seksenlerde cocuk olmak diyince akla gelen oyunlardan biridir. aslı mario'dur fakat daha bir gazla oynansın daha bir talep görsün diye ayar verilmiştir ismine. devam eden versiyonlar için yeni isimler de çıkabilir; mario sana inanmıyorum, yuh artık mario.. gibi.
her bölümün sonunda uyuz bir yaratık çıkıp "thank you mario but princess is in another castle" diye bir uyarı verdiği , ancak son bölümde doğru kaleyi bularak ejderhayı öldürüp prensesi kurtarabildiğiniz oyun . piyasaya ilk çıktığı zamanki oyun teknolojisine çok üst seviyede bir oyundur . içerisinde gizli tüneller , boşluklara gizlenmiş mantarlar ve sınırsız sayıda can kazanacağız bölümler mevcuttur . bitirince ne mi oluyor ? oyun zor versiyonuyla tekrar baştan başlıyor .
"thank you mario but princess is another castle" mesajı ile tam sekiz kez karşılaşıp, bıkmadan, usanmadan, yılmadan prenses peşinde koşabilen bir abimizdi mario. bir mantar yer, iki katı olurdu. bir de can mantarı vardı, o pek çıkmazdı, gizli yerlerde olurdu.
kendine has yari dijital yari mekanik sesiyle, o oyle arkada umarsizca duran bulutlariyla, yesilligiyle, borusuyla, tosbagasiyla, mantariyla hayatin anlaminin kendisinde gizli oldugu hissi veren tum zamanlarin en iyi oyunu.
geçmek için koca bir yaz ter döktüğüm, parmaklarımı su toplattıran, oynarken saatlerce oturduğum koltuğun pofuduk, kabarık minderini, ramazan pidesi gibi yassılaştırmama sebep olan oyun.