Gitmeni istememiştim oysaki
Gitmeni hiç istememiştim
Susmam;gitmene ses çıkarmadığımdan değildi
Sesim çıkmadı çünkü..
Çıkaramadım..
Boğazımda düğümlendi tüm 'gitme'ler
Oysaki ben;gitmeni hiç istememiştim..
Yokluğun soğuktu ve soğuk yakıyordu canımı
Yokluğun gerçekti ve gerçek olmayan kurduğum hayallerdi..
Ve bir kördüğüm düğümlenmişti boğazımda
Nefes almaya çalıştıkça boğuluyordum
Ve ben her nefesimde yokluğunu çekiyordum içime
Yokluğunla doluyor yokluğunla taşıyordum
Ve taşıyordu göz yaşlarım..
Ben sana hiç 'gitme' demedim
Oysaki gitmeni hiç istememiştim..
Şimdi içimden milyonlarca kez geçen adın;
'Gitme'lerle süsleniyor
Gitme ne olur..
iki mum..
Düzene inat..
Yaşanan tüm zırvalar bir kenarda
Ve dik kenar değil bu seferki
90 derece bir 'acı'yla yaşananlar
bütün bu acılar.. sana dair..
dudaklarım kanıyor ısırdıkça
ellerimi ne zaman dokundursam ruhuma
ruhum acıyor usulca
ağlayan bu ses..
bu hıçkırıklar benim!
Ve benim karanlıklardaki yalnız çocuk!
Büyütemediğim..
akşama varınca ağlamak geliyor hep içimden
bir şeyler anımsıyorum yine geçmişimden
duvarlarla konuşuyorum içimdeki bu dertten
ve ağlıyorum utanırcasına herkesten
bitiremiyorum sayarak bir türlü ayları
hiç sevmezdim zaten ben vedaları
şimdi ise,
vedalarla açıyor, vedalarla kapatıyorum
tüm kapıları...
sigaramin dumaninda suretin
uykularimda hayaletin
neselendim mi kederim
ben seni hic unutamadim
allah beni kahretsin !
sana ragmen yasamaya calisiyorum
ama artik komedi bitti
ve her gecen gun seni tanidigima
lanet ediyorum
ne gecem kaldi ne gunduzum
allah beni kahretsin !
camdaki buğularla konuşurum
sanki gidenler varmış gibi
o kadar kalabalığım
kendimi bulurum
kayıp sadece ben değilim ki
sessiz misin kilitli sanki
uzak mısın gitmedin
kovalamak belki gideni
koşu bandı sandım evreni
yorulmak da ölmek demek
tutarken ellerini
kayıp gitmek alışmadan terketmek
herşey şarkı sözü gibi. ® *~
bugün de bitti yine sensiz,
ben ise yatağimda yine çaresiz,
ağrır deli başım,avucumda yorgun sessiz,
gece; heran bıkkın, ümitsiz...
bir an bile düşünmedin belkide,
yarınlar haram yüreğime,
daha az önce dokundum son resmine,
bir parça yıkık, kırgınım işte...
haydi anlat bana, nasıl terk ettin acımadan,
anlat hadi vurup gittin korkmadan,
anlamsız bir dolu söz var dilinde bağışlanmaz,
yine de ben ayaktayım herşeye rağmen...
intihar; yeryüzündeki en kompleks barınak
Korkaklık ve cesaretin iç içe olduğu yegane yer
Çözümün tam karşıtı; aczin çırılçıplak resmi
Çevremde bir duvar, arşa uzanıyor; göremiyorum
Kimseyi yaklaştırmıyor yanıma, çapraz ateşin mermileri dışında
Herşey taş olup duvara ekleniyor, önleyemiyorum
Bitmeyen bir karanlık, belki de derin bir boşluk
Hapsetti beni, teslim aldı düşüncelerimi hareketimi
Yetmedi ona beni istiyor, içine çekiyor; direnemiyorum
Nedir mutluluk, en son ne zaman sahiptim ona
Sahip olduklarım kıymetli, kaybetsem onları üzülürüm
Mutluluktan arınmışlara sahibim; mutlum olamıyorum
Sonsuz bir ayna karşımda; neler seçebiliyorum
Bezgin gözler, içimdeki atşten arta kalan, kusmak istediğim küller
Hayır, sadece giysiler görüyorum, bir de kocaman '"ben"in aczi'
yazıyorum
deli gibi yazıyorum
yazdıkça içim temizleniyor
hissedebiliyorum
ruhum içerde kalan
tüm pislikleri
tüm kederleri
tüm eski ve yeni aşk kırıntılarını
ve dahi tüm acıları kusuyor
yazıyorum, düşünmeden yazıyorum
şarabın süzgecinden geçirip
hatıraları unutmak için yazıyorum...
artık bakmıyorum yüzlerine
sormuyorum adlarını
körü körüne seviyorum
geçmişimin duraklarında
sevdaya ilerliyorum
bir tren garıyım şimdilerde
istanbul, ankara arasında
sevmenin son deminde
hayatın sessizliğinde
ölümü bekliyorum
sessiz ve derinden
ve sana geliyorum
işte söylüyorum
seni seviyorum ... *
bir kapının önündeyim
kalbimde bir sancı
kapının önündeki bu farklı,
bu seven, bu aşık insan
ölecek, eğer kapıyı açmazsan
bir kapının önündeyim
kalbimdeki sancı dinmiyor
ve hala seni beklemekteyim
kapıyı açacak olan sen
sen hala anlamıyorsun
ölüyor ikizi sendeki ruhun
kilidi açıp, kapıyı aralayıp
almayacak mısın beni kalbindeki boşluğa
demek ısrarcısın beni yaralayıp
bırakacaksın bir başıma
öyleyse kendine iyi bak sevgilim
ben dayanamam açılmayan kapılara
cevapsız sorulara
karşılıksız aşklara..
ve daha bir çok yalana.....
hep estik, hep uçtuk.
hiç ama hiç basmadık yere.
gönül isterdi ki toprak ağırlığımızı hissetsin.
fakat, yaşam ne esenlerin ne de uçanlarınmış.
yaşam; adımını doğru atıp yere sağlam basanlarınmış.
Çekerdik ayağımıza sportaçları, aşağı mahalleye maç yapmaya giderdik.
Beşte devreydi, onda biter.
Koltuğumda memesi çıkmış meşin top.
Hep Mikasa olsun isterdik.
Olmazdı.
Çocuktuk, neden olmadığının üzerinde durmazdık.
Yenilmez bir ordu edasıyla geçerdik iki mahalle arasındaki yolu.
Kimimiz paytaktı, kimimizin şişedibi gözlükleri vardı.
Benimse formamın arkasındaki 8 yazısının yapışkanı tutmazdı hiçbir zaman, sarkardı.
Sonsuzluğun kapısına dayandım
Çaldım açan yok
Çaresiz döndüm geri
Avuçlarımı açtığım yalnızlığıma
Tüm dualarımı kabul eden o'na
Beni kabul et diye tekrar yalvardım
gereksizce...
içimde bir yerlerde, en başa dönmenin acısı
Onca yolu gitmenin yorgunluğu omuzlarımda
Hissedilmez ağrılar dizlerimde
Sarılarak yattım yalnızlığıma..
Sabahında yeni ümitlerin beni beklediğini umarak
O gece, sabaha kadar uyumamak nedir?
Anladım..
Sabahı getiren gecenin hüznü çöktü gözlerime
Ve sel akıtan ırmaklar gibi göz yaşlarım boşaldı
Yastığımın o güzelim desenli yüzüne
Ve sabaha kadar devam etti sel fırtınası
Sırf göz yaşlarım değildi gözlerimden boşalan
Sana olan sevgimde gitti zerre zerre her göz yaşımda
Ve her sevgi damlası beni terk ederken
Nefrete dönüştü gözlerimden düşen her damlada
Sabah uyandığımda yani senden kopup
Sensiz yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımda
Anladım ki sen artık bende değildin
Ve bir daha da olmayacaktın..
gittim
bir el bombasının pimini çeker gibi ansızın
mu$amba trenlerin karton katarları
hep aynı plastik istasyonda ayrıldılar birbirlerinden
hayratlarda çocuklar dizlerini yıkadılar ardımdan
biri bileğindeki kiri ovdu, abdest aldı bir ihtiyar öksürerek
gittim
kentin parmakuçlarında yılı$ık bir karıncalanma
otellerde fahi$eler çocukluklarını bıçaklarken,
toy $airler $arap kadehlerinde tanrılarını boğarken
kan yağarken avlularına camilerin, kilise kampanalarına yapı$mı$
bir güvercin pisliği gibi kuruyarak,
kabuğu soyulmu$ bir nar gibi
morarak, mor bir fular gibi savrulurak geceye
geceye amorf bir redif gibi yerle$erek
gittim
pamuklamaktaydı kavaklar
annem tarhana kurutmaktaydı, dut vardı
kozasını delen ipekböceğiydi güne$
doldu içime moleküllerine bölünerek
molekülleri atomlarını çeki$tirirken bu kentin
ve yine o müflis ba$ağrısı, o hazin epilog
adıma unvan diye konuldu
gittim, baktım
uzayda hiç yıldız kalmamı$tı!
yine sensiz tek başıma içiyorum
sensizliğe içiyorum
hiç durmadan dolduruyorum kadehleri
lanet olsası hayat için
lanet olsası, senin için içiyorum
her zamanki gibi yine sensiz ve sessiz... *
aniden bir çocuk tebessümü sonrası
elektrik tellerine takılı uçurtma,
o terkedilmi$ salıncaklar atlası, o kara$ın his,
kum midyesiyle kesilmi$ tabanlarda rıhtım tortusu ve $eytanminareleri
gri bir menek$e solu$u ardından,
aniden bir çocuk tebessümüydü sanki o fotoğraftaki,
bir $ehre ate$ açan buğulu/flu gözlerindeki..
ağlıyordum durmadan, usanmadan,
ağladıkça ağlamak geliyordu içimden,
sanki herşey durma diyordu bana..
martılar, gemiler, arabalar, insanlar...
acaba istanbul beni duydumu diye düşündüm,
o da ağlamaya başaldı ince ince...
sanki bana eşlik edercesine...
ama onun gözyaşları tuzlu değildi...!!!
lodos uğultusunda, fahişe saatler,
yosun tutmuş anılarda ince bir yakamoz ışıltısı,
dipte kalan istiridye gibi kimsesiz ama bir o kadar da kıymetliyiz,
affetmez gönül mahkemesi yalanı, tek celse biter sevdamız,
cezasını tek verir ama acıyı iki kişi çekeriz,
devrilmiş cümlelerin anlamı gibiyiz,
ögelerimiz kaybolmuş, haykırışlar son nefeste tükenmiş,
hani her seçiş bir vazgeçiş derler ya,
bu sefer kazandım be sevgili,
kaybettim seni, kazandığım sonuna kadar sensizliği....
ağlıyordum durmadan, usanmadan,
ağladıkça ağlamak geliyordu içimden,
sanki herşey durma diyordu bana..
martılar, gemiler, arabalar, insanlar...
acaba istanbul beni duydumu diye düşündüm,
o da ağlamaya başaldı ince ince...
sanki bana eşlik edercesine...
ama onun gözyaşları tuzlu değildi...!!!