksel olarak tek eksiği biraz boy. ilk gördüğüm anda dedim ki "ne güzel kızmış, keşke sevgilim olsa", Sonra da "kesin sevgilisi vardır, olmasa da bana mı kalır bu kız " diyip osmanlıcaya gömdüm kafamı çok iyi hatırlıyorum. Birkaç ay geçti, Ağustos başları. Ben zaten mayısta gördüğümden beri beğeniyorum kızı bir hoşlanma var hatta ara sıra aklıma düşmüşlüğü falan var böyle belli yani. Kurs ortamı, bir şekilde şansım yaver gitti yanıma oturdu bu kız. Sırf onun hevesiyle gidiyorum ben de zaten. Gün geçtikçe sohbet ilerledi arkadaş olduk. Sevgilisi varmış. Tahmin ettiğim gibi. Çok da uzun süredir beraberlermiş. Neyse işte hepten yakınlaştık artık işimiz takılıyoruz falan. Bi gün tamamen şan eseri arkadaşıyla buluşacağı yere ben de gidiyordum ama bir amacım yok gezmeye. Beraber Yürüyoruz, arkadaşı aradı ekildi bu ama artık gelmiştik bile. O zaman gel beraber takılalım dedim işte oturduk kahve içtik falan, öğleden akşam sekize kadar beraberdik, Sohbet muhabbet Vs. O gün gerçekten aşık olduğumu fark ettim. iki gün Sonra sevgilisiyle kavga etti. Çok canı sıkkındı, morali düzelsin diye yanına gittim yine bir gün beraber geçti. Bir hafta kadar Sonra Da sevgilisiyle ayrıldı. Ama bu bir haftalık sürede de çok yakındık, sevgili gibiydik. Gece yatarken "sarılsana" diye mesaj atmıştı çok iyi hatırlıyorum, ben de hani gururluyuz ya... "sevgilin sarılsın benim ne haddime" dedim. Zaten sonra ayrıldı çocuktan. Bu arada bunun kalp hastası olduğunu öğrendim, taşikardi. Durumunun çok kötü olduğunu söyledi, ölüm riskinden bahsetti. Birkaç kez de yanımda kötülenmişti.

    Çocuktan ayrıldıktan sonra biz bir iki hafta arası bir süre sevgili gibiydik ama hiç dillendirmedik bu mevzuyu. Flörtten ileri bir ilişki. Ama tavırları çok değişikti. Kah "sadece arkadaşız" ayağı yapıyor, kah öpüyor. Ben bu kızı sevmem ama sevgilisi olması, ayrıldıktan sonra böyle çelişkili davranması Vs sebeplerden bir buçuk ay kadar bi süre fena depresyona girdim. Yemeden içmeden kesildim resmen. Korkunç günlerdi. Ara sıra birbirimizi yokluyorduk sevgili olma konusunda, ben tavrımı gizlemiyordum ama o hep çelişkideydi. En Sonunda bir gece konuştuk halloldu artık kesin sevgilimdi. ilk günlerin o muhteşem huzurunu hiç bir zaman unutamam. Hele ki uzun süre acı çekip sonradan elde edince... Muhteşem bir histi.

    ilk vaka ilk ayımızı doldurduğumuz gün oldu. Çok sevdiğim bir dostum sabah beni bulup yakamdan kavradı, sarsarak "bu kız seni aldatıyor olum!" dedi. O günün rezilliğini unutamam. Ruh gibi gezdim, arkadaşlarım çok Çabaladı keyfimi yerine getirmek için, her konuda işe yarar ama burda olmadı. Akşam beraberdik. Konuştuk, yanlış anlaşılma dedi, adı geçen kişileri bizzat aradım konuştum, yanlış anlaşılma olduğu belliydi. Ama yine de bir şeyler yerine oturmamıştı. Hepsine rağmen aylarca çok mutlu günler geçirdik. Hasta oldum evime geldi, beraber eğlendik, sarıldık öpüştük aşkın her boyutunu yaşadık, ilişkinin 8-9 ay sürdüğü göz önüne alınınca kısa ama dolu dolu günler geçti, her şeyi ve en güzelini onunla yaşadım. Durum böyle olunca benim kalbimde yeri çok ama çok farklıydı.

    Aşkın gözü kördür dedikleri çok doğru, o kadar seviyordum ki şu An senin okurken bile fark ettiğin saçmalıkları aksaklıkları fark edemedim. Bir süre Sonra da aksaklıkları görüyordum ama hiç bir şey yapmıyorum, sineye çekiyordum. Çünkü onunla mutluydum, beraber olunca yaşadığım o mutluluğu kaybetmekten korktum. Aile sıkıntılarım almış başını gitmiş, tek tesellim o, onu da bırakamazdım. Bırakamadım da, tabi bir noktaya kadar.

    Tüm yalanları ortaya döküldü bir süre sonra. Tecavüze uğradığı, kalp hastası olduğu, defalarca kız arkadaşlarıyla olduğunu söyleyip ne haltlar yediği, hasta arkadaşına ziyarete gittiğini söyleyip konsere gittiği, istanbula gittiğini söyleyip aslında hiç gitmemiş olması, kullandığını söylediği ilaçlar Vs Vs daha Nice Nice yalanlar... O kadarını da sineye çekemezdim. Ayrıldım. ayrılık içimi yiyip bitirdi. Ama belli etmedim. O ise sürekli aradı, özledim diye ağladı falan filan. inandım, barıştık. ili hafta sürdü, tekrar ayrıldık çünkü kaldıramadım. Yüz yüzeyken hala eskisi gibiydik çok mutluydum ama evine bıraktıktan sonra bir şeyler sürekli içimi kemiriyordu. Dayanamadım ayrıldım. Aramaya ağlamaya devam etti, çok üzüldüm ve bu yüzden çok sert tavır almadım, ayrılmamıza rağmen öpüştüğümüzü hatırlıyorum. Hep O öpmüştü ama. iki üç hafta böyle gitti ve ben yine belirsizlik yüzünden ilişkinin başındaki gibi bir hal alma yoluna girdim. Bir şey yapmam lazımdı, ondan nefret ettiğimi söyledim. Bunu mantıklı yanım yalanları yüzünden sonuna kadar destekledi, duygusal yanım içimi sürekli kemirdi. Evet onca şeye rağmen hala bazı duygular vardı. Bu olay üzerine gitti. Ama hala gözümün önündeydi ve beni kıskandıracak her şeyi yaptı, resmen işkence etti bana. Sırf inat olsun diye kolpa erkeğiyle benim çalıştığım stüdyoya davul kursu bahanesiyle geldi. Neyse ki bunlar da bitti kurtuldum. Şimdi ayrılalı aylar oldu. Birkaç kere denk geldim. Her seferinde çok güzeldi bir kere de yanında biri vardı. Çok karmaşık duygular hissettim o anlarda. Hala bir çok durumda aklıma geliyor. Evet onunla beraber olamam anlat, mantığım nefret ediyor ama içimde bir şey hala özlediğimi söylüyor.

    Her köşe başında, odamda yatağımda mutfağımda giysilerimde gittiğim mekanlarda şehrin sokaklarında, her hava durumunda her özel günde bir şekilde bir hatırası mutlaka var. Resmen tüm hayatıma nüfuz etmiş. Bir çok eşyayı bir çok alışkanlık haline gelen mekanı Vs sırf bu yüzden değiştirdim ama hala bir çok hatırası var ve bazen o kadar güçlüler ki her şeye rağmen Yıldırım etkisi yapıyor bünyede.

    Bu da böyle bi hikâyedir dostlar. Üşenmesem her olayı yazardım. Okumaz kimse biliyorum, zaten kendim için yazdım. "kayıtlara geçsin" diye. Zamanla Detayları editlerim artık. Okuyan varsa da çok teşekkür ederim.

    Edit: okunmasını gerçekten hiç beklemiyordum, teşekkürler.
    43 ...
  20. 194.
  21. 195.
  22. eğer yazmaya kalkarsam; mause kullanan yazarların scroll tuşları bozulur, laptop kullananlar okumaktan sinirlenip laptop'u balkondan fırlatır, benimde parmaklarım erir. o yüzden yazmak istemediğim hikayedir.
    4 ...
  23. 196.
  24. Duzgun bir ask hikayemin olmadigini hatirlatan baslik.
    1 ...
  25. 197.
  26. en uzunu 3-4 hafta sürdü be. ulan ben miyim geçimsiz yoksa istediğimi mi bulamadım bilmiyorum.
    0 ...
  27. 198.
  28. Seni içeren masallarım anlatılacak kadar kısa değiller demiş sagopa kajmer. Ben demedim o demiş *
    2 ...
  29. 199.
  30. Büyük bir aşk hikayem olmadan yazmayacağım başlıklardan biri.
    1 ...
  31. 200.
  32. 201.
  33. Bitti.

    sanırım bu tek kelime başını da sonunu da, söylenenleri de söylenmeyenleri de ve hatta hissedilenleri bile yok saymaya yetiyor.

    Ama aşk hikayesi diyorsan, biteceğini kabul etmişsindir zaten. Başında, sonunda ya da ortasında olması fark etmez. Ki son'a bitiş demeye çok meraklıyız. Oysa her son bir bitiş, her bitiş bir son değildir.
    6 ...
  34. 202.
  35. biteli çok oldu.

    sanırım bu üç kelimelik cümle her şeyi fazlasıyla anlatmaya kafi geliyor.
    2 ...
  36. 203.
  37. sözlük yazarlarının aşk hikayeleridir.
    istanbul dayım o sıralar niye orada olduğumu hatırlamayacak kadar küçüğüm.
    teyzemlerde kalıyoruz. annem gibi değil hayli disiplinli... bense evin tek çocuğu yani neredeyse tek çocuğu o sıralar annem hamile. hatırlıyorum kıskançlıktan delirmek üzereyim. ona bir kıyafet bana iki tane alınıyor ve iyice şımarıyorum.
    o zamanla işte...
    teyzemlerin binasında biri var ismi ali.
    gözlerine baktıkça gülümsüyorum. çıkıyorum cama onu izliyorum.
    çocuk aşkından ne olur demeyin.
    komik ama bir o kadar masum...
    ali büyük benden okula gidiyor ya da gidecek. konuşmuyor benimle çok fazla küçüğüm onun gözünde.
    annem gibi davranmaya çalışıyorum olmuyor.
    en sonunda topuklu ayakkabı giyip çıktım sokağa düştü düşeceğim. ali nin gözlerine bakıyorum. o da bana bakıyor.
    yüzüm kızarıyor kaçıyorum içeri annem görüyor halimi kızmakla gülmek arası bir şeyler söylüyor.
    duymuyorum.
    ali bana baktı...
    yemek yemeden uyuyorum rüyam da görürüm belki...
    bir hafta kalıyoruz teyzemlerde ya da daha fazla hatırlamıyorum.
    ardından annemle teyzem küsüyor ve biz 10 yıl boyunca teyzemlere hiç gitmiyoruz.
    ama hala aklımda ali var. bir aşk gibi değil güzel bir anı gibi.
    teyzemlere tekrar gittiğimizde ben lise 2 deyim ali üniversitede.
    bavuluma en güzel kıyafetlerimi koyuyorum.
    farkında değilim ama sürekli gülümsüyorum merak ediyorum onu.
    gittikten birkaç gün sonra geliyor anca.
    ben ekmek almaya çıktığımda görüyorum onu sokak başında eve doğru geliyor.
    yüreğimin ritmi şaşıyor.
    boğazım kuruyor.
    aynı anda giriyoruz apartmandan. hafif bir tebessüm...
    yüreğim öyle hızlı ki acaba duymuş mudur diyorum içimden.
    pek fazla görüşmüyoruz bir iki kez konuşuyoruz ben yine leyla...
    böylece dönüyorum tekrar eve.
    aklımı orada bırakıp.
    bir sene sonra;
    bir bahaneyle telefon numarasını alıyorum teyzemden.
    okulu bölümü hakkında soru soruyorum. anlatıyor.
    bir kaç hafta sonra mesaj atıyor tam vazgeçmeye karar vermişken.
    'nasılsın'
    havalara uçuyorum.
    konuşmaya başlıyoruz gece yarılarından sabahlara kadar.
    ne zaman geleceksin diyor.
    Sınav açıklanır açıklanmaz diyorum ilk sana söyleyeceğim söz.
    tekrar gidiyorum teyzemlere hep birlikteyiz.
    yok böyle bir mutluluk...
    yanımdayken özlüyorum onu.
    bunu ona söyleyince gülüyor ama hissediyorum o da seviyor.
    o ara üniversitem başlıyor ve biz nişanlanalım diyoruz.
    bitince evleniriz.
    aileler iyice tanışıyor sözler kesiliyor...
    ve ben bir gün okuldan eve dönerken bir mesaj geliyor.
    'yapamıyorum'
    neyi yapıyorsun diyorum.
    bitsin diyor.
    arıyorum açmıyor.
    dünya dönmeyi bırakıyor, başımda bir uğultu, eve nereden gidiyordum diye düşünüyorum.
    bir korna sesi duyuyorum biri kolumdan tutup çekiyor. kızıyor, duymuyorum
    bitti.
    bir bankta oturuyorum eve nereden gidildiğini hala hatırlamıyorum.
    bitti
    ağlayamıyorum, acaba gerçek değil miydi diye telefona bakıyorum.
    yok gerçek.
    belki diyorum bu rüyadır tümden yalandır.
    bir kaç ay ev ile terapi arasında gidip geliyorum.
    ali den tek bir haber yok...
    yaklaşık bir yıl sonra ali nin ablası arıyor.
    gel ali çok kötü...
    koşuyorum hiç düşünmeden gidiyorum yanına.
    ameliyata hazırlıyorlar ali yi.
    elini tutuyorum, gözlerime bakıyor, gülümsüyor tıpkı bana ilk gülümsediği an gibi.
    sonra gidiyor.
    bir daha hiç gelmiyor.
    sonra herkes alışırsın yapma böyle diyor...
    alışamıyorum ben.
    insan alışamıyor... sadece nefes alıyor.
    sadece nefes...
    gülmüyorsun gülermiş gibi yapıyorsun.
    çünkü ne zaman gülecek gibi olsan onun gülüşü geliyor.
    eski bir filmi izlediğinde onunla da aklına geliyor.
    oturduğunuz kafenin önünden her geçtiğinde o masaya bakıyorsun.
    en sevdiği şarkıyı seviyorsun.
    en sevdiği rengi seviyorsun.
    onun gibi oluyorsun.
    yaşatmaya çalışıyorsun kendince onu.
    ve ne zaman ona benzeyen birini görsen baştan ölüyor.
    sen baştan gidiyorsun cenazesine.
    en baştan başlıyor.
    ta niye gittiğini hatırlayamadığın teyze ziyaretindeki küçük çocuktan...

    edit: bir arkadaşımın yaşadığını hikayeleştirdim.
    5 ...
  38. 204.
  39. o artık yok. belki de hiç olmadı. unuttum gitti.o da ayrı konu…
    sen de unut bütün olanları. kapalı dükkana kira ödedik işte..

    bir kere olan,bir daha istesen de olmayan.
    0 ...
  40. 205.
  41. 206.
  42. Lise sonda idim.
    Köyden şehre inmiş olmanın ezikliği ve büyüme koşulları nedeniyle ilişkilere inanılmaz derecede uzak ve tip olarak da inanılmaz çirkin bulurdum kendimi.
    Yurtta kalıyorduk ve karşı yurtta kız yurdu idi.
    O yurttan arkadaşlarda vardı tabii.
    O arkadaşlardan birinin arkadaşı ile konuşmaya başladık birilerinin ön ayak olmasıyla.
    Bir gün içinde çıkmaya başladık.
    Pazar günü idi.
    Sahilde oturmuştuk . Sarı saçlarına ve mavi gözlerine hayran kalmıştım fakat dokunamıyordum bile ona.
    Elleri inanılmaz tatlı idi.
    Pek bir şey görmemiş birisinin edasıyla kitaplardan öğrendiğim kadarıyla edebiyat yapıyordum bol bol.
    Açıkcası çocukça davranıyordum.
    Bir sonraki gün oldu . Sezgilerim bir boşluğun farkında idi ama kabul edemiyordum.
    Akşamına ayrıldık o günün.
    Sebep ise önceki sevgilisini unutamamış olmasıydı.
    Bu yüzden beni biraz kullanmıştı.
    Hadi itiraf edeyim beni kullanmakla kalmamış aptal yerine koymuştu.
    Belki de aptaldım kim bilir..
    Her okuldan çıkışta geçtiği güzergahta onlarca tur atıyordum görmek için.
    Kış aylarıydı bir de. Soğuktan burnum kıpkırmızı olurdu fakat yine de vazgeçmezdim.
    Ara sıra görürdüm ama sanki öylesine geziyormuş gibi yapardım.
    Başkalarıyla çıkar dururdu, sürekli duyardım.
    Seviştiği bile aklıma gelirdi.
    O zamanlar ki takıntım ile dört aylık zaman dilimi sıfırdır hafızamda.
    Belki de olgunlaştığım dönem öyle olmuştu.
    Üniversite sınavını umursamamıştım o yıl, zaten normal işlemeyen kafam kitlenmişti bir nevi.
    Ardından hayattaki tüm her şeyin anlamını yitirdim.
    O zamandan beri sevmedim, önemsemedim.
    Hiç bir konuya ciddi yaklaşmadım ve amaç edinmedim.
    Zaten basit ve saçma bir insan oluşumu o yenilgi öyle bir tetikledi ki hiçbir konuda tamamen başarılı olamadım.
    Başarılı olmak, olabilmek bir ütopyaya dönüştü.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük