Ulan yine mi aşk. Bi bitmediniz gitti bak bir örneği var güzel köylü. Bunlar yıllardır var. Bize daha farklı bir kafa gerekli. Onu da siz düşünün. Zira senarist olmanızın ne anlamı var.
Sümerlerin ilk yazılı eserinde şöyle yazıyormuş: “Lütfen rahatsız etmeyin, henüz ölmedim.” Düşünce denizinin içinde boğulmaktansa uykusuzluğumu biraz gidersem iyidir aslında. Bu banka uzansam saatlerce uyuyabilirim galiba. Kimse de rahatsız etmeyeceğine göre “Lütfen rahatsız etmeyiniz, ölmüşsem de sıkıntı yok.”
gerçekten yaşansa olaya şahit olanların yarısının kalıcı beyin hasarına kalan yarısının kör olmasına sebep olacak olan eylemdir. düşünsene elinde güğüm kıllı mıllı bir adam çıplak geziyor..
burada okuyan insanlar var.
hele ki uzun emek verilmiş ve eğlenceliyse.
hem artını verdim. hem okudum hem de hocanın maç sonu hüzünlü yürüyüşünü aklıma getirdim.
sen yaz kardeşim biz okuruz.
t: mangalcı selçuk karakteri harika olan öyküdür.
biraz karnım acıktı da.*
“Benim yerimde olsaydın, benim yerimde olmak istemezdin.” Onur Ünlü
Bir nisan güneşi parlıyor Ankara’da. Kuş seslerine eşlik eden kornalar, bahar kokusuna karışmış egzoz dumanı, iyi kalpli insanlarla omuz omuza, kol kola, el ele yürüyen kötü kalpli insanlar… Her güzelliğin içine karışmış fazlaca kötülük ya da her kötülüğün görünmez yaptığı bir parçacık iyilik. Şehrin bütün kirliliğini ortadan kaldıran, tüm çirkinliğini bembeyaz örten kışa el sallayarak yürüyordum sokaklarda. Ne acelem ne de varacak bir yerim vardı. Zaten Ankara, varacak bir yeri olmayanların mütevazı hayatıydı. Ben de olabildiğine mütevazı bir adamdım. Bakabildiğime uzun uzun bakıyor, bakışlarımdan rahatsız olanlardan hemen gözlerimi çekiyordum. iyi bir çocuk olursam Şirinler’i görebileceğimi söylediklerinde küçücük bir çocuktum. Küçücük, iyi bir çocuk oldum. Sonra Şirinler’i artık televizyonda bile göremeyeceğimi öğrendim. Böyle bir durumda bir çocuğu nasıl olurda iyi olmaya, iyilerin daima kazanacağına inandırabilirsiniz ki? Ben inanıyordum. iyilerin hala kazanacak savaşları vardı. Anneme “iyiler neden savaşır?” diye sorduğumda, kötülerin daima savaş çıkaracak bahaneleri olduğunu söylemişti. Ve savaşacak kadar, savaşı kazanacak kadar güçlü olmam için tabağımdakileri bitirmem gerektiğini ekledi.
Aydan gelen fil
Pudra şekeri gibidir
Dökülür üzerime
Aydan gelen fil
Gözlerini de kapatıp uzanır dolunaya
Tam da yolun ortasında
Hayallerinden vazgeçip kalır burda
aydan gelen fil
Aydan gelen fil
Sözlerinize inanıp tırmanır dağlara
Tam da yolun ortasında
Hayallerinden vazgeçip kalır burda
Yolda filden bir masal öğrendim
Masala göre bütün yıldızlar sırayla evreni aydınlatırmış
Gündüzleri bu işi güneş yaparmış ama gece olunca sıra aya gelmiş
Ay kabul etmemiş. "Sıra annemde" demiş
Annesi kardeşlerini besleyebilmek için hamur yoğuruyormuş
"Kızım" demiş "Ellerim hamurlu, benim yerime sen aydınlat bu gece?"
Ama ay yine direnince annesi sinirli elleriyle sıkıştırmış ayın yüzünü
Ay hamura bulanmış
Yüzünü ne kadar yıkarsa yıkasın su, ayın annesinden korktuğu için lekeleri temizlememiş
Ayın yüzündeki lekeler bundanmış
işte o gün ay suya küsmüş
Sudan gelen kedi
Fille hiç barışamamış
Vatanı aydır diye
Sudan gelen kedi af dilemiş, af dilemiş
Tam da yolun ortasında
Hayallerinden bir umut doğar ona
Şu merdiven başında pazarlık yapan kadın bir fahişe mi ?
+hayır.
-peki ya o ? sokağın başında bacaklarını gösteren.
+hayır.
-peki ya şu kadın ? baksana nasıl da şehvetle bakıyor.
+hayır o da değil.
-burada hiç fahişe yokmu baksana şu kadınlara nasıl da giyinmişler.
+fahişe nedir bay burton.
-tenini parayla satan aşşağılıklardır bay vencanze.
+hayır bay burton. fahişelik bu değildir.
-neymiş peki fahişelik.
+fahişelik insanların hayatını bilmeden onları aşağılamak ve yargılamaktır. sokağın sonunda bir berber var bay burton. lütfen aynaya bakınız. orada var olan en büyük fahişeyi göreceksiniz