olmadığın günleri
yaşadım sayma zaten
yüzüme okundu bu infaz emri
anladım
sen de hiçim ben
ela gözlerinde bir taze mezar
taşında benim adım
uzandım
kendimi gömdüm
anladım
sen de öldüm ben .
insan örtüyor, her ne kusuru varsa
geldi ya gece yav,
onu diyorum...
''gün batımı'' olsa da,
benim beklediğim tam da bu.
sessiz, huzurlu ve hiç bir şey,
rahat rahat bakın dur işte
ne sana bakan
ne laf atan
ne de pis bir insan,
hayvanlar çöpü karıştırırken, izle sakince
yak bi çubuk,
keyfine bak.
ve sonunda...
''gün doğumu'' olsa da,
benim nefret ettiğim tam da bu.
yağmura hasret toprak misali,
çatlasa da yüreğim,
bil ki yaş değil,
kan ağlar gözlerim.
hançer gibi saplansa,
parçalansa da bedenim.
yalnız seni sevecek, seni özleyeceğim.
güneş gibi erişilmez olsan da,
sevdiğim bana gönül koysan da,
sarp dağlar önüme engel olsa da,
yalnız seni sevecek, seni özleyeceğim.
dünyam yeniden dönsün istersen benim,
güneşim ol bana ışık tut sevgilim,
hasretin öldürse, kömür olsa benliğim.
yalnız seni sevecek, seni özleyeceğim.
Ey aşk ! Titret gönlümü,
Hazin bir buse ile
Sars beni
Al benliğimi
Senki tarifini al şevkten
Kır bütün zincirleri
Kopar yüreğimi...
Aydınlat beni akşam karanlığından
Ey yüce gönül ! Artık vuslat vakti
Heyhat! Döndü devran
Oldu seyr-i zamanı mahşerin..
Denizde vardı oltam bir balık tuttum zannettim
Baktım hepsi rüyaymış mekanım yanmış bir orman
Ve tek seçimse çaresizlik ona inanma
Göz gördüğünden korkmaz
Eski bensem bir çiçek olsam da solmam
Anlatsın bilen kimse
Hep çeken bilir demişler çekense susmuş
Hep konuşmuş çekmeyen kim varsa
Anlatsın derdi çeken hüzün kaplı yüzlerinde
Kırışmakta dertler bir de
Ellerinde kürek kazma
Ve der ki şeytan yazma
Ben uysam neyle anlatırım neyle anlarım
Ben anlatmazsam hangi sazla mürekkebim elimde kağıdım aynam
Gönlü saydam olan anlar ancak, işte sayfam
Her gün intihar eşikte ve umutlar beşikte
Bu dünya kapkaranlık ışık başka yerde herkes peşinde
Herkes sandığı kadar iyi olsaydı keşke
En azından ay beklerdi üstümde yalnız gecede
ipince bir yol ardı sıra dizilmiş düş kırıklıklarım
Maviye boyanmış bulutlar altında affedilmeyen çocukluklarım
Kalsın çocuklarım benzemesin benden olsun uzak
Benzemesin çünkü çözemem içimde binlerce tuzak
Sonsuzluk ararken başını unutmuşuz başıboş başsız kalıp
Neyin peşindeyim bilmem yaparken içimdeki şeytanı salıp
Durgun geçiyor deyip duruldukça durulurken yine
Durmadan akıp geçen bu yolsuz zaman niye?
Ofisteki arkadaşlarına necip fazılın şiiridir deyip gönderildiği, okuyanların "Üstadın kalemi bir başka" dediğine içten içten gülümseten bir takım şiirlerdir:
CEMRE
Aklımda deli sorular, gecenin ayazında hercai dolanıyorum,
Ellerim delik cebimde, sevdam nicedir diye düşlüyorum.
Şahlan ey şanlı çınar, kulak ver duy sessiz çığlığımı,
Yeise yenik düşmeyesin, elbet iner suallerin cevabı.
Var ol diye, hür ol diye, bir iken bin ol diyedir bu maraton,
Sema avuçlarımda biçar bir fidye, sahipsiz bir balon.
Zaman; zihnimde bir lahza suretli, dipsiz bir kuyu,
Yutacakmış gibi durur, huzursuz uykumu.
Bulutlar kaybolur, yollar akar, tozlar diner elbet güzün.
Ola ki yürekler yek olsun, ufuklar kısalsın günbegün.
Arş yıkılıp duvar olsa geçilmez mi ki diyesin!
Her amansız gidişin sonunda vardır bir düğün.
olmadığın günleri, yaşadım sayma zaten
yüzüme okundu bu infaz emri
anladım
sende hiçim ben
ela gözlerinde bir taze mezar
taşında benim adım
uzandım
kendimi gömdüm
anladım
sende öldüm ben
Yağ sende kalabalık insan sürüleri gibi üzerime üzerime..
Elinden geleni ardına koyma hatta,
Kabart sırtını, çat kaşlarını, büyüt lakırdılarını,
Umarsız ol, varsın ol..
Yık geç bizsizliği anlatan enkazvari öykülerinle..
Küstür tüm ozanları türkülere,
Sustur bütün kuşları,
Sonsuzluğun bile sonunu getir istersen,
Farketmez..
Ben yine..
Susarak bekleyeceğim aynı duvar dibinde,
Birbirine çarpmak için usulca ilerleyen yağmur bulutları gibi.
Kontrpiyede kalacak belki bakışlarım ama
Ama yalnız sen anlamayacaksın
Neler geçmekte olacak gözlerimin önünden..
Sen kükrerken döke saça,
Ben zamanın kırıntılarını göreceğim
Nefesinle uçuşan üzerime
Kuşlara seni anlatacağım, türküleri bizzat ben yazacağım.
Kelimelerinle delik deşik ederken bedenimi,
Ben kelime-i şahadet getirmiş gibi gülümseyerek öleceğim.
ikisi de aynı hikaye aslında
Sadece sen kördün, ben ise sağırdım
dondurma dondurma çikolatalı dondurma
çilekli olmaz, asla, çikolatalı dondurma
sıcak yaz günlerinin en iyi arkadaşı
dondurma demesine kanma, soğuk olsun mutlaka
merhaba güzel kadın, aşkım, beni hatırladın mı?
yoksa ben de uğradığın duraklardan biri miydim?
kalbinin kuytu köşelerine bak, bulabildin mi?
memeler aşkına! bir rüyaya dalmış deli miydim?
ne tatlı bir rüyadır ki; o rüyada sen varsın.
nerden baksan memelerinle elli okka varsın.
şaha kalkmış küheylan gibi dik ve iriceler,
ince zarif beline, fazlaca bir yük gibiler.
o bel ki sırat köprüsünden ince, tehlikeli,
yolun sonuna varan, kavuşur saklı cennete.
adem bile ebedi hayattan feragat etti,
kapıldı da hülyaya ihanet etti rabbine.
hülyalar ne hoştur oysa bilir misin sevdiğim?
hududun da hudustsuzluğu vardır içlerinde.
ben kendimi, seni ve memelerini düşledim,
masum bir uykuya daldım sarılıp üzerinde.
ben şair değilim ki hoş sözler edeyim sana.
ince belin, dolgun kalçan ve de iri memen var.
seni meta gibi gören duygusuz deme bana,
memelerinden ağır basan iki çift gözün var.
beyaz kalçan vardı, ruhumdaki şeytanlığı depreştiren,
memelerin vardı, gecelerce doymaksızın seviştiren,
ince belin vardı, öldürür gibi sıkıca sarıldığım,
hepsinden öte gözlerin vardı, ondan başka her şeyi silen.
aşk bir gülüştü bazen
ve bir bakışıydı, yüreği yakıp kavuran..
rüzgarın getirdiği kokusunu
içine çekmekti derin derin
ve dokunabilmekti tenine
tüylerin ürpererek..
aşk,
kumsalda yürürken sabah
ayaklarına dalgaların dokunmasıydı usulca
ve gecenin sessizliğinde
haykırışını duymaktı,
serin rüzgarı hissetmekti
kıpırdanan sol yanında..
ve aşk,
bir dağ kadar güçlü
ama bir o kadar da ağırdı
gönlünde..
ezip geçmek
tüm duyguları
tek bir
kalemde..