gel git dur ; ma
gözyaşı
kan
yaprak
döküldü
yürek
taş
baş
yaş
maaş
naaş
toprak
yaprak
var
sonra
yok
nerde
unut
unutmayı
unutanı
unutulanı
yalan
boşver
unut
hayat
sonuç
kapı
geldim
allah
hani küçük bir çocuk saklar düşünü,
hani dökemez içini
yalvarır akşamlar karanlığa
her sabah başka bir telaş,
her sevgi ayrı bir hüzün
ve mutluluk terk ederken bu diyarları
kucaklamak sevgiyi,
tatlı bir gülümseme ile yüzünde
bütün terk edişlere inat.
her neye ve kime inatsa yaşamak
eğer yaşamak bütünüyle insatlaşmaksa,
en özel sayfaları yitirmekse ve gitmekse kör karanlığa
sen benim en özel sayfalarımı oluşturdun
bütün terk etmelere inat.
ve bütün terk edişler burda,
seninle kucaklaştığım yerde...
Geçerken uğradığım mutluluğu ziyaretim kısa oldu.
Onu tanımak içinse çok daha fazla zaman gerekiyordu.
Yalnızlığın geriye götürdüğü zamansa,
Beni ondan gitgide uzaklaştırıyordu.
Sonunda da olan oldu,
Umudum yalnızlığın karanlığında kayboldu.
Geçtiğin durakta beklerken,
Seni görmekten başka hiçbir arzum olmadı.
Sonra seni gördüm, seni sevmeye cesaretim kalmadı.
Bitmişti sevgin, yanılmıştı kulakları okşayan sesindeki masumiyetin.
Bu güzel müzikalin son perdesinde aşk olmuştu yenilen.
Oysa kalbim hala titriyordu,
Seni okşayan havanın seni incitmesinden korkarak.
O durak son durağımız olmamalıydı.
Adını bu kadar kolay unutmamalıydım.
Unutmadım da, daha derinlere yazdım sadece sen okuyabilesin diye.
Kalmayan cesaretime rağmen sevgine hedef olabilmek için gene oradayım işte.
Biliyorum, geleceksin yine bu durağa.
Belki daha az, belki bir başkası için ama geleceksin buraya.
Orada yıkılan bir direk vardı,
Eğer bakarsan beni onun altında göreceksin.
Her şeyin bittiğini sanarsın sözcüklerin acizliğini unutarak.
Virgül koyacağın yere nokta koymaya kalkarsın,
Uymaz aşkın sana buyurduğuna.
Yaşamlar sözcüklerle kesişse de,
Onlarla mümkün değil ayırmak.
Ama akılda hep sözcükler kalır,
Aşkını hep yaralarlar.
Unuturken unuttuğun bir şey var.
Seni unutmak için sevmemişti bu genç adam.
Sen de öyle belki, tabii eğer gerçekten sevdiysen beni.
Bense şimdi unuttuğum bir şeyi hatırladım,
Gerçekten sevenlerin unutmayı bilmediğini.
eğer eşşekler on üç sene yaşıyorsa
yaşımda ne eşşek kaldı ne eşşekoğlueşşek
eğer aşklar üç senede bitiyorsa
bak işte altı sene olmuş
gönlümde senden ne adın kalmış nede bir eşşek
Dalgalar kıyılara hesap sorarcasına vurur akşamleyin,
Bense ondan sensiz günlerin hesabını sorarım her anda.
Günlerden seni çıkarmaya kalksam,
Geriye bir şey kalmaz yalnızlıktan başka.
Eklerim seni gün batımına, yalnızlık kalmaz acımasızca.
Ne yaparsam yapayım yalnızlık çıkar hesapta,
Sensiz geçen koca iki yılın sonunda.
Dalgalar benden gidenleri bir gün geri getirir mi acaba?
Kendi yalnızlığına benimkini de katıp götürür mü senin olduğun diyarlara?
Belki de sadece bir meltem olur ve gelir yanına,
Sensiz geçen günlerin hesabını benim için sormaya.
eyy sevdiğim
bu şiir sana ama inan biliyorum bu benim haddim değil
ne hacı ne bayram ne ismail
kendi kendine yazdı bu şiir kendini ben değil,
oysa bende alışmıştım sana
bu akşam bende bekledim seni oysa sadece bu şiir değil
hani şimdi oluverseydin
gülüverseydin
selam verseydin
baksaydın öyle siyah siyah
süzseydin kalbimden tüm fesat dünya yı
ezan okusalardı kulağıma yeniden
adımı bir daha söyleselerdi
inan ağlamazdım bebek dahi olsam sen varken karşımda
yaş yirmialtı
yeniden doğmaya çok geç gibi
çünkü artık bakilik var gönlümde
faniliği tatmak var bir an önce
sende ne olur hayatım deme bana
ne hayatı sevdiğim
sen uzak ol bana
ben sana dua edeyim
sen uzak ol bana
ben yakın ı umud edeyim
sen sevdiğim
sen hayatım ol benim
ben senin çekip gittiğin.
sen olmasaydın
ne bisiklet olurdu ne lucy
ne salvador dali olurdu
ne deliler dahi
sen olmasaydın emily de oyun oynayamazdı belki
yine de syd i sen aldın aramızdan
sen lsd kötü müsün iyi misin?
anlayamadım gitti.
Nerden başlıyacağımı bilmeden yazıyorum
Tabancamı patlattım, şimdi ise satırlarıma start veriyorum . .
Bugünlerde nedendir bilmem hüzünlenesim geliyor durduk yere
Düşler kuruyorum kendimi avutan cinsten, boş yere
Saatime bakıyorum ki zaman geçsin, geçiş yapayım dünümden bugüne
Bu yüzündendir işte hep anlık yaşamalarım, yarını unutup dünümle avunuşlarım
iyiliğimi başkalarına bırakmıyorum, kendim suistimal ediyorum
Ya hakettiğinden fazla değer ya da onu hiç umursamıyorum
Korkuyorum, yalnız kalmaktan ve umursamamalarından,
Bunu düşündükçe üşüyorum..
Hayır, hatam nerde ? Düşünüyorum fakat bulamaıyorum..
Zihnimin derinlerine indikçe vurgun tutuyor kolumu, sıkışıp boğuluyorum.
Yatağıma uzanınca yalnız, gözlerimi kapatınca ölü sessizliğinde uyurum..
Ben hayallarimi o an kurup, yarınlarımın temellerini oluşturdum.
Geçmişime baktığımda bir çok yıkık evim var,
Şimdi istesemde malzemeden çalamıyorum..
Çok mu istediim bu hayattan ?
iki gıdım mutluluk değil de ne ?
Belki biraz yumuşak ve şefkatli kollardır ha ?
Onu ne zaman bulurum ?
Kendime hep bunu sorarım, cevabı beni tatmin etmese dahi.
Yapayalnızlık evreninde beni değil insan, bir çekim gücü dahi istemezken
Nasıl başka birinden bana yardım isterim ki?
Herkes kendi derdinde boğulurken,
Ben kendime nasıl beklerim yumuşak bir yardım eli ?
Evet işte tam bu anda susuyoruz ve bakıyoruz etrafa..
Aynı dertten müzdaripler ordusu yürüyor şafağa..
Belki sonunu bilmeden
Belki üzüleceğini bile bile gidiyor bir çoğu
Bak birileri varmış bile el sallıyor gelenlere
Bize diyorlar ki;
''BURASI DÜNYANIN SONU''...
şikayet etmek tüm zamansızlığıyla zamana,
gölgesine takılmak hayallerin varlığına soyunmak,
tek bir hayaletin varlığını özlemek ,
konuşurcasına susmak , ağlarcasına gülmek yokluğuna ,
sessiz bir aydınlık, koparcasına bağlamak kendini,
yalvarırcasına isyan etmek elimde kalan ,
başlangıcında yok etmek, hayat, kurallar,
soğuk, teninde ellerim soğuk...
tek bir çare üzerinde beynim,
korkularım cesur, korkaklığım dengede ,
herkes kadar memnun olmak, olmamak,
en bekaretinde nefsim sınanmaya hazır,
uyukluğum, uykularım, rüyalarım...
koyu ne varsa renk adına ,
esiriyet insanların tapındığı ben de kalan hatıra.
sebep, irkilen bir düşüncenin nedensizliği,
kocaman gözlerin girdabı içine alan imkansızı,
inançlığımdan sorguladım vaziyetim,
inançsızlığımdan göremediğim masumiyetim,
koparıp attığım bir ruh uykuya dalmak üzere...
köprüaltındayız bilge
zayıf bir gecenin kıyısındayız dertli ve sıkıntılı..
belden aşağımız sakat, tutmuyor gece
sırtımızdan vuruyor onca köpükle sular
ellerimiz boyalı, dünden kalma yazılar işte duvarda
bir görsen, üstümüz başımız kir pis döküntü
dökülüyoruz bilge yavaş yavaş sabaha doğru..
bir yarın kalacak geriye bir de ümitlerimiz
başka kimse yok başka şey yok. olmayacak da
zaten bu yudumdan sonra saatler de ileride, işte bak;
nereye baksak zaman görünmüyor birbirimizde..
görmelisin; evler döküntü, köprüaltı döküntü
panayır döküntü, yüzbeşinci sokak silme döküntü
köprüaltındayız bilge etraf döküntü..
döküldükçe büyüyor gözlerimiz geceye doğru
ışık-ses-görüntü-gör.. görüyoruz bilge
şehir büyüyor önce, evler büyüyor, ümitler büyüyor
beraber büyüyoruz birbirimizden habersiz..
eski rum meyhanesi canlanıyor dalga sesinde
elli model bir yosma yanında gırnata
için için bağırıyor, ağlıyor, acıtıyor, acıyor içimiz
sen yoksun..
sonraki şarkının güftesinde gözlerin var yalnız
- ki gözlerindir, soğuktur. katran karası gece
koynunda gözlerini unutur. biz bakarız biz ağlarız
en keskin şaraptır, kırmızıdır. ki gözlerindir..-
(hâlâ ellerin beyaz mı,
sürüyor musun yine olmadık yere kokunu?
saçların uzamıştır, eminim, hayli zaman oldu..)
sayıklama anımsama öylesine konuş konuşma..
sıkıntın kadar yoktu gecelerde ellerin
kokun buralara uğramıyordu, esmiyordu rüzgar
saçlarından getirmiyordu. kimseler yoktu
sokaklar boş, talan edilmiş dükkanlar, devriyeler yoktu.
ateş yakıyordu üç beş pezevenk buluştuğumuz yerlerde,
geceye doğru tırmanıyordu ateş dudaklarımın arasından...
hafiften esti mi onlar da yoktu.
kuruttuğum gülleri getireyim şarap koynunda açılsın
kök versin tekrardan salkım saçak gençliğimize doğru
dem vursun çığırsın/ellerine ellerim dokunsun
biraz o konuşsun biraz bu sonra ben sonra sen
konuş kendinle biraz bilge, rahatla.
sen sana konuş. utanma görmeyecek yine kimseler
kapılar kilitli, perdeleri örttüm.. konuş konuş ki dillerim çözülsün
dile gelsin saatler yokluğuna konuşsun, şarkılar dile gelsin
güzelliğine konuşsun.. herkes konuşsun.. sen konuş bilge.
bırakmadım, bırakmadın, terk ettik birbirimizi..
kan düştü yere, ağladı. kan ağladı, yer ağladı
kan yerdeyken ağladı, kayıp çocuklardık dilimiz yandı
alnımız düştü gölgemize, bile bile bastık ezdik geçtik..
gölgemizden, kendimizden geçtik bilge birbirimizden geçerken
gevşedik. sözler gevşedi hareketler gevşedi gölgeler gevşedi
kendimize küstük.. bir bok sandık hevesimizi birbirimize küstük
bakmadık yüzümüze yüzümüze küstük
yakışmıyordu hiçbir geniş zamana geçmiş bir sevişme
sevişmelere küstük, ihanet ettik kendimize..
halsizlikti yaşam.
tükenmişlikti.
sıradandı tek kelimeyle,
sıkıntıydı.
sonra,
sonra bir bilinmeyene yürümek oldu.
onu tanımak,
sahiplenmek,
kendini aşmak oldu.
mutlu olduğunu anlamak,
ve
mutluluk doldu hayat.
hayat o oldu,
o hayat...
sakallarınızda bir tutku vardı.
rüzgar esince unuttunuz,
beni neden sevmediğinizi.
ama hiç görmediniz,
sizi durmadan beklediğimi...
rüzgar essin,
gitmek istiyorum...
sorma beni sevdiğim,
şimdilerde çok özlüyorum seni,
tıpkı ayaklarımdaki kokan çorap gibiydin,
çöp torbasını dağıtan kediler gibi arıyorum seni,
yalanına sokiyim** dediğini duyar gibiyim,
aferin lan iyi tanımışsın beni...
karlar yağıyor,
dumanlar çıkıyor asfaltlardan,
karpuzcu geçiyor yanık yanık bağırarak,
sen geliyorsun aklıma...
hani hatırlar mısın,
geçen yaz, içine taş koyup yaptığım kar topunu kafana atışımı? *
ne güzel eğlenirdik değil mi?
kafan gözün morardığında renk cümbüşü olurdu adeta...
cebimden düşen bozuk paralar gibi özlüyorum seni şimdi,
ama her biri on* ar kuruştu o bozuk paraların,
zamanında beni de o bozukluklar gibi harcadın,
şimdi kimlere domald aa pardon kimlere yamadın sahte sevdalarını,
elalarını elalarını,
allah versin belalarını...
edit-ül mısra:
seovi mi oldun sevdiğim?
her gece kabuslarım,
uyanır uyanır dalarım rüyalarıma...
sözlüğün yaş ortalaması 28'in altında olarak tahmin edildiğinde, genç şairler için yapılan pek çok miktarda şiir yarışmasına katılınmasını tavsiye ettiğim güzel* şiirler.