özlerim gülüşünü, halim beter
bu yürek dayanmak ister
sigaram ağzımda, hala tüter
geri dön artık kadın, yeter
yokluğunla büyüyor umutsuzluk
geceler sustu kadın
karanlıklar besler mutsuzluk
geri dön artık, rüyalarımda kaldı tadın
ve ağzımda tütüyor sigaram
şu dilsiz, zifiri gecelerle
kapanmadı hala yaram
adını sayıklarım kadın, hecelerle
anılar silinmez, saklı hafızamda
anılar, beynim sinemasında
her gün ayrı bir film oynar
karakterler eksik olsa da
ve sahnelere hep karanlık çöker
sen yoksun, ağaçlar yaprak döker
böylece bir mevsim daha geçer
geceler hep seni ister kadın
aydınlık olmaz, ışığım yok filmlerde
yapay ışıklar iş görmez sahnelerde
teksin, eksiksin. böyle sevdim seni kadın!
tutmadım senden sonra kimseyi, başrölde...
23 mayıs 2012, 15.52 y.b
(telif hakkı nedeniyle habersiz bir şekilde çoğaltılması yasaktır)
Tanrı öldü!
Ben öldürdüm, az önce...
Tamam, saki ol.
Sakın polis çağırma.
Anlaşabiliriz.
Bu suçu paylaşabiliriz.
Hepimiz bir olursak,
Tanrıyı yenebiliriz!
iki itfaiyenin şahitliği bir ambulans eder mi
neruda? buldum neruda!!
buldum sözcüklerimi
her zaman gittiğim yolda
üç noktalı sözcüklerimle geçtiğim yeşil ış...
Kurşuni ucu öpüyor sırtımı
'vicdan' denen kırbacın
Başucumda günahlarım, nefretim ve acım
Karanlığın telkin edici sessizliğine uyanıyorum
Ve gecenin sonsuz eşsizliğinde yanıyorum
Öyle sahici kokuyor ki rüyalarımda çiçekler
Daha güzel bir dünyaya bile inanıyorum
bitmeye yüz tutmuş bir pil gibi,
yorgun, mutsuz, üzgün
fakat bitmeyen bekleyişler.
kaderine küfreden, sızlayan serzenişler
doluyum belki bu gece, sadece bu gece
değil belki, belki.
tamamlanmayı bekleyen mısralar gibi,
yarım, huysuz, sabırsız, sahipsiz,
sensiz, sadece sensiz değil.
biraz da mutsuz, yanmayan kibrit,
sokak köpeği kadar ıslak
ve çaresiz, gözyaşın kadar tuzlu
ve ıslak, çiğ tanesi gibi.
bebeğiyle istemsiz oynayan
bıkkın bi kız çocuğu gibi,
zorunda hissediyorum bugün kendimi,
sana, yalnızım sana.
açlığım, bir parça kuru ekmeğe değil,
bir damla suya değil susuzluğum.
bağımlılığım sigaraya değil,
alkole değil, uykusuzluğa değil.
yalnız sana, yalnızım yalnız sana.
Yeni bir yıl geliyor
Gelen aslında yılın takvimi değil
Herkeslerin heyecanı yeni
Kimi gözlerde umutlu telaş
Kimilerinde günahsız heyecan
Hiç kirlenmemiş yeni yıl
Eskisini hatırlamak isteyen yok
Yenisini hak etmeyen çok
Hoş geldin yeni yıl
Bu kutlamalara ve coşkulara aldanma
12 ay prens sen olacaksın ama
13. ay kurbağa
Ceyhun Yılmaz
Dilberay Böceği.
Kaynağından fışkıran şifalı su gibi doğal ama kurnaz.
Çocukken de anlardık birçok şeyden; Havanın renginden, çimenin yeşilinden, böceğin kanadına kadar.
Anlardık ayakkabı bağlamaktan, hem anlardık ne demek istediğini komşu fahriye ablanın her kelimesinden, çıkan guatrlı boğazından.
işte Dilberay Böceğini de böyle kavradım; anladım, dinledim ve öptüm onu.
Duyguları kelimelere dökmek zordur derler ya o misal,
Dilberay böceğinin de kanadına vurulmuştum ben.
Hal böyle olsa bile, benim kanadım yoktu, farklıydı diğer yokluklardan.
Ama uçmak için kanat mı gerek, bir güler yüz uçurmaz mı adamı?
Aslında sevmek de böyledir kardeşler, Dilberay böceğinin kanadını sevebilmek; sevmeyi sevmektir.
Müşkülpesent bir cila ile, kalleş gecelerde geberik bir kanpompası, kahpe bir çığlık misali sukunet nüktesine mündemiç müellifler bu sırra eremezler.
hiç anıt yok babi yar'da.
tek mezar taşı o dik yamaç.
korkuyorum.
yahudiler kadar yaşlıyım şimdi.
şimdi bir yahudi gibi görüyorum kendimi.
şimdi eski mısır'da dolaşıyorum.
çarmıha geriliyorum şimdi, ölüyorum,
çivilerin bile izi var üstümde şimdi.
dreyfus geliyor aklıma. ben oyum.
kof adamlar suçluyor, yargılıyor beni.
parmaklıklar ardındayım ansızın,
kıstırılmışım, tutulmuşum, sövmüşler bana;
brüksel dantelinden elbiseler giymiş hanımlar
bağırarak şemsiyelerini çarpıyor suratıma.
belostok'da bir çocuğum şimdi,
yere yayılıyor damlayan kan,
öfkeyle saldırıyor meyhanenin
soğan ve votka kokan fedaileri.
tekmelenmişim, elimden bir şey gelmiyor,
yalvarıyorum, dinlemiyorlar bile,
"gebertin çıfıtları, rusya'yı kurtarın," diye
haykırarak bir aktar dövüyor annemi.
anna frank olarak görüyorum kendimi,
nisan dalları kadar inceyim,
sevgiyle dolu içim;
boş sözler söylemeyin bana,
birbirimize bakalım istiyorum.
gülecek, koklayacak ne var ki
yapraklardan, gökyüzünden başka.
ama çok şey yaparız sen istersen,
usulca sarılırız birbirimize
karanlık bir odada.
bir gelen mi var? korkma.
bu gelen, baharın sesi.
gel bana, dudaklarını uzat bana.
biri kapıyı zorluyor.
yok yok, kırılan buzların sesi.
yaban otları hışırdıyor babi yar'da.
ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi.
her şey sessizce çığlık atıyor.
şapkamı çıkarıyorum,
anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım.
burada gömülü bu binlerce insanın,
bu binlerce insanın ardından koparılmış
sessiz bir çığlıktan başka neyim ki şimdi;
burada vurulmuş her ihtiyarım ben,
burada vurulmuş her çocuğum ben.
ey ruslar, vatandaşlarım, bilirim hepinizi.
kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin.
ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim,
nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden,
"rus birliği" adını takan yahudi düşmanları.
hiçbir yerim unutamaz bütün bunları.
çınlasın "enternasyonal"
yeryüzündeki
son yahudi düşmanı gömüldüğü zaman.
kanımda yahudi kanı yok,
ama öyleymişim gibi beni
hor görüyor, aşağılıyor yahudi düşmanları.
gerçek bir rus'um bu yüzden.
bir aşk düşünün ki satırlara dökmeye ne dili varsın şairin
ne de imgeleri yanından geçebilsin güzelliğinin
bir aşk düşünün ki söz sanatları utancından çıkamasın kalemlerin ucundan
ve vuslat seheri hapsetsin ilelebet; denizlerde
anlam vermek güçtür derinliğine aşkın
beraber saçmalamaktı belki niyet, mantığa inat
bir gölge düşünün ki arasında binlerce kilometre var cismiyle
uzaklık engel midir sevmeye?
beraber uyuyunca aynı rüyayı görebilir belki aşıklar
belki de bir masaldır onları birbirine bağlayan yada ayıran
son cümlesinden gözyaşını silmiş bir masal
hep inadına mutlu sonla biterdi ya
bu kez olmadı
seferi gönlüm durağını bulmuştu sanki
göz kırpmıştı doğacak aşk temalı şiirlere
bir şiir düşünün içinde ayrılık olmasın
basmakalıp aşk tanrıçalarına özlem duygusu da hakim olmasın
bir şiir düşünün iyikileri keşkelerinden fazla olan bir adam kaleme alsın
Bir kere de dedin mi?
Nedir derdin diye.
Bir kere de sordun mu?
Nedir bu meşgale?
Ben meşgalelerle
geçirdim ömrümü
unutuyum diye
acımı üzüntümü..
ilkokul çağımda yazdığm bir şiir. Hangi kafayla yazdığımı ben de bilmiyorum hayır çok da duygusuz bir çocuktum. Sanırım meşgale kelimesinin anlamını yeni öğrenmişim.
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar
bir iskemle bir soba
ha babam yelliyor kestaneleri
kimse farketmiyor onu
öylece geçiyorlar
oysa durmadan yelliyor, elleri kararmış
ihtiyarca bi amca
saçları dökük bıyıkları sarıya çalıyor
tütünden
bütün gün hiç konuşmadan kestanelere bakıyor
bazen sade bir kıpırtı oluyor dudaklarında
ama hemen geçiyor
kestanelerim var demeye bile utanıyor sanki
şiirden ziyade şarkı sözüdür. ilk yazılan şarkı sözüdür, önemi büyüktür. **
melankoliye teslim olmuş ruhum ve ben varım
epey uzak hayallerim ve kırılan umutlarım
bütün varlığım budur benim, dünyaya yabancıyım
güzelliği düşünmek için bir rüyaya dalmışım
epey derine dalmışım, çıkamadan boğulmuşum
beni bekleyen insanları nankörcesine unutmuşum
kalan bir kaç parça umudu yeşermeden kurutmuşum -ki
burası benim ütopyammış, ben aslında yokmuşum
kopmuşum emellerimden ve belli hedeflerimden
yakmışım geçmişimi, silinmiş resimlerimden
bakmışım dönüp geride kalan onca hatıraya
hesaba çekmiş anılar beni, bağlı ellerim prangaya
ümitsizliğimi kırmak istedim, kırılan umutlarım oldu
benliğime güvensizim, kendime güvenim soldu
ağlayan gözlerimin artık pınarları kurudu
bağlayan beni hayata, küçük bir kız çocuğuydu.
kimi iş bulamaz işsiz olur,
kimi de yemek bulamaz aşsız.
sevmek nedir bilmeyenler sevgisiz,
ve de zamandan yakınan zamansızlar.
peki, yaşsızlar kimlere denir ?
yaşsızlar, onlar en kötüleri ne olduğu yaştadır ne de aradağı yaşı bulabilmişlerdir.
iki zaman arasında sıkışıp kalmışlardır onlar.
peki bir çözümü yok mu ?
elbette var.
nedir ?
sevgi.
sevgi mi, nasıl ?
evet sevgi, onlar aradıkları bekledikleri sevgiyi bulamayanlardır, onlar için tarihler rakamlardır sadece başka değeri yoktur. sevgiyi bulduklarında yaşsızlıklarından kurtulucaklardır ancak.