Sıraya girip, içine kahverengi bir şeyler atılmış ve bu tanımsız sıcak suyu plastik bardakla ezberlenmiş, basma kalıp bir iki cümleyle önünüze koyulması karşılığında ederinden daha fazla para verdiğiniz, ve bunu modernizim, sınıf atlama, karizzma yapma ya da her ne haltsa işte sandığınız mekan. Anlamıyorum her köşe başında , her alışveriş merkezinde, her yerde olan folloş olmuş bir mekana girince insan kendini nasıl özel hisseder ki, özel hissetmezse neden sağa sola öyle" işte burdayım, oturuyorum " diye bakar ki?
Bir kere bize ters bu seri, her 100 m de bir kahve içme olayı. Bizde kahve önemlidir:
Dost yemekler, kahveyle noktalanır,
Ciddi işler, kahve içerek konuşulur,
Kız istenir kahve eşliğinde,
Özel bir anlamı, özel bir yeri vardır bizde.
Bu her şeyi fast foodlaştırma çabamızı anlamıyorum, zorlanıyorum.
Yurt dışında , her köşe başına bir şube açarak küçük işletmeleri batırmış, pahalıysa iyidiri ezber belleyen toplumumuzu da rahat koltuklarında otururken kazıklamaya başlamış işletmedir . bunlar görünen gerçekler , hani siz o kocaman caddeye bakan koltuklarında dışardan geçen insancıkları izleyip tadı aslında herhangi bir yerde içebileceğiniz veya evde hazırlayabileceğiniz kahveden farkı olmayan ama telafuz etmeyi beceri sanıpta ısmarladığınız kahvenizi yudumlarken , starbucks afrikadan yok pahasına aldığı kahve çekirdeklerini yudumladığınız kahveye çevirmektedir. Kahvelerin çekirdekleri afrikadan ( büyük bir kısmı Etiyopya) gelir starbucks ın yıllık cirosu 88 milyon dolardır. Yani Etiyopyanın yıllık ülke olarak milli servetinin yaklaşık üç katıdır. Starbucks elli iki fincan kahve yapabileceği kahveyi bir paunddan daha az bir paraya satın alır , çiftçiler ise kendi ülkelerinden çıkan ve dünyanın en büyük kar yapan şirketlerinden birisi olan starbucksı beslemeye devam eder, isteyerek mi tabiki hayır ancak başka seçenekleri yoktur. Etiyopyanın kahvesini tescil istemi ise büyük bir starbucks atılımıyla engellenmeye çalışılmaktadır.
amerikalilarin bir nevi bufe muamelesi yaptigi , turklerinse yere goge sigdiramadiklari kahveci. amerika'da okula / ise giderken, starbucks gorulur, iceri girilir kahve ya da baska bir turde icecek alinir ve disari cikilir. ya da ogle arasinda gidilir, icecek alinir. 10-15 dakika oturulur arkadaslarla sohbet edilir ve gerisin geriye ise donulur. kim kime dum dumadir. kimse sizinle ilgilenmez, ne ictiginize bile bakmaz. hatta hergun ayni seyi istersiniz de, tezgahtar bunun farkinda bile degildir. insanlar starbucks'in kahvesinden ya da mochasindan ya da diger iceceklerinden daha guzelini, lezizini yapan; hatta bunu da ucuza satan dukkanlarin varoldugunu bilirler. ama turkiye'de insanlar bunu bilmezler. amerika'nin koklu cafe zinciri, turkiye'ye gelmis, pahali ama yeni tat, su gitmis, bu gitmis, ben de gidicem, cart curt...
yahu amerika'nin bir numarali kahvesini uretmiyorlar, daha lezzetli bir icecegi daha ucuza bulma sansin var. ama hala starbuck diye diye oluyor insanlar.
yuh size be!
bence starbucks, ozenti millet oldugumuzun en buyuk kanitidir.
aslında yurt dışında gayet ortalama bir kahve dükkanı zinciriyken türkiye pazarına açılmaya karar vermiş, ultra zeki tikilerdeki para potansiyelini görerek fiyatlarını ona katlamış ve deli gibi kar etmiş şirket.
böylece çoğunlukla niteliksiz, ama paralı bir kitlenin mekanı olmayı seçmiş, öte yandan kendisinden nefret eden ikinci bir kitlenin de doğumuna sebep olmuştur.
itinayla çekilmez bir ortam haline getirilmiştir.. iğrençtir.
bu akşam kitapçıdan çıkmış arbat üzerinden dolaşıp smolenskaya'dan metro'ya binmeyi planlıyordum. Dom Knigi'den çıkıp yeni arbat üzerinden eski arbat'a indim ve ne göreyim, kaşımda starbucks duruyor. Arbat'a çıkmayalı gerçi daha 2 haftadan az olmuştu ama orada, karşımda bir anda starbucks dikilmişti. Hemde neredeyse arbat'tın en büyük dükkanı olmuştu. Belki Pushkin'in evinden bile büyüktü. Şok oldum, bunca zamandır şokolonitsa'ya kafe haus'a alışmış bünye şaşırdı. içeriye şöyle bir göz attım, kesinlikle dünya'da gördüğüm starbucks'lar arasında en hızlı, en temiz, en düzenli ve en güler yüzlü personele sahip olanıydı. Geçtim kafeye, ben de havaya girmişim siparişi ingilizce verdim. Karşımda kek turistlere mcLenin t-shirtlerini 20 USD'den satmaya çalışan babuşkayı seyrederek beyaz çikolatalı moka'nın tadına vardım.
ecnebi memleketlerini ve türkiyeyi gezen çoğunluk ecnebiye sorduğumda;
"hani sizim şu her sokakta bulunan büfe,market gibi yerler var ya heh işte onlar gibi starbucks diğer ülkelerde, ne hikmetse sizin ülke insanı bi haltmış gibi görür burada kahve vs içmeyi "
efendim bizim milletin kendi kahvesi vardı, hatta kahve kültürü diye bir şey vardı. yeri gelince uzun sohbetlerde mevzusunu açıp sonuna kadar gidebileceğimiz. ee noldu? şimdi mis gibi türk kahvesi yerine latteymiş, frappuccinnoyu mu konuşacağız? daha neler...
en iyisi mi gidilir kalabalığın en yoğun olduğu güzelim yer eminönü'ne alnır kuru kahveciden bir paket kahve. gerisi berisi yok bunun.
taksımdekı aslında muhtesem bır ders calısma mekanı olan kahveci. sigara içenleri dışarda oturmaya mahkum eder, ikinci üçüncü katındaki masalar özgür ve temiz ciğerlere kalır. klasık müzik ve kahve eşliğinde ders işte. yeme de yanında yat derler adama.
hemen hemen her sözlükte bok atılan mekan. hiç anlayamadım nedenini. nedir bu insanların starbucksla alıp veremedikleri? güzel kahvesi olan, güzel bir mekandır starbucks. tikkysi de vardır senin benim gibi kahvesini sevdiği için giden insanı da.. heryerde yok mu zaten tikky diye tabir edilen insanlar. neyse uzatmayacağım, starbucks iyidir, güzeldir. caffe americano'su tavsiye edilir.