bazen denize girip, suyun dibine dalıp da hiç çıkmayan bir solungaçlı olmayı istemek; senin güzel yüzündeki dağları, ovaları çizerken kaybolmak gibi geliyor. göz çukurundaki kraterlere biriken yaşların, omzunla boynun arasındaki üçgende biriken şarabın tadı ve sırtından akan teri lıkır lıkır içmenin tadı hiçbir şeyle değişemez. sen yoksan her şey noksan.
insan sevmeye mahkumdur. Sevmeden yapamaz. Doğru ya da yanlış birini sevmek, sevilmek ister. Ekmek kadar su kadar önemlidir sevmek onun için. Çünkü tutunmak ister bu acımasız dünyanın hırçı dalgalarına karşı. Tutunmak... Öyle herkesin başarabileceği bir iş değildir. Paran vardır, mevki sahibisindir, canının istediği herşeye sahip olma imkanın vardır ama bunlar tutunmayı başardığın anlamına gelmez kimi zaman. Hani bazı zamanlar olur ya canın hiç bir şey istemez yemek istemez, gezmek istemez, diğer zamanlarda canın sıkılmasın diye yaptıkların sana tat vermez ya, içinde bilmediğin sebepsiz bir sinir edici sıkıntı vardır. Hani o gün ölsen gam yemezsin gibi gelir. işte böyle zamanlarda sevgiye muhtaç kalırsın, Çölde vaha gibi okyanusta bir ada gibi... işte böyle zamanlarda Ey sen, insanoğlu! Seni rahatlatacak bir sevgin yoksa tutunamayansın, kaybedensin... Korkma sen de bizdensin, Yalnız değilsin. Gel otur bi çay içelim.
keşke kalbimin toprağını başkasının hortumuyla sulayabilseydim ama olmuyor, başkasının suyu içimdeki ağaçların yapraklarını döküyor.. senden başkası bana hep sonbahar oluyor..
sen göremedin, farkına bile varamadın bunun, haberin bile olmadı..
laf uzuyor keder kilo alıyor, hadi git..
seni hapsettiğim kalbimden azat ettim, açtım kafesi uç diye..
gerçi kalbimin kafesinin telleri ellerimi kesti ama olsun, akan benim kanımdır..
artık ben;
sevdasını yele vermiş ve rüzgarın kaldırdığı toz bulutundan göz yaşı imal eden yaralı birisiyim..
ulu sözlüğümüzün değerli yazarlarının, belki; aşıklarının, maphuslarının, delilerinin yazıp içlerini dökmek istedikleri kısa yazılardır.
misal:
Yeni bir güne hazırlanmak üzere yatağına çekilir, giderken de utancından etrafı kızıla boyarken yar, yanımızdan ayrılırken bile servileri ışığıyla küçümser... Giderayak göğü yavuklusuna bırakıp, sönmekte olan bir kor parçası gibi sonsuz bozkırda daha da ufalarak görünmez hale gelir ve en sonunda bizi alaca acunla baş başa bırakır. Kızıl gök yavaştan morarıp laciverte çalmaya başlayınca, yarin çekip gittiği yerde daha sonra yavuklusunu gelip göreceğini ifade eden bir leke belirir. Yarini her zamanki gibi bir kez daha gören yavuklu sevincinden tüm insanlığa en ümitsiz zamanlarında eşlik etmeye karar vermiş olmalı ki yine yanımdadır ve içinin sıcacık olduğunu tahmin edip de damında oturduğum kerpiçten yuvamı gökteki bir fener gibi aydınlatır...