sonbaharda
açan çiçek gibiydin
etrafı aydınlatan parıltınla
istisnaları oynuyordun
hani;
tek başına hükmedenlerden dünyaya,
yalnızlığı paylaştım sanırken hani,
acı çekenlerden.
apayrıydın sen
apayrı
masum bir gülüşün
ona hiç yakışmayan acı sözün,
ilerlerde gözün.
bir heyecandın sen,
ayağımı yerden kesen,
durdurabilen kalbimi.
tanımaktı amacım seni
seni değil aslında gülüşünü,
tanıdım son mesajlarında
gülüşündeki;
sahteliği,
iğrençliği,
çıkarcılığı
yokmuş diğerlerinden farkın;
amacın bastırmakmış ezik duygularını
adice;
anlıyorum niye açtığını sonbaharda
sende
sende diğerleri gibi yalancı baharmışsın.
ama artık
kalbimde ne ilkbahara ne sonbahara yer var.
burada
bursa'da
kalbimin artık edebiyete belki ulaşabilecek
sıcak evimden
kalbimdeki amansız kış mevsiminden
son kez sana
dostlara
yada dost gibilere
oturduğum yerden sessizce bir elveda bu.
belki;
yada evet, evet.
sanada elveda
belki adice ama
ne ara ne sor diyor
son tuşlara
sanki dikenmiş gibi basan bu parmaklarım
yazdıkları
senden sonra kalan son parça gururumu yansıtıyorlar
eğer istersen;
o gururumuda al
al ayaklarının altına ez
ez iyice ve
ve gülümse
tabi istersen
birgün senden kalan
son parça gururumu yenerse kalbim;
mesafeler ne olursa olsun dost olmak ister
işte o zaman bu satırları yazacağın kağıdı yırt ki
benden sana
tertemiz bir dostluk
ve platonik bir aşk kalsın.
allah allah bayram gelmiş
birden gitmiş farkına varmamişim
işte akraba ziyaretleri falan filan diye
ilk gün gebermiş birazcik
ikinci gün gelmiş geçmiş
ücüncü gtünde ise perde ha kapandi kapanacak vakitteyiz
gelen giden bayramlara sevindrik
olmayali o kadar uzun zaman oldu ki
belki de sirf bugun bayram dendiği için
sartli refleks gösteremiyoruz
ya da aliştik
günün doğmasina ve batmasina aliştiğimiz gibi
suyu içerken sinemizde yol alirken hafif ürpermemiz gibi
yahut mevsimlerin yer değiştirmesine
her merhabanin elvedayla bitmesi gibi
bir cok sebepler olabilir
disarda yagmur ve onu tamamlayan
soba kokusu yok
malum evler dogal gaz denilen
dogal olmayan gazla isiniyor
nereden gözlersen gözle
dolu dolu göz yaşı ile
kan ile ter ile
gelip geçmekte
sabalak sabalak ömür
eh ne demiş orhan veli:
Gelecek yılların denizlerinde
Hiç yok ki yüzme olanağın...
Serde büyük dedelik var,
Gösteremezsin gözlerinin dolduğunu.
başkası dediğin yabancıdır
gözlerinde tilki postu
ağızlarında demirden kelimeler
saçları altın suyuna batmış kül
başkası dediğin eldir
el dediğin yabancıdır
yabancı dediğin sana benzemez
sana benzeyeni de var, diyeceksin
her dediğine böyle inanmasam
sana böyle yanmasam
gerçek sanardım dünyayı.
Hiç fotoğraf makinem olmadı benim
Aklıma kazıdıklarımı saymazsak
içi geçmiş bir masada oturuyorken
zamanı daha çok hapsetmeye gerek de yoktu
Sınırlar içinde yüzüyorduk çünkü
Ben dalgaların üzerine kendimi bırakmayı seviyordum
Sense hep derinlere atıyordun kendini
Vurgun yiyordun sonra
Tanımıyordun hiçbir şeyi
Ayılasın diye kendi yüzüme tokat atıyordum ben, neden?
Ne kadar şuursuzsak o kadar iyi
Gece karanlığındaki ağaçları dinazorlara benzetirken
Bad trip vukuatleri ile ne denli çabuk kaynaştığımızı düşünüyordum
Kafama sıçayim
Çok düşündüm ben
Gece üçlerde buruşmuş suratlı bilgeleri
Yaz mayışmalarında "edebiyatta önemli olan hede hödedir.."
diyen tüysüz beyinli kalemleri
Ve bütün geçmiş zamanları...
Bütün zamanlarda en azından birkez yandı ellerim
Hayatta mıydım daha o belli değilken
Kalkıp astec sunaklarına ağladım ben
Tanrıyla savaşmak diye bir meseleyi neden attım ki ortaya?
Sınırları yıkmak, gerçeği bilmek, bütün bunları neden bilmek istedim?
Dedim ya, çok düşündüm ben
Çağın umurunda olmayan bütün cehennemleri ve cennetleri kutsadım
Bak, cehennemleri de çok sevdim ben
Susup pusmuşken aranızda
Aklımdaki deli zindanlarda
Perilerle köşe kapmaca oynadım manyaklar gibi
Bir meleğin kanatlarını koparmaktan daha huzur verici bir günah olamaz
Kimsenin ayak basmadığı yabani bir yolda boka batmışken
ne hikmetse, "yardım et!" demek kadar baştan çıkarıcı bir şey yoktur
sevdiğin için lanetlenmen ve acı çekmen kadar da tuhaf bir iş yoktur
dünyayı değiştirebileceğimizi düşünecek kadar toy olduğumuz zamanlar
dünyanın sıkıcı bir reklamdan ibaret olduğunu öğrenmeden önceki zamanlar
epey oldu epey, oysa ki biz hala huzursuzuz
zayıflamış tutkularımız, evcilleştirilmişiz biraz ama huzursuzuz hala
temiz bir gülüşte dahi bir soru işareti var aklımızda
ya sohbet tıkanırsa
ya param azaldıysa
ya sevmezse
keşke başka bir şey giyseydim
keşke aynı şehirde olsaydık
keşke öyle söylemeseydi
'keşke'ler ırzına geçmiş ruhumuzun
Çok güzel "keşke..." derdim ben
"Keşke burda olsaydın.."
Bir keşke derim
Gün uzar gökyüzü genişler
Gözlerine o eski orkun yayılır sonra
Cehennemlerimde buruk bir şaman dansına girişmişimdir
Ölüyorum sanılır
Oysa başka başka cümleler yazıyorumdur herkese
Başka başka roller veriyorumdur her şeye
En yakın bildiğimizin asıl öğrenmemiz gereken en karanlık sırlarını bilmeyiz
En deliresi isteklerimizi kültablasında söndürür
Karşımızdakini dinliyor gözükürüz
Çoğu zaman soranlara "yok bir şey.." diye söylenir
Asıl söylemek istediklerimizi hiç konuşamamış olduğumuzu fark ederiz
Çok güzel yalanlar örüyoruz
Yemin ederim ki ne istediğimi söylediğim içindi
Rezillik hiç acıtmadı canımı
içimi yakan "hayır!"lardı
içimi yakan beylik konuşmalardı
içimi yakan yüzeydi
Ankara'nın kapkara bulutsal melankolisidir
"bir şeyler yapmalı" sözlerine çeken
Her birimiz dört bir yanda
Ki aklımızdadır hala
Birlikte eve çıkmak
Tunalıda yürümek
Bir bar açmak
Ama kaçını saklarız
sırtımızı birbirimize dönmüşken ne gizli hayaller kuruyoruz
Ki umurumda değildir aslında bir yerden sonra
Çünkü ecdadını sikim be kadın
Beni Sevseydin ya!
Ve yine Ankara'ya benziyordu aşık olduğum bütün kadınlar
Gündüz terleten akşam üşüten eller
Çamur dolmuş gözler ve zehir gibi melankoli kokan saçlar
Kim hangisiydi..
Bir garip anılar
Ondan bundan bölük pörçük sözler
Can kırıkları değil
Ölüp ölüp dirilmek derler ona
ilk yardım paketleri değiliz
Aramızda hemşire ya da doktor yok
Kaçak bir el ilanıyız
Zamanı kısıtlı bir ihtiyaç molasında içilen
Ve keyfi doyasıya yaşanamamış
Bu yüzden de içinde anlatamadıklarını biriktirmiş kederli sigaralarız
Ne bileyim ben
yine bir sabah oldu seni hatırladım.
sabah altıydı, okula henüz erkendi.
kısın bugulu camlara senin ismini yazdım.
biliyor musun askım ben seni kısın sevdim
sen beni sevmesende
sonra istemezcesine o kötü formayı giydim
üzerimde o kötü forma olsa da
ben okulu hic sevmesemde
heyecanlanırdım okula giderken seni görecegim icin
sen beni görmesen de
biliyor musun askım bugün yine sabah oldu
ve okula yine erkendi.
ve ben yine o bugulu camların yanındaydım
ve ben sana bugün askımı acıklayacaktım.
cevabını bildigim halde
biliyor musun askım diger gün hic sabah olmadı
sabah oldugunda ise okula gec kalmıstım
artık o bugulu camlar yoktu ve mevsimlerden yazdı
daha kötüsü askım sen yoktun
artık ben de yokum...
aşk değil sana olan duygularımın adresi
benim sana içim yanıyor
buz kesiyorum fikrimin kıvrımlarından sen geçerken
dokunduğu her yeri elektriklendiriyor
çarpılmadan bir gün geçiremiyorum
kader; kapıları kapatınca suratıma
zamanı düşünmek zorunda kaldım
senden öncekini, seninle akanı, sensiz geçirdiğimi
bir kurşundan hızlı olmasına doğrusu şaşırdım.
böyle değildi dünya
denizde yüzerken ilk defa balık gördüğümde
onunla selamlaşmıştık biz
daha sonra onu yerken, akvaryumda beslerken
oltayla tutarken de hal hatır sorduk
ben ona kendimden bahsettim, hayallerimden
o da bana denizden okyanustan
ne kadar büyük olduğundan
şimdi neden böyle adım attıkça hiçbir yere gitmiyor dünya
geceler neden üstüme devriliyor
bu yol neden burda her yöne ayrılıyor
ben geleceğe neden geri geri yürüyorum
geçmişimi neden kollatıyorsun bana
orada benim için ne bıraktın böyle
anahtarı söyle nereye sakladın?
düşünceler oluyor, düşünceler ölüyordu düşünce ne oluyordu? üzerime çullanıyordu kelimeler birini sustursam diğerleri seslerini daha da yükseltiyordu vicdan muhakemesinde yargılandım beynimi yıkadılar adalet heykellerinin gözyaşlarıyla dört duvara asırlarca yarenlik ettim özgürlüğüme kavuştum hükmümü tamamlayınca fakat aynaya akseden kadın artık ben değildim... çünkü iyiyi-kötüyü aynı kefede tartar olmuştum bu halimle kanıma dokunuyordum kendime bir not bıraktım gideceğime dair kapıyı çarpıp çıktım kimsesizliğimden geri dönüşü olmayan bir yoldu, yaşamak; ben ise yola gelmemekte direniyordu..
mesajınız iletilemedi
-beni arayan soran var mı tanrım
boşuna bir çaba bu, siz asla gerçek bir şiir olamazsınız.
okumayın satırlarımı yüzünüz pul pul dökülür; inanamazsınız..
çok can yakmışsınız bakışlarınızdan anladım.
ardınızda sahipsiz gölgeler bırakmışsınız.
ah ne yazık öğrenememişsiniz erkek kişi olmayı.
her er- ihaneti kazanç saymışsınız. aynalara hiç bakmamışsınız.
kasıklara kazılı yarım sevişmeleri zafer diye ezberlemişsiniz.
ah ne yazık hiç sevilmemişsiniz.
ağırlıksız sözlerin sahibi olmaktan utanmamışsınız.
yalan geceler için çizikler atmışsınız duvarlara.
hesap etmişsiniz edepsiz düşkünlükleri.
ah ne yazık hiç bilememişsiniz hayatı.
renklerden, şiirlerden, şaraptan ve hikayelerden bi haber kalmış ruhunuz.
cebren ırzına geçmişsiniz gereksiz tüm bilgilerin.
alakasız vakitlerde arşınlamışsınız şehirlerin en geniş kaldırımlarını.
ah ne yazık bilememişsiniz çıkmaz sokakların müptela aşklarını.
yüzünüzdeki eğreti gülümsemeyle yüksek ökçeli ayrılıklar biriktirmişsiniz başkalarının yataklarında.
hüzünlü şarkılarla alay etmişsiniz.
ah ne yazık bir şairin edebi metinlerinden edepsizce dökülmüş suçlarınız.
kahkahalı bir ikindi serinliğini hayal bile edememişsiniz.
acilen gök gürlemiş sanki oturduğunuz baygın odalarda
size siz diye hitap edilmiş
oysa ne çok gereksizmiş hisleriniz.
bir ay vakti dolmuş içinize ihanet usta spermlerle,
bakışlarınız dolunaya hapsedilmiş..
ah ne kadar sebepsizmişsiniz..
ne kadar gereksiz..
ne gidene 'kal' diyebildim, ne sessizce gidebildim tüm aşklardan
yaşanılan ne varsa bir zeytin siyahlığında boğazımdan düğüm düğüm geçerdi
artık susmak 'erdem'di..
zaten konuşacak sözler tükenmiş, dinleyecek dinleyici kalmamıştı dalgaların ucunda
radyodan tek gelen cızırtı olurdu soğukmuş gibi yapan sonbahar gecelerinde
ve 'son'bahar belki de bana hep vedalarda olan patolojikliğimden hüzünlü gelirdi..
kim bilir..
nerede biteceğini şiirlerim gibi söylerdi aşklar da
biri hariç..
ve biz kaç yastık yüzü değiştirdik gecelerde
gözyaşlarımızın suladığı ıslaklıkta üşümesin diye yüzümüz..
bir çardak altında köşeye sinip ağladı ruhum
ne anlamsız, ne boş, ne saçmaydı tüm olanlar
bir anda..
tam bir anda
ne olacağını önceden tahmin etmeden, edemeden oluveriyordu işte.
canını teslim ediyordu tüm 'sev'işmeler tek gecelik aşklarda..
'vur kaç' dediğimizse tam da buna yakın bir noktada başlıyordu..
anlamlarını böylesine açık ifade eden iki kelime aşkla bir araya gelmiş
peşimi bırakmıyordu
ve -di li geçmiş zaman hiç bu kadar koymuyordu bana
geçmiş.. geçmesin diye yalvarılmış geçmiş..
geçmiş.. geçivermiş farkında olmadan..
çardak yağmur geçirmiş
tüm aşk dizileri mutlu sonla bitmiş
ve hayat bundan milyarlarca ışık yılı uzakta..
mutlu sonu kim kaybetmiş..
sabahlar bir deli misali oynuyor benimle
gelmelerini bekledikçe gelmiyor gündüzler
gece.. hep gece bana..
öyle çok yoruldum ki susuşlarında..
sigaramın ucunda buram buram yalnızlık tütüyor bu gece.
ellerim soğuk, ellerim yalnız..
ağlamaktan yorgun düşmüş çocuklar gibi iç çekişlerim..
yoksun..
milyonlarca bekleyişten sonra
yorgunum..
sen sustukça, içimde düğüm düğüm tüm kelimeler..
duygularımı görüyorum aynaya baktıkça
belki gerçekten sevseydim seni
belki gerçekten isteseydim..
bilmiyorum..
öylesine farkıyız ki seninle..
ve öylesine aynıyız ki..
yıkık, dökük, kırılmış
kendinden dahi usanmış..
ne istediğini, ne aradığını bilmeden
sadece karanlığa pervane ateş böceği gibi..
nerde karanlık, nerde acı
orda biz!
garip..
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması, topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
nazım hikmet
zehirlerim bal olmuş
susmuşum
hepsi senin güzelim,
hissediyor musun?
donmuşum
yukarılardan düştüm
duyuyor musun beni;
ağlıyorum
acım; kanım
tepem tırnağım
kan akıtıyorum
görüyor musun?
sağım solum sobelendi
kıstırdım kendimi
artık düşmüyorum
yukarıda bir deniz parıldıyor
görüyorum
ama şimdi dipteyim
boğuluyorum.
elimizde dandik viski kadehleri var
agzimizda pas tadi
migdemiz edef gurul gurul
ama kim takar bunlari
sigaramiz
fosur fosur yanar
fonda karga sesli
bir dj sarki söyler
ayrica iyi de darbuka calar ha
birileri der 'selamsiz bandosu musun ülen!' diye
firca atar
adam olmaz diye parca cikar
birden
bir sonbahar aksami
daha dogrusu gecesi bu kadar mi güzel olur yahu
hem de saatler yasanmiş gibi
bir saat geri alinmişken
bugun 29 ekim nese doluyor mülayim
Rüzgârın ıslığı eşliğinde
Güneşin doğmasını bekliyorum,
Seni düşünerek.
Titrek bir mum alevine seni anlatıyorum,
Dertleşiyoruz.
Şarkılarımı içimden söylüyor,
Şiirlerimi kafama kazıyorum bu gece.
Dudağımda adın, dünden kalma tadın,
Ve her zaman ki tütün;
Duman duman doluyorsun içime.
Gözümdeki nem rutubetten mi ne?
Bu aralar böyleyim işte;
Ağzımda senle karışık nikotin tadı,
Beynimde sana dair zor bir bilmece.
Şarkta bulutlar kümelenmiş gülüm;
Olsun be!
Güneşi garptan doğururuz biz de,
Yeteri kadar gücümüz var,
Biliyorum.
Seni bu kadar güçlü olduğunu bildiğim için
Bu kadar çok seviyorum...
Sen,
Sözlerini oluşturmak isterken hayatımın,
Ben,
Enstrümantal bir hayat sürmek istediğim için anlaşamadık
Belki de.
Benim coğrafyamda kaybolmamak için istemiştin haritamı,
Kim bilir;
Oysa,
Hudutsuz ülkeler gibiydim ben;
Ne, bir haritam oldu benim,
Ne de haritalarda bir yerim.
Senin topraklarında özerklik isteyen
Küçük bir millettim
Sadece.
Ya, biraz toprak alacaktım senden,
Ya da devam edecektim mülteci hayatıma.
Nasıl olsa koymazdı bana;
Ha kaçak yaşamışım senin bayrağın altında,
Ha yurtsuz kalmışım, sensiz diyarlarda;
Bunca Saat Sensiz ve Uykusuz Kaldım ya;
Şimdi Kim Olsa yerimde,
Bir 'cigara' Sarardı.
Hüzünlü Bir Türkü Tutturur,
Uykuya Öyle Dalardı.
Şimdi Kim Olsa Yerimde,
Dayanamaz Seni Arardı.
Gecenin Bu Kör Saatinde,
Telefonun Vakitsizce Çalardı.
Şimdi Kim Olsa Yerimde;
Geceye Seni Sorardı.
Bu Kahpe Gece de Söylemiyor Diye Yerini,
Kim Olsa Şimdi Yerimde
-ki Ben de Öyle Yapıyorum-
Dayanamaz Ağlardı...
gittin gideli bakkal hüseyin çıkmaz oldu bizden,
seni soruyor sürekli şerefsiz..
yokluğunda çok şey değişti burda be kuzu,
çok değiştim ben..
yemeği ocakta unutuyorum sürekli,
senin yaptığın et sote vardı ya hani,
kıyamadım dökmeye
koktu dolapta şimdi. *
çalmadan kapıyı girdiğin gibi hayatıma
gitmek için müsade bile istemedin
ben bir üzüm bağıydım toprağa bağlı
sen üzerimden yağmur gibi geçtin
her mevsim gibi sen de
bir gün yağmayı kesecektin
biterse diye üzülmeden hiç
beni ıslatmanı izledim.
Ne kadar zor pes etmeyi öğrenmek
Uğrunda herşeyini verebilirken
oracıkta seni terketmek
Koşar adım kaçarken hep aynı yerde takılıp kollarına düşmek
Her fırtınada bir tayfun çıkar diye beklemek
Aşk ölmedi ben yaşadım demek
Aklın başına geldiğinde ,
"ondan sana fayda yok" dinlemek
"O seni hiç sevmedi,"
"hep oynadı "diye kandıra bilmek
"Yaşandı ve bitti" denecek kadar nankörleşmek
"Neler geçmediki , buda geçer" diye küçülmek
"Yalan kadar yakın, bir gerçek kadar uzak kaldı" dedirtmek
Bedenlerde bir ruh gibi dolaştığını düşünerek delirmek...
Bu duyguları başkalırından öğrenip gülmek
Seni ilk ve son gün de aynı saygıda sevmek
Sana olan tutkumla başkalarını aşık etmek
Ne kötü bir kader olsa gerek...
Acıtsa da yokluğun hicran duyduğum
Seni kimseler bilmeyecek..
alıntıdır.
geri al mektuplarını,
yazdıklarını görmek istemiyorum,
çok sevmiştim seni,
değmezmişsin meğer, anlıyorum.
sabrettim anlar diye,
halden, tavırdan,
anlamadın.
seni bir garip aşkta sevdiğim mısraları da gömüyorum.
değmezmişsin,
sinir krizlerine,
depresyonlara,
harcadığım gecelere,
şimdi senden çok,
uykumu arıyorum.
ne olur sesini çıkarma,
sevgimi farketmedin, aslında hiç sevmedin,
bari saygı göster yalnızlığıma.
huzurumu geri istemeyeceğim,
bari anılar kalsın bana.
arama, konuşma, saçmalama!
kendini benden koparan sensin,
boşuna ağlama,
inanmam,
inanmam yalan gözyaşlarına. ***
içimde birşeyler oluyor birşeyler, büyüyor gibi
seni her andığımda sanki yeniden canlanıyor gibi
garip bir his, anlatmak imkansız gibi
sanki ısırıyor da acıtmıyor gibi
tatlı buruk bir tat, acayip bir haz verir gibi
her anıldığında uçmak için çırpınıyor gibi
sanki seni sever, kokunu duyar gibi
sanki yeniden doğar gibi, çıplek ama çaresiz değil...
anlamalısın birşeyler var derinlerde ve giderek büyüyor,
köklerini salar gibi
hafif acı tnınısı var, ağlarken gülmek gibi
ama sevimli, sıcak ve giderek kollarını boynuma saran
bir anlatabilsem lakin imkansız gibi
dokunuşlarında titreyen seni seviyorumlar gibi
öpüşlerinde tatlı bir aşk, ekşi bir yalnızlık tatmak gibi
anlatamasam da biliyorum
bu aşk olmalı diyorum
incitmeden sevişmek gibi