bugün

biz
ruhsuz,şeffaf,kimsesiz
aşık kadınlar
kirlenmemiş,saf bir memleketin
iffetsiz aşık kadınları
ve aşık olmaktan öte
dokunmak hissiyle süzen erkeklerin
hayvani bakışları

zengin kadınlar sevince
'aşk' oldu adı
'kahpelik'ten başka şey olmadı
aşık kadınların aşkları

çocuksu tutkularımız sakızları bile
attırdılar ağzımızdan
kararırız diye
uzak tuttular mehmet efendiden
ağbilerimiz sevince 'koç' oldu
biz sevince 'suç' oldu

sadece bizlere aşık
bir dünya kurduk kendimize
kahpelendik de eğlendik
kömür kokusu sindi üzerlerimize
...

Gökyüzü
rüzgar dolu yine,
beş duyuya birden
hitap edenlerden;
esiyor, esiyor, esiyor
sen kokuyor;
titretiyor; gözlerimde
bir sen beliriyor;
esiyor, esiyor, esiyor
maziden, gülüşün geliyor;
ruhumda geçmişin tadı.
*
A$kın tarifini arar insanoğLu
BuLamamı$tır yüz yıLLar boyu
Bana göre a$k;
DuyguLarın HeLyumu...
Hala devam eden şiddetli rüzgardan aldığım ilham ile yazdım. Şair mi? estağfurullah...

RÜZGAR GiBi
Çıkmıyorsun yine aklımdan
Nereye baksam seni görüyorum
Hiçbir farkım kalmadı
Rüzgarın sağa sola fırlattığı ağaçtan

Keşke rüzgar gibi gücüm olsa
Bir üfleyişte ulaşsam amacıma
Var olman, benim nefes alışıma sebep,
Bana rüzgarlar değil fırtınalar gerek

Amaçsızlığın en karanlık köşesinde kaldım
Amaçsızlığın en derin köşesinde…
Seni bulunca kırmızı bir mum gibi aydınlanacağım
Seni bulunca bir kuş gibi yükseklerden uçacağım

Aklıma sen gelince acıyor derinlikleri kalbimin
Her saniye kulaklarımda çınlıyor sesin
Hiddetli rüzgarların çıkarttığı ıslık gibi naif sesin
Bu kalbin bir sahibi varsa
O da şüphesiz ki sensin…
yasın tuttuğu keder kadar gerçek bir öfke...
bu hava, birilerine fena kızmış besbelli
bütün sinirini ağaçlardan çıkarmakta

peki şeffaf ve beyaz ne yapsın?
biri kullanılmakta, bir kirlenmekte...

ya da güzellik dedikleri?
o da çıkmış zıvanadan,
pis bir kahkahayla eşlik etmekte
bir şiirin can çekişine.

kendini köpeköldürene vermiş
sadakat,
saçı sakalı birbirine vuslat,
kaypaktan şarap parası dilenmekte...

ya insanlar?? onlar nerelerde dersin?
maskeli baloda eğlenmekte,
ayaklarında konverslerle...
git basimdan azrail!
cekirdekten yetistirdigim $u keciboynuzu meyve vermeden olmaz.
hem erguvan agaclarim cicek acacaklar daha,
zeytin fidelerim de minnacik.
git dedim duymadin mi?
daha degil, simdi degil...
tirpanin ceviz agacimin dalina degiyor,
cabuk biraz egil!
avuçlarımda buruş buruşken yüzü
tutarken geceyi, kovarken gündüzü
bir 'ah' ile başladı
dilimin, zehir zemberek, ilk sözü;

Yerde kalan ah

Başıboş bir ahmaktır efkar
Sızıyor, nerde akşam, orda sabah
Mum yanıyor masamda, ne tuhaf
Dilimin ucunda bir kelimedir, günah

Arsız cümleler beynimde
Beynim orta yerde salaş
Sallanıyor bir beşikte dünya
insanlarda afaki bir telaş

'Durun' diyesim var
Çıkarıp başımı camdan
Lakin kapandı pencerem
Tüm insanlığa çoktan

Ateşi ve ihaneti görenler
Bilir yangınını aldanmışlığın
Yalnayak yağmurda yürüyenler
Sürer keyfini ıslanmışlığın

Ben ihanetlerde ıslandım
Yağmurlarda yandım yalnayak
Gördüm çehresini yakından
Öpüştüm ihanetle, yanarak

Şimdi masamda bir mum
Şişemde efkar,
Dilimde günah,

Yerde uzanan boylu boyunca;
Ağzımdan henüz düşmüş bir ah

saipsiz


( 25 kasım 2008, 03:24 bir ihanet sonrası yanarken zaman )
ben de birikiyorum
biri kör biri sağır
iki dişlinin arasında
kendime sır
beynimde çağlayanlar
bu sessiz sularınız
kimlere akıyor
saatler neyi hatırlatıyor
bir bilinmeyen denklem

hapsiniz var
kalbiniz duvar
elleriniz armut topluyor
zahmet ediyorsunuz
ben de irkiliyorum
tek suçlum günaydınlar

biri kendine ağır
biri ağırdan alır
bu kurşun askerler
beni mi aldatır
biri yalıtır
biri dayatır
kağıttan gemilerini
yüzdürür kendi düşünde

hepimiz işinde gücünde
sapasağlam akıllı adamlarız
ki bize ne oldu
ben eziliyorum
kendime gelince
buralar benim şimdi
hani ermişim
sıvazlanmışım

ben de keskinleşiyorum
biri ötekine sağır
yudum yudum uyku, doymuyorum, var mı uykudan öte?
var mı nanıaziz? kâin-i inhitat fehvası iaşe ve ibate?
ah, var mı doymak? varsa da yok mu acıkmak erte?
ol vakit uyku ayni nizamda değil midir irtihal-i hakikate?
ol vakit değil midir bugün; yarını hu'ya tevekkülle aynı kerte?
seni sevmek,seni seviyorum demek,
hiç bu kadar anlamsız gelmemişti.
oysa ne tuhaf bizim akşamlarımız hep yarımdı.

ne kaybeder sevgiyi
yitirilen neydi,sevginin oluşmasını engeleyen.
en zoru ise oluşan sevgiyi kaybedenmiş.

ulan bir kurşun sallasam hayata,
bütün çiçeklerini açsa birden
hayal etmek hala her daim seninle bile güzel.

seninle bile güzel!

oysa ulan yine oysa
herşey seninle güzeldi be
herşey senin yokluğuna çıkınca kötüydü.

hayat neydi
yıkılan bütün sevgileri tekrar var etmek
degil mi?
Nefes almanın en zor olduğu yerdeyim
Her konuşmanın sebebi sen
Her gözyaşının sebebi sen
Susmalımıyım bilmiyorum?
Ama hergün
Biraz daha çoğalan bir özlemle haykırıyorum seni
Gidişinden sonra çokca zamanlar geçti...
Çiçekler kurudu,hatta tekrardan yeşerdi...
Mevsimler geçti...
Ben seni asla unutmadım bebeğim...
Artık yeter aramam seni dediğimden beri aramadım.
Hatıralarından kurtulmadım...
Her şarkıda seni anıyorum...
Her sokak da , her otobüsde, her kahverengi bir çift gözde seni arıyorum.
Ya göz renkleri benzemiyor,
Ya da bakışları...
Eğer buysa aşk acısı
Eğer buysa gecelerce yaşamam gereken
Senin için ben buna bile razıyım..
Ne kadar zaman geçti hesaplamıyorum artık.
Geleceğin birgün yokki sayılı günler çabuk geçsin...
Bugün doğum günün
Senden sonra ilk kez birşey için bu kadar mutlu oluyorum
iyiki doğdun diye...
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...
Her ne kadar giderken en acı sözleri söylemiş olsanda..
Ne kadar nefretini haykırmış olsanda ben başaramadım...
Ya ben çok güçsüzüm ya sen çok unutulmazsın...
Başkalarının gözlerinde senin aşkını arıyorum
Bulamayacağımı anladığım da ise
Başımı omuzlarımın içine daha da gömüp uzaklaşıyorum...
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...
Birgün sormuştun ''Neden Ben'' diye
Hiç cevap veremedim ''neden sen''din
Belki de hiçkimse gibi olmadığındadır...
Belki de gözlerindeki o masumiyettendir...
Belki belki de bir umutdur benim ki...
Ve şimdi senin gözlerine bakarak söylemek istediklerimi söylüyorum.
Son kalan resmine bakarak..
Seni herkesden daha çok seviyorum doğum günün kutlu olsun bebeğim...
Merak etme;
Ben seni asla unutmuyorum bebeğim...

01.24 17. 07 2006

(bkz: Kim ne demisti)

(bkz: Bal)
hiçbir şey yok
saat on ikiye beş var
hiç kimse yok
hayat var
kendimden kaçarken ben; aksim biriken suda
bulutlar sıralanmış, taksim taksim pusuda.
yandığı yerdeki karaltı kadar iz bırakır insan hayata...
en hassas yerine dokunabildiği kadar sevdiği yüreklerin.
yanaklarını aşındırabildiği kadar güçlü,
dudaklarını gerebildiği kadar mutlu olur.

içli bir keman sesinden ne duyduğu bağlantılıdır biraz
hayata bakış açısıyla.
ya da,
kahkaha atan çocukların sesine yaptığı yorumuyla.
şarabı içerken şişenin sonundaki haline mi,
yoksa mayhoş tadının sarhoşluğuna mı kafa yorar?

ölürken??
hatırlanmak mı, özlenmek mi
yoksa öteki tarafta rahat bir hayat mı?
önce sinekler uçtu
sonra filler
birden aklım göçtü
çaldı ziller
insanları sordum
sustu diller

döndüm durdum
açığa vurdum
delidir dediler
iyiye yordum

şu ademgiller
öyle değiller
böyle değiller
şüphe suçtu

önce sinekler uçtu
sonra filler
birden aklım göçtü
çaldı ziller
bana ordan bakma
nehirleniyorum
lambayı öyle yakma
zehirleniyorum
ve birden bütün kelimeler
deliye dönüyor
deliler bana dönüyor
havuz problemi oluyorum
içimde gezinen insanların
derdi oluyorum
onlardan bir fazla kendimden çok eksik
biraz kuantumluyum şu günlerde
hırpalandım kendimi sıfıra böldüğümde
ihtiyar bir kedi önümde belirdi
bana ordan bakma
kendi kendine yalanlanıyorum

raf ömrümden gencim şu sıralar
yaralarıma neşterle imza atıyorum
çoğu zaman bir kumbara ya zaman
beklemek adlı sıkıcı oyunun
sonunda ciğerlere dolan
o keçi boynuzu mutluluk
bir karıncadan fazlam
daha çok sabah görmüş olmam
sen sanki ben harmanlanıyorum
hem harmanlanıyorum
hem yalanlanıyorum
belki kör bir ağacım
önemi kendinden menkul
fikri aklından meşgul
kızgınlığı nezaketinden meşhur
bir saat keskinliğinde inatçı
bir gemi sakinliğinde yalancı
kendine karşı komployum

bana ordan bakma
belirleniyorum
bu sabah güneş doğdu
ne kadar ilginç değil mi
akşam karanlık oldu
ne kadar ilginç değil mi

iki ayağım var iki kolum
hep asfalttır benim yolum
minibüsler duraklarda
ne kadar ilginç değil mi

insanlar fakir ve aç
sokaklarda hala kap-kaç
devlet paraları kömüre saç
ne kadar ilginç değil mi

ozan der ki iş, ofis
kafa kalmadı yok bir his
minibüsler duraklarda
ne kadar ilginç değil mi
Neler,
ahh, bugün sana
nelerden bahsetsem de sıkılmasan?
şimdiyse yine her zaman ki gibi
daha zor durumda olmayıp ta gülümsesem

yerin altında, yumuşak yumuşak gezerken
ve yine hiçbir zaman ki gibi
keşke dedirtmesen bana
yanında barış içinde yaşasam yine

ne içinde ne de dışında değişmiycek
tanışmamız tamamiyle bir kazayken
asla! geri dönecek mi bilmem?
ve evet, yine aynı şu gerçek; ben onu hep özliycem.

omzumdan başını almasaydın keşke hiç!
kızıl mavi saçlarından uzak olmamalıyım
farklı şekilde kesilmiş olan olup ta
gözlerinde gördüğüm o gri ben! yok artık.

ben zaten hep kırıktım yanındayken
biraz basınçla kırıklarımı bir arada tutmaya çalıştım
hep, daha küçük parçalara ayrılırken ben
hedeflediğim yer, herzaman aynı yer! di seninleyken
yükseklerden özenle belirleyip işaretlediğim.

bu çakılış belliydi çok önceden
hepsi istenerek, bilerek yaşandı,
ve tüm bu olanlara rağmen
tamamiyle hepsine değerdi derdi.



deniz erdoğan ( m00m reun_7 )
koca dünya bir adım, bir okyanus karışım
yavaş yavaş küçültüyor beni aynı yere varışım.
bencil

bir zamansız kederde saklı çığlığımdın
biraz yürek parçalayan
belki de hiç duyulmayan
ılık bir göz yaşımdın
göz pınarlarımda öylece donup kalan
her şeyinle sana değer dediğim zaman
kendi varlığımdan harcamışım her an.
çek ellerini üzerimden
ya
dönmeyi öğret bana
ya sevmeyi.

çek ellerini
kirli bahçemden,
kokunu özlemek,özletmek
çek ellerini.

yalan demenin bile
yalan olduğu bu sehir
beni var eden bu sevda
anlatamaz bana artık yalanı.

çek ellerini
kirli bahçemden.
kasım kasım kasıldıkça sen karşımda;
kısım kısım kısılıyor içimde sevgin.
Ben seni severken güzeldin;
Sen seni sevdikçe çirkinleştin...
büyüyünce masal kalmaz derlerdi bi de;
onlar seni bir de bana sorsun...
Sen, anlatılan masallar gibisin işte;
bir varsın, bir yoksun...
aklım bir çöl,
vahasız;
dolaşa dolaşa bi hâl oldum,
kendimden geçtim;
seraplar gördüm,
ışık...
ışık mı?
sendin.
yalan olma ihtimali olsa damla damla yağan yağmurun,
en dirençli ağaçları küstürüp ağlamaya zorlar bilirsin.
özlediğin bir şarkının tedavülden kalkması,
sanki ölüm gibidir.

sanki ayrılık gibidir sigaranın bitmesi gecenin ortasında,
öylece nefes alıp vermeni senden başka kimsenin duymaması.
gülümserken zoraki, yanaklarında inatçı gergin yaylar...
eksikliğini en çok o zaman hissedersin ya hani,
dokunulmanın ve ağlaşmanın
uzaktadır, uzaktasındır, uzakta"sın"dır.

öyle çok ki hem de,
yıldızlara koşmak daha az cesaret kırıcıdır.
en yakın olduğun zaman bile.
hatta, dizin dizime değerken bile,
bildiğim bütün yolların sonu kadardın,
bazen çok uzak, bazen çok yakın...