bu sıklet bu kabz hali...
boğuluyorum içinde,
boğuyorum kendimi içinde...
uyumak ebediyen uyumak istiyor bu ruh,
bedene inat edercesine..
bu sıklet bu kabz hali...
dertsizken derman yoluna koşturuyor
yoruyor yoruyor yoruyor...
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
zindan karası gözlerinin her buğulanışın da
çenemde nakavtı getiren bir aparkat kroşesi hissediyorum
senin dudağın bükülünce
benim mabedim bir kez daha monarşi ve kapitalizm mengenesinde presleniyor
zikredemiyor, uyuyamıyor, öksüremiyorumda
öksüz bir köpek yavrusu gibi yağmurda eriyorum
insanlar gelip, geçiyor
sokak sakinleri, seyyar satıcılar ve ilköğretim talebeleri
seni ağlatmak istememiştim
tanrıda biliyor ondan hiç gökkuşağı dilemedim
gözlerinden yaş düşüyor
ve her damla bana
anne kucağını hatırlatıyor
çünkü ağlamak yalnız orada masumlaşıyor.
*CaCaMaN*
güzel gözlü
serçe bakışlım
sevmeye kıyamadığım
yakamoz saçlım
suda aksine vurgun
tarar gibi denizi gölgen
mavi karanlık bir akşamın
mayhoş tadında dudakların
dudakların
ah
dudakların
tarçın kokulum
sevmekten yorgunum
ah
yorgunum
parmak uçların pastoral
kulaklarımda eski
bir şarkı sanki
sanki dokunuşların
dokunmuş bir halı kadar yumuşak
bir halı kadar
kader
senfonisi
durma çal
serçe gözlüm
kuş kanadı sevdama
ağla
ma.
önceleri biz de senin gibi annemizin kuzusuyduk koçum
sonra bilyeliyle aşağı doğru kaydığımız rampaların
yukarı çıkmasnın ne kadar zor olduğunu öğrendik
sonra sırayla öğrendik işte
zarın sadece ihtiyacın olmadığı anlarda iyi geldiğini
piizin sana verdiği neşe nin külliyen işgüzarlık olduğunu,
ağırr abilerin esasen pamuktan daha hafif olduğunu..
derken günümüzde herkes sırayla ölürken
evet bizde hazırız, ölmek dediğin şeye..
fekat emin ol ölmek var dönmek yok..
ahahah senin de amına koyayım.
sen gittin ya
bana neler ettiler sevgilim
duygularımı körelttiler
hissetmediği duygularını satan
b- aşka çaresi
olmayan bir adam yarattılar
değişmiş insanlar
hep aynı kalacağım diye kandırılan
benmişim meğer yerinde sayan
kabul
e
t (tim)
parçasından ibarettim
bu kadar hiçliğe bulanmışken
artık sevmemi bekleme kendimi
kalmadı egomda doyuruculuğu sevilmenin
...
Söyle ayın bile ışığını söndüren sen, söyle,
Bilmiyor muydun karanlıkta uyuyamayacağımı,
Uykusuz geçen gecelerin bitkin sabahlarında,
Bilmiyor muydun hayallerinle dolu bir güne uyuyacağımı.
Tükenmezdi kalemlerim tâ ki sana dair yazmaya başlayana kadar..
Gönlüme nakşettim dilime pelesenk ismini
Yürüyorum sensizliğe bir başıma usulca
Dil sustu, gönül küstü, tefekkür aldı demini
Sevdadan nasibim payıma düşeni alınca..
Anladım ki varlıkta değil, yokluktaymış mânâ!
Ve dahi konuşmakta değil, dinlemekte lezzet
Açtım kollarımı, bıraktım kendimi zamana
Düştükçe uzaklaşıyorum senden, beni affet!..
zordur kitap okumak
alışkanlık olmadan
cesaret edemezsin
oturup başlamaya
etsen de okumazsın
başka işlerin vardır
daha önemli şeyler...
bir gün çok bunalırsın
kimse yoktur konuşucak
için kararır, sıkılırsın
çaresizliktir hissetiğin
yapacak bir şey bulamazsın
bir kitap çarpar gözüne
konusunu bile bilmediğin
günler geçer
eksik bir şeyler hissedersin
o sıkıcı kitap
çarpar yine gözüne
açıp biraz daha bakarsın
daha çok okursun
farkında olmadan
bir kitapmışsın sen
okudukça anlayamadığım
ama merak ettiğim
bazen bırakmak istediğim
ezberlediğim yapraklarını
bitirmeye yemin ettiğim
bitmeyen bir kitap...
ne korkmalı
ne de endişelenmeli
bir kaybın ardından insan
bira içmeli bir, iki
belki bir kaç sigara sonra
dumanına bakarak sigaranın
kayboluşuna doymalı
kaybettiği herneyse artık
ne telaşlanmalı
ne de durmalı sakin
belki heyecan biraz
belki buruk bir tadı damağında
kaybedilen,
kaybedilmiştir şimdi
ve ardında bırakmıştır
ne varsa ona dair
ne ağlamalı
ne de kurmalı onunla ilgili
kaçınılmaz hayaller
kaybeden,
aslında hep kaybetmenin
kıymetini bilenler
ona sahip olacak
ardında duracaklar bir çınar gibi
yapraklarını üşütmeden
bir çınar, ayazlı havalarında
bu vaktiyle kaybedilmiş şehrin
dimdik bir çınar
gibi olmalı
ne kaybetmeli kendini
ne de tam anlamıyla bulmalı
yatmalı sırtüstü
bakışlarını tavana dikerek
ve görmeli, bilmeli
aslında kaybolanın
kendini kaybedip
yokluğa döndüğünü
fiziksel zeminlerde psikolojik analizlerim harcandı durdu nesillerce. Hiç kazanan bir piç oldu ömrüm. Ve sanat müziği kadar dahi afilsiz, gri tonlamalı seslerle geleceğim şekillendirildi. Neymiş okumak gerekmiş, ve para, birde evlilik. Sen sen ol genç adam, sakın isyan etme birşeylere. düzenin parçası ol. Kaybedenler isyan eder zaten sadece. Sen sessiz ol. düşünmekten vazgeç. Pejmürde ruhlara pahalı bedenler giydir. Işini yap, paranı kazan, tüketimini yap ve Siktir ol bu hayattan! Hepsi bu.