sözlük yazarlarını derinden sarsan şiirler

entry189 galeri0
    151.
  1. palyaço

    i.

    kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
    kaç kilo çekerdi yalnızlık
    kaç kere ezildim altında
    yaz yağmurlarının

    belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
    her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
    hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

    kim sevmezdi çiçekleri filan
    "ben sevmezdim" dedim, "yalan" dedi

    bunu palyaço söyledi,
    palyaço söyledi ben yazdım
    yazdım, yazmasam ağlayacaktım

    herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
    sırf bu yüzden mi ağladım
    alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

    biraz birazdım her şeyden
    dün biraz sinirlenmiştim mesela
    yarın bir kadını seveceğim biraz
    biraz biraz kör oldum bügünlerde

    ama rakı kadehlerini boşaltmayın
    eksilmesin hiçbir şey
    hiçbir şeyden dahi olsa
    kalsın biraz

    ii.

    umursamıyorum yılgınlığımı filan
    çünkü sessizce yaşanmalı her şey
    bir devrim sesszce olmalı mesela
    ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

    bir palyaço neden yalan söylesin ki
    ben palyaço olsaydım söylemezdim
    marangoz olsaydım da söylemezdim
    ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

    hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
    kaç kilo çeker ki bir palyaço
    hem neden yüzüme vuruyorsunuz
    bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

    gocunmam ki ben, ben gocunmam
    bir palyaço ne kara gocunmazsa
    o kadar, o kadar gocunmam işte

    rakı doldurun! eksilmesin

    iii.

    bitmedi, yazacağım daha
    yazmazsam ağlayacağım çünkü
    alçakça olacak biraz

    hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
    her sokakta biraz daha eksilirdik
    bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
    bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
    "duyamadım", derdim, "tekrar et!"
    sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
    sokaklar daha bir puslu
    palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
    ve ben daha bir alçak olurdum
    ağlardım biraz

    hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
    hatta kuyruğuma basma diyorum
    acıyor, tırmalarım,-
    diyorum

    kahrol, kahrol!
    diyorum

    iv.

    geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
    korktum birden, kusacak gibi oldum
    "olur öyle" dedi palyaço,
    "herkes alçaktır biraz"
    "otur ulan!" dedim, bağırdım ona
    ben bazen bağırırım biraz

    "rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
    ben bazen eksilirim biraz
    aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
    bunu sonradan öğrendim

    ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
    herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
    bunu da sonradan öğrendim

    örneğin;

    geçen gün bir kadınla seviştim
    biraz değil çok seviştim

    ya işte öyle palyaço
    diyorum ki,
    bunu da yeni öğrendim
    sevişmek de eksilmekmiş biraz

    v.

    kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
    "ben sevmezdim" dedim, "yalan"
    dedi
    bunu palyaço söyledi
    palyaço söyledi, ben yazdım
    yazmasam, alçak olacaktım
    hem ben roman da yazdım biraz

    bazen diyorum ki, palyaço,
    sen olmasan ben ne yaparım
    alçakça eksilirim belki biraz
    her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
    hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
    ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

    biraz biraz anlıyorum ki,
    yüzler eller, o terli vücutlar filan
    her şey plastikmiş biraz

    vi.

    haydi sirtaki yapalım palyaço
    rakı doldur, yine eksildik biraz

    turgut uyar

    0 ...
  2. 152.
  3. Aşk benim mabedimdi - Ümit Işıkdağ.
    0 ...
  4. 153.
  5. GiDERKEN
    Bilerek mi yanına
    almadın giderken
    başının yastıkta
    bıraktığı
    çukuru

    Güveniyordum
    oysa ben sevgimize
    vapur iskelesi
    ya da tren istasyonundaki
    saatin doğruluğu kadar

    Beni senin gibi
    bir de annem terketmişti
    ki göbeğimde durur
    onun yokluğundan
    bana kalan
    çukur.

    Sunay AKIN
    0 ...
  6. 154.
  7. Güler, gülümser bir şakacı,
    Güldürür, düşündürür,
    Arada bir durur, gözleri dalar,
    Neler söyler, neler susar..
    Yoksa, çok acı bir şakayı
    Şakadan da olsa,
    Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
    Oynadığı oyunsa,
    Yaşamda oynadığı,
    Oyununu mu yaşar..
    Oyunda yaşadığı,
    Yaşamını mı oynar..
    Yaşarcasına, oynarcasına.
    Öyküler anlatır olmuşcasına,
    Sonunu mutlu bağlar,
    Gider evinde ağlar.

    Özdemir Asaf
    0 ...
  8. 155.
  9. beklemek

    gozler onunde iste
    gittikce ariniyorum kendimden
    her giden guzellesir
    gidiyorum guzellesmek icin
    unutulsun diye cirkinliklerim
    gelecek birisi guzeldir
    gelince guzel degil
    hele gelmisse cirkin

    "yasam olum gelecek diye guzel"

    ey guzeller guzeli bekledigim
    kac saatim, kaç dakikam ya da saniyem
    artık ne gelmek ne de gitmek
    yasamin en zor yani beklemek
    hicbirimiz beklemedik dogmayi,

    "dogdugumuzdan beri bekledigimiz
    olmek"
    *
    0 ...
  10. 156.
  11. 157.
  12. çaresizlik

    çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
    ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
    uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
    ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
    hep aynı soru düşüncemde “ya severse”
    o zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
    ilk defa yenileceğimi anlıyorum
    karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların, ellerin bunu söylüyor bana
    seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
    önceleri hiç bilmediğim adını, şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
    gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
    gün oluyor eski bir yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
    gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
    beni sevmediğin sevmeyeceğin
    o zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
    insan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
    bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
    güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor
    gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
    dudaklarında çıkan her kelime suya bir taş atmışçasına büyüyor içimde
    nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
    sonra kendine has kokun, kokuların en çıldırtıcısı, en tahrik edicisi
    ve gözlerin…
    esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
    görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
    uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
    işin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
    belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
    ne sana nede senden başkasına…
    düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
    sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluver ilecekmiş gibi geliyor
    bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
    bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
    galiba asıl korku sevmek değil onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
    küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
    düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
    belki de aynı korkular içindeyiz seninle, bir birimizden haberimiz yok
    sevmek…
    seni alabildiğine sevmek…
    hiçbir şeyi umursamadan, bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
    tutmak ellerinden, o derinlere inmek, gitmek oralara, o yerlere
    orda hep sen olmalı, seni yaşamak ve olduğun yerde bile
    seninle sensiz olamamak…
    sonrada sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi söyleyememek sana
    susmak…
    susmak…
    korkudan ölünceye kadar…

    ümit yaşar oğuzcan
    0 ...
  13. 158.
  14. Sezai Karakoç - Mona Rosa

    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister.
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

    Ulur aya karşı kirli çakallar,
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
    Mona Rosa bugün bende bir hal var.
    Yağmur iri iri düşer toprağa,
    Ulur aya karşı kirli çakallar.

    Açma pencereni perdeleri çek,
    Mona Rosa seni görmemeliyim.
    Bir bakışın ölmem için yetecek.
    Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
    Açma pencereni perdeleri çek.

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
    Bende çıkar güneş aydınlığına.
    Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
    Seni hatırlatır her zaman bana.
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
    Işıksız ruhumu sallar da durur.
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

    Ellerin, ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
    Ellerinden belli olur bir kadın,
    Denizin dibinde geziyor gibi.
    Ellerin, ellerin ve parmakların.

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
    Saat onikidir söndü lambalar
    Uyu da turnalar girsin rüyana,
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

    Akşamları gelir incir kuşları,
    Konarlar bahçemin incirlerine.
    Kiminin rengi ak kiminin sarı.
    Ah beni vursalar bir kuş yerine.
    Akşamları gelir incir kuşları.

    Ki ben Mona Rosa bulurum seni
    incir kuşlarının bakışlarında.
    Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
    O masum bakışların su kenarında.
    Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
    Henüz dinlemedin benden türküler.
    Benim aşkım uymaz öyle her saza.
    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

    Artık inan bana muhacir kızı,
    Dinle ve kabul et itirafımı.
    Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
    Alev alev sardı her tarafımı.
    Artık inan bana muhacir kızı.

    Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

    Altın bilezikler o kokulu ten
    Cevap versin bu kuş tüyüne.
    Bir tüy ki can verir gülümsesen,
    Bir tüy ki kapalı geceye güne.
    Altın bilezikler o kokulu ten.

    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister,
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    4 ...
  15. 159.
  16. ahmet telli: çocuksun sen

    ÇOCUKSUN SEN
    Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
    Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
    Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
    Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
    Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
    Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

    Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

    Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
    Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
    Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
    Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

    Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
    Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
    Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
    Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
    Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
    Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

    Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

    Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
    Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
    Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
    Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

    Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
    Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
    Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
    Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
    Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
    Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

    Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
    0 ...
  17. 160.
  18. 161.
  19. Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden
    (Siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı.

    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vaktiniz olmadı.
    *
    1 ...
  20. 162.
  21. necip fazıl kısakürek- beklenen, geçti istemem gelmeni yokluğunda buldum seni. bırak vehmimde gölgeni gelme artık neye yarar.
    1 ...
  22. 163.
  23. fotograf cektirmek icin yan yana gelmis iki nesne degiliz biz
    guvercin curnatasinda yan yana akan iki guverciniz
    mesafeler birlestirdi bizi bir de sozler
    razi olma hicbir sessizlige
    biliyorsun seni seviyorum
    pencereden bakmayi
    ogretecegim sana
    sesin
    balkona asili camasircasina
    havalansin, havalansin dursun
    sokakta degil balkonda,
    disari ciktigin zaman
    romanini yastiginin altina sakla
    siirini mutfaga koy
    bos bir deterjan kutusu vardir nasil olsa,
    oykunu yanina alabilirsin elbet
    muzigini de, resmini de

    nicin guvenemiyorsun bana?

    (bkz: sesin senin) - cemal süreya
    1 ...
  24. 164.
  25. Kulak verin sözlerime iyice,
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
    Kimi dalkavukça sözlerle,
    Korkaklar öpücük ile öldürür,
    Yürekliler kılıç darbeleriyle!

    Kimi gençken öldürür sevdiğini
    Kimileri yaşlı iken öldürür;
    Şehvetli ellerle öldürür kimi
    Kimi altından ellerle öldürür;
    Merhametli kişi bıçak kullanır
    Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

    Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
    Kimi satar kimi de satın alır;
    Kimi gözyaşı döker öldürürken,
    Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

    (bkz: Oscar Wilde)
    2 ...
  26. 165.
  27. yeni bir meyhane buldum mezarlığın karşısında
    beni ararsan ya o meyhanedeyim ya da karşısında.
    0 ...
  28. 166.
  29. 167.
  30. Münacaat / ismet Özel (Beni hüngür hüngür ağlatan şiirlerden)
    Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
    ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
    büklümlerinin içten ve dışardan
    sarmaladığı günlerde
    bir zamandı
    heves ettim gölgemi enginde yatan
    o berrak sayfada gezindirsem diye
    ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
    Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
    genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
    halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
    demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
    vay ki gençtim
    ölümle paslanmış buldum sesimi.

    Hata yapmak
    fırsatını Adem’e veren sendin
    bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
    gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
    gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
    haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
    bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
    bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
    tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
    ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

    Çeşme var,kurnası murdar
    yazgım
    kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

    Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
    nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
    gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
    ne fark eder demişim
    bilmeden farkı istemişim.
    Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
    arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
    Yola madem
    çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
    hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
    yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
    yola devam ederdim.

    Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
    gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
    onunla ben
    hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
    bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

    Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
    ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
    hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
    bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
    kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
    eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
    alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
    ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
    doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
    ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
    gönendi dünya bundan istifade
    dünya bayındırladı:
    Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
    öte yakada bir benî adem
    her gün küsülü kaldık.

    Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
    artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
    gençken almadın canımı,bilmedim
    demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
    çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
    çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
    insanın insana raptolduğu cevher.

    Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?
    -
    Şairin kendi sesinden:

    1 ...
  31. 168.
  32. MAVi BiR ÖLÜM/ ÖMER ÇELiK (insan şairin aşkına özeniyor)
    Yine sana sesleneceğim
    Senin kim olduğunu hiç bilmeden
    Senin kim olduğunu en çok bilerek
    isyankar zambakların çılgın nilüferlerin
    Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
    Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
    Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
    Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
    ...........
    Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
    Gülün dikeninden değil
    Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
    Topraktan söz açacağım
    Akan su gelmeyecek kelimelerime
    Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
    ............
    YiNE SANA SESLENECEĞiM
    Senin kim olduğunu hiç bilmeden
    Bilmek istemeden
    .........
    Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
    Ve ne dilersem dilememi isteseydi
    Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
    Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
    Hayatta birşeyden vazgeçmek lütfedilseydi
    Bedeli herşeyim olsa bile
    Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
    Garip değilmi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
    Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belkide
    Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
    Tek geride kalmış hesap benim için
    Bu dünyadaki tek yük
    Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek
    Kürek mahkumu için kürek neyse
    Benim içinde sana selenmek o
    Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
    Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
    Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
    Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
    Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
    Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
    Sen kürekleri yağlı urganları
    Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
    Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
    Göstermek istedim
    Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
    Ama senin vaktin yoktu
    Ben bunu hiç anlayamadım
    Kavmimin kadınları bana öğretmedilerki
    Bazı kadınların beyaz apletlerden daha çok
    Siyah apletleri sevebileceğini
    .............
    Sana sesleniyorum
    Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
    Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
    Kürekleri bırakamıyorum
    Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için
    Kalemi biran elimden düşürmüyorum
    Ankara Kalesinin önünde
    SANA SESLENiYORUM
    ..............
    Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
    Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
    Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
    Cehennemle konuşur Seni ona anlatabilirdim
    Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
    Nede cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
    Seviyorum seni ama dedin
    Hoşçakal diye ekledin
    Şimdi gitmeye mecburum
    Belki yine gelirim, umarım gelirim
    SON SÖZÜN OLDU
    Cennet ve cehennemin dillerini
    Savaş naralarıı ve aşk şiirlerini
    Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
    Senim sözlerinin anlamını öğretmediler
    Hiçbirşey söylemeden gittin
    Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
    Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
    Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın
    Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
    Müebbet bir aşk dışında
    Bildiğim tüm duygularımı terkedeceğim
    SANA SELENECEĞiM YiNE
    Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
    Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
    Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyormusun
    Mütevazi bir sevgiyle değil
    Küstah bir aşkla sevdim seni
    Ben OSMANLI gibi
    Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
    Ölen köprülerin ülkesindeki Venedikteki son sancağı
    Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
    Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
    Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
    Atalarımın öğrettiklerinede ters düşsede
    Sana inanırım bilirsin
    Zamanla unutursun demiştim
    Niye daha derinleşiyor öyleyse
    Derinleşiyor özlemin
    Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
    Coşturuyor ayrılık sözlerin
    Öfkelerimin kararlılığını
    Aşka katık ederek konuşacağım
    Bedenim bu dünyayı terkedene kadar
    ............
    Öyle sanıyorumki
    Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
    Benden uzun yaşayacaksın
    Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
    Onların benden geldiğini birtek sen bileceksin
    Küstah bir aşkla seveceğim seni
    Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
    Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edceğim
    Ömrün geri kalınında
    SANA SESLENECEĞiM YiNE
    Ben seni beyrut gibi sevdim ama
    Sana ne Mağribi nede Manhatten'i anlatamadım
    Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken
    Venedik' ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
    Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
    Senin kim olduğunu hiç bilmeden
    Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
    Senin kim olduğunu en çok bilerek
    Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
    Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
    Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
    Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
    ..........
    Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
    Hüznün beni aşan taşkınlığını
    Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
    Öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
    Anlayabilseydin
    ANLATABiLiRDiM SANA
    Seninle yaşana bir aşktan sonra
    Ayrılığın ölüm bile olsa
    MAVi BiR ÖLÜM OLACAĞINI
    -
    Seyfullah kartal'ın yorumuyla:

    0 ...
  33. 169.
  34. ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım.
    Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
    Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
    Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
    Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
    Bu evleri atla bu evleri de bunları da
    Göğe bakalım.

    Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
    inecek var deriz otobüs durur ineriz.
    Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya,
    Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum.
    Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
    Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam.
    Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım.
    Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    Beni bırak göğe bakalım.

    Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
    Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum.
    Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi,
    Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
    Seni aldım bu sunturlu yere getirdim.
    Sayısız penceren vardı bir bir kapattım.
    Bana dönesin diye bir bir kapattım.
    Şimdi otobüs gelir biner gideriz,
    Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç.
    Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin.
    Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat.
    Durma kendini hatırlat.
    Durma göğe bakalım...
    0 ...
  35. 170.
  36. Güzel bir gün olacak diye söz verdin de,
    Niye böyle paltosuz yollara düşürdün beni?
    Hain bulutlar yarı yolda ulaşsında tepeme,
    Kara dumanlarıyla saklasınlar diye mi görkemini?
    Bulutların arasından şöyle bir görünmen yetmez
    Fırtına yemiş yüzümdeki yağmuru kurutmaya,
    Bana kalırsa kimse o merheme merhem demez,
    Yarayı iyileştirse de,kalan izi geçirmiyorsa.
    Utanmışsın neye yarar,derdime derman olmadıkça,
    Pişmanlık geri getirmez ki benim yitirdiğimi.
    Hakaretin izi hep taşınacak olduktan sonra,
    Ne kadar üzülse boş,yapacağını yapan kişi.

    Ah ,ama aşkının döktüğü o gözyaşları,o incilerin hepsi;
    Öyle zengin ki,onlar ödüyor tüm kötülüklerin fidyesini.....

    (bkz: Shakespeare)
    0 ...
  37. 171.
  38. Senelerce senelerce evveldi
    Bir deniz ülkesinde
    Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
    ismi; Annabel Lee
    Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
    Sevmekten başka beni
    O çocuk ben çocuk, memleketimiz
    O deniz ülkesiydi
    Sevdalı değil karasevdalıydık
    Ben ve Annabel Lee
    Göklerde uçan melekler
    Kıskanırlardı bizi
    Bir gün işte bu yüzden göze geldi
    O deniz ülkesinde
    Üşüdü bir rüzgarından bulutun
    Güzelim Annabel Lee
    Götürdüler el üstünde
    Koyup gittiler beni
    Mezarı oradadır şimdi
    O deniz ülkesinde
    Biz daha bahtiyardık meleklerden
    Onlar kıskanırdı bizi
    Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"
    Bir gece rüzgarından bulutun
    Üşüdü gitti Annabel Lee
    Sevdadan yana kim olursa olsun
    Yaşca başca ileri
    Geçemezlerdi bizi
    Ne yedi kat göklerdeki melekler
    Ne deniz dibi cinleri
    Hiç biri ayıramaz beni senden
    Güzelim Annabel Lee
    Ay gelir ışır, hayalin erişir
    Güzelim Annabel Lee
    Orda gecelerim uzanır beklerim
    Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
    O azgın sahildeki
    Yattığın yerde seni...

    edgar allan poe.
    0 ...
  39. 172.
  40. Çocuktum.. inandım...

    Bir masaldı bu! Sen anlatırdın...
    Miş'li geçmiş zamanlardan yokluğa uzanan
    Dinle derdin:
    Ateşi,yağmuru,güneşi dinle
    Kekik kokulu dağlarda
    Bir çoban kavalında saklı
    Eski bir türkünün yakarışını
    Alev alev bir yüreğin yanışını dinle...

    Sen anlatırdın...
    Yanmış bir türkünün ezgisinde
    Diyar diyar dolaşan aşkları
    Oysa
    Yalınayak sevdalarım gezinirdi düşlerinde
    Bilmezdin...
    Düşlerin vardı
    Asırlar öncesinden uykularıma süzülen
    Ve gözlerin...
    Her mevsim yeniden yeşeren

    Kim bilir şimdi neresindesin zamanın
    Hangi yüzyılın masalında saklısın
    Belki bin bir geceli Şehrazat’sın
    Belki Babil’in asma bahçelerinde
    Çocukluğumun ellerinden tutmaktasın

    Bir masaldı bu!
    Hep sen anlattın...
    Çocuktum...inandım...
    0 ...
  41. 173.
  42. DESEM Ki

    Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
    Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
    Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
    Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
    Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
    Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
    Sende tattım yemişlerin cümlesini.

    Desem ki sen benim için,
    Hava kadar lazım,
    Ekmek kadar mübarek,
    Su gibi aziz bir şeysin;
    Nimettensin, nimettensin!
    Desem ki...
    inan bana sevgilim inan,
    Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
    Ve soframda en eski şarap.
    Ben sende yaşıyorum,
    Sen bende hüküm sürmektesin.
    Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
    Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
    Günlerden sonra bir gün,
    Şayet sesimi farkedemezsen,
    Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
    Bil ki ölmüşüm.
    Fakat yine üzülme, müsterih ol;
    Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
    Ve neden sonra
    Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
    Hatırla ki mahşer günüdür
    Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

    Cahit Sıtkı TARANCI
    0 ...
  43. 174.
  44. Gözlerim gözlerine değince;
    felâketim olurdu, ağlardım.
    beni sevmiyordun, bilirdim.
    bir sevdiğin vardı, duyardım.
    çöp gibi bir oğlan, ipince.
    hayırsızın biriydi fikrimce.
    ne vakit karşımda görsem;
    öldüreceğimden korkardım.
    felâketim olurdu, ağlardım...

    ne vakit maçka' dan geçsem;
    limanda hep gemiler olurdu.
    ağaçlar kuş gibi gülerdi.
    bir rüzgâr aklımı alırdı.
    sessizce bir cigara yakardın.
    parmaklarımın ucunu yakardın.
    kirpiklerini eğerdin, bakardın.
    üşürdüm, içim ürperirdi.
    felâketim olurdu, ağlardım.

    akşamlar bir roman gibi biterdi.
    jezabel kan içinde yatardı.
    limandan bir gemi giderdi.
    sen kalkıp ona giderdin.
    benzin mum gibi giderdin.
    sabaha kadar kalırdın.
    hayırsızın biriydi fikrimce.
    güldü mü cenâzeye benzerdi.
    hele seni kollarına aldı mı,
    felâketim olurdu, ağlardım...

    (ATTiLA iLHAN)
    1 ...
  45. 175.
  46. şanışer .. kimim ben ?

    Kimim ben ?
    Zafer miyim yoksa hüsran mı
    Ayrılık mı vuslat mı
    Çırak mıyım yoksa üstat mı
    Bilmiyorum
    Nerde lafım geçer gülüm
    Yerim yurdum neresi orada dost muyum yoksa düşman mı
    Kimim ben ?
    Ak mıyım yoksa kara mı
    Hangi ucuz romanım bi ben aşk mıyım yoksa para mı
    Sıcak pembe mutluluğum sanki hayal ürünü
    Çocukluğum nerde peki hangi ara büyüdüm
    Kimim ben ?
    Dudaklarıma dua deymez olmuş gülüm
    Kimim ben ?
    Çok zamandır rüya görmez oldum gülüm
    Gidip gelmeler ve kaybediş bi anlam olmalı
    Selcesine aktı yıllar ben bi damla doymadım
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük