mahmut gitti frankeştaynır tepelerine
kafası mı güzeldi neydi?
böyle bir ismi mi vardı
gerçekten de tepelerin?
neyse...
buldu köytrolünün yuvasını
kurdu pususunu,
beklemeye başladı
geceleyin geç vakıtlardı*
birden troll mağarada belirdi
çekti çifte kırmalıyı mahmut
trollün kafadan otuz kuş saçması girdi
"anammm vayy! noluyo laah?"
demeye kalmadı, birden kafasına
bursa'lı recep usta çeliği indi
ayrılmıştı kafası bedeninden
mahmut kafayı alıp yolunu tuttu köyün
odaya girdi, attı önüne muhtarın
şaşırmıştı muhtar
birden verdiği söz aklına geldi
"höyt!" dedi
yirmi yıl önceki gibi
kömürlüğe indi,
aldı eline çalı süpürgesini
mahmut'u taa
sarıtepeler'e kadar kovaladı
"seni dürzü seniii!" diye bağırırken
ardından
not: bu epik, didaktik, lirik iç anadolu sagası rakı eşliğinde 5 saat boyunca neşet ertaş dinleyerekten oluşturulmuştur.
bir ihanet sessizliğini anımsadım
gün gebe kalmıstı geceye,
ben ağladım
sayısız cocuk dogurdum ellerimle.
her birini bir nifak içinde topraklara dagıttım.
duyurmadım söylemlerimi sana
sen sandım .
seni andım
ve her bir satırı sana yazdım.
her cümlede belirli dişil bir tamlayanım.
kurallı bir mücadele bu,
hey hayat; rövanşı ellerimde.
bacak aranı sen her açışta,
dilim terbiyesizlikle nüansta.
yavaşça ilerliyorum.
her adımda uzaklaşıyor
bulutlar.
ilerliyorum.
tüm sessizliğimle.
zaman,
kadının karamel tadına bulaşmasıdır birazda.
üzerine sunulan tüm varlıklar gibi.
sağır bir coğrafyadır beden. ten imgelemdir.
avcunla keşfet, öznem gizli.
failim takdiri.
bir ejderin mıymıytı meldisi gibi
derinlerden gelen bir sese kulak verdim
soyut bir duruşla ölümü zevk cıglıklarına bogdum ..
zebanilerime ates etrafında şölen sundum .
düşdüşüren bir benliğe soyundum.
sevdim , seviştim bir bahrada kendimi sana sundum
yamalanmıs bir sevgimi istediğin bende..
oysa bozulmamış gelmiştim sana sevgimle..
her bir gidişinde yaralarım artı pervane..
her bir öpüşünde yeni dogmus gün gibiydim ben.
doguracagım ben kalmadı düşlerimde.
yok oluyorum pervane .
etrafımda döndüğün sürece.
gel dedim sana..
gel !
gelmedin o gece.
şimdi tekrar dönüyorsun söndürüyorsun beni.
bundandır serzenişlerim.
işte bundandır senden hiç gidemeyişlerim.
yine diyorum işte
yazık pervane yazık!
her sensiz gecirdiğim geceye .
güneş olmaktan yoruldum ates oldum..
yine ısıttım yine aydınlattım.
bu sefer ölümsüz değil
dünyada bir ölümlü oldum.
görün beni.
aşk için ölüyorum ben.
yavas ve agır..
sönüyorum!
nice mutlu yıllara sevgillim..
hayatında olmadan sana yazıyorum..
Bir yanı parmaklık üç duvar arası sıkışan yaşam alanı değildir mahkûmiyet!
Belki vicdanımıza yenilgimizdir
Belki de sıkışan ruhumuzla üşüyen ellerimizdir...
Kim bilir
Kim bilir belki de yutkunamadığımız şimdiki zamandır...
Günlerin de bir sonu olacaksa olsun,
Gecelere merhabalarımız olmasa da,
Karanlıklara boyun eğmelerimizdir mahkûmiyet...
Belki bilmediğimiz,
Belki seçmediğimiz,
Belki de kaçınılmaz olarak kendimize hüküm giydirdiğimiz...
Yutkunurken geçmişe demir atışımız değildir mahkûmiyet,
Merhaba diyemeyişlerimizdir gün doğumlarına,
El sallayamayışlarımızdır akşamlara,
Çizik atamayışlarımızdır yılgınlığa...
Sızısını ellere bağışlayamadığımız yüzümüzdür mahkûmiyet,
iç çekmektir,
Yanmaktır tükenmeden
Büyüterek emaneti
Ve yüklenerek sorumluluğunu
Kaçış kapılarını kilitlemektir mahkûmiyet..!
senin için yazılan şiirlere bile
saçma sapan aşk sözcükleri dedin...
senin için yazılan şiirler bile
gözünde şiirselliği koruyamadı...
senin için yazılan şiirler bile
sarı sayfalardan öteye geçemedi...
senin için yazılan şiirlere bile
sen inanmazken, ben senin için yazılan
şiirlerle süslüyorum gökyüzünü...
senin için yazılan şiirlere
gökyüzü aşık, sen şiirsellik sezmesen de...
senin için yazılan şiirlerde
seni yaşattığım için,
senin için yazılan şiirler
seninle hep...
hani olur ya,canın sıkılır
içini kocaman boşluklar doldurur.
ne hissettiğin bilemezken
için kaplar,büyür bir hüzün
hani göğsüne bir sancı girer
sanki soluduğun iğrenç havanın
garip ve muntazam yan etkisiyle
gözlerin dalar bilinmez sebeplerle,sebepsizce
hani avcuna düşen gözyaşlarına bakarsın
lanet edersin dünyaya geldiğine
karanlık gözünü alır sanki
kapayıp gözlerini,karışırsın sen de karanlığa
hani gülerken,aniden sıkıntı çöker ya bazen
boğazın yanar sanki,anlatamazsın
derin bir nefes verirsin
son nefesini verircesine
susup bakarsın ufuğa
bir zamanlar en serseri hayallerine yoldaşlık ederken
şimdi seni hüzünlendiren
o ikiyüzlü çizgiye
işte bu duygudur dünyanı anlatan
ve bunu düşünmektir ruhunu yaşlandıran
gurbetten yolcu bekler gibi bekliyoruz
ruhun bedene elveda diyeceği günü
Eski ağaçlar gibi dimdikim şu an
iki gözümde iki darağacı
Ve nerden bakarsan bakalım
Yabancısın artık sen bana
Bir uğultu kaldı sen gittikten sonra kulaklarımda
Ve şimdi akşamları dinliyorum
Anlamalısın bir başkası var artık hayatımda
Ne olurdu ne olur düşler geçmiş kadar uzak olsaydı
Ya da geçmişimiz hep bir sır olarak kalsaydı
Ama artık nerden bakarsak bakalım
Yabancısın artık sen bana
Akşamları dinliyorum şimdi anlamalısın
Yıllar sonra bir gün gelirsem eğer kapına
Gözlerim sensizlikten kan çanağına dönmüş
Başım sigarasızlıktan harmansa
Al beni içeriye hiç soru sormadan
Ve bir gün duyarsan cehennemde yok olduğumu sakın şaşırma
Bulutlar gezinsin ben yokken günahsız bedeninde
Ta ki ben seni mahşerde bulana dek...
göğsüme bastırıyor her ezdiğin parketaşı..
ben şimdi rüzgara söz geçirsem ne olur..
sana seni yeniden örüyorum bak..
kokundan duvar kağıtları.. sesinden ayrı bir zaman..
Bana bir dönüp bak olur mu..
anladığın an..
çok parçalı bir adamın..
paramparça bir hikayesi şimdi bu..
sen döneceksin, ve kaldığın yerden sarsmaya devam edeceksin..
su boruları var, anlayamazsın..
öyle korkuyorum ki bu aydınlıklardan..
damlar diye başıma..
hadi..
öyle sımsıkı sars ki beni..
zelzelelerin kraliçesi..
kızmayacağım şu kurduğum dünyayı yıkmana..
çünkü ben her sana aktığımda..
her dudağına dokunduğumda..
yeniden evrenler dayayıp döşüyorum etrafına..
zamanı durdurdum ve ağzını burnunu kırdım akrep'lerin..
tıkırtısı eser diye boşluğuna..
hadi..
geceyi es geç..
şuurumu okşa..
öyle bir an'dın ki sen..
yere öyle bir bastın ki..
sensizliğin sen'den olduğunu..
ben daha yeni anladım..
buruştum bak sıcaklığınla..
eşik değerinin tutkusuyla....
yine sana yuvarlandım..
korkaktır aşkı yaşayamadım diyenler
merak edilmeden merak etmeyenler
aşkı veresiye defterinde gurur kalemiyle not alanlar
işte asıl onlar gerçek kaybedenler
sevilmek için mi sevdik
yoksa sadece
sadece ve sadece en saf haliyle sevmek için mi?
ben aşka değil sana aşıktım
çünkü aşk sendin
işte bunu anladığım gün
gittin...
ve ben o gün
bittim...
ağlayamam yanmalarıma
yangınlarında kalbimin
su serpemem
savrulurum köşelerine evimin
yanarım diye ağlarım
gülen bakışlarımda.
kuytu bir köşede
cam bir mozaikten yapılmış
içinde dünyayı saklayan
gizli bir kutudur kalbim
dağınık olmalı her zaman
ben hep düzenlemekle boğuşmalıyım
ıssız bir tepeden
ıssız bir vadiye bakan
kalabalıkta ıssız olmalıyım ben
varlık içinde yokluk çekmeliyim
kemirmeliyim tırnaklarımı
düştükçe tansiyonum
avuçlarımı yalamalıyım bazen
seni düşünemedikçe
kafamı duvarlara vurmalıyım misal
her vuruşta ölmeli seni düşünmeyen
seninle ben olmayan hücreler
senden ayrı koyan düşünceler.
şimdi unutmak gerekiyo dimi o uçakları
böyle kanatları sanki kopacak gibi
giderlerken işte ben korkarken
düşecekmiş gibi sarılırdım koltuğuma
halbuki düşsek atomlarıma ayrılırdım
kopacak gibi sen de
düşücekmişiz gibi her an
öyle korktum
uçağa güç veren motorlar ne zaman susacak diye
kalkıp dönerken biz aşşağılara düşecekmiş gibi
sarıldım koltuğumun sıcaklığına
ne yazık ki düşmeden gelebildim birkaç sefer
inişe geçiyoruz demeleri benim dualarım
bişey olmadı bana
düşeyazmadık da, düşmüş gibi oldum
sonra iner inmez havalardan
yerlerde olmayan o yüzün
kulaklarındaydı hatta öptüğüm yerlerin
güzeldi iyi hoş
keşke düşseymişiz o uçaklarda
serdar ortaç dinliyorum artık eller havaya şarkıları değil
eller avuçlar boşa olanlardan
hastaymışım bi de
hastasın senn hastaa
doktor musun sen?
nası şiir bu?
şiire de sokuyum edebiyata da
matematiğe de fiziğe de
bulanları da bulamaynları da
ölmek isteyenler böyle hissediyor sanırım