Dünyanın unutulduğu bir günde, daha doğrusu bütün insanların kendi içlerinde kaybolduğu günde bir kedi dünyaya gelmiş..
Öylesine tatlıymış ki bu kedi , sevimliliği ile her derde deva olabilecek bir ilaç gibiymiş..
Aslında her kedi gibiymiş * ..
Ama kaybolmuş dahası evinin yolunu bulamamış..
Derken Sırılsıklam kalmış, öylesine şiddetli bir yağmur yağıyormuş ki üstüne , zaten ufacık olan bedeni tir tir titriyormuş..
Her nefes alışında kalbi parçalanıyormuş..
Derken karşısına bir kız çıkmış, yavru kediyi hemen avuçlarının arasına almış..
Derken yeni bir yerde bulmuş kedi kendini,
farklı bir dünya belki de bir rüyaymış bu gözlemledikleri..
Tek isteği sevmek ve biraz olsun sevilmekmiş aslında..
Unutulmuş mısralar kadar yalnızdı karanlığında ama yine de ilerliyordu..
Bulduğu doğrularla kendi yolunda..
Yorgundu ve hastaydı biraz ve biraz da umutsuzdu bu yolculukta..
Kulakları iyi işitmiyordu aslında,
Ama kalbinin atışlarını duyabiliyordu..
Gittikçe kayboluyordu kendini dinlerken , şüpheliydi aslında
Neden yürüyordu bu yolda Ve neden umutsuzdu..
Sahi kimdi,adı neydi..
Okadar uzun süredir kendisini aramasına rağmen bulabilmiş miydi?
ellerini yüzünden çekince, kırmızı ama ruj sürülmemiş dudakları daha güzel görünüyordu. dili ile dudaklarını ıslattı, sağ elini saçına götürdü, kulağına dokunup ellerini arkasında birleştirdi. iki eli ile yüzünü kapattı ..
gözleri haddinden fazla parlak ve büyüktü, doğruca gözlerinin içine baktı. heyecan ruhunu sarmıştı, o da bunun farkındaydı. hafifçe eğilip önünde durdu, amacı etkilemek değildi belliki. çünkü hiç öyle bakmıyordu, çok masum bakışlarla ürkek bir çocuk gibi önünde öylece duruyordu.
daha fazla dayanamazdı .. saçları, koca masum gözleri, teni, vücut hatları, kokusu onu baştan çıkarmıştı çoktan. kendini zor tutuyor, ona dokunmak için can atıyordu .. elini saçlarına uzattı, sonra parmaklarına doladı. derinden bir nefes aldı, ellerini saçlarında gezdirmeye başaldı. kız hiçbir şey söylemeden önünde durmaya devam ediyordu, ellerini kalçasına götürdü. mavi ipeksi kilodunu sıyırıp, bacaklarından öpmeye başaldı. şehvet kanına zehir misali işlemişti ..
arkasını çevirdi, saçlarını topladı. üzerindekileri titizlikle ve şevkatle çıkardı, masanın önüne getirip eğilmesini istedi. kız tek kelime etmeden eğildi, arkasına geçti. bir anda kızın nefesi kesildi, dakikalarca ağlamamak için kendini zor tuttu. artık bayılmak üzereydi, ayaklarının üzerinde duramaz hale gelmişti. masadan destek alıp gözlerini kapattı ..
kızı kucağına alıp yatağa yatırdı, üzerini örtüp izlemeye başladı.
sabah uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordu, yaşadıkları basit bir rüyadan ibaretmiş gibiydi sanki.
elinde kırmızı bir gonca gül olan, esmer bir adam girdi içeri. ona yaklaştı.
- siz?
- evet
- dün olanlar ..
- güzeldi
- her şey gerçekti öyl ..
- evet kendime söz geçiremedim
- ama ben ..
- hiç itiraz etmedin
- yine de bu doğru değil.
- doğru olan ne?
- benim gitmem lazım, nerdeyim?
- evimdesin
- nasıl geldim buraya?
- sarhoştun, seni öyle bırakmak istemedim.
- en son barda içtiğimi, yanıma geldiğini hatırlıyorum
- doğru, ama bir şeyi atlıyorsun
- neyi?
- sen çağırdın beni
- .. evet, hediyenizi kabul edemeyeceğimi söylemek istiyordum aslında
- size yakışacağını düşünmüştüm
- artık gitmem gerekiyor, hediyeyi evinize yollarım. tam olarak nerdeyiz? arkadaşımı aramam lazım
- gerek yok, şoförüm sizi bırakır
- zahmet etmeyin ..
- .... kokunuz aklımı başımdan alıyor, siz yakınmda olunca kanım her zamankinden daha hızlı dönüyor. bütün damarlarım patlayacakmış gibi ..
- kapıyı açar mısınız!
- giderseniz kötü olurum.
- kalamam ..
- elleriniz, saçlarınız, ses tonunuz, nefes alışınız beni deli ediyor ..
- korkutuyorsunuz beni ..!
- ...... yüzünüz dünaynın en güzel manzarası, dün gece siz uyurken saatlerce seyrettim.
- siz benim müşterimsiniz!
- ben sizin hayranınızım ..
- kapıyı açın!
- şimdi gidersen olmaz ..
erkeğin gözleri yalvarırmışcasına o kocaman masum gözlere dikilmiş, umutla kalmasını bekliyordu. kız duraksadı, gözlerini kaçırdı çünkü hala korkuyordu. ama arkasını dönüp gidemedi ..
korku ile karışık arzu ve merak ona engel olmuştu, erkeğe yaklaştı. boyu sadece onu çenesinden öpmeye yetiyordu, çekinerek bir öpücük kondurdu ..
- ayıkken denemek istiyorum
- yapmak zorunda değilsin, sadece burda benimle kalman yeterli.
- istiyorum ..
- emin misin? dün gece ..
- yeniden yaşayalım dünü, bu günü.
- tanıştığımız günden beri seni istiyorum, her gün her saat her dakika ..
- bir hafta oldu tanışalı
- bazen bir an bile yetiyor ..
yaklaştı .. sağ elini beline sarıp, sol eli ile duvara yasladı ..
nefes almaları gittikce zorlaşıyordu, beş dakika sonra kızı yüz üstü yatırıp sırtından öpmeye başaldı. bel çukurları, yumuşacık teni, ince vücudu onu başatan çıkarıyordu. çıplak bedeni sanat eserini andırıyordu, adeta işinin ehli bir ustanın özenerek hazırladığı, şaheser gibi. eşsiz ve gözalıcı ..
sırt üstü çevirip, dudaklarını bütün vücudunda gezdirmeye başladı. kız, efendisinin sadık hizmetkarı gibi erkeğin her yönlendirmesine itiraz etmeden uyuyordu. bundan zevk alıyor gibi görünse de, gözlerinde endişe vardı ..
- iyi misin?
- evet ..
- canını yakmak istemezdim
- bunu ben istedim.
- gidecek misin?
- hayır
- bunu beklemiyordum.
- dokunuşlarında bir şeyler var, öfke ..
- o yüzden beklemiyordum, öfke var evet. öfkeyi hisseden kadın genelde gitmeyi tercih eder, hayatımdaki tüm kadınlar bu yüzden gitti.
- ben kalıp denemek istiyorum
- üzüleceğini biliyorsun değil mi?
- biliyorum.
- daha önce nerdeydin?
- seni bekliyordum .. hiç değişmeyi denedin mi?
- değiştirecek biri olmadı.
- bana izin verir misin?
- o kapıdan çıkmadığın an, bu yetkiye sahip oldun.
- niye böylesin?
- sevgisiz ve kimsesiz bir çocukluk geçirdim, acı dolu gençlik, kabus gibi ömür sürüyorum. ezile ezile, ezmeye alıştım ..
- peki aşk?
- sadece seks vardı, aşk benim dünayama uzak.
- ya ben senin dünayana alışamazsam?!
- senin için dünaymı yıkmaya hazırım ..
gece kendini göstermeye başlamıştı, güneşin son ışıkları yerini karanlığa bırkatı ..
o yine karşısında durup elleri ile yüzünü kapatmış, iri güzel gözleri ile erkeği büyülemeğe devam ediyordu ..
Dünyanın en boktan sabahıydı.
Kuşum hiç susmuyordu,
Kafesindeki aynayı gagalayıp duruyordu.
Camımın önündeki lağım patlamıştı
Ve etraf bok kokuyordu ve kültablasını
Gece yatağa dökmüştüm.
Sabaha kadar bütün yatağa bulaşmıştı.
izmaritler ve küller arasındaydım, ölüyordum.
Güneş çoktan doğmuş ve batmaya hazırlanıyordu.
Telefon çalıyordu;
Verdiğim bir söz üzerine arayan eski bir dosttu.
Doğrulup günlük küfrümü ettim.
Bir süre oturdum yatakta.
Başım çatır çutur dökülüyordu avuçlarıma.
Duşa girip gereğinden fazla ayıldım.
Çıkıp bir bardak viskiyle açığı kapadım
Ve evden bıraktım kendimi;
Dayanılmaz istanbul trafiğine..
Lafı uzatmayalım.
Kötü bir cafe&bar'a gittik.
Sayısız tekila, bira ve viski içtim
Bir de adını bilmediğim bir kokteyl.
Fakat orospu çocukları içkilere öyle çok su koyuyordu ki
Ne yapsam sarhoş olamıyordum.
Muhabbet hiç iç açıcı değildi.
Eski arkadaşlarla asla eskisi gibi konuşulmaz.
Ben de "kötüyüm" ve "işim var" arası bir yalan söyledim.
Çıkıp yürüdüm biraz
Ve damsız alan ilk bara attım kendimi.
Zifiri karanlık ve kötü kokuyor.
Etrafta birbirinin kıçını avuçlayan erkekler,
Esrar çeken yaşlı kadınlar
Ve paraya aç travestiler var.
Tam benlik. Yalnız kalabilirim.
Kendimi bara attım
Barmenin tam karşısına.
Gereğinden yüksek bir tabure
Ayaklarım sallanıyor boşlukta.
Bir sek viski söyledim,
Barmen tatlı bir kız,
Sadece fazla makyajlı
Ve kendini müziğe kaptırmış
Hiçbir içkiyi düzgün hazırlayamıyor.
Koyduğu biraların yarısı köpük
Ve kokteyleri.. Tanrı bilir.
ilk viskiyi tek dikişte bitirdim.
ikinciyi de.
Üçüncüyü de söylemiştim ki
Yanımda oturan kadını farkettim.
Daracık ve simsiyah elbisesi,
Saçlarıyla uyaklı ela gözleri..
Yüzü için tanrı ne kadar uğraştı kimbilir.
Bacaklarından aşağı doğru kaydı gözlerim.
Uzun topuklu ayakkabılarına, ince bileğine,
Ve bileğindeki kuyruklu yıldız dövmesine takıldım.
Sanırım biraz uzun dalmışım.
Bakışımı farkeden yanımdaki yaşlı kurt:
(Yaşına göre iyi götürüyordu içkileri)
- O ayakkabıların içindekini görmek için
Bir çok şeyimi verirdim, evlat, dedi.
- Anlayamadım.
- Kadın, diyorum, çok güzel,
Belli bakımlı da.
-Evet. Doğrusu hoş parça.
- Kırmızı ojeye bayılırım;
Hele böyle körpeyse..
insan böyle kızlara baktıkça
Bütün gururunu yıkıp köle olmak istiyor..
- Haklısın. Bir dene istersen şansını, yer değiştirebiliriz.
- Yok artık.. Benden geçti böyleleri,
Şansımı arkamızdaki travestiyle deneyeceğim,
Yeterince sarhoş olursam o da..
- Yapma.. O kadar da umutsuz olmamalısın.
Ayaklarını yalatmak isteyen egoist kadınlarla dolu burası.
- Umarım haklısındır.
Göz kırpıp içkisine döndü.
Dünyayı düşündüm. Sıkıcıydı.
insanları düşündüm;
Farklı hayaller için aynı savaşı veren,
Farklı fantezileri olan,
Aynı yatakta bambaşka sevişen insanları..
Ne ilginçtiler. Neler vardı şu hayatta.
Ama hak veririm hepsine;
Bakımlı bir kadının sevilmeyecek bir yanı yoktur.
içkimi bitirip yenisini söyledim.
Ve kaybedecek ne var ki diyip
Yanımdaki kadına yaklaştım.
Kulağına eğilip bir süre parfümünü içime çektim;
- Yanımdaki adam ayaklarını yalamak için her şeyini verirmiş.
Abartılı bir şekilde kahkaha attı.
- Söyle arkaşına arkadaki travestileri denesin,
Veya yeterince parası varsa kapının önünde
Her şeyi yapacak o kadınlardan bulabilir.
- Bana travestileri deneyeceğini söyledi,
Ayrıca arkadaşım filan değil, sadece bilmeni istedim.
- Neden.. Bilmemi istedin?
- Bir nedeni yok, yalnızım ve sen güzelsin ve konuşcak hiçbir şeyim yok.
Hepsi bu..
Güldü yine uzun uzun, itici gelmeye başlamıştı.
- Sevdim seni.
- Neden?
- Dürüst birine benziyorsun, saf hatta.
- Şimdi ben de seni sevdim güzelim.
- Neden? (Dişleri bu bara yakışmayacak kadar beyazdı)
- Bana dürüst dedin hatta biraz "saf".. Dile benden ne dilersen!
- Niye. Yoksa sinsi bir zampara olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun.
- Hayır ben dürüst ve safım.. Kullan beni, sabaha kadar.
- Anlaşıldı. iyisi mi içkime döneyim.
Memnun oldum.. Adın her neyse.
- Sen bilirsin. Ben de memnun oldum.
içkime döndüm, yaşlı kurt,
Gözüne kestirdiği travestiyle dans ediyordu.
Barın gerisi aynı tantana,
Göz gezdirirken etrafa, az ilerde,
Bir oğlan dudaklarını yalayıp bana göz kırptı.
Orta parmağımı gösterip barmene döndüm.
- Bir viski daha, buzsuz.
Kafa yormaya değmezdi aslında
Hiçbir şey..
Sadece insan, özellikle içerken,
Bir şeyleri düşünmek isterdi.
Cebindeki parayı, sevdiğini,
Dışarda yağmur yağıp yağmadığını,
Yarınki maçları,
Barmenin ona nasıl baktığını
Kredi kartının son ödeme tarihini.
Saçmaydı belki ama yapacak başka bir şey yoktu.
Ben de bu şiiri yazmayı düşünüyordum o sırada.
Güzel dizeler kuruyordum kafamda,
Şimdi hatırlamadığım..
Birden bana döndü yüzünü,
Ela gözlerinde heyecan vardı.
- Sen kesinlikle safın teksin.
- Ee? kullanacak mısın beni?
- Hayır.. Yani bilmiyorum.
Önce tadına bakmam gerek.
Dudakları dudaklarıma yaklaşıyordu.
Hazırdım. Her zamanki gibi.
Fazla zor olmamıştı ve çok güzeldi.
Güzel kokuyordu, biraz içkili.
Ama ne yaptığından kesinlikle emin.
Birden çektim başımı geri.
Sevdiğim kız belirdi gözümün önünde.
En son onu öpmüştüm.
Başkası layık olamazdı artık dudaklarıma.
Bir tek onu sevmiştim.
Adını umursamadığım sıradan kadınlar
Koynumda şefkatli uykularına dalarken,
Ben, bütün düşlerden sıyrılıp
Onu düşünmüştüm.
Öpsem, aldatmak olmazdı belki adı..
Çünkü adı konulmamıştı.
Olsun.
Ben ona aittim artık.
Her ne kadar onun olmamı istemese de.
Kıyamazdım,
Kurduğum hayalleri incitmeye.
..
Gay olup olmadığımı sordu.
Olmadığımı söyledim.
Hesabı istemek için
Barmenin dikkatini çekmeye çalışıyordum.
Nedenini sordu. Özgüveni kırılmış.
Açık sözlülüğü hoşuma gitti.
Ona güzel olduğunu söyledim.
Neden öpmediğimi sordu bir daha,
iktidarsız olup olmadığımı sordu,
Öyleyse çekinmeden itiraf edebileceğimi söyledi.
Gecenin devamından korktuğumu düşünmüş olmalı.
Hayır, dedim.
- Sadece aşığım.
- Biliyordum, iktidarsızsın.
( Son kez duydum o rahatsız eden gülüşünü.)
Bakış açısına bağlı, deyip gülüşüne eşlik ettim.
- Penisini kaldırmanın tek yolu onunla sevişmek,
Ya da onu unutmak.
Çok kesin söylemişti. inen son dinden alıntı bir dua gibi.
- Tahmin edebiliyorum da, sen nerden biliyorsun.
- Hiç. Senin gibi bir çocuğa aşıktım eskiden. O söylemişti.
- Seviştiniz mi bari?
- Hayır. O sevdiği kızla hiç sevişmedi.
Ve hiç unutmadığı için, ben de onunla sevişemedim.
Söyleyecek bir şey kalmamıştı.
Umut çok azdı. Hesabı ödedim.
iyi geceler dileyip kalktım.
Çıkarken yaşlı kurtu göremedim.
Muhtemelen kötü bir otel odasında,
Varlığımı bile unutmuş bir halde,
Barda dans ettiği o travestiyi yalıyordu.
Ve ben, hala aşk'ı düşünüyordum.
Ağanın bir kızı varmış. Ama nasıl desem kız o kadar güzel ki hani kraker gibi bişey. Hiç bir şey yapmasan alır evinde bir ömür beslersin. Ağanın kahyasının bir oğlu varmış. Fazla yakışıklı sayılmaz ama dürüst namuslu biriymiş. Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi erkek kıza aşık olmuş fakat tabii ki kızın haberi yok. Kızı ülkenin dört bir yanından isteyen varmış ama armudun sapı üzümün çöpü diyerek kimseleri beğenmezmiş.
Neyse bizim genç artık dayanamaz duruma gelmiş ve kıza açılmaya karar vermiş. babası yapma etme dediyse de dinlememiş ve bir yolunu bularak kıza duygularından bahsetmiş. Kız alay edercesine gülmüş ve bir kendine bir bana bak, hiç yanıma yakışır mısın? Kendini bana nasıl layık görürsün demiş. Bunun üzerine genç artık buralarda duramam, bu acı ile yaşayamam demiş ve çekmiş gitmiş.
Aradan 10 yıl falan geçer ve genç baba ocağına döner. Yanında güzel bir eşi ve bir de dünyalar tatlısı kızı da vardır. Uğruna doğduğu topraklardan gittiği kızı görmüş. Güzelliğinden eser kalmamasına rağmen genç bir görüşte tanımış. Yanında kel kısa boylu göbekli biri varmış. O erkeğin gittiğini görünce kendisi de eşini ve kızını babasının evine göndermiş ve yanına varmış.
Sormuş;
-Beni tanıdın mı?
+Evet tanıdım.
-Yanında ki kimdi?
+Kocamdı.
Tabi genç hayretler içerisinde sormuş;
-Bu nasıl olur? Sen ki ülkenin dört bir yanında talibi olan, ağaların, beylerin aklını alan biriydin nasıl olur da böyle biri ile evlenirsin?
+Bu sorunun cevabını alacaksın ama daha öncesinden senden bir şey istiyorum.
-Ne istersen yaparım...
+Şu gül bahçesini görüyor musun?
-Evet.
+işte o bahçeden bana en güzel gülü getirirsen sorunun cevabını veririm. Yalnız sıradan bir gül istemiyorum, en güzelini istiyorum.
-Peki.
Sonra genç gül bahçesine dalmış. Tek sıra halinde güller diziliymiş. Daha ilk adımında çok güzel bir gül görmüş, almak için eğildiğinde bir arka sıradakinin daha güzel olduğunu farketmiş. ilk gördüğü gülün üzerine basıp, arkasında ki gülü almak istemiş. Fakat bir arkasında ki ondan da güzelmiş. Bir arkası bir arkası diye diye en son bahçenin sonuna gelmiş.
Bahçenin sonunda tek bir gül kalmış, oda yaprakları soluk, kokmayan, boynu kırık bir gülmüş. Dönmüş arkasına bakmış sağlam bir tane bile gül yok. Hep bir sonra ki gülü almak isterken diğerini ezdiğini farketmiş.
Yapacak bir şeyin olmadığını gören genç, elinde ki son sağlam gül ile kızın yanına gitmiş ve olanları anlatmış.
Ve kız ; Şimdi anlıyor musun neden bu adamla evlendim? Ben hep kısmetleri mi bir sonra ki için geri çevirdim. En sonunda bu adam kaldı bende mecburen bununla evlendim.
======
Yani bu hikaye de şunu anlamayız. bazen bir sonra ki diye diye elimizde bir bok kalmıyor.
Bu arada tam 14 dakikadır bu yazıyı yazıyorum. Okumayana çok kırılırım.
Yeni günün, koluna yansıyan turuncu ışığıyla kurtardı gözlerini uykudan.
ve kolunda yürüyen ufak bir karıncayı izledi bir müddet nefes bile almadan, gözleriyle yaprakların dansına eşlik etti.
Öylece bir kayanın üzerine oturup kurumuş ağaçların birbirleriyle sohbetini dinledi sonra, neşe dolu kuşların şarkılarını.
Hayat yoktu aslında ona göre doğada. Doğa kendisine can katanlarla yaşıyordu, onlarla yoğruluyordu.
Büyülenircesine seyretti bu tenha kalabalığı. -ya da tıka basa boşluğu-
Öylece saatlerini geçirdi bu koca sessizlikle. Bir annenin evladına, masmavi bir kazağı; özenle, ilmek ilmek örmesi gibiydi sessizliği.
ilmek ilmek.
Ne bekledi, ne de gitti. Sadece seyretti öylece akıp gitmesini karşılıkların.
Birden koca çalıların arasından gelen bir sesle irkilerek geldi kendine.
Kirpi miydi? Belki şansı varsa bir ceylan bile olabilirdi.
merakla, heyecanla kendini göstermesini bekledi; seyretti.
Çok bekletti bu belirsizlik onu, sesi hep geldi ama kendisi epey gecikti.
Ve nihayet görünen bir eldi. yara bere içinde kalmış; hem muhtaç, hem de yardım etmek için yanıp tutuşan bir el.
Bu gariplikten hiç ürkmemiş olmanın şaşkınlığı; onu çıkarmak, ona ulaşmak için dolup taşan isteğiyle birleşince, uzattı elini çalılıkların arasına.
Arada metreler vardı oysa ki; ağaçlar, çalılar ve bataklık. Yine de çekti kendine, çekildi ele.
Ve karıştı renkler birbirine, örtüldü doğanın üzerine.
Uzun zamandır onulmaz bir umut bekleyişinin karşılığıydı bütün hepsi.
Karıştı doğaya sessizce.
burada okuyan insanlar var.
hele ki uzun emek verilmiş ve eğlenceliyse.
hem artını verdim. hem okudum hem de hocanın maç sonu hüzünlü yürüyüşünü aklıma getirdim.
sen yaz kardeşim biz okuruz.
t: mangalcı selçuk karakteri harika olan öyküdür.
biraz karnım acıktı da.*