bildiğim bütün dillerce
ana dili gibi
sustu...
konuşmadı hiç
adım dudağında açan en güzel güldü oysa
ellerimde hala dikenleri olan
bak
dün gece kan kusup yarabandına sakladım gülüşlerimi
yapamayacağım
al bu boyalı camdaki yalancı şairi
sana uzanan dallardan düşen yapraktır bilirim
yangınların son perdesi, küllerim
gökyüzü yalnızlığındayım
ayaklarımı kollarımı kırasım var
gec kalmıslıklarıma, erkenlerime...
bilirim geçer bunlar
duman duman savrulup, kalmayınca basılacak gölgem
yersiz yurtsuz teselliler dolunca avuçlarım
toprağımda sularım özlemi
özlem de biter aşk da
bende...
bir dağ başı intiharı kadar sessiz
masum
yalan
bu şiiri hiç yazmadım sana
okumadın say
ne zaman örtsem üstümü
deli bir rüzgar gibi esiyorsun
yasaklı düşlerimin
büyük yeminlerinde
ne cabuk geldi kış?
hangi kardan adam dayanır bu soğuğa
yaz ortasında
yoruldum
kırıldım
dallarımda cocuk mu sallanır şimdi
suçlarının konuğu kelepçelerine
ev sahibi zayıf bileklerim
unut bu şiiri
bir gemi yap koy sularına
hiç değilse maviden olsun sonu.
günün ilk ışıklarındaydım..
şehir uykunun kollarına yatarken..
ben seni daha da çok sevmeye hazırlanıyordum..
fakat sen her an benden daha fazla nefret etmeye hazır gibi öylece
kalbimdeki yerini koruyordun..
bu yüzden sustum..
içimde bir yerde karanlıklara düşen bir ben vardım..
sonra günün ilk ışıklarını gören tek insan gibi öylece kaldım..
birden fark ettim ki sen bu büyük şehrin
ben uykudayken kemiklerimi yakan zarif ve güçlü ışıklarındaydın..
bari gözyaşlarımın içinde parlama diye ağlayamadım..
gitmek mi kalmak mi daha zor
yoksa tembel tembel bağdaş kurup
avanak avanak oldugun yerde durmak mi?
işte esas mesele bu gersi teferruat
sarhoş olunan bir gecenin sabahinda
boşalan kadehlere sorulacak soru bu
gitmek kalmak durmak mi..
Çok iç çekişli, nefret yüklü, ve az denizli bir istanbunalım günüydü, aynada kendimi izledim uzun uzun, uzandı sonra elim usul usul kaleme, kalem elimde eğilip büküldü, ve satırlara şunlar döküldü:
Vaat etmediği günler hakkın
Gerçek sandıgın ne varsa aslında yalandır
Yalan bildiğin ne varsa aklında kalandır
Sevdiğine sarılmak değildir ki aşk
'Sevdiğim' diye, yastıga sarılmandır
Bilirsin ki; aşk, ateşten gömlektir
Baktıgın her yerde o yüzü görmektir
Gerçeği değil, hayali sevmek
Ve bir hayali sevmek, bir hayli ölmektir
Zaman ince bir elektir
Seni içinden geçirecektir
Derin çizgiler bırakıp acımadan
Yüzünü aynalarda, eskitecektir
An gelecek, kurşun derinde
An gelecek, bıçak elinde
Bazen güneşle güleceksin
Bazen kan olacak gözün ferinde
Sızılı aşkların olacak, sana hükümran
Yalnız bir adamsın, sessizce haykıran
Kimsecikler duymayacak bazen seni
Bazen senin çığlıgın olacak semayı ayıran
Yara bere içinde, kıvranacaksın ama
Yine de sahip çıkacaksın acına
Karanlık şafaklarda asacaklar belki seni
Ama sen, ağlamadan çıkacaksın, dar ağacına
Bin kere öldürecekler seni
Bin kere doğacaksın yeniden
Mahsuna döndürecekler seni
Kardelen olacaksın yeniden
inan bana saipsiz benliğim
Yalan değil söylediklerim
Doğacak, sana vaat etmediği günler hakkın
Doğacak, bin bir umutla, uykusuz beklediğin
yine bir istanbunalım günü, yine aynı akşam üzeri can sıkıntısı, yine aynı renkte bir boşluk, yine tuhaf bir sarhoşluk, gözlerim usulca uykuya daldı, ve gördüğüm rüyadan şunlar aklımda kaldı:
Aşkın yolgeçmeyen hanı
Tabanı tozlu, tavanı salkım saçak
Gelenlerin kimi aşık, kimi kaçak
Sanırsın ki 'dokunsam' yıkılacak
Bir viranedir, yol geçmeyen hanı
Adını yoldan alır, kimse geçmez çünkü
Dedim ya bir iki aşık, birkaç, kaçak
Yok mesela bu gün gelen, onlar dünkü
Kimse de gelmez artık, kapılar kapanacak
Buraya gelenler bilir birbirini,
Birkez olsun konuşmasalarda
Aydınlatır mumlar burda dibini,
Erirler şişe içinde, loş masalarda
Denize yakındır hanımız
Gelir kokusu denizin
Bir erkek, bir hanımız
Bu köhne han ikimizin
Aşıktık, denize doğru kaçıyorduk onlardan
Kaçıp evlenemeden vurdular bizi
Saplandı kurşunlar sırtımızdan
Denize varmadan ayırdılar ikimizi
Bizi öldüğümüz yere gömdüler
Bu hanın altında cesetlerimiz
Sonra titreyerek bizi gördüler
Gömülmeden birleşti bedenlerimiz
Nihayet aşkı silemediler,
Vardı bir yerlerde kaçak
Vursalarda öldüremediler
Aşk hep yaşadı, hep yaşayacak
Hayalidir yol geçmeyen hanı
Hayaletim mesela bendeniz
Kayıp bir yol üstü, koyu bir deniz yanı
Kaçak ve aşıksanız bekleriz
Bulutsuz fakat kapkara bir ankara, içimde fırtınalı bir paranoya, aklımı kemiriyor, saat gece 03, hızlı adımlar nereye gittiğini bilmiyor, sakarya caddesinde aklım bir soruya takılıyor:
SevişmişLer miydi?
Kan bürüyor gözLerimi
DeLik deşik oLuyorum
Sokak doLusu ihanetLeri
Sert adımLarLa yarıyorum
SevişmişLer miydi?...
Allahım çıldırıyorum
Kan ter içinde yanıyorum
Allahım ölüyorum
Kendi öfkemde eriyoruM
SevişmişLer miydi?....
Bir şimşek gibi çakıLıyor akLIma
Elim dilim ayakLarım,doLaşıveriyor
KapakLanıyorum,simsiyah korkuLara
DehşetLi kızgın,eLemLi,kırıLgan,yanık
Tüm dünyayı bir kaşık suda boğmak
Ve kaşığı yanan Bağrıma sapLamak
Aşkı,sevgiyi,şefkati,merhameti
Ne varsa güzeL oLan,Ne varsa Sana dair
Tek kurşunLa vurmak
Bu akLa geLince,hepsi zor
Tek kader, yanarak yok oLmak
Kıpkırmızı kefenim.
istediğim değil ki bu son.
Olsun bir nedenim.
Bilmeliyim,
Bitti mi geçmişim?
Silindi mi kötü izlerim?
Silindim mi ebediyen?
Bir siluet miyim artık?
Bir gölge imiş,
Söylediler bıraktığım.
Amaç yok, sevgi yok, sen yoksun.
Anladım.
Son bir isteğim var.
Kalbinden at.
Onlar istemediğin yarınlarım.
Şimdi izin ver.
Huzura kavuşmalıyım!
DEĞiŞMiŞSiN
Resimlere baktığımda gördüğüm sen değilsin.
Değişmişsin.
Uzaklardasın, beni bıraktığın bu yerden.
Uzaklaşmışsın, neden?
Ben de mi çok değiştim?
O günden sonra.
Hiçbir şey aynı değil zaten.
Senin anın yanında eridi ne varsa.
Kendimi bulamadım boşlukta.
Arayamadım yoktu fenerim.
Aramadım da.
Gerçi,
Sen bunları görüyorsun elbet.
Uzaklığın, bilmeden yaptığın.
Sana anlatamadım.
Öylesine dalmıştın ki aşka.
Öyle bir karmaşadaydın.
Dokunamadım!
Sitem değil,
Anlatmaya çaba harcadığım.
Acı da değil.
Sadece seni kaybetmek,
Yaşamaktan kaçındığım.
Ve kaçamayacağım,
Sanırım!
yaşlar süzülmekte
gözlerimden kalbime doğru
sessiz, sakin, feryat etmeden
inceden inceye sızlatan cinsten
can yakan değil de
hani şu kalbi ağrıtan..
isyan etmek mi hayır sanmıyorum
kadere bir kızgınlık olmalı
belki de sadece biraz kırgınlık..
herşey olması gerektiği gibi aslında
tren çok zaman önce kaçmıştı zaten
onun tren olduğunu bile anlayamadan..
bilemezdin zamanın bir göz açıp kapatmak olduğunu
tahmin etmezdin uyandığında olanların olduğunu.
gaddarmış, acımasızmış ama vefalıymış zaman
bir yandan kanatırken içini
bir yandan da sararmış yavaş yavaş
olanlara aldırmadan..
geriye kalan ise kalbin ve gömdüklerin
miyadı dolmuş sevgin
donmuş karelerdeki modası geçmiş umutların ve
yaksan da asla kalbini ısıtamayacak hayallerin..
doğrular ezberledim,
hepsini sizler öğrettiniz bana,
teşekkürler,
ve sonunda tanıştım hayat denilen naneyle,
ve artık herşeyi biliğimi sanmıyorum,
çünkü,
doğrular doğrumular diye sorabiliyorum kendi kendime,
geç kaldığım için biraz kızgınım, biraz da üzgün.
biz...
artık bu zamirin dışına çıkamayız.
sen, ben, o gibi zamirleri eledik.
ve biz olmanın en güzel yanıda
birbirimize yalnız olmamayı hediye etmiş olmamızdır.
gülümsememize yada mutlu olmamıza en büyük neden 'biz'...
aşkını al da git,
beni öyle sevdin ki,
seni sevmek yanında hiç kalıyor.
bırak beni yalnızlığıma,
yollardayım,
cılız bir gece lambasında,
hayalimdeki adsız kadını arıyorum.
akın akın yaşarsın ya hayatı, bol köpüklü, bol dalgalı,
sonra alev alev yanar dudakların susarsın,
gün gelir bıçak açmaz agzını, lal olur dilin susarsın
bir bilinmez el, alır gövdenden canını, unutur kalırsın birden, o şergüzeşt hayatın encamını....
Sergüzeştliğim
Süzülerek indi yanaklarımdan
Yerde bir avuç birikinti şimdi
Beni yağmurlarda koşturan
Ateşli ve cesur sergüzeştliğim
Taş oluyorum, kuş iken
Ağır bedenim ve kifayetimle
Kendi kendime ihanetimle
Düşüyorum gökyüzünden
içerim arkadaş bir allahın kulu diyemezki neden.
hep içerim ben kimse yargılamasın içimi bilemeden.
kahpeliği unutturacak başka ilaç var mı sanki?
başka acı vermeden bütün acıları son bulduracak.
çeker giderim alır başımı arada sırada yaparım öyle.
kafama eser kafama namlu dayarım ama tetiği çekemem.
haykırırım ağız dolusu küfürleri saydırırım.
çok bozuksam kendi kendime jiletle saldırırım.
tüm zararlı maddeleri tasvip etmem uygularım.
beni bu hale düşüren lanet olası duygularım.....
ben en çok kuşlara imrenirim, kanatlarınla dilediğince yaşamak lüksüne sahipsin özgürlüğü, o yüzden ne vakit bir kuş görsem, yerde ahmakça duran, kızar söylenirim.
Kuş gibi...
Kuş beyinli kuşlar,yine yere konmuşlar
Bende olsa o kanatlar,konar mıydım hiç
Uçmak varken en derin maviliklerde
Dönüpte yeryüzüne bakar mıydım hiç
Yorulup kanatlarım,düşmeden yere
Kafa tutmazmıydım en hoyrat yele
Akşam olup ta güneş battı diye
Bir yalnız ağaçta tüner miydim hiç
Konmak lazımsa da illaki bir dala
Bu kuşlar gibi olmazdım budala
Kanat kanat bir sürüyle yanyana
Cılız bir kavakta durur muydum hiç
Bulutlu kayalığında bir deniz kıyısının
Şırıl şırıl bir dalga sesi duymadan
Bilmeden keyfini ,serin ,ferah uyumanın
Kuş gibi cıvıl cıvıl olur muydum hiç
Düşüp dizlerini yaralamak gibidir hayat
Oysa o günü ağlayarak bitirmeyi planlamazsınız sabah hayatınızın en güzel uykusundan uyandığınızda
En sevdiğiniz şeyi yaparken çıkıverir o taş
Görmezsiniz
Takılır düşersiniz
Kanayıverir dizleriniz
Ağlamak isteseniz de zordur ağlamak
Gözleri dolar önce
Boğazda düğüm olur
Bir insanın en mutlu anıyla en mutsuz anı bir olur mu?
Benim ki oldu
Düştüm kanadı dizlerim
En mutlu anımda
Ağlamadım
Ağlayamadım
Sonra durdum
Yaşamadın bunca yıldır sen dedim
Yaşamamışsın ki
Bu sefer tutma gözyaşlarını
içinden geleni yap son bir kez daha
Sonra yine eskisi gibi ol
Tut kendini
Sakın salıverme
Sakın kapılma rüzgarla..
daha dün gibi hatırlarımda, derin derin iç çekerim, bu iç çekişler getirmezler bana serseri zamanlarımı, bende şiir yazarak anlatırım, o zamana dair anılarımı:
Serseri zamanlarım
Ne nasihatten, ne tektirden anlarım
O benim serseri zamanlarım
Kendi korkumu yediğim akşamlarda
Evden kovulup yatmıştım damlarda
Serserinin biriydim işte
Daha on beşinde, yahut on altısında
On yedime girdiğimin ilk günü
Komşu mahalleden esmer bir kıza tutuldum
ilk o gün açtım aşkın sürgüsünü
Sonra kendimi her sabah, ayrı tende buldum
Denizler şaraptı o zamanlar
Sahilden geçsem sarhoş olurdum
Kim dinlerdi ki beni, kim anlar
iskele uçlarında öylece dururdum
(delilerle birlikte otururdum)
Ağladığım olurdu bazen bir kız için
Yahut yenildi diye tuttuğum takım
Tuhaf hayaller kurardım, bilmem niçin
Sonu hep hüsrandı, hepsinin sonu yıkım
En çok anneme üzülürdüm
Çünkü en çok o üzülürdü bana
Onu hep ağlarken görürdüm
Yahut korurken beni, babama
Çok dayak yerdim,
mahalle arası kavgalarda
Maçlarda alırdım intikamı
''saipsiz.... ve top ağlarda''
Böyle geçti o günler
Çok hüzünlü, çok neşeli
Mazide kaldı dünler
Çook oldu görüşmeyeli
Gün geldi derken
Geldi çattı geçim derdi
Ayrıldım, doğdugum şehirden
Gurbet, üstüme hasreti serdi
Şimdi birer anıdır,
Cigara içerken gözümü yakar
Dumanlı dumanlı hatırlarım
O benim serseri zamanlarım
Bekledim ölesiye, hünerli. Usturasında özlemenin kirli sarıydım. Son yazını düşündüm ömrümün, En çokta sonunu yalnızlığın..
Ben anlatmaya başladığımda, Uykusuz bölünmüşlüklerde, Simyalarına düş biçiyordum kelimelerin; Elleri ile henüz tanışıksız idim.
Ben açık suları(mı) anlatacaktım size? Ufuklarımdaki huzursuz cennetlerin, Sergüzeştime eşlikçi albatrosların dirilişini(mi).? Elleri ile beni tanıştırmadan önce!
Biz öyküsüne geri dönelim şiirin.. Umulanın aksine pruvamda bir kör kelebek, Saniyelerin dönencesinde devrilirken asırlar, Eksiltiyordu atlasından ölümlü geleceğini.
Burçlarına gerilirken çöl kalelerimin gün yıldızları, Unuttum geride kalan yolu ve çıngıraklarını habercilerin. Sislendi ormanlar denize doğru ve gün ışımadan önce, Elbet yeniden yosun tutacaktı ölü meşe gövdelerinin kuzeyi..
Bilgeliğine soyunup baykuş yüzünü unutarak güzelliğin, Umut tacirliğinin armağını ilk zeytin ağacının fışkırdığı, Sarp kayalığa saklayacaktım çelimsiz gövdemi. Esir düşen tanrıçaların atlarına kanımı içirecektim..
Ben size aşktan(mı) söz edecektim? Uyuşurken göğsüm alıkoyucu bir başınalığımda, Sesinde erirken benliğim ve yırtarken yazılarımı, Etini nasıl kanattığımdan(mı) yalnızlığın..
Bir sevişme sonrası mecalsizliğinde, Ukteler aynı, aşk aynı aşksa; Sükun aynı, huzur aynı huzursa, Emindim ve önemi de yoktu artık yalnızlığın..
Biz öyküsüne geri dönelim şiirin.. Umulanın aksine cehennemin yüzünde yanıyordu duvak, Sorular soruluyordu arafta her firariye ve sanılanın aksine, En derin kuyular hiç korkmayanlar için açılıyordu..
Ben bir düşteki kalabalığı anlatabilir(miy)dim size? Ukte kalmışken kardeşlik ve tenhaya çekilmişken aşk; Siz henüz uyanmamıştınız fısıltı kulelerinizde, Esası usulden bozan yasaları vardı kitaplarınızın..
Bazen hayallerime yenik düştüğüm sabah ayazlarında, Ustalaştırırken kafesinde hür atan yüreğimin ayrılıkçılığını, Suskun yüzünü özleyerek daldığım aksak uykularımdan, En büyük sırlarını keşfedip aşkın sıçrayarak uyanacaktım..
Ben hep öyküsünden dönemediğim şiirlere sığınırım.. Uğurladım artık esmer bir avazla orta yerinden kırık sessizliklerimi, Sonra düşünce kaleleri yalnızlığın, onun sevdasına soyundum usulca. Elinden masalını düşüren çocukların telaşıdır şimdi busesinde gizlediğim..