gelmek ve gitmek dönüşümlü
aynı gök ve aynı toprak
aynı mefkure değil sadece
damarlarında aynı kan ve aynı emare yüzlerinde
yüzlerinde geçmiş zamanların asilliği
düşlerinin eskimezliği
uzun soluklu bir yaşam
geleceğe uzanan bu geminin
yiğit kaptanları
Anadolu nun yılmaz bekçileri:
Şu Çılgın Türkler...!
bütün dört işlemlerimin sonucu eksi değerlerdeydi.
saçlarımı biraz sorumsuzca adamışken rüzgara, karıştırıyordum.
parmak uçlarıma damlayan umursamaz yağmurmu, yoksa gözyaşımmıydı?
saat alacakaranlığı 5 geçiyordu, 15 inci günüydü 3 tane yemyeşil ayın ilkinin.
ağaçlar ağlıyordu.
sanki küsmüşlerdi birşeye, yastaydılar ya da.
çiçeklerini, sanki kalplerini alıp çalar gibi yere vuruyorlardı.
bir ilkbahar günü hiç bu kadar kederli olmamıştı.
ağaçlar ağlıyordu.
yirmi yıl önce bugün bir bebek doğmuştu dünyaya.
gözlerinde geleceğinin ateşi, yakacağı kurbanını bekliyordu.
sağlıksız bir ankara öğleden sonrasında,
gülüşünü kalkan yapacaktı.
nasıl zordur bilir misin?
en tatlı mutluluğa sahipken, en derin acıyla tanışmak.
zorluğunu bilir misin?
iki hece için atarken yürek,
birden bire nefessiz kalmak.
niyetim seni üzmek değildi,
mavi gözlerinden tek damla yaş dökmek,
saçlarının rüzgarda savruluşunu izlemek,
giderken, veda edip uzaklaşırken,
niyetim ardından gitmekti,
olmadı, gururum izin vermedi,
affet beni ne olur,
hala yüzüm aklındaysa.
Bir mavilik furyasıdır, bir uçsuz okyanus..
Gelişigüzel serilmiş gözlerinin önüne,
Gözlerinin ötesinde, hayallerinin derininde..
Bir göz kırpışındır, aradaki o perde,
Kapandı mı gözlerin , dalarsın alemin hayaline..
O ne yoldur ki uzanırsın sonsuzluğa, ebediyete varırsın.
Ruhunla gezinir, ruhunla ağlarsın..
Karışamaz kimseler, içindeki sonsuzluğa,
Yok olurlar bir anda,
Yok olurlar ruhlarında..
Giremezler ebediyetine,
Giremezler saf mağbetine..
içini aydınlatan ışığını, paylaşmassın kimselerle..
Ruhunu doyurursun hayalinin güzelliğiyle..
Ebedi yaşamında, doruğundasındır düşlerinin..
Geçmişi hatırlarsın , arsızdır gecelerin..
Karanlığın içinde doğmuşsundur,
Kirli dünyalarda büyümüşsündür,
Acıyla yaşamış,
Göz pınarlarından akanlar seni hep ağlatmış..
Şimdi ise gözlerinden akanlar dolup taşmış yüreğinle..
Serilmiştir önüne ,maviliğiyle gökyüzünde..
Bir ebedi okyanus, kaybeder seni derininde..
"Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin"
Maviliği alır götürür yarınlarına,
Dönersin dalgasıyla geçmişindeki anılarına..
Savrulursun ordan oraya, yok olursun girdabında..
Ağlarken gözlerini yakan yaşların,
Acıtmaz hiç canını okyanusunda..
Bir olur ruhun tuzlu sularla,
Bedenini sarar ebedi sonsuzlukla..
Mavidir senin dünyan; okyanusun ,gökyüzün..
Beyazdır bulutların, güzeldir yarınların..
içine doğan güneştir dünyanı arındıran.
Saflığındır seni doruğa ulaştıran
Mağbetindedir sırrın ,seni kendine saklayan..
Kötülük yoktur bu mavi sularda,
Hepsi karaya vurmustur köpüklü dalgalarla..
Uyanasın gelmez, kalbin istemez
Ruhun kopupda sularından, çıkamaz su üstüne..
Bilir karaya vuracağını..
Korkuyla sımsıkı kapar gözünü..
Ebedidir mutluluğu onun burda..
Huzuru bulmuştur geç de olsa en sonunda..
Ama bilir ki bir göz kırpışındaysa bu dünya
Ve kirpikleri açılırsa bir anda,
Döner o saf karanlığına..
Bundan korkar elbet..
Bundan istemez sularına karalar düşsün..
Ölümlü dünya da kan içinde yüzsün..
Başka bir yer düşüncesi
Güneşin farklı bir saatte battığı
Evet şimdi uyandı işe gidiyor diyemeyeceğim
Senin ajandalık görevini yapamayacağım
Gidilmesi zor, dönülmesi daha da zor bir yer
Senin olamayacağın
Belki atlasta baksan göremeyeceğin bir yer
Havası suyu mühim değil
Para birimini kim önemser
Gidilmesi zor, dönülmesi daha da zor bir yer
Gitmek istediğim ama emin olamadığım
küçücük olurdun mayıs akşamlarının kızıl güneşinde
şarkı söylerdi sensiz anılarım uğul uğul.
güzlerinin gecesine günün ilk yıldızı düşünce titrerdin...
üşürdün biraz...
yüzün gülerdi oysa
sen, şarkı söylerdin...
ara sıra saçların bile aşka gelip dans ederdi sesinle,
dudaklarını kıskanırdım o an.
sayende sevmiştim ıslak çimenlerin kokusunu...
derinlerden gelen canlı bir trendi içimi yakan,
dumanı tüttükçe zehirleyen.
boğazımın ilk istasyonunda durup, bütün seslerimi alır giderdi.
seni ne kadar isterdim yalnızlığımın kaldırımlarında otururken o zamanlar,
sigaramı senin yerine koymak istemezdim,
içtikçe yüzüm gülmezdi o zaman belki, sen kızmazdın içinden zıkkım iç diye.
oysa nerden bilirdim bir gün zıkkımımın, belamın sen olacağını?
bilseydim, belki bırakırdım seni.
bir anda olmasa bile, azalta azalta.
gideceğini bilseydim, bırakırdım.
artık hiç dönmeyecekmişsin gibi geliyor,
çünkü geliyor bir bir bütün kuruntular...
eski ayrılıklar, bitmeyen savaşlar...
bir de gözlerin geliyor karanlıklarınla beraber.
onlarsız bir gece düşünemezken hızır gibi yetişiyorlar.
ara sıra vakti olursa kokun da geliyor gözlerinle beraber.
ama ikisi bir olup beni pek bi ağlatıyorlar.
gelmesine geliyorlar, sağolsunlar da, bir tek "sen" gelmiyor,
ve hiç dönmeyecekmişsin gibi geliyor...
içinde uçsuz bucaksız bir karanlık
Hiçbir yerde yok ne seda ne bir ışık
sanki kayıyor çakıl taşları ayaklarının altından
sanki büyük çiviler çakılıyor alnını tam ortasından
Hani nerede o yanıp sönen ışıklar
Nerede zevke batmış, kudurmuş alışıklar
Artık çok geç, geçti geri dönme zamanı
çaldılar senden kirpiklerin arasınaki anı.
Kapanıyor perdeler artık senin için
boşa olur artık yalvarsan için için
günaha saplandığında başladı yıkılışlar
imanı kaybettiğinde söndü bütün ışıklar
bütün aşklarımı yırtarken çırılçıplak
güneş den kopardım doğacak günü.
hasretler yarım kalmışken, dudağımın ucunda
yine de bir şey demedim.
ne gariptir sevmek, sevilmek yada üzmek, üzülmek
oysa şu olmalı hasretler yarım kalmamalı...
seneler gömerken sevgileri
haykırmanın en güzeli
yalnızlık olmalı
tuhaf,ürkek,kapalı
yaa siyah olmalı yaşam siyah
beyazın anlamını yitirdiği gecelerde siyah kokmalı hasretler.
ama yine de hasretler yarım kalmamalı
ıssız bir sokaktı geçtiğim...
bir sokak lambası vardı
bir de o sokak lambasının altında yürüyen ben...
gölgem vuruyordu virane bir duvara
sensiz bir gölge...
ellerini tutmayan
sensiz bir gölge...
gölgeye bakıp sensizliğime ağlarken
gölge de kayboldu birden.
o an anladım
sensiz gölgeyi
aciz sokak lambası bile kabullenmiyordu...
tıpkı benim sensizliği kabullenmediğim gibi...
bir göz var üzerimde,
izleniyor muyum neyim?
halbuki dünyanın en ücra köşesinde...
yalnızlığımı yenmiş miyim, acaba...?
bir göz var üzerimde
ne yalnızlığımı unutturan
ne sevgisiyle umutlandıran...
alışılmadık yaz ayazı avuçların
sözgelimi kirli rüzgarsın
ne zaman bırakmaya niyetlensem ellerini
sabuna hapsedilmiş yaralı bir hava kabarcığı oluyorum
ayaklarına dolanıyorum
çocukluğumun orta yerinde takılıp kalmiş haylaz kumlara
küfredip
otobüs yolculuklarında buluyorum kendimi
bütün şehri bırakıyorum arkamda
öyle sanıyorum
kenti kovalıyorum adeta
labirentin en çıkmaz sokağında uyanıyorum
yastığa gömülüyor yüzüm
yattığım yerden kalbine talip oluyorum
birden değişiyor yüzümde mevsim
bir yanım yarısına ağıt döküyor
kayıp mavi çocuklar dikiyorum gözlerime
aşk olsun!
devamı imgesiz şiirler yığını
yoklama defterinde kim varsa
yok! *
Hayallerin de öldüğünde gidecek yerleri olmalı
Belki hayalden bir mezarlık
Belki tekrardan canlanırlar
Bir de koca mermer sütunlar
Kimin hayaliydi
Neden kaybedildi
Hayal taşlarına yazılırlar.
Kaçıncı perondan kalkar benim gibilerin treni?
Sordum ve düşündü telaşsızca
Yavaşça "bekleyeceksin" dedi kulağıma
Ve sordu
Sen hiç gelmeyecek birini bekledin mi?