verebilmek isterdim sana kendimden bir parça
eziyet ediyorsam dizelerimle söyle bana
ruhun bana değilse bile elbet aittir başkasına
arın gururundan koş aşkın kollarına.
vardığın noktanın bitiş çizgisi olduğunu sanarken
en başa döndüğünü fark edip hayıflanırsan
rüyada olduğunu hatırla ve uyanmaya çalışmak yerine
aklını bırak o misal aleminde.
işte tüm kötü maziyi yok edecek o an geldi,
kangren olmuş damardan yeniden kan geldi.
yıllarca bin perişan başımızı eğmiş iken,
şansız kalmış yurdumuza yeniden şan geldi!
Prangalar takıyorlar ruhumun özgür kuşlarına..
Şiirim, zihnimdeki katil düşlere emanet.
Kim aldırış ediyor o can alıcı vuruşlarına
Neden sayılmıyor yasalarda kalp kırmak, cinayet?
Ve bir şair elbet kırk adam öldürmüştür düşünde..
Kaç cehennem olmuştur kelimelerinde yarattığı cennet?
Kimse bir hüzün sezemez onun kırık gülüşünde.
içinde varlığını sürdürür ölene dek cinnet.
Derinleşen gözlerinde bir yara vardır kanayan,
Gel gör ki kimseye etmez bundan şikayet.
Bilir kime anlatsa çıkmayacak onu anlayan;
Dökülür dudaklarından ya küfür ya da bir ayet.
Dibine vardığında anlar yuttuğu zehrin tesirini;
Dumanlı bir hece gibi düşer sayfalarına meret.
Ölüme gülümseyerek okur şair, eserini.
Sükuta tapan sarhoşluk, upuzun bir acziyet..
Hastalıklı notalar bulaşır akrebin sesine.
Kanlı kabuslar eder bu kez beyninde ikamet.
Zaman cellat kesilir şairin nefesine;
O an kopar içinde o meçhul kıyamet.
Haykırarak değil, susarak anlatılıyor oysa
Bir damla kan ve gözyaşındaki kehanet.
Ve şair bir dizeye ömrünü de koysa
Ona kan kusarak verecekleri tek şey; ihanet..
Masada unutulmuş bir morg alfabesi,
içinde kaybolmuş bir aşk hikayesi.
Saniyelerin ağırlığı altında ezilen bahar,
Akıp giden her yıl için yakılmış mumlar var.
Sahneye çıkan huzur
Özlemin gölgesinde kalmış.
Yıkılan duvarların kanı boyamış etrafı.
Bir kere kırılmış ya kalemi,
Yazılmış son sözler yakmış zaferi,
Kağıttaki kan lekelerinin hatırası,
Yavaşça işlemiş derine.
Ve eklemiş yazar,
Sol yanın kanı kalır,
işlemiştir içlere
Perdenin soluk izlerinde,
Sarılır kırık yerlere.
bin defâ yenilsen de kalkarsın korkmadan
târihin sayfaları şahittir sana usanmadan
güneş ve ay selâmlar eserlerini yorulmadan
kabil değildir seni anlatmak gururlanmadan.
Karşılıksız olan şeylere tutsağımdır ben
Ama senden alacağım bir karşılık
Ateşle dans ettirir beni
Bana bunu yaşattın aslında
Ateşle etmedim o dansı belki ama
Bir mum ışığında izlemiştim seni
Elimi çeneme dayayıp dalmışım yüzüne
Bir şeyler anlatıyorsun
Ve sadece bana bakıyorsun
insanlar arasında
O an ki
Bakmaların en anlamlısı ateşle buz
Sadece ikimiz biliyoruz
Ayrı dünyaların aynı insanlarıydık
Bir yansımaya aşık oldum ben
Suya düşmüş bir yansıma
Hayaller gibi
Bir gölgeyi sever gibi
En karanlık hallerimi sevdim
Seni sevdim
Farklı boyut aynı an
imkansızdı
Bir o kadar gerçekti
Yaşadım, yaşadım.
Doyasıya değildi belki
Ama yudumladım her iki bardaktan da
Kurumuş boğazım
içimi yeşerten
Bir başka ben, sen
Neydi adın sahiden
Suya düşmüş ben
Şu soluk zihnim, eski bir tozlu sandık,
Kaburgalarım, kalbimi perdeleyen bir pelerin.
Gözyaşlarım! Bilin ki benim atim karanlık,
Siz de parkelerimde bir bir silinin.
Sonbahar bekler, yastığımın altında,
Ve beni ezip geçen yalnızlık karşısında,
Kalp atışlarım! haydi siz de eğilin.
bıraksa aklım savaşı bu sonsuz davayla
zar zor yanan sokak lambam sönse artık,
tıkansa şu soluğum, dursa kalbim sırayla
dünya en fazla kazanır fazladan bir artık.
ah! bir tabutun içinde uykuya dalsam,
tüm kötülüğü içimden toprağa salsam.