küsmez di mavi gülüşlerimiz
baharları terkedip gitmezdik
ellerimize toprak bulaşırken
yüzümüzde sevginin rengi vardı
biz masumca çocuk yüreğimizle severdik
ağlarken acı değil di gözlerimizden akan
umut bakışlarımızla aydınlatırdık gecelerimizi
toprak yolda dostluklara koşardık
cennetin kapısını sevgimizle aralardık
kurumuş yapraklarını defterlerinin arasından çıkarmış
unutulmuş resimlerine bakıyor bir köşede
nasırlı avuçlarının arasın da
tarih sırasına ayırarak
ansızın bir acı saplanıyor
yüreğinin bir köşesine
inanmak istemediği yalnızlığımı acaba!
kalbinin bir köşesinde derin bir boşluk hissi var
içini açıp doldurmak isterken
neşteri uzatıyor bir el
titrek bir sesle ''aç kalbini ben ordayım'' diyor
elleri soğuktan buz tutmuş kızın elinden tutuyor lavanta kokusunu içine çekiyor derin derin
elaya benzer gözlerini hafif kapatıyor
yanağına bir buse konduruyor kızın
elindeki neşterle kalbini açıyor
nerdesin diyor yoksa sen sen değilmiy din?
artık ağlayan gözlerini kurutmak için güneşe bakıyor
donuk bir renge bürünmüş bu adam artık
aniden kapatıyor kapılarını kimse girmesin diye
mehtabı seyrediyor sigarasını yakarak ufuk'un bilinmezliğinde.
meydanlarda şehrin yağar karlar
lapa lapa lapa lapa lapa
catlamiş derisi ile ayakta giyilen botlar
kar sularinin tecavuzlerine karşi zar zor
karsi koyarlar fakat coraplar kecelesilir
paletlesir o yumusak yünden yapilmiş coraplar
kerhane lambali evlerin göğe yükselen kirmizi fesli damlarinda
beyaz kürkler arz-i endam eyler, pamuk gibidirler ha
agaclarin gövdesi kremalarinir
dallar ise avize gibi olur buzlardan
kart kurt sesler cikar kara bastikca
karda zordur yurumek mısralari terennum edilir
her yerde kar vardir
carsaflar örtülmüştür bin kocadan arta kalan biteviye fahise sehirde
catlak patlak grilikler esas renkler gözükür arada sirada
kar musikisini bozar
gri-mavi ve firtina mavisi göklerden süzülür karlar
şimdi bakiyorumda
hani nerde o vijjjttt diye kayan merdivenler
onlar yok artik bitti
kapandi o devirler
varsa yoksa
toyzer us midir ne bokumsa onlar var
ko o zaman bu işleri efendi
catir cutur yanan sobalarda mefta oldu
gelsin o zaman ruhsuz dogalgaz kombiler
ahhh ne bu sis boyle?
bu sehir,
hafizamdaki butun londra'da cekilmis eski filmlerden,
inadina mi nedir,
simdi daha da puslu.
yurdumdan gelen her haber,
sanki daha az umutlu.
zenginligin icinde mayismis ruhlariyla bati avrupa'lilar,
dogu avrupa'lilarin calismasini seyrediyor coktandir evlerinin mutfaklarinda, banyolarinda.
polonya'lilar sevinirken avrupa'li olduk diye,
fransiz'larla, alman'lar sinirleniyor,
hazir zenginliklerine ortak cikan,
avrupa'nin dogusundakilere.
yurdum ise hala mars'tan getirmeye calisiyor,
birligin istedigi yildiz tozunu.
sarkozy'nin bosandigi karisi,
sirada beklemeden sokmaya calisirken,
son numara oglunu, londra'daki meshur fransiz lisesine,
her seye itirazlari olan fransizlar, kiziyorlar bu torpile.
halbuki bizim oralarda onur sayilirdi boyle bir sey.
dusunsenize erdogan'in kucuk oglan,
sizin cocugun okulunda talebe.
okul yonetimi takmis zilleri oynarken,
ilanlar her yerde.
bizi secti basbakan,
sen de getir oglani yollu.
nasil da degisiyor cografyadan cografyaya her sey,
mr. cohen ogluna bile guvenmiyor ne yazik,
o nedenle de bitmiyor hic yedigi kazik.
deli gibi alisveriste ingiliz'ler,
hindi yetistiricileri sevincli.
kapitalizm zor zamanlarini yasiyor coktandir,
bankalar, sigorta sirketleri,
gergin ip ustunde yurumeye calisan cambazlar gibi tedirgin.
petrol fiyatlarina durmadan yapilan zamlar,
elmanin bile fiyatina yansirken,
amerikan emlak piyasasinda gozlerimiz.
ne mutlu turk'um diyene,
her gun ayva yiyene.
yeni yilimiz kutlu olsun,
havalar guzel, baris daim olsun.
akşam oluyor,
yıldızlar gökyüzünü aydınlatıyor
ay bir bulutun arkasına saklanıyor karanlık oluyor
sonra tekrardan ortaya çıkıyor
güneş batıyor, karanlık oluyor
sabah oluyor, güneş doğarken aydınlatıyor heryeri
ama ben de güneş doğmuyor
içim de akşamdan senden kalma bir hüzün var
belki acılar içimi acıtıyor, ama ben yorulmak istemiyorum
direniyorum karşıma herkezi alıyorum dimdik duruyorum
gelen yıkamaz beni
kaybetmek isteyen bulamaz beni
sonra,
içimi deliyor parçalanmış şarapnel parçaları
her yerim acıyor gerçek bir acı bu
açılan deliklerden
bedenime yüreğime yalan dünyanın ışığı giriyor
kanıyorum yavaş yavaşşş çöküyorum
dizlerimin üstüne yığılıyorum
düşüyorum
baş eğmiyorum...
bu çocukta kalbini vermiş o kıza
'al sende kalsın sakla' diye küçük bir hediye paketinde
ama 'buruşturma bu hale getirmesi çok zor' demiş
kız 'saklarım tabi buna verilen en büyük hediyeyi' demiş
güvenmiş bizim afili delikanlı
artık gözü arkada değilmiş derken!
ve yine aynı hüsranla başbaşa kalmış
kalp, param parça
kalp, sızlıyor
kal, kanıyor
kalbin içine bir sızı yeniden giriyor.
ne vardı bilir misin?
küçükken ve çocukken
güzeldim demek varken
yüreğini bastırma uğraşı.
ne vardı bilir misin?
büyükken ve adamken
sokak köşelerine bakarken
çocuklara imrenme hevesi.
ve bilir misin?
yoksa sen de görüp de
görmemiş görünenlerden misin?
sevmek vardı bilir misin?
gözünde tütmek,
gözlerine aşina olmak…
bir el tutmanın önemi vardı…
tutabildiğin kadar aşık olmak.
sevmek vardı bilir misin?
gülmek vardı,
hiç derdin yok edasıyla.
vardı vardı!
mutluluktan ağlamak vardı.
ve yürümek vardı.
şimdi sadece yürüyenlerin bildiği kadarıyla,
takılı kalmak vardı,
kaldırımların kırık ve yarık kesimlerine,
gülmek vardı,
ağlamak vardı.
yaşamın içine,
bu deryanın dibine dalabilmek vardı.
tüm olayların başrolünde iken
yürümek vardı,
dalıp dalıp yürümek.
sonra etrafına bakıp süzmek vardı.
sen gibi bir insanı,
sormak, aramak, bulmak vardı.
biz kar topu oynayalım diye
bu şehre kışın kar yağardı.
oyun vardı, oynamak vardı,
yağmak
ve yağdığında ıslanmak vardı.
şiir modu sahneler geride kaldı.
romantik sözler vardı
hayatın duygusal anları
eskiden bize bahardı
ve eskiler geride kalanı beklemeyi
bir maharet sayardı.
vardı vardı,
hepsi bir nostalji kaldı
bana dağlar kadar ağardı.
sözlükte ünlü olsam diyorum.
şiirlerimi yazsam, duyguları okşasam.
saçımı sarıya boyasam bir de! şöyle gölgeli olsa!
sonra biri gelip kafama vursa!
şöyle bir iki laf soksa.
klavyemin tuşlarını burnuma soksa, sarı saçlarım dalgalansa.
biri noel babayı bulsa, ilham verse o bana.
sözlükte karmamı uçursa.
tüm kızlar manitam olsa!
çok mu şey istiyorum sevgili modlar!
icimin dipsiz kuyularinda,
bir ask sakli yuzlerce yil evvelinden.
bir sahmeran var kuyunun dibinde,
attigim butun taslardan kurtulan.
cekilsene bakracimin yanindan,
su cekecem ulan.
"hayatı umursamaz bir tavrı vardır
ya da herkese öyle gibi görünür
ama en çok umursayanlardandır
düzen, nizam, iltizam ister gönlü
birde ömrü yettiğince seveceği bir sevgili
biraz bana benzese yeter diyor hep
alkol sevgilisi, sigara en büyük aşkıdır
içince hayko olur, içmeyince de pek farkı yoktur.
sorunu çoktur, ama anlayanı yoktur,
arkadaşı azdır, herşeyi dert eder
ama herşeyi belli etmez
herkesi sever ama herkese belli etmez..."
anıszın kar yağdığında serdiğin çamaşırlara
anlamıştım talihsizliğin kaskatı donduruculuğunu
ve ürperten bir üşümeyle caresizliği.
çamarşırlarına hep bahar olmalıydı senin
çabucak kuruyan göz yaşların gibi
kurumalıydı tüm giysiler.
soğuk sadece ayaklarımı değil
yüreğimi de cevreliyordu
ısınmaya muhtaç çoğu kış mevsimleri olduğu gibi.
soğuk sadece çamaşırları değil
aşkları da donduyormuş. hatta güneşi bile
güneşin değilim ya bir kaç mevsimdir,
ne garip ki üşüyorum.
çamaşırlar olmayınca güneşin üşümesi kadar garip işte.
bittikten sonra farkettim ki!
hiç başlamamış.
üzüldükten sonra anladım ki!
yapmamam lazımmış.
ağladıktan sonra anladım ki!
hiç bir damlasına değmezmiş.
arkamı dönüp gittiğimde anladım ki!
gelmemem lazımmış.
aklım başıma gelince anladım ki!
unutuluyormuş.
ve ben şimdi anlıyorum ki!
sana değmezmiş...
durdum baktım arş-ı alaya bir an
gözlerim kamaştı indirdim basımı toprağa
toprağa bakınca bu sefer içim ürperdi birden
kabristan kokuları burnumun direğini kirdi
en iyi gözlerimi kapatip dalmak
mahi hülyalara
zaten bir rüyadan digerine gecmiyecek miyiz?
bari istediğimiz rüyalari görelim
bogusmayalim karabasanlar ve kabuslarla...
"hayatının büyük bölümünde ararsın
bulamazsın o'nu,
bazen sadece kaçmak istersin
her şeyden, herkesten.
kendini, beynini, kalbini oyalamamak,
onu aramamak,
kendini belirsizliklerden korumak için.
ve o çıkar karşına ansızın...
tam yorulduğun bittim dediğin anda.
onun, "o" olduğunu o'na söylesen,
istemez belki beni diye korkarsın,
söylemesen belki de(ler) yiyip bitirir
aklını, kalbini, bedenini...
söylemeye çekinirsin
hayatında bana da yer var mı?
sorusunu sormaya
düşünmekten beynin işlemez olur,
düşünemeyecek hale gelirsin.
düşünmek ya da düşünceler sadece onunla alakalıdır.
bazen sadece onu düşünürsün,
söylemezsen hep aklında bir yerde kalır,
söylersen ya unutulur gider
ya da o senin sen onun olursun...