istanbulu dinliyorum burnum tıkalı.
iyi ki kulağım tıkalı değil.
trafiğin sesini, sevgili nefesini, martı uçuşunu...
duyuyorum.
en derin kuyulardan çıkan taş parçası.
şarampole yuvarlanan araba.
hey hey sen, küçük çocuk!
merhaba.
gördün mü bir kız buralarda.
hani saçlarını poyraz, kalçalarını tıknazın okşadığı.
evet o aşifte bildin.
en son ne zaman gördün?
ne işim olacak lan sevdim, sanane piç!
o belki aşkım, belki bir hiç.
şu arabanın egzosu
hatta hastane kokusu bile...
neyse neyse gezme bu köprüde.
burnum gibi bahtım da tıkalı.
normalde yaşatmazdım bunu yapanı.
önüne , soluna , sağına bakanı.
herkesi ona benzetiyorum.
ama hala burnum tıkalı...
hani bir çocuk bir elinde pamuk şekeri
üzerinde yamalı bir pantolon cebi bile yok
zaten cebine koyacak başka bir eli de yok
üşüyordu kolaydır baharda üşümek
nihayetinde tutacak bir elin yoksa.
mavi camisinde bir bayram sabahı
evvel girmenin telaşı kapısında
yine o
ve yine bir elinde pamuk şekeri.
eskiciden alınma altı yamalı üstü yamalı
sandalet demeye şahit gerekli o ayağındakiler
ince adımları altında ezilmekteler
darmadağın gözleri
içine güneş düşmüş gibi
renksiz ama alev alev.
geleni gideni çok istanbul'umun
etrafı yedi tepe
caddeleri istanbul içinde istanbul
evsizleri
yetimleri
evsiz yetimleriyle başıbozuk istanbul.
mavi camide bir çocuğun sesi
elinde pamuk şekerleri
yanakları şekerden daha pamuk
dilinde günlerdir inleyen namesi
iki tane alana bir tane de benden hediyesi
rengarenk bir çocuk gülümsemesi yetim istanbul'umda
gözleri alev alev
ömründen önce ölmüş bir çocuk
nihavent makamında bir hayat
üstü başı masumiyet
lekesiz bir saadet
ellerinde pamuk şekerleri.
nadide istanbulumun açmamış lalesi
ey lalelerin en nadidesi
dilimin en güzel kelimesi
işte sana tüm hecelerim
ruhum ki pamuk şekerlerini tutan el kadar sana muhtaç, sana sevdalı.
Çarmıha gerilmiş benliğin
iblise peşkeş çığlığın
Can alıcı yankısı.
Ateşini ellerinle yaktın geceyi güne iliştirdiğin saatlerde
Şehvet yamalı bedenin
Damlamamalı tek damla
Kül olup savrulmalısın şehrin azizliği eşliğinde
Koşar adım kaçmalıyım sen kokan dünyadan
Gel senle sevgiyi yeniden yaratalım
Arawak kabilesi gibi sırtımızda ölüm olsun
Ellerimizde bir parça humuslu umut
Ve her ahlaksız sevişmede kır ruhumun kemiklerini
Sen bana ucuz bir şarap al gel şimdi
Oğur dinleriz odunun süregelmiş sesleriyle
Ateş değil şarap değil sen ısıtırsın belki iliklerini ruhumun
Yanına bir şey almadan gel
Kitaplarınıda bırak
Üzerinde bir parça kumaşla gel sevgili
Ona da ruh vereceğiz elbet
Anılarımızı toplayacağız benim elbisemin eteklerine
Birbirimize sarıldıktan sonra yıkamayacağız kıyafetlerimizi kirlenir diye
Biz sadece birbirimizi sunalım kendimize
insan her şeyi reddebilir aşık olunca
Reddedetmek yorucu bir iştir kanımca
Yarın için bir şaraba daha ne dersin ?
Ve bu sefer yine senden
hadi anlat, söz kızmayacağım asla,
sevmedin beni değil mi aslında.
bak nasıl da biliyorum senin her halini,
bak nasıl da sevmişim oysa ki...
ki isterdim hayatın en işlek caddelerinde olmak ama nasip...
olmuyor, oldurmuyor bazı nedenler
ve neresinden tutsam elimde kalıyor seni sevmek,
şimdi sen söyle ben öyle yapayım,
nasıl dersen kadınım,
öyle olsun, çaresiz...
şimdi yüzümde ölümden doğma ayrılık izleri var
hiçbir gülüşün dolduramayacağı oyuklarım
soyulup, soyulup tekrar kanatılmış kabuklarım var
peki benim gönlü hürüm, vicdanı hürüm
hangi yaraya hayır dedim senden gelen ki
şiirlerim susmuş olsun...
duygularım sana teslim olunca, kalbime kurdu bu sevgi salıncak
gözlerin öyle güzeldi ki baktın..içimde tatlı bir melek bıraktın
sen bir resimsin bense tuvaller, üzerime çizil hadi bitsin hayaller
benim olan herşey..senin olabilir ama; seni bana bahşet ve de benim ol (gel).
bak yine gülüyorum bu akşam
çünkü benim derdim yok
bak yine yiyorum pizzamı
çünkü benim midem yok
bak yine içiyorum biramı
çünkü yalnız değilim bu akşam
ama yarın olduğunda dertlerim
tekrar açığa çıkacak beynim
ve kalbimi meşgul edecek
geceler işte ondan uzun geçsin
çünkü güneş beni tekrar düşündürecek
kalbim ve beynim artık yoruldu bitsin
artık pizza çenem yoruldu hey dostum
senin pizzan başka bir kutuda
haydi hepinize elveda
şimdi bu güzel köprünün başında
atlamaktan başka seçenek yok beynimde
çünkü kalbim çaresiz artık
ama son olarak bunları yazayım sözlüğe
bi bitmedi amk şiiri yeter artık.
hadi sözlük görüşürüz amık.
hoppa!
fıyyuuu...
şap!
olmayacak duaların hafızıysan,
aminse beklediğin ve seviyorsan,
masal perisiyse sevdiğin
uykunsa ödün verdiğin
gülmüyorsan artık güldüğünde, bensin
lisede yazmıştım. bir çeşit ilan ı aşktı. ergenlik işte. tastamam 160 karakterdir. bir kısa mesaj 2 kontör olunca insan hem şair hem editör oluyordu o zamanlar.
gelişin olmalı gidişinden artakalan
Ben yudumlarken kadehimde son hayat demini
Sen öylece koymalısın önüme kırılmış kalbini
Ve yaşanmalı ayrı geçen bir aşktan
Neyse geriye kalan.
güneş orda bak işte
hangi karanlık gülüşüne takılabilir ki?
tut elimden kalk sevgili
ne ilk düştük ne son
az biraz kanadık işte
ben bildiğin gibi olurum hep
tembel, dumanlı, aşık
ama gül
güneş orda işte
odana da asarım nedir yani?
iste yeter
sen değil misin ki saçında binlerce hayat taşıyan
sen değil misin en uzaktan bir şarkıda penceremi tıklatan
sabah uyanmalarım da sensin
yağmurlarım da...
güneş orda işte sevgilim
hangi karanlık gülüşüne takılabilir ki?
yazar oldum ey sayın ahali
kutlamazsanız bunu, sizindir vebali
boklu denizde sen tutarsın ancak ufacık bir kefali
bu şiir nasıl bitecek bilmiyorum yüzümün ne şekli kaldı ne de şemali. *
Hep uzaklardan bakacağım sana
Bilirsin, geceleri görünür ay
Bir tek meşale yakacağım sana
Gece, önümden bir yıldız gibi kay
Hep uzaklardan bakacağım sana
Ayrılık nedir öğrettin bana da
Bak, saçlarımdan bir tek daha düştü
Gelme, burası kimsesiz bir ada
Başıma lain kargalar üşüştü
Ayrılık nedir öğrettin bana da
Tek bir kelime dudaklarımdakı
Hiç usanmadan seni haykırıyor
Gaipten bir ses kulaklarımdaki
Bir tek sen, bir tek seni çağırıyor
Tek bir kelime dudaklarımdakı
insan, bir insanı ne kadar sever
Hudutsuz, sevdiğim, inan, hudutsuz
Ah, sevdiğim bana bir işaret ver
Bilemiyorum ne kadar umutsuz
insan, bir insanı ne kadar sever
Can kafeste, kanatları kırılmış
Uçamayacak kapıları kırsam da
Bülbül güle, ay güneşe darılmış
Her gördüğüm kapılara sorsam da
Can kafeste, kanatları kırılmış
Eskimiş, beyaz bir sayfaya sindim
Kaçmak için kurduğun tuzaklardan
Kara gözlerinde bir yer edindim
Gece, görünce seni uzaklardan
Eskimiş, beyaz bir sayfaya sindim
ağlamak istiyorsun
ağlama demem sana.
Çün ki, bazen ağlamak
ilaç olur insana.
rahatlarsın ağlarsan
göz yaşın yakar beni.
Ağlama söylemem ben
bunca bencil olamam
yok üzemem ben seni.