herkesin anlıyomuş gibi "stanley kubrick" bir başka deyişine anlam veremediğim, stanley kubrick filmleri ile artislik yapanların ondan hiç birşey anlamadığını bildiğim yönetmendir.
kim onu anladıysa bence yalan söylüyordur.
a clockwork orange ile tanıştığım sinema dehası. sonrasın da full metal jacket ve eyes wide shut *ı izledim. otomatik portakalda * bir insanın serseriyken nasıl pavlovun şartlı refleksine benzeyen bir dayatma ile masum, suçtan uzak, tamher eve lazım bir beyefendi olduğunu gösterdi. gerçekliği tam manası ile abartısız veren bir dahi. sosyal mesaj değil, gerçeği veriyor filimlerinde.
steven spielberg ölüyor ve cennete gidiyor. ancak incili kapıdan içeri girmesi engelleniyor. çünkü tanrı yönetmenleri sevmiyor. aynı anda içeriye bisikletiyle, üzerinde yırtık bakımsız eşofmanları ve jimnastik ayakkabılarıyla birisi giriyor. spielberg: "iyi de bu kubrick degil mi?" diye soruyor. "hayır" diyor aziz. "tanrı o. ama kendisini stanley kubrick sanıyor."
Az ve öz çalışmış ama ne yazıkki 2001: a space odyssey en iyi efekt oscar'ı dışında hiç en iyi yönetmen oscar'ı alamamış hakkının yenildiğini düşündüğüm nickimin ilham kaynağı sinema dinimin tanrısı insan üstü yönetmen bir diğeri için (bkz: Alfred Hitchcock).
deha...her ne kadar yeterli olmasada 2001 yılında 'a life in picture' adında bir belgesel yapılıp hayatını 2 vcd genişliğine sığdırmaya çalışmışlardır...
barry lyndon filmini 300çekim gününde çekecek kadar mükemmeliyetçi, sadece nicole kidman'ı role yabancılaştırıp o rolü gerçekten oynaması gerektiğine inandığı bir sahnede 80'den fazla tekrar yaptıracak kadar parlak bir görsel stile sahip, otomatik portakalın başrolünü (malcolm mcdowell) film öncesinde sonrasında gerçek bir otomatik portakal hayatı yaşatıp filme hazırlanmasını sağlayacak kadar dahi bir yönetmen.
dr.stranglove filmi ve cekimleri sirasinda peter sellers'la korkunc bir catisma halinde olmasina karsin, neredeyse filmin yarisinda sellers'a "peter'cigim sen dogaclama yap, bizde cekelim" demis ve sellers'a mest olmus, sinemanin en buyuk yonetmeni.
sanki akademinin aslında ne kadar da içi boş oscarlar verdiğini kanıtlamak için dünyaya gelmiş en büyük yönetmen.bunu söylememin nedeni,kendisine hiç en iyi yönetmen oscarının verilmemesidir.ister beğenin,ister beğenmeyin en azından bir tanesini bile fazlasıyla haketmiştir kendileri.
neyi anlatıyorsa, onu mükemmelleştirmesi ile diğerlerinden ayrılır. genelde üslubu istihzalı bir anlatımdır. dr strangelove'da kara mizahın tepesine çıkar, full metal jacket de ise dalga geçerek alın size savaş der, the shining de ise; can yücel'in shakespeare'nin sonesini çevirip orijinalinden iyi hâle getirmesi gibi stephen king'e selam çakar.