Yıllarca dinlediğim, dinlemediğim
Şarkılardaydı senin sesin
Arka vokaldi, kadındı, erkekti
Sesini almışlar,
Notalara vurmuşlar
Şarkılarına koymuşlar
Ben yalnız seslerini sevdim onların
Senin sesini şarkılarda sevdim
hadi, tut elimi
ve kuşan gülüşlerin
arasından en güzelini
ben seni hiç görmemiş,
ellerine hiç değmemiş
boynunda, ellerimi
gelişigüzel gezdirmemiş
olsam da ne gâm
birkaç ışık yılı
öteden geldim
yabancı yollarını
aşındırdığım şehir
ey şehir bir el at
el at da can çekişen
güneşi batıralım
moda sahili'nden
bir dem kahve
bir derin nefes
nikotin çubuğundan
biraz birikmiş acı
biraz deniz köpüğü
mutluluktan
ne çıkar söyle
zamanı yitirip
bitirip ömrümüzü
batan güneş diyorum
güldürsün yüzümüzü
ve karanlık sarsın
akla gelmeyecek
yerleri rehin alsın
varsın ne olur
sonra bir gece çöksün
sanki bir yorgan gibi
cigaram da kül döksün
sanki bir harman gibi
aklıma anı düşsün
dün gibi yakın sanki
ve bir günümüz ölsün
mezar olsun denizi
birgün bu koca şehir
unutur ismimizi
hüznü düşeyidir insanın,
ne demekse.
ve pişmanlıgı gölgesidir
her uyanması yeni bir uykuya yatmasıdır.
-unutma c.c gece gündüzün devamı degildir, degildir.-
....
ve susmasıdır anlatmak istedigi
okunmayan,
yıpranmış..
ve
her gün
yeniden
yeniden
yeniden yazılan kara bir roman .
Heey ! Ne duruyorsun be, at kendini denize
Geride bekleyenin varmış, aldırma
Görmüyor musun, her yanda hürriyet
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol
Git gidebildiğin yere.
ağladım sigaram ıslanmış onu bile yakamadım. Hıçkırırken çocuk oluyordum her insan kadar. Ama ağlarken büyüdüğümü hiç unutmuyordum. günde bir kaç yassı kelimemle bi kaç insan okuyordum. Ellerimde kesif bir koku ellerinden kalan paslı bir mühür. Hepsi bu.
ilk okul birinci sınıfta okuduğum şiir:
a'ları tarak sanmıştım.
f'leri orak sanmıştım.
e sanki bir merdivendi,
s'lerde birer çengeldi.
üniversite 1. sınıfta okuduğum şiir:
otomatik vitesli bir araba gibiydi ilişkimiz
sen aküydün ben şanzıman
seni gangbang da gördüğüm andı öldüğüm an
pis kaltak geber cehennemlerde yan.
aradan bilmem kaç yıl geçti, hiç çizgimi bozmadım.
yağmurdan yoruldum schiller yağmura teslim
güneşin yakan sıcağına hasretim
ben artık yağmurlarda dans etmek istemiyorum
tutup güneşin ellerinden
şarkılar söyleyelim.
birşeyin sahte mi gerçek mi olduğu
nasıl anlaşılır ki ?
hakikat değildir her uygun bulduğun
düşüncenin yansımasıdır.
kafanda onu büyütüşündür...
tüm bunlara layık sanırsın
oysa ki
sandığın koca bir hiçtir.
yazmak kolay geliyor
lakin
yaşamaya gelince?
ister misiniz acabalarla dolu bir hayat geçirmeyi?
önceden utanılmadan cesurca söylenmiş sözlerin
şimdi ağıza alınmaya tenezzül edilmediği?
gururun ayaklar altına alındığı bir yaşam...
gurur mu?
o da neydi?
kullanmayalı bayağı oldu. unutalıda.
söz konusu bu yaşam deneme yanılma değil mi?
deneriz biz de yanıla yanıla
olması gerektiği gibi
bakalım o da çektiklerimizin milyonda birini
çekme şansına
nail olabilecek mi?
uzak dur ve lanetimi bana bırak
seni, kendimle sardığım yerde
bir militanın, bir bombalı eylemi olur
alabildiğine kahverengi gözbebeklerim
seni, öpmeye yeltendiğimde
devriyeler sarar etrafını yangınımın
faili meşhur bir kaos olurum
bir ermeni mezarlığının yanıbaşında oysa
birkaç adımda bir dururum
birkaç adımda bir kendime teslim olurum
sol camını sil şimdi gözlüğünün
ya da izin ve çıkartayım
hayatı boktan görmene gönlüm razı değil
ellerim, bedenini sardığı anda
depremler olur bir başka coğrafyada
lanetimden uzak dur ve bu son ihtar
yoksa polisler, ayıracaklar
dudaklarımdan, dudaklarını
beni alacaklar, seni vermeyeceğim
karakola çekecekler,
gözaltında tutacaklar
mahkemem kurulacak ve ben,
tehlikeli öpüşmekten yargılanacağım
iki ay ağırlaştırılmış hapse mahkûm olacağım
sen, bıraktığım yerde olmayacaksın
ben, sakallarımı uzatacağım
soluğu, senin yollarında alacağım
sakallarımı seveceksin,
başını, omzuma yatıracaksın
ayaklarını toplayacaksın
kâbuslar görmeyecek,
hiçbir isim sayıklamayacaksın
ben, öylece uykudaki seni seyredeceğim
sevdiğim o şarkı çalacak,
mırıldanırken uyanacaksın
ıslığımı, ıslatarak eşlik edeceğim
sonra sen, bıraktığım yerde durmayacaktın
git bakalım, ne kadar gidebilirsin
şimdi sözlüğe seve seve bütün benliğini * vererek adeta yeni bir halk kahramanı olan bir yiğidin ** , onurlu gayesi uğrunda kahramanca nasıl savaştığını ve sözlükte sizlere sonunda söylemek istediklerini haykırarak duyurabilmek için bütün benliğini *** nasıl verdiğine şahit olacaksınız.
uludag * sözlük akrostişi altında gizli şiirimin adı 'bu sözlüğü kurtaralım'
un eler gibi, büyük parçalardan kurtulup eleğin altına inebilecek kadar ince,
lakin su gibi, etrafında sarılı kocaman kayaları parçalayabilecek kadar güçlü,
uydular gibi, ikide bir 'peki' diye trip mesajı göndermesine rağmen devreleri yanmayacak kadar zeki yazarlar;
düşünmeyin kafiye nerde diye, haydi şiire başlayalım,
aydın fikirlerin, ılımlı islamcılarla kapıştığı bir sözlükte basit bir kelimeyim.
gün olur başlık sıçılır, gün olur derbi fışkırır; hani, nerede fikir nerede ılım?
sözlüğün tecavüze uğratılan kalitesine kalkan olup parçalara ayrılmaktan lime limeyim.
öyle vermişim benliğimi, ama güçlüyüm kıpırdamıyor kılım,
zulüm edilmiş bir tutsağın, zalimlere hala bir şeyler öğretmeye çalışması gibi inceyim,
lütfedilmiş bana, bir hediye gibi, sizleri tekrar güldürürken düşündürebilmek benim falım,
üzmeyin birbirinizi, şimdi diyeceğimi yapın ben de aydın bir laik olarak güzel Allah' a dua edeyim,
kucaklaşın, barışın, sözlüğe kalite getirin, bu sözlüğü kurtaralım.
Ankaradır burası
vururken yüzüme sabahın ayazı
çalacak kapılarım yok
çok sıkılarak yazdığım satırlardır ayakta tutan...
(bir envanter çıkışı yüzüncü yıldan söğütözüne yürürken- 15 şubat 2013 ankara 04 00)
sendeyim yine, bitene kadar
elindeyim, ay gibi dolundum
yine saplandı o bilindik,
ruhuma aşina sancılar
sendeyim, kaybettiğim yerde
işte yine geldim, burda
göz bebeklerinin, burun
deliklerinin, parmak
uçlarının ardında
yollarını kaybettim
bir çıkmaz sevdanın
en olmayacak yerinde
ışıkları söndü işte
sokaktaki kör lambaların
söndü, gözlerimin feri de
işte öyle...
sendeyim işte yine
bir gece olalım, var mısın
beyaz bulut ben olayım
sonsuz gök sen...
ben senin içinde öyle
dönüp durayım, dönüp durayım
olsun, şehre güneş doğmasın
sen bana, ben sana doyayım
sana atılmış bir çığlık olayım
sende yankılanayım,
var mısın
bırak şimdi hasretimi sormayı
zaten oldum ölesiye sevemedim
içimde nefes alan bu piçi
hadi gel bir nefes olalım
bir nefeste iki ağza dolalım
yorgunsun, uykusuzsun, bilirim
gözlerinden uyku akar
uyumazsın da gerçi
söyle dolunan ay kadar
ne acıtır bir içi
Aysel Git Başımdan
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın
hiçbir dakikamı yaşayamazsın
aysel git başımdan ben sana göre değilim
benim için kirletme aydınlığını
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim
ya ölmek ustalığını kazanırsın
ya korku biriktirmek yetisini
acılarım iyice bol gelir sana
sevincim bir türlü tutmaz sevincini
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
sevindiğim anda sen üzülürsün
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş
uzak yalnızlık limanlarına
aykırı bir yolcuyum dünya geniş
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
sakın başka bir şey getirme aklına
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan seni seviyorum.