Odaya girdi. Beni de heyecan bastı tabi. Çocuğum sözlük..
"Hangi yatak senin" diye sordu ilk. Kapının yanındaki benimdi. Gösterdim.
"Zaten diğer yatak toplu, dağınık olanın seninki olduğunu tahmin etmeliydim, hem tembelsin hem pasaklı.
Şirinlik akıyordu resmen.
"Ay götüm.."
"Terbiyesiz." Vurdu bir tane omzuma.
Neyse efendim aldım bilgisayarı. Geçtik yatağa, öyle yatakta oturarak başladık film izlemeye.
Şunu fark ettim ki, her detayı hatırlıyorum o geceyle ilgili, ama filmi hatırlamıyorum. Sanırım sebebi, filmin yarım kalması olabilir..
Filmin ortalarına doğru, yani bakın şu ana kadar elimden geldiğince durumları size betimlemeye çalıştım, ama şu an anladım ki, ben Grinin elli tonu'nu yazamazmışım. Yazarken utanıyormuşum onu anladım. Artık elimden geldiği kadarıyla, kısa kısa, uzatmaya uzatmaya.. idare ediniz.
Filmin ortalarına doğru, başı omzuma düştü. Uyukluyor sandım.
-Uyudun mu gız?
+ Yoo, böyle izlemeyi tercih ediyorum.
- "Yerler seni" diyip öpüverdim. Bu işte zinicirleme reaksiyonların önünü açtı.
Karşılık verdi. Karşılık verince öpüşme merasimi uzadı. Daha rahat devam etsin diye, pozisyon değişildi.
Belinden tutup yatırdım. (Tövbe estaff.. ramazan ramazan diyorsunuz değil mi.. ^^ )
Bir elimle bilgisayarımı kapatıp yere doğru savurdum. Bi çat etti ama, umrumda değildi.
Seviye atlanmaya başladı. T-shirt'ümün içinden sardı beni. Sonra o T-shirt çıkarıldı. O da aynı şeyi yaptı.
Tamamen soyunuldu en sonunda. Gerisini biliyorsunuz..
Anlatabileceğim, aklımda yer eden şey hiç korkusunun olmayışıydı galiba. Bir kere bile "ama olur mu?" "kızım ben.." ya da "yapmasak mı?" demedi.
Benden daha cesurdu.
Gece çok güzeldi. O kadar uzun zaman süren kavuşma özleminden sonra, birisine sahip oldunuz mu? Olmadıysanız, olun! ^^
Her şey daha güzel oluyor. Belki de hayatımda hiç uyumadığım kadar rahat uyudum o gece.
Az uyudum, ama çok güzel uyudum.
"Ahahaha, hassiktir noldu lan demin?!?" düşünceleri içinde güle güle tavana baktım uzun uzun. Çok eğleniyordum.
Aynı zamanda aldığım sorumluluğun da farkındaydım. Korkmuyordum ama, "Ne yaptım lan ben?" demedim hiç.
"O" da çok huzurlu uyuyordu, belli ki o da böyle düşünmüyordu.
Bir kızın, onu aldattığınızı bile bile, size bu kadar güvenmesi, kendini size sunması ne kadar olağan dışı değil mi? Siz hiç bu kadar sevildiniz mi? Sevilmediyseniz umarım bir gün bunu yaşarsınız. Bir insanın gözlerinde kendinizi görmeniz güzel bir duygu. her hareketinizi sanki kızınızmış gibi takip eden ve onu yorumlandıran, üzülmeyin diye istekleriniz dahilinde yaşayan, başınıza bir şey gelir mi düşüncesi bile saatlerce ağlamasına yeten birine hiç sahip oldunuz mu?
Peki siz, böyle birini kaybedecek kadar, süründürecek kadar düşmüş biriyle tanıştınız mı?
Hayırsa, tanışalım mı?
Bir gecede ne kadar büyüyebilirsiniz? Ben çok büyüdüm. Sabah uyandığınızda yanınızda bir kadın yatıyorsa, artık başka birisiniz.
Evlenince böyle mi oluyor acaba? Hani uyandığınız andan, uyuduğunuz ana kadar, ne yaparım değil de, ne yaparız mı diyorsunuz, iki kişilik mi düşünüyorsunuz? Bana olan da bu oldu.
O gün uzun zamandır konuştuğum görüştüğüm kız ilk defa benden fazla uyudu. O uyuduğunda ben ayaktaydım, ben uyandığımda o hala yatıyordu. Kalktığımda manzaram çok güzeldi. Dibimde, yanıma sokulmuş, güzel bir kadın. Kıpırdasam uyanacak, nefes almıyorum sözlük.
Hak ettiği gibi, severek, öperek uyandırdım. Uyanınca daha fazla sarıldı.
+ Yemek yer miyiz?
- Şimdi yemeyiz. Sakin kıpırdayayım deme.
+ Peki.
10 saniye geçer..
+ Açım ama ben.
- Sen her an açsın.
+ Doğru.
- Evet doğru.
10 saniye daha..
+ Şu an da açım.
- iyi castielaoh iyi. Kalk hadi.
+ Sen kalk be. Üstümde olan sensin.
- Terbiyesiz, itsin sen. Öküz.
Bu tepkiler o kadar şirindi ki, kalkamadım.
"Tamam gel hadi gel" diyip sardım tekrar. Bi yarım saat kadar, belki daha uzun süre.
Acı olan şeylerden biri de, o zamanlar bana cennet gibi gelen teninin kokusunu, artık hatırlamıyorum bile. Çocukluğunuzda yediğiniz bir yemeğin, gezdiğiniz bir yerin kokusunu yıllar sonra alırsınız ya bazen, belki bir gün hatırlarım tekrar, aynı şey olur. Ben hatırladığımda o ne yapıyor olur, bilmiyorum tabi.
Kalkıp baştan aşağıya giyinmesini izledim. Aklınıza erotik bir durum gelmesin, öyle değildi. O bir zevk meseleseydi, göz zevki falan da değil, duygusal bir zevk. Anlatması zor biraz. Giyinip çıktık.
Okulun kafeteryalarından birine giderken, daha önce "O"ya da anlattığım bir arkadaşım ile karşılaştık. Bu kişiye "R" diyeceğim.
R'yi size anlatayım.
Tek kelime; sapık. Evet sapık. 4 kişilik arkadaş grubumuzun +1'i. izmir'li olmayan tek arkadaşım. Mekanlarda bağıra bağıra konuşur, bilmediği konularda yorum yapar. Uğursuzdur. Oda arkadaşım ile zamanında canlı bahis oynayıp, geceleri maç izleyerek eğlenirdik. 100'er 100'er atıp 200 tl başladığımız işe, bir kaç günde 1.000'i bulmuştuk. Tabi para kazanalım diye yapmıyorduk bu işi, gece muhabbeti çok güzeldi. Maçlar daha eğlenceliydi. Bir gün ne oldu biliyor musunuz? Galatasaray, ligin 14-15.si ile kendi evinde maç yapıyordu. Oda arkadaşım da Galatasaray'ı tutuyor. Maçı izleyecek. Biz de 1.000 tl'mizi Galatasaray'a bastık, gayet düşük bir oran, kazanırsa 1.100 tl gibi bir para olacak. Hani paramız garantide, zevkli zevkli maçımızı izleyeceğiz. Galatasaray'ın tek kale oynadığı maçı izlerken, 20. dakika gibi, bu "R" odamıza girdi. N'apıyorsunuz diye sordu. Biz de anlattık durumu, böyle böyle 1.000 tl attık rahat rahat izliyoruz dedik. Bakın futbolun F'sinden anlamaz. Ne tarafa atıyor şimdi bizimkiler tarzında izler. Ama geldi " Tüh atmasaydınız keşke, baksana Galatasaray çok kötü oynuyor" dedi. Arkadaş o zamana kadar kök söktüren galatasaray oldu sana pısırık kedi. geri kalan 70 dakika boyunca deli olduk. Maç berabere bitti. Sonra da, " ya ben size dedim, dinlersiniz bir dahakine beni futbol konusunda dedi" çıktı odadan. Arkasından kalakaldık böyle.
Bakın ayrıca arabayla gezerken, mini etekli kız görürse, yavaşlar daha rahat görmek için. Şu an tekrar düşündüm, bizim izmirliler bunu benimle tanıştırdı acaba?
Neyse efendim, kafeteryaya giderken, R ile karşılaştık.
"AA castielaoh? N'apıyorsun?" diye geldi yanımıza. "O"ya bakmaya başladı, bana bakmaya başladı. Kim ki o? Tanıştırsana bakışıydı.
Döndüm, "O", bu "R". "R" dediğim an bana baktı, anlatmıştım kendisini.
"R", "O".
"R"nin gözlerinin içine bakıyordum, yanlış bir şey söylersen kırarım boyuncağızını şurada canım arkadaşım tatlığı ve sertliği içinde.
Elini uzattı "R", "Memnun oldum" dedi.
"O" nun dönüp bana bir bakışı var görmeniz lazım sevgili sözlük. Yani "iznin varsa sıkayım elini" diye bakıyor gözlerime.
BAK BAK! ŞiRiNLiĞE BAK LAN! (burada caps lock açık)
Gözlerimi kırptım.
Sıktı elini, "ben de memnun oldum" dedi.
Sonra konuşuruz "R" dedim, "bi yemek yiycez şimdi."
Afiyet olsun dediğinde yürüyorduk bile.
Yol boyunca 2 kızın beni kestiğini sandı, birinde sağıma geçti, birinde soluma. Görüşlerini kesiyor efendim. 1.60 boyuyla 1.86 adamı kaplayacak güya.
Bir tanesine okkalı bir küfür savurdu. ilk defa duydum ondna böyle bir şey. Gülsem mi utansam mı bilemedim.
Özlüyor insan, hakikaten özlüyor. Elinizde değil. Buna sahip olduktan sonra yalnız olmak daha zor. Bunun ne olduğunu bilmeyen birisi yalnızlıktan gocunmayabilir, ama diğerlerine zor. O yalnızlığı, öyle alelade biri dolduramıyor sevgili yazarlar. Bul birini o zaman meselesi değil bu. bir kere Tattığınız bu şeyi yaşatacak insanların sayısı çok az. Bulduysanız, gururunuzdan, egonuzdan, prensiplerinizden kısın, bırakmayın.
Daha buradaydı. O günlerimiz boyunca, her yeri gezdik, eğlendik de eğlendik, bütün planlarımızı gerçekleştirdik.. diyemiyorum ne yazık ki. Çünkü bal ayı tadında geçti. Odadan çıkılmadı, çıkılamadı. Sabah kalkıp kahvaltı niyetine tost meyve suyu alıp geliyor, devam ediyor, öğlen ve akşam yemeklerimizi odaya söylüyor, yine devam ediyorduk. Tabi ki bu sırada ailesinin haklı merakını, o ustaca dindiriyordu. Arada akrabalarında kalmaya da gidiyordu elbette.
Çok eğleniyordum sevgili okur, yani bakın, başlarda korktuğum şeyleri artık güle güle, meydan okuya okuya yapmaya başladık. Afedersiniz, korkmadan duşlara götürüyor, gerektiğinde bağırtana kadar kendisini gıcık edebiliyordum. Ses duyulurmuş, biri görürmüş, umrumda değildi.
Ancak kafamı kurcalayan bir şey vardı. Günler ilerledikçe daha da kurcalıyordu.
Bakın, bu kız ile aramda 6 yaş vardı, o okulunu çalışa çalışa hızlıca bitirmişti, üstüne ben "aman ya nasıl olsa biter" düşüncesindeydim. Para konusunda komplekslerim hiç olmadı. Ben okurken o çalışacaktı. Bu bir sorundu evet. Ama çalışmasında sorun para değildi. Sadece çalışıyor olacağı gerçeğiydi. "O" makine mühendisliği okumuş, üstüne almanya'da otomotiv mühendisliği üzerinde master yapmıştı. iş yerini siz hayal edin. O üniversite hayatı boyunca kadına hasret grubu tanıdınız değil mi hemen? Ve ben, benim gibi bir kıskanç, kız arkadaşını bunların arasına gönderecekti öyle mi? Sonra Türk mühendisler bir bir kayboluyor, bunlar israil'in oyunu diye gazete manşetlerini görürdünüz. Ne israil'in oyunu? Ben öldürüyorum...
Artık geleceği konuştuğumuzda burada kalma seçeneği en değişmez maddeydi.
Bir gün konuşurken şöyle bir diyalog geçti Aramızda.
- Castielaoh,
+ Efendim?
- Ben bugün n'aptım?
+ N'aptın?
- "Şehrimizdeki" bütün şirketlere öz geçmişimi gönderdim.
Şimdi bakın, seviniyorum, bu onun artık Türkiye'de yaşaması demek. Üzülüyorum, yukarıda sebeplerden.
+ Cevap geldi mi?
- Gelmedi. Daha bugün yolladım be. Nasıl gelsin?
+ iyi be. Gelirse hemen söyle bana.
- Söylerim tabi aşkım, ayrıca tabi ki gelecek. Benim gibisini bulsunlar da..
Hakikaten bulsunlar da imiş. Atladılar kızın üstüne akbabalar atladılar. Hepsi iş görüşmesine çağırdı. Master mühendis, toplam 3 dil. Gözleri döndü pislerin.
Bütün görüşmelere gitti. içim acıya acıya gönderdim, ama gönderdim.
Ama kafamda dolanan sorunlar, ilişkiye de bulaşacaktı. Adım gibi biliyordum.
Dediğim gibi, iş görüşmeleri başladı. Aslına bakarsanız bir sürü yer çağırdı kendisini evet, ama 10. iş görüşmesinde falan kabul edildi. parayı hiç beğenmedi. gerçi mecbur kalırsam kalmak için buna da çalışırım diyordu ama, en son yılda 16 maaş veren, güzel bir yer bulabildi.
işe başladığı aralar, bahsettiğim akrabasında kalıyordu. işe bakın ki, daha önce onun fotoğraflarını karıştırırken, kuzenleriyle türkiye'yi dolaştığı zamanlarda çekilen fotoğrafları gördüm. şimdi, bakın evet ben kıskancım, ama bu çok barizdi. kuzen falan ama, süzüyor sevgili sözlük. bunun şakası yok. bir değil, üç-dört fotoğrafta resmen kafasını eğmiş, açıyı yakalamış hayvan afedersiniz, göz hapsine almış. bu konuda uyardım, dedim ki "kuzenin olabilir, ama ben anlarım. bu hayvan sana normal gözlerle bakmıyor." çok anlıyormuş gibi "sanmam, kuzenim o benim" dedi ama yine de "görüşmüyoruz zaten, görüşmeyiz" dedi. bu konu bir daha açılmadı.
ancak x kentinde yaşayan bu kuzen bozuntusu arkadaş, ne hikmetse O'nun şehrime geldiği zaman, o akrabalarını ziyaret edesi gelmiş. niyetini anladım tabi çakalın, kızla aynı evde kalacak. bana da söyledi tabi, böyle böyle geliyor diye.
o anki halimi hayal edebiliyor musunuz?
bir de bakın, her şey üst üste oluyor. kız türkiye'de kalacaksa çalışacak diye mecburen izin veriyorum. ama aklım sürekli orada. eve geçiyor bu sefer başka bir ensest-sever arkadaş ile zaman geçirecek.
"biz de haremlik seramlık" farklı yerlerde kalıyoruz diyor ama, aklıma düştü bir kere. benimle kalamıyor çünkü aile sürekli böyle bir şeye izin vermez. Ayrı yerde kaldığı zamanlarda arkadaşında kalıyor diye biliyorlar, ayrıca oda arkadaşım da gelmiş durumda.
Sonuçta, yanımda ama sürekli benden uzak, uzak olmasını bırakın, sürekli sorun çıkaran bir çevrede yaşayan "O" ile kalakaldım.
Yavaş yavaş kötüleşen bir duruma girdik. Daha az görüşülüyordu. Tabi ki bunun için ona kızmıyordum. O burada kalmak için çalışma bahanesini kullanıyordu, ve bunu benim için yapıyordu. Yalan söylemeyeceğim, işinde ilk günler çok rahattı. "işi öğreniyorsun" diyerek boş bırakıyorlardı. O aralar hep benimle konuşuyordu. Ama işte durumlar, ah o durumlar.
iş yerinde, tanışma - kaynaşma ortamı sağlamaya çalışıyorlardı. Hadi öğle yemeğine beraber deniyor, "O" gidemiyordu. Biliyor kızacağım. iş sonrası şurada çay içiliyor, "O" gidemiyordu. Tanımıyorum adamları, güvenmiyorum. Bakın burada yanlış anlamamanız için bir şeyler belirtmem lazım, benim korkum başkası gelir kızı çalar değildi. "O"nun gönlü başkasına kayar da değil. Özgüven sıkıntım hiç olmadı. Kimse gelip benim kız arkadaşımı benim elimden alamaz, alamadı, alamayacak. 10'a katlarım. Evet, katlarım. Benim korkum, densizlik korkusu. Benim korkum, rahatsız edileceği korkusuydu. Ve ben bir şey yapmayayım diye bunu benden saklayacağı korkusuydu. Biris iş yerinde sürekli göz hapsine alacak, ya da mesajlar gönderecek, ya da sürekli yemeğe davet edecek, "O" ise bunu bana söylemeyecekti. Kafamda en çok kurduğum şey buydu. Benim dertlerim böyleyken, "O" da bana, "uyumsuz davranırsam bu işte tutunamam, o zaman da işim olmaz. Öyleyse burada da kalamam. izin ver en azından ayda bir ya da iki kere gideyim onlarla. Az oturur dönerim, umurumda değiller zaten" diyordu. Şimdi okurken, mantıklı bir istek gibi geliyor değil mi? Yazarken bana da öyle geldi. Ama siz artık hayal dünyanızdasınız ve tehlikede görüyorsunuz kız arkadaşınızı.. O değişik bir ruhsal durum. Kabul etmedim. O ise belki de sırf benim için, ısrar etmeye devam etti. O ısrar ettikçe benim sinirlerim gerildi.
Ev meselesi vardı. Telefondayız, ailecek içeride oturuyorlar, "O" başka yerde. Çağırıyorlar içeri. Bana söylüyor: "Çağırıyorlar içeri, gideyim de onlarla oturayım." Tamam içeride senin teyzen ve kocası var evet. Ama o eleman da içeride. Nasıl bırakayım? Gidemezsin diyorum. Bu da sorun oluyor. "Yahu içeriden gel diyorlar, nasıl gitmeyeyim şimdi?" diyor, haklı. Ama o hayvan çağırıyor seni içeriden, istiyor ki yanında olasın." ben de haklıyım. Bu sefer bundan çıkıyor tartışma. Uzadıkça uzuyor.
Grup sunumum var, sanki ben seçtim, 2 kızla sunum yapacağım. Gidip çalışmamız gerek, göndermiyor.
"Gidemezsin."
"Nasıl gidemezsin? Sunumum var kızım gelmişler çalışma odasında çalışacağız işte."
"Bir de ayağına mı gelmişler seninle çalışmaya? Tabi senin gelmeni garantilemek istiyor.
"Lan ne alakası var kafayı mı yedin?"
"Gitmeyeceksincastielaoh, son sözüm budur."
Gitmiyorum.
Arayıp söylüyorum: "kusura bakmayın, gelemiyorum.."
Bozuluyorlar tabi, bozulsunlar gerçi, çok da tın. Ama derste bocalıyoruz.
Sunum oluyor. Biz beraber çalışamadığımız için, uyumsuz oluyoruz. Konular arası atlama oluyor. O sunumun sonunda öğretmen hepimize C+ verdi. Kızların yüzü düştü. Dersin sonunda gittim hocaya, "Hocam, bu kızlar iki kere geldi benim yurduma çalışalım diye, ben kendi sebeplerimden gidip çalışmadım onlarla. Kopukluğun sebebi bu. Benden kırın onlara verin." diyorum.
"Evladım zayıf veririm kalırsın, notun yetişmez" diyor.
"Verin" diyorum.
Elimden gelecek bir şey yok. iki kızın üstünden geçinip sınıf geçecek halim yok. F veriyor bana. Onları da B+ yapıyor.
Kızlar sonra gelip teşekkür ediyor tabi ama, ben kaldım sonuçta, benim için değişen bir şey yok.
Ve bunun gibi bir çok olay. Öyle bir noktaya geliyoruz ki, sevgi kaybolmuyor evet, ama sırf zarar veriyoruz birbirimize. O işinde mutsuz huzursuz, evde mutsuz huzursuz, ben okulda keza aynı şekilde. Kıskançlıklarımız ikimize de zarar veriyor, bunu kaldıramıyoruz. Yan yana olduğumuz sürece bir sıkıntı yok, ama diğer anlar, çanlar çalıyor..
Küçükken hamdi vardı oyuncağını saklardım sonra arardı o bayağı yardım eder gibi yapar ben bulurdum. Gizem in yanına oturdu diye oyun hamurunu çöpe attım, kartonlarını kestim, oyuncaklarını kırdım.
Sonra emre vardı yine küçükken tabi adı emre mi bilmiyorum. Ben öyle koymuştum sanırım. Bir kere görmüştüm zaten.
Kadir vardı. En son bir ayıcıkla fotoğrafını gördüm allahım nasıl yakışmışlar. Ruh ikizini bulmuş ayı.
Tanımadığım bir gizem
en yakıb arkadaşım olan; zeynep, mihriban, havva ile aldatmıştı.
Her gün bir yenisini öğrenince çok şükür bugünü de aldatıldığımı öğrenek bitirdim. Rabbim olmayana da versin diyerek bitiriyordum.
Son duyumlarıma göre eda ya da yazmış.
Ha hiç üzülmedim üzelesim geldiğin de yeni bir haber geliyordu. Şaşkınım a sözlük. Beni şaşırtan tek erkekti.
Bugün acaba ne haltını öğrenirim demeye başlamıştım.
Kendimi bildim bileli tanıyorum onu. Küçükken nefret ederdim şımarıklıklarından. Ailesi ona her istediğini verirdi, ben öyle değildim. Beni zorla onun yanına gönderirlerdi onlara gittiğimizde. Yanına gitmeyi istemez, gittiğimde de hiç konuşmazdım onunla. Biraz daha büyüyünce ailem yaptığımın yanlış olduğunu, ona her istediğinin verilme nedenini açıkladı. Çok küçüktüm ama kocaman pişmandım hareketlerimden. O günden sonra ona farklı bakmayı öğrendim ve sevdim onu. Ona ya da başkasına hiç söylemedim ama çok sevdim. O şimdi milli takımda basketbolcu. Arkadaş bile olamadım onunla. Belli zamanlarda karşılaşıyoruz, elini sıkarken bile hissettiklerim tarif edilemez.
Saklambaç oynarken domates fidesinin arkasına saklanmış fil gibi düşüncelerim. Pinpon topuyla basketbol oynayan Yao Ming gibi zorlanıyorum cümle kurarken. Poke topuna geri dönmeye çalışan pokemon gibi aklımdan geçirdiklerim.
hepsini başkalarıyla aldattım. pişman değilim. zira onlar kendini benden akıllı sandılar ama öyle değil. sevgilim asla benden akıllı değildi, olamaz da.