sana kizdim
taksiciye kazik attim
sana kizdim
sakal trasi olmadim
sana kizdim
cart diye bütün resimlerini yirttim
bunlarin hepsi mazide kaldi
unuttum gecti gitti
komik olan
sadece kazik attiğim taksicinin
suratiydi
herif pancar tursusuna döndü
şimdilerde
haberin bana geldi
hala o sarkiyi dinliyormussun
simdi sana geldi kizma sirasi
bakalim aklın basina geldikten
tren kalktiktan sonra
neler yapacaksin
aslinda umrumda falan değil
sadece sapşalliğina gülüyorum senin
lambocum doldur bakalim
cal surdan oynak birşeyler
oturmayi mi geldik ulan?
assolisti getirin bana
ayakkabisindan şampanya icicem
ispanyol meyhanesinde
Savaş alanında bir adam,
Miğfersiz,kılıçsız,zırhsız,
Donuk gözlerle ilerliyor,
Hiçbir şeye aldırmadan.
Kanlar sıçrıyor üzerine,
Her yerde kopuk bacaklar,kollar,
Gözlerine kan sıçrıyor ya utancından ya kahrından.
Ne elinde kılıç, ne başında bir miğfer,
Ben hepinizden güçlüyüm edasında,
Bir kılıç darbesiyle ölebileceğine aldırmadan.
Savaş alanında bir adam,
Uzanmış yatıyor gülümseyerek,
Göğsünde nişanı, elinde kanı,
Neden sonra açıyor kanlı elleri,
Beyaz bir gül elinde, bulanmış kana,
Ve bir fısıltı çıkıyor ağzından,
"Nefretle beni öldüremezsiniz ki"
Savaş alanında bir adam,
Kılıcı gül, miğferi sevgi
Konuşmuşsun gözlerini kapatıp,
Rengarenk bir dünya görmüşsün,
Saymışsın kendince yalanları,
Adı da şiir olmuş bunun,
Yazınca eline kalem alıp.
Bir virgül yok, bir nokta,
Heyhat kelimeler bağlanmış bir güruha.
Sanat desen Allah'a emanet,
Yazınca eline kalem alıp...
Dedemin ilkokul anıları,
Ninemin yemek tarifleri,
Daha bir sanatlı, daha bir işveli,
Yazınca eline kalem alıp...
Bağlanmışsın bir karanlığa,
O da değil yanlızlığa,
O da olmadı sevişemediğin aşkına,
Yazınca eline kalem alıp...
Cümle devirmeyi halt zannetmişsin,
Uyağı bir mağrifet,
Hakareti kendine benzetmişsin,
Yazınca şiiri, eline alıp....
Vücudum ağırlaşıyor,
Sanki herşeyin rengi kayboluyor...
Boğazıma birşeyler takılıyor...
Pişmanlık mı, acı mı,
Bilmiyorum...
Gözlerim ağırlaşıyor,
inatla uyumuyorum,
Film şeridi olmuş bütün geçmiş,
Yaramazlıklar, evden kaçışlar, kayboluşlar,
Sevdiklerim, nefret ettiklerim...
Gözlerim ağırlaşıyor,
Bir soğukluk vücudumda,
Direnemiyorum...
Kapatıyorum gözlerimi artık...
Bekliyorum karanlığın içinde,
Vücudumun donduğunu hissediyorum...
Biri geliyor yanıma aniden,
Öyle bir bakıyorki,
Kendimi karınca gibi hissediyorum...
Öyle bir gülümsüyor ki,
Kendimi sonsuz sevgide buluyorum...
Elini uzatıyor,
Elimi veriyorum...
Sımsıkı tutuyor elimi ve yürümeye başlıyoruz
Birden tanıdık ses geliyor arkadan,
"Nereye".
ikimiz de duruyoruz...
Dönmüyorum arkaya ama o dönüyor.
Elimi bırakıyor gülümseyerek,
Kafasını sallıyor,yutkunuyor...
Gözünden bir damla yaş akıyor,
Ve bir hareketle
Işık getiriyor heryere...
Ve bir şey söylüyor ağzını açmadan.
Fısıltıyla ve mağrurluca
"Şimdi değil"
bazen ağladığında kimse görmez.
bazen için yandığında kimse acını hissetmez.
bazen mutlu olduğunda kimse güldüğünü görmez.
ama bir osursan herkes duyar!
keşke söyleyebilsem;ama olmuyor
benim gibi boktan yapmak istemiyorum herşeyi
şimdi yüzüne bakıorum en azından
ya söylersem ?
içimden hep geçiriorum: ne senle ne de sensiz diyorum
sabah resmine beraber gülerek bakıyoruz
gece yalnız bakarken hıçkırıklarım duyuluyor
niye diye sorma!
dengesiz olduğumu sen de biliyorsun
bilmediin belki de tek şey war
o da şu boktan canımı senin için hiç düşünmden harcıyacağım
senden fazla bir şey istemiorumki
bana hep gülen yüzünü göster sadece
ölmezsin ki...
keşkelerle yaşıorum sayende
yanındayken unutuyorum
ama her gün arkandan bakarken diyorum
KEŞKE SEvSEN BENi!!! ÖLMEZSiN Ki...
yine çöktü akşamın hüznü üzerime,
yalnızlık kol geziyor evin ortasında,
senden kalan kokuna aldırmadan,
içim daralıyor bu akşamda yoksun be,
her zaman gittiğimiz meyhaneye gitmek istiyorum,
seni bulmak seni görmek için,
giriyorum kapısından içeri,
getir bir yetmişlik garson,
iki kişilik servis aç bu akşamda,
bana her zaman ki mezemi getir,
o tabak boş kalsın çünkü misafirim gelecek!
inceden bir müzik çalıyor 'gaybana geceler' diyor
birden bir kapı gıcırdaması kafamı çeviyorum,
geldin mi! diye bakıyorum,
yine en güzel kıyafetini giymişsin atmışsın şalına omzuna,
ayağa kalkıyorum seni karşılamak için,
hoşgeldin! demek için,
elimden biri tutuyor omzumu okşuyor, otur diyor,
meyhanenin sahabi rıfkı baba,
yine çok içtin sarhoş oldun evlat diyor
ben her gece senin gözlerinde sarhoş oluyorum. *
* Derin bir nefes aldı genç,
Nefesini verirken çıkan buhar
Kapattı önünü bir bulut gibi.
Soğuk ciğerlerine kadar dolmuştu,
Parmak uçları sızlıyordu
Gökyüzünde parlayan güneş de kandırıyordu onu.
Tıpkı diğer insanlar gibi,
Tıpkı kendisi gibi.
Soğuğa daha fazla dayanamadı,
Unutulmuş bir çay ocağı buldu.
Çay bardağında ısınmak,
Kendini bulmak istiyordu.
Küfür eder gibi gıcırdayan kapıyı açtı
Gözleriyle
Kim oldukları unutturulmuş
Gece işçilerini selamladı.
Karanlık bir köşeye kendisini bıraktı.
Gözleriyle
Koyu bir çay söyledi, şeker istemedi.
Çay geldiğinde
Hayallerinde kalan hayallerini
Parçalıyordu elleri.
Acı bir yudum aldı çayından.
Ve bir yudum daha.
Çayından eksilttiği her yudumda
Tükenen umutlarıydı sanki.
Çay ısıtmamıştı içini,
Hala üşüyordu.
Soğukluk hala kalbindeydi.
Yine suçu başkasına attığını fark etti,
Güneşten özür diledi.
Bardağı dudaklarına götürdü
Fakat çay bitmişti.
Çay bile onu habersiz terk etmişti.
Hayalleri terk etmişti.
Cebindeki bozuklukları masaya bıraktı,
Hızla yerinden kalktı.
Sanki masaya hayallerini bıraktı.
Hayallerinden kaçtı.
Hayalleri ondan kaçtı.
Kapı tekrar gıcırdadı,
Yoldaşı yollar onu bekliyordu. *
* Daha önce olmamış mıdyı?
Bundan sonra da olmayacak mıydı?
Tekrarlarla dolu bu hayat,
Yalnızca yer başka, zaman başka,
Harfler başka..
Yaşanmaz ki bu hayat üzülerek
Ona, buna, şuna..
Kaldır kafanı, bak aynaya!
Var mı senden güzeli bu dünyada?
geçiyor aklımın kaygan asfaltından kişiliksiz fikirler
sarıyor yoksul ruhumun keşfedilmemiş acılarını
büyüyor durmandan habersiz ve çaresiz...
her an sonmuş gibi başlıyor hayata
doğuyor bir ölümden sessizce
batıyor bir göz kırpışta
güneş yokluğunla yakıyorken bedenimi
ve
ay bu kadar mahzunken
gecelerde
bir gün çıkagel..
çiçeklerin renginde saklı yüreğinle
yağmurları sustur
ve
bir sonbahar günü
sen döndüğünde
yapraklar dökülmesin bir kere
ve bu sefer
gönderme
gitmesin kuşlar uzak şehirlere..
Bizi anlayani bulmak guzel olurdu tabi de,
imkansizi istemesen diyorum ben de.
Yani, hayal et tabi de,
lotoda buyuk ikramiye gibidir bu ihtimal, bunu da bil iste.
Ortak bir dili konusabilmektir butun mesele,
Lakin canim, herkesin dunyasi kadardir dili de.
Ne kadar zenginse icin,
o kadar zengindir aklin, fikrin.
Fakat nerde kaldi bizim bekci Muhittin?
Ne diyorduk ki, siirin icin?
Icimizin isikli bahcelerinde,
yalniz otururuz, omrumuzun buyuk bolumunde.
Yildiz tozu bulamazsin ugrasma mahallede,
Sen gel en iyisi, kafesteki bulbulun sesini dinle.
Insan olmaya geldik dogru,
Insan olmanin bedeli yalnizliktir bu alemde.
Sen yine de, anlasilmak icin sonuna kadar dene.
Bozmasin moralini, son yillarda yurdumda da gorulen kene.