anan,
evet evet;
senin kardeşinin annesi.
tabii ki de ondan bahsediyorum,
ve bunu nasıl anlatsam belki
huzurlu bir kuş gibi şu an kalbi,
sahiden sevgilim, çok samimiyim.
yanımda.
Öyle cümleler kurdum ki,
Çoğalmıştı söyleyeceklerim tümden..
Bencildim belki biraz,
Evet.. Sen öyle bilirdin.
Oysa adın eksilmezdi dilimden.
Anlatacaklarım vardı.
Ben biriktirmeden, kendiliğinden biriken.
Gözlerim kapandı o an.
Karardı heryer..
Ve tüm suskunluklar toplandı birden..
aşk bazen hüsrana atar bizi...
bazen mutluluğa
bazen çekilmez bir insan yapar bizi
ama..
senin aşkınsa eğer yaşanan
senin sesinse kulaklarda duyulan
senin ğözlerinse doyasıya bakılan
işte o aşk yaşamaya değer...
aklıma bir kıyamet düştü
sardı her yanını şehrin
sen ey siyah,
sarı otlar, yeşil yapraklar
içinde nerdesin
nefesim, kesik kesikti
sardı her yanını şehrin
uykularda ey siyah
kimbilir hangi rüyalarda,
ne türlü düşlerdesin
her nefeste az daha
rengini attı tenim
yorulmuş ruhun gibi
yoruldular ellerim
uyudular ey siyah,
uyudular senle bir,
sol göğsünde bir nöbet
tutan yorgun ellerim
sarı çalı, yeşil dalı
bir mabedin emsali
durdun öyle karşımda
açık, yumuk elleri
omzunun başlarında
bir efe kız heybeti
bakma siyah, bakma
devirip gözlerini
konuğum ol, diyordu ya şiirde
konuğum ol ey siyah
saçında sarı güneş
yeşermiş umutlarla
hem eyvah ki ne eyvah
pusu kurdular bize
bir şehrin her yanında
bembeyaz bulutlarla
Bilirim sen yazdın o şiiri
Kağıdın akından belli ellerinin değdiği
Kokusundan belli,dünya yasemin kesti
Kıvrılarak akışından belli
Bir elin aşkı yazarak ibadet etmiş şiirle
Öteki sol yanağında ki gamzenin üstünde
Bilirim ağladın yazarken
Mürekkep,gözlerinin rengine bulanmış
Dudağının kenarından akan bulut
ilk onun isminin üstüne damlamış
Bilirim işte
O isme ait olanın sadece şiir olmadığını
Bilirim üstelik
Onun uğruna nasıl yangınlarda kaldığını
Bilirim yetmezmiş gibi
Gönlündeki destanı binlerce harfle yazdığını
Yazdığın her harfle oluk oluk kanadığını
Kanadıkça gönül yarasının nasıl canını yaktığını
Canın yandıkça ağladını
Ağladıkça
Şiire kaçtığını
Ve
Hiçbir
Hiçbir şiirinde bana ait olmadığını
Hiçbir şiirinin beni anlatmadığını
Hiçbir şiirinde ismimin ıslanmadığını
Ve
Hiçbir şiirinde tek harflik yerim olmadığını
Bilirim.
Elveda demeye dilim varmıyor
Lakin yolun sonu göründü işte
Vehamet başını aldı yürüdü
Edilen yeminler bir bir çürüdü
Dağları ovaları hüsran bürüdü
Adını bilmediğim lahza bu işte
Mavidir ayrılığın rengi her demde
Elleri bir matemin işte ensemde
Riyakar gönlüme söz geçiremesemde
Avunmak farzdır dilime benim
Lal olmak sözdür telime benim.
bir türkü dilimde dünden beri
koşma mı bozlak mı gazel mi bilmem
altın sarısı bir başak harman yerinde
gurbete mi sılaya mı sevdaya mı bilmem
gece yarısı bir efkar yiğit serinde
karanfil kokusu akşam yelinde
bir türkü dilimde dünden beri
bir türkü ki sevdayı ezelden anlatan
belki bir ağıt yürek sızlatan
belki bir yiğitlik destanı
an olur ana yüreğinde sızı
an olur gökte dilek yıldızı
bir türkü dilimde dünden beri
bilmezsiniz siz ta bizim oralardan
karlı dağlar coşkun nehirlerden
ve her türlü insan halinden
benim anlatamayacağım kadar güzel
hem acının hem mutluluğun resmini çizen
bir türkü dilimde dünden beri
yavaş yavaş söken nazlı şafağı
dağların nasırlaşmış elleri okşarken
güneşten önce bir umut doğar
gün çiçeklerine yarını anlatan
öyle ki ekmekten sudan daha cok yasatan
ve umut bir türküdür aslında
başı ve sonu olmayan.
o ki;
yanlışa sürüklendiğimizi gördüğü an
doğru kapının anahtarını verir AVUCUMUZA.
kabul edersen beni huzuruna;
açmak farzımdır AVUCUMU 5 vakit sana. . .
daha sana gelmeden, gitme vakti mi geldi şimdi senden?
istemiyorum ben bu adımların taşıdığı insan olmayı.
gecenin koynundan güneşi ayıklayıp,
sana geleceğim bir günü daha maziye yollamak varken.
istemiyorum ben bu karanlıkta boğulmayı.
sana son cümlelerimin, sükunetinde ruhum.
biraz kırgın, pek bir yorgunum.
kalamamaktan zor,
şimdi senden ayrı bir yolda sendelemek.
ama olmadığım bir yerde kendimi aramak
bana beni kaybettirir.
uzanalım gecenin boyuna
yokmuş gibi dün de yıl da
ulaşalım en derine
yumuk gözler diyarında
alsın gece bu ateşi
lambanın, duvarlara
ışık sanki nakşedişi
mışıl mışıl masallara
ensemde dolansın elin
ya da boynumda nefesin
sarılayım işte böyle
inceden narin beline
yükselip de bulutlara
aşk fısıldarız yine
hayat ver şu dudaklara
Yum şimdi gözlerini, güzel rüyalar çizdim göz kapaklarına
Ağır ağır dal uykuya, korkma
Tutarım ben nöbetimi, mutluluk şafaklarına
Güzel olur bu mevsimde kokusu ıhlamurun
özlem ile beklediğim ılık yağmurun
ğülüşünü hatırlatır, güneşin her doğuşu
Sabahları, gülüşümdedir nefesinin buğusu
Üzerine gelemez artık kabuslar
Mavzerim sen, miğferin ben
Ellerimiz temiz çıkarız cephelerden
faruk nafiz çamlıbel'in "sen nerdesin?" şiirine benzetilerek yazılmıştır. Kafiye profesörünün ruhuna dua ile,
Yağmur ve bir hatıra
Gökten yere doğru beyaz damlalar döküldü
Beyaz perdelerde kızıl ışıklar görüldü
Birden sulara gömüldü dam, sokak ve arsa
Yağmur korkutup kaçırdı sokakta kim varsa
Gri taşlar ıslanıp kahverengiye döndü
Bir şemsiye altında iki insan göründü
Acaba bu çift ne diye yavaş yürüyordu
Titrek kalplerini hangi ateş bürüyordu
Sessizce yürüyüp gittiler yağmur boyunca
Ve sustular kelimeler anlamsız kalınca
Erkeğin kolları düşmüş, yüzü yaralıydı
Kadın 'Hep seveceğim' dese de yalancıydı
Kadın dönüp gitti şemsiyeyi de alarak
Adam öylece durdu saçları ıslanarak
Kısa bir aşktı, geç başlamış, bitmişti erken
Arkasına dönüp bakmadı bile giderken
Belki derman olur dedim içimdeki derde
O taş döşeli sokaktayım şimdi, aynı yerde
Kaç yıl oldu unuttum, değişmiş o sokaklar
Bizden başkalarıyla dolmuş caddeler parklar
Damağımdaydı hep seninle gezmenin tadı
Bunları düşünürken yine yağmur başladı
Canlandı gözümde ayrılığın saniyesi
işte, görülmüş en kötü tiyatro sahnesi
Sanmayın dünyada sadece kadınlar ağlar
Gökten yere doğru birden döküldü damlalar