Şimdilerde 25'li yaşlarda olanların çocukluğunda vazgeçemediği atari oyunu. Çocukların oyuna fazlasıyla ilgi göstermeleri sonucu annelerin de televizyonu bozuyor yalanını ortaya attıkları oyun.
Her ne kadar televizyonu bozuyor deseler de geceleri çocukları yatırdıktan sonra kendileri oynarlar.
bir musluk tamircisinin bile koskoca prensesi nasıl sikebileceğini bizlere ders niteliğinde öğreten ve gerek ejderha öldürmekle gerekse hoplayıp zıplamalarıyla abazalığın nelere kadir olduğunu gösteren ufak boylu abimizdir. bir de bunun yancısı vardır luigi, o her daim ele talimdi yamulmuyorsam.
vay be mario amca diğer oyunlardaki gibi düşmanları elindeki silahlarla perişan etmez o sadece üzerine atlar ve yoluna devam eder. eski günlerin en iyi hatıralarından.
ataride başlarda becerip birkaç bölüm öteye gidemezken, sonra mahallenin tecrübeli abileri tarafından aldığım taktiklerle 8'in 1'ine kadar gelebildiğim, ancak yıllar sonra o lanet prensesi kurtarabildiğim oyundur.
hayatımın oyunu. oynadığım ilk bilgisayar oyunu. en uzun süre oynadığım bilgisayar oyunu. bir zamanlar beni bilgisayara bağlayan yegane şey. çocukluk kahramanım. kırmızı t-shirt koleksiyonu yapmama sebep olan oyun...
bir kemal sunal filmlerini nasıl yıllar sonra izlesek güleriz,
bir nirvana'yı, the beatles'ı ve metallica'yı nasıl yıllar geçse de her dinlediğimizde coşarız,
super mario da aynen böyledir. o prensesi milyonlarca kez kurtarmış olsak da oynarız bıkmadan. ne yaşa bakarız ne pozisyona.
yıllardır o orospu prensesi kurtarmak için dakikalarımı, saatlerimi, günlerimi harcadığım oyun. ama mario abi için canımız feda.
(bkz: mario baba bizi diskoya götür)