tepki gösteren bilir tepkinin sebebini
işe yaramaz diyen oturup vakti beklesin
vakti gelir herkesin sıkılır tüm koltuklar
koltuklara da yazık, boşar götü bilesin
hakime de der ki aynından istemezsin
ikna olmazsa eğer bu kez çıkar harp kesin
düşse sevda peşine parmaklıkla sevişir
parmaklık utanır, der, ne doymaz şahsiyetsin
kafaları bulanık, hemen saygı duralım
kural olmuş kıyafet kral olmuş koyanı
ayağa da kalkarız götümüz ifil ifil
oturana ceza var kral olmuş koyanı
katırlara yükleyip götürür villasına
senden benden çıkanı gömer toprak altına
toprak memnun değil ki tohum yok üretim yok
gizlemeye utanır içinde ki pisliği
sorun yok bunalım yok düzülmekten memnunuz
sorunları gizleriz kime çekti huyumuz
sorun soru soran mı düşünmeye karşıyız
nasıl geldik bu hale ulan? kurusun huyumuz.
Suda seken bir taş gibi,
Ne kadar su üzerinde kalırsam kalayım,
Eninde sonunda senin derinlerinde kaybolacağım.
Bana biraz zaman ver, yavaş yavaş alışayım
Yavaş yavaş seveyim ve yavaş yavaş kaybolayım... ***
ışıksız bir güne,
sabah ereksiyonuyla uyanmak gibi;
sensiz olmak.
annenin görme korkusundan lastiğe sıkıştırmak seni,
hunharca.
bana "öküzsün bir de siktir git" dediğinden beri düşünüyorum,
ayrılığımızı tasvirlemeyi.
farkettiğin üzere bir bok bulamadım,
keşke bir yılmaz odabaşı olsaydım.
gerçi o zaman sana bakmazdım,
harbiden ha, ne salaktın sen.
Kader deyipte bu zulmü bize reva gören millet
Ebediyen düşmesin yakanızdan bu illet
Cehalet size yakışan en güzel zillet
ister balkon konuşması, istersen rock müzik dinlet...
Doymadı gözün dünya nimetine daldın...
Gerini kurtarmak için makarna, kömür aldın
Unuttun ölümü bu dünya baki sandın
Duble yolu görüp, hoş laflara kandın
Ey yaradan aldığım nefes senin, bu dünya senin
Görmedim bu kadar zulüm yandı ağzım, tenim
Ne bir umut ne de yaşama gayem var artık benim
Hiç olmadı ve ebediyen olmayacak bir gemim...
01:22
12.08.2014
Eli, kolu ve gözleri bağlı karşıdan karşıya geçerken yerdeki muz kabuğuna basıp yere düştüğünde hafızasını kaybeden bir ruh hali...
ofsayt diye duraklayan defansın arkasındaki kaleci gibiyim
rakip forvetin üç oyuncusuyla karşı karşıya kalan
aklımdan binbir düşünce geçmekte şimdi
penaltı sebep olsam, ne olur ki lan?*
Yalnız kendi şiirlerini okuyan
bencil bir şair
parmak uclarına felç inen
çaresiz bir ressam
gibi.
bir ağustos akşamında
çocukların öldürüldüğü bir dünyada
seni düşlüyorum...
yıllar önce tedavülden kalkmış
bir kağıt paranın
arka yüzünde unutulan
yalancı bir komutan gibi.
geçmişiyle övünen
bir kahramanım şimdi
oysa yalnız bir aşkın
kalbi kanlı diktadörüyüm ben
çok cana kıydım,
vücudumda...
binlerce çocuk mezarı var
kalbimin terk edilmiş
boş arsasında
ortak yanım varsa bir böcekle
bu kesinlikle
groger samsa değil
olsa olsa ağustos böceğidir
ortak noktamız ise
hep aynı yerde orta çıkıp
kendinden başka
hiçbir sayıya bölünemeyen
yıllarda,
kendilerini bölebilmeleridir
dizelerim arasında uyumsuzluk,
çocukluktan kalan bir alışlanlık olsa gerek
çünkü ben
aynı oyunun bile
tekrarını kaldıramam
ve
mendili iki kere
aynı yere saklayamam.
fırtınadan arta kalan bir parça acıyla,
yürüdüm boş sokaklarda
bir kapıya varamadan.
kaldırım taşlarının arkadaşlığı yalan.
hangi geceden
kalmışım bu sabaha.
ağaca,
suya,
yola,
gireyim bir kapıya,
meçhul bir köşede yaralanmadan.
Bir çocuk Eren.
Adımları küçük..
Hiç durmadan yürüse de geride kalan..
Ara ara koşması gereken,
Yetişememiş bir çocuk..
*. *. *
Bir çocuk Eren.
Elleri küçük..
Yüreğini iki eline sığdıramayan,
Çaydanlığı getirmesi istenildiğinde korkan,
iki eliyle yapışıp yavaş yavaş gelen ve annesine elinden alması için yalvaran bir çocuk..
*. *. *.
Bir çocuk Eren...
Saçlarını uzatan..
Papaz gibi olmakla itham edilmekten bıkmış..
Üç numaradan kaçamamış bir çocuk...
*. *. *.
Bir çocuk Eren...
En sevdiği pahalı kalemi ilk günden kaybolan,
Seneyi başkalarının kaybettiği kalemleri bularak tamamlayan,
Koleksiyon yapmış,
Kalemin arkasındaki silgiyi kullanmayan bir çocuk...
*. *. *.
Bir çocuk Eren.
Kartlar biriktiren..
Çok kartı olunca sevdiği arkadaşlarını ortak yapan,
Ya hep ya hiç oynayan,
Merdivenlere çıkıp aşağıdakilere Kapış yapan bir çocuk...
*. *. *.
Bir çocuk Eren...
Annesinin ilk karın ağrısı..
Kardeşinin biberonunu çalan,
Niçin onada mama verilmediğini merak eden,
Artıktan tiksinmeyi başkalarından öğrenmiş bir çocuk...
*. *. *.
Bir çocuk Eren..
Annesinin adını yıllarca bilmemiş...
Başkaları tarafından Yurdanur'un oğlu denilince annesine sorduğunda tokadı yemiş,
Annesini bile şaşırtan bir çocuk...
*. *. *.
Bir çocuk Eren...
Şu sözü edilen misafir çocuğu...
Bilgisayarı olmamış,
Bilgisayarı olan abilerine yatıştırmak için yollanılmış,
Bilgisayar için birinin başından kalkmasını bekleyen,
Utangaç, isteyemeyen
Oturduğunda yatıya kalan,
Abilerini çıldırtan bir çocuk..
*. *. *.
Bir çocuk Eren
Hala öyle...
Rüyası bitmesin diye tekrar uyumaya çalışan.
Rüyayla karışık hayaller kuran,
Konudan konuya atlayan bir çocuk..
*. *. *.
Hep güler..
Yersiz bir durumda komik şeyi söylememek için kendini üzen,
Üzülmek için içinden "annem ölmüş, babam mapusta, kız kardeşim kötü yola düşmüş" desede "benim kız kardeşim yok ki " deyip gene gülen bir çocuk..
Ağlamaya doydu belki de..
Gözyaşı kurudu..
Ama hala bir çocuk..
Hala seven..
Sevilsede istenmeyen bir çocuk...
Bir çocuk Eren...
uçurtmama ulaşmak isteyen bir bulut var
bir hedefe ulaşınca dedi ismail amca
özgür kalamaz ki ingiliz'e benzese bile araplar
ah tanrım! siyasilerin işine karıştım affet...
geçmiş var gelecek var bolca ağla!
yahu ne diye ağlıyorsun ki şimdiki zamanda
bak ne diyorum zaten 3 vakte kadar kalbimiz kırılacak
ah tanrım! galiba falcıların işine karıştım affet...
bakıyorum bulutlara ulaşmak isteyen bir uçurtmam var
uçurtması olmazmış kötülerin
kötüler zaten kız kulesini izlerken sigara içmezmiş
kötülerden kaçamadık tanrım, fark et.
her nefes alışın burnundansa gülümse çay iç
bu kıraathane çay kokmuyor
aman! oraletin tadı da bir garip
eyvah tanrım çaycıların bile işine karıştım affet...
gözlerinde yalan olanlar baksana
dolan ediyor koca toplumu
gökyüzünden bahsedip kilisedeki mumları
çalmasanıza bak görüyor gizli kamera
"ah" diyordu güzel "muhsin" bir şair bayağı da "ünlü"
devlet bekasının da belasını vermedin zaten...
ah tanrım!
şimdi de senin işine karıştık
artık affet...
Oldukça saf bir mutluluk isterim
yine,yeniden
sıfırdan baslamak gibi
olabildiğince saf
nasıl çıkageldiğini bilmeden
bir anda,her hücreme işleyen
mavi bir gökyüzü esliginde
aniden olsun isterim
bir yaz yağmurunun olmadık bir çiçeği
açtığı gibi
sessiz olsun isterim
tanrılaşmış sevgilerin
yılmışcasına susup konusmadıgı gibi
kar yağarken sükuta eren telaslar kadar
telaslı
gökkusagında açan renkler kadar
neşeli olsun isterim
bir sonbahar umarsızlığında
bir rüzgar hışırtısında
ve öylece, sakin olsun
isterim.
Ne demirören ne biligili
Bir tek sen anladın halimi
Söylesene Süleyman Seba
Bi daha gelir mi Hakkı Baba
Bir Şiir:
Adı: Pilava katık olan aşk
Türü: Yer yer duygusal, dışaçökük
Nispetime verme bebeğim mutlaka gel düğünüme
ismini davetlilerin başına yazayım istersen; zirvem ol
Sünnetçi zerk eyledi morfini bu aşk düğümüne
Sevgili olamadık, gel bari omuzlarımdan tut; kirvem ol
BiR ŞiiR DAHA:
TÜRÜ: Ekonomik, Kökten Uca Hamleci
ADI: Taşınmaz Malların Üzerine Yazında Abanmasınlar.
Senin portföyünle yüzleştirmedi beni aracı kurumlar
Gülyüzünü görmek için tavan yaptım iki lot cüssemle
Tahtakale de bile yaşmamıştım böylesine acı durumlar
Açılış seansına geldim büyüyen yatırımlarm ve hissemle
seni sakladım saklayalı maziye,
yürüdüm kaçarcasına,
ince ince.
her adımımda seni aradım
ve başarılı olamadım.
aradım seni,
açtığım her kitabın her sayifesinde.
tuttuğum kalemde,
gezdiğim, geçtiğim şehirlerde.
güneşin her doğuşunda aradım seni.
ama bulamadım.
o kadar derinlere mi gittin ay parçam?
verdiğim en büyük savaşım.
sevdiğim en büyük kadın.
eskide mi kaldı o tebessümler.
niye gülen hayatım kaldı eskide.
doğru ya,
zor geldi savaşın,
dayanamadım o acı-tatlı devre.
ama hala seviyorum seni,
öldüresiye.
şiir ama rap.
---Zaman denen illet affetmez geç kalmaları,
---kafan da ne varsa yap ve pişman olma sakın,
---sonunu düşünerek yaşama kaybetme umudunu,
---yoksa arar durursun o tatlı derin uykunu.
SELAMETLE
Speküle edilecekse öğrenmeyin ölümümü,
basitce olsun ellerinle sen bağla düğümümü,
at gitsin çukura
dilin dönerse bi fatiha okuyuver
kirli,dar ve leş yiyicilerle dolu bi yer
bıçagı göğsüme vur şişmesin cesedim,
orda gözümün önüne gelmesin kasedim,
küsme gittim diye elde olsa kalırdım,
gitmeseydim yanında öylece durur kalırdım
çabuk bitti iyi yaşamadım hevesle doldu kursağım,
elime hiç düşmedi ama olsa çabuk biterdi şansım,
sabredersin bir-iki gün hatırlamazsın biter metanetle,
bu adamın bedeninden ruhu uçar gider selametle...
içindeki geri dönüşemeyen kutunun,
kuytunun,
hâlsizliğinin kör durağı
ân-sızın(!) gelirse eğer...
biriken içinde öfkenin kaynağını bulamazsın.
Bilemezsin, olumsuzlanma ekleri nerden geliyor seçemezsin.
bil ki, söylemlerin her hecesi yalan.
Duyduğun duyarsızlık ilaçlı.
Bilmiyor ki bilinmezliğin bilgisi
nereden, neredesin.
Sus. Usulca kulluğun teslim.
Pus damlasın ağıtlarına,
kurusun bulut, buzlansın ışınlar
yağamayan damlalarla.
içindeki dönüşemeyen kutun geri gelsin,
gerilsin uyanılmayan sabahlara
öfke dolu şarkını söylesin.
Bu ninni, burada kalsın.
Gel dedi
git dedi
seviyo gibiydi
ama hiç sevmedi
düşünmedi
aklına bile getirmedi
sevmedi
sevmezdi
başkalarını sever
asla sevmezdi
düşünmez duymazdı
belki bir gün severse
o da geçerdi
o bile hissetmezdi bunu
hissetse umursamaz
duymazdı
çok seviliyordu
ama sevmezdi
günahsız sularda yüzüp,arındığın zaman
kendinle kaldığında,başkasını aramadığın zaman
özgürce nefes alıp,korkmadığın zaman,
gözlerini kapatıp,dünyayı görebildiğin zaman.
senin zamanın gelmiştir o gün
hiçbir zaman aramadın belki ama kendini buldun o gün
bir adım geriye at, dön geçmişe bak
etmiyorsa rahatsız vicdanın,gözlerini kapat huzurla yat.
Boyutlardan geç ki bilsin.
Değilsin öyle çekip gitmelerde
Ayağının sızısı tüylerinden yerin
Al ki eline söylesin
kağıtlar, yorgun şimdi,
azcık niyetlensin.