dışarda insanla dolu bomboş sokaklar
yalnızlığımı bilediğim
kanı sızan bir gün daha
bitmesini istediğim
iyileştiremediğim yaraları onarmak
düzeltemeyeceğim şeylerle uğraşmak
bu ben değilim..
geçmişe adım atmak
zamanın geçmesi için dilediğim
kirli bir sisten ibaret
üstüme sindirdiğim..
benden habersiz ağlıyor gözlerim
ben buyum..
uçsuz bucaksız bir gerçeğim..
var mıdır değerini bilen yalnızlığının benim kadar?
var mı acaba yalnız kaldığında benim kadar keyiflenen?
olsa da beni ilgilendirmez zaten...
ben bakarım elim de bir dal sigarayla pencereme.
yürüyen adam beni ilgilendirmez.
beni ilgilendiren mavi binaların ardındaki.
olmasa o yığınlarda...
derdim tasam bu benim.
var mı acaba yalnızlığın gizemini çözebilen benim kadar?
kim rahat uyuyor başını yastığa koyduğunda benim kadar?
ağlamışsan elbet vardır bir sebebi...
üzüldüysen vardır bir sebebi...
kim benim kadar sebepsiz olabilir ki?
benim dostluğum kendime sonsuzlukla beraber...
engel olma yoluma...
Neye hasret olduğunu bile unutur bazen insan
Hangi yanı daha çok acıyor bilemez
Yeni bir acı bastırır ancak eskisini
Acıdan acıyla arınmak,en acı olanı belki
Rotası fırtınalı bir gemi gibi,sürekli boşluğa
Keskin bir içki içmeden düştüğü sarhoşluğa
Alışmalı kan gölü kabuslara,alışmalı cefaya
Ve belkide herşeye alışmak zorunda oluşuna
Hergünün ayrı bir çizgi bıraktığı yüzde
Titrek ellerle aramak en derin kırışığı
Hiç bitmeyecek sonsuz sarı bir güzde
Deli bir umutla beklemek yeşerten ışığı
Herşeye rağmen içinde bir istek duyabilmek
Uçmayı henüz öğrenmiş genç bir kartal hevesiyle
En uzağa,en bilinmeze,en görünmeze varabilmek
Yeni bir dünya kurabilmek,ciğerin 'son' denilen nefesiyle
işte o zaman anlam bulur anlamsızlıklar
Acı vermez artık acıyla arınan taraflar
işte o zaman demir atarsın huzura,
Durulur sular savrulup duran geminin altında
işte o zaman kendini savurur ancak sarhoşluk
Sonsuz sarı güzün,sonsuz sarı yapraklarına...
yediğim yemekler mi bozulmuş? bilemedim.
yoksa kalitesiz mamalar mı sebep?
bir türlü karar veremedim.
her sıçma hareketinde oramdasın,
yine de senden nefret edemedim.
yedim yedim doymadım a canım,
kafamı yedim yine dolmadı karnım.
nesin ulan sen kendini anakonda mı sandın?
sektör git içimden sana bufalo yaraşır,
umarım götümdeki bağsur bir gün sana da bulaşır!
ne yapsam kar etmedi, hızla kilo veriyom.
bir deri bir iskeletim, kemiklerimi sayıyom.
adını adım koydum sakın yalaklık sanma,
iyi niyet gösterdiğimeyse sakın ola aldanma.
sıçarken çıkar kafanı bak nasıl gömüyom kafana!
Bir gün biri bu şiirleri okuduğunda
imrenecek şiirdeki kadına
Ve o "sen" olacaksın.
Şimdi umursamadan baktığın bu adamı
Elbette hüzünle hatırlayacaksın.
Bugünden yarına kalan sevgimin
Bir işareti olacak bu şiir
Ve virgüllerden vazgeçip
Nokta koyacağım sevdaya
Biri seni soracak, kim bilir...
Kalemimden dökülen kelimelerin
Sahibi benim, tarifi sen.
Talibi de olacak elbet bunların.
Kendisine benzetecek başka biri,
Tıpkı herkesi ağlattığı gibi, şarkıların.
Yanılgıların ve yalnızlıkların kırdığı,
Hüznün ve acıların eskittiği,
Nefretin, öfkenin, yalanın parçaladığı
Ama sadece senin gülümsettiğin
Gönlüme hangi yüzler gülecek, güneş yanığı.
Bir gün yakacağım belki defterleri,
- Hafızamdan asla çıkarmayacağım ! -
Çok düşük bir ihtimal ama,
Başkasına da şiirler yazacağım.
Senden sonrası hep ısmarlama.
Gerçekten hissedecekler yazdıklarımı,
Şiirlerin büyüsünü görecekler
Ve "Kelimeler bu kadar içtense,
Şair nasıl kalenderdir acaba,
Ne kadar sevdalıdır ? " diyecekler.
Şimdi umursamadan baktığın bu adamı
Elbette hüzünle hatırlayacaksın.
Bir gün biri bu şiirleri okuduğunda
imrenecek şiirdeki kadına
Ve o "sen" olacaksın.
Sitem naralarımda adressiz uçuşuyor yapraklarım.
Hayra yormuyorum rüyalarımı eskisi gibi.
Pek bir yorgunum anne,
Konuş!
Teselli ver bir parça ne olur.
Bu ölüm sessizliğinden kulaklarım patlayacak.
Anlat!
Korkularıma gömülüyorum ağırdan,
Kaybolmuşluğumu görmüyor musun anne !
Salıverdiğim renkler üzerime geliyor.
Fütursuzca savrulan umutlarım,
Hesap sorar gibi, katran koyusu bir rüyaya itiyorlar gözlerimi.
Yorgunum be anne !
Yalnızlık beter şey.
Adamın iliğine kadar işliyor.
Bitkinim be anne !
Gözlerim ziyan ve hüsrandan başka birşey görmüyor...*
Kan doğradım ekmeğime.
Kanım katı,
kanım sert,
kanım deli akmıyor,
deli duruyor yalnız,
ve kanımca ölüyorum bu akışkansızlıkta
Kan iğreti bir kelime oluyor,
şiirimde.
Ve ben şirin gözükmek adına,
tüm kanımı geri alıyorum.
işte şimdi kurbanlık koyunla empati kuruyorum.
Kurbanım ben,
kendi kendime.
Suçlayabileceğim hiç bir şey yok,
Kurban olmam bahsinde.
Ne bir tanrı uğruna feda edebileceğim,
ne bir güzel ölmeyi göze aldığım,
yalnızca ben, kendim...
Ve bir kurbanlık olarak
ölümden huşu içinde korkuyorum.
Korkmuyorum desem yalan,
korkuyorum.
Ve beni kan tutuyor
bir daha bırakmıyor.
bazen sözcüklerin dili yoktur..
onlar sadece sağırlara konuşur
bazen bir uçuruma düşer duygular
onlar sadece rüyaları olanlara koşar
bazen bir sevda umarsın
yanlış adımlarla ilerlerken hayatta
bazen dogru aslında kendinsindir
yanlışlar sadece başkalarından doğar..
ve bazen yüreğinde sıkışırsın
sadece gerçekten hissettiklerin geriye kalırken..
yasak bir yaşamın karalığında,günleri paylaşırken sakıncalı bir öpücüktü varlığın.
sevmeye,sevilmeye,koşarken hepimiz; bir çocuk telaşında yuvarlanmıştık oysa!
kalkarken her defasında direndik hep sevmeye.
oysa ben daha iklimlerimi bile birleştirmemiştim.
ne zaman vardın!yada ne zaman olmadın!
neyse yine de hoşgeldin...