Gelemem artık beni bırak
aklımın saldırılarıyla kuşatıldım.
Götüremezsin beni buralardan, deneme sakın!
Denersen bil ki sen de yanarsın...
Anlat öyleyse sen bana,
neden bu kale yıkılmak bilmiyor bir türlü?
Neden düşmanın zehirli oku gelip de bulmuyor yüreğimi?
Kendime karşı taarruza geçeceğim yok başka yolu.
Ne sevmesi? Sevmek mi? Faydası yok.
Bilmiyorum artık korkudan daha güçlü bir şeyi.
Öfke doluyum kendime hem bu yüzden
Şimdi Düşmanca bir el olacağım kendime
Şefkatini çaresiz bırakacak ölçüde zalim
ey özgürlüğe açılan kapının anahtarı!
Çık oradan, adın saklandığın yere yakışmıyor,
Çık oradan ve yayıl ellerime, güç ver bana!
şu yapraksız dallarda sallanmak şenliğim olsun!
Bir denizin mavisini görmeyeli yıllar oldu
Tıpkı sesini duymayalı yıllar olduğu gibi
Ya da bir kuş sesini inceden
Göremiyoruz, gözlerinin tonunu sindirmeden
Üşüyoruz, gökyüzünün solduğu günler
Sesine, sesine... serf kaldım.
Hayır Juliet arayamazdım!
Kaybettim yine;
Ne yazık ki Hemingway iddiayı kazandı
Mutlu son konusunda haklıydı.
Hatıralar,
Bana onu hatırlatmayın artık yeter!
O lacivert göklerden süzülen kar tanelerini,
Ayın soyunmuş gökteki altın gibi rengini,
içimi serinleten sevinçlerle dolu rüzgarları,
durun, Hatırlatmayın bana o günleri, beni.
Yeter, söylettirmeyin bana o hüzün dolu şarkıları.
son yudumlayalı kaç zaman geçti bilinmez..
ak suyumu içmeden geçen ömrüm belki çoğalır,,
son vukuatında bayram gibiydi o günüm
içtikçe çoğalır, gözlerim dolar..
niye bulamadım sebebi bilinmez..
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acayip, kuşların hâli.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
Akşam üstüne doğru, kış vakti
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
vaktimiz daralıyor!!
çabuk getir göğüslerini svetlana,
dilimde kalan son anı göğsüne işlemek istiyorum,
pek tabi sevgilim,
beni sen çıkaracaksın topraktan,
sen alıp emzireceksin,
işte o an,
göğsünde bıraktığım zamana döneceğim tekrar,
anlıyor musun svetlana,
güzelim,
kendine gel,
vaktimiz daralıyor!
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim,
yalandır kaygısız olduğum yalan
götürün beni, günahlar işlediğim o şehre
şimdi bir afetin yokluluğundan sızlıyor ellerim, dirseklerim
mavili yeşili gözlere kanarak yaptığım devasa hatalar
bağışlasın, misyoner papazlar
kendi kendimi bağışlamadığım sürece
bir önemi yok, ötüşsün manifestolar
-olduğum gibi kabul edilmediğim yerleri nasıl özlerim
bir kalpte iki adam nasıl durur, savaşırlar-
cüsseli sessizlikte yemekhaneci er askeriyim
siluetsiz bakışlarım düşer çatışmalarımın ortasına
-düşman ateşine gülücükle karşılık verilir mi,
top atılan yangınlı çayırlara çıplak gidilir mi-
sevişmelerin hesabı kitabı
dursun orada, bu gece, dönsün yalnızlığım
aldanmayın kambur vücuduma, ruhum bir dal parçası
evrenler toplaşsın etrafında dağınık çarşafların
bir kan lekesi kadar basittir ve derinlere işlenir yaşanmışlıklar
kimi şiirler okunamayacak kadar güzeldir