bugün

şuan hala içinde bulunduğum psikolojik rahatsızlık.
hayata 1-0 yenik başlama durumudur. anlıyorum, elinizde değil, ancak sosyal insan taklidi yapabilirsiniz, ben öyle yaptım, şimdi ise hacıyla camiye, şarapçıyla meyhaneye gidiyorum.
ha çok sosyal olmanın ne faydası var? vallahi hiç yok, bir de etrafta ''insan sarrafı'' kafasında gezen kendini beğenmiş idiotlar var, onları siklemediğiniz zaman tamamdır. insanlardan istiğna etmeyin, gerekirse kalplerini kırın, bakın görün nasıl da el üstünde tutulacaksınız, ayrıca toplumda itibar kazanma, çabuk sosyalleşme çabasında olmayın. her insan biraz asosyaldir.
kendin gibi davran da, hep yalnız kal gerekirse; ama hep kendin ol. mühim olan bu.
bendede olduğunu düşündüğüm psikolojik rahatsızlık, söylendiği gibi sosyalleşmeyle azalmaya başlıyor.

artık fobi mobi kalmadı bilin istedim.
ailelerin suçudur. üniversiteden mezun olmu$ tek fatura yatırdığı yok. ne bekliyorsun ki?
bir insanın dışarıya sağ ayağımı atar atmaz, elinin ayağının titreyerek ortalarda dolaşması.
asosyallikle karıştırılmaması gereken rahatsızlık. asosyallik zamanla fobiye çevirebilir.
yaratıcı drama kursuna kaydolun. geçer.

müracaat: müdüriyet.
http://www.psikiyatripsikoterapi.com/testler_8.asp
fobim olmasaydı hepinizi geçerdim düşüncesi, mükemmelliyetçilik.
bugün itibariyle sahip olduğumu öğrendiğim hastalık. özellikle toplum içinde sık sık yaşadığım yüz kızarması problemimin sebebi buymuş meğer. tedavi yollarını araştırmaktayım ancak en etkilisi psikoterapiymiş sanırım.
aslında bu durumun birçok dışsal faktör nedeniyle oluştuğunu düşünüyorum. metroya bindiğimde o kadar kızarırdım ki, özellikle de sabahları o kalabalıkta millet tutunacak yer bulamazken ben herkesin bana baktığını düşünürdüm. tam binecekken kapı kapanırsa eyvah eyvah... içeri girdiğimde yer yarılsa da içine girsem derdim.

derse biraz geç kaldığımda anfi'deki öğrencilerin bana çevrilen bakışları... anfi'nin en arka sırasına oturmama neden olurdu. zannediyorum ki öğrencilik hayatım boyunca hep en arkalarda oturmama sebep olan duyguydu bu.

yolda yürürken hep önüme bakmamın sebebi de bu olsa gerek. insanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezinirken ben ellerimi cebime koyardım. gözlerimi ise yere dikerdim. sanırsın tüm dünya beni izliyor. daha sonra yüzde meydana gelen kızarmalar, birinin karşısına çıkınca heyecandan nefes nefese kalma, konuşulan kişinin yüzüne bakamama, sürekli dış dünyayı gözlemleme çabası ve kontrol altına alınmak istenen jest ve mimikler. hareketlerin de bir canı olacak ki ben kontrol altına almaya çalıştıkça onlar da bağımsızca hareket etmeye çalışıyor. en son, metro merdivenlerini ikişer ikişer iniyordum istemsizce.

hayatımda hiç kişisel gelişim kitabı okumadım. hiç psikoloğa veya psikiyatriste gitmedim. sosyal fobiyi aslında bir hastalık olarak kabul etmekten öte, bunu herkesin içinde var olan ama bende biraz dozu kaçmış, aşırıya kaçan bir durum olarak algıladım. sosyal fobi! onu nasıl yenebilirimden ziyade onu nasıl içselleştirebilirim diye düşündüm. çünkü çok iyi biliyordum ki bir şeyi doğal karşılarsan o abartı olmaktan çıkar ve kişiyi olumlu yönde etkiler. stres gibi düşünün. az stres iyidir, çok stres zarardır.

bir gün yolda dikkatli bir şekilde yürüyordum. tüm insanlar beni izliyordu sanki.* çizgilere basmadan yürümeye çalışan bir insan değilim ama fobimi yenmek için çizgilere basmadan yürümeye çalıştım, amaç biraz da eğlence olsundu. birkaç adım attım ve yüzüstü düştüm yere. düşmeye ne kadar da hazırlıksız insanoğlu denen yaratık! o kadar önemsediğim toplum(insanlar), kimse benimle ilgilenmiyor, görmüyor! yere yavaş bir şekilde düştüm ama birkaç kişi gelip beni kaldırmalıydı. en azından "bir şeyin yok ya, iyi misin" diye sormalıydı. ama nerdeee? düşmek insana ne kadar da iyi geliyordu bazen. sosyal fobimi yenmemde en önemli dönüm noktasıdır bu olay. anladım ki, kendime aşırı derecede önem veriyormuşum. toplum denen zıkkım o kadar da kaale alınacak şey değilmiş.

şimdi metroya biniyorum. sağa sola boş boş bakıyorum. bazen kitap okuyorum. bazen müzik dinliyorum. arkadaşlarla toplandığımızda olduğum gibi davranıyorum, ne kendimi çok düşünüyorum ne de diğer insanları. hava güzel olunca gideceğim en uzak yere yürüyerek gidiyorum. evde bazen "düşme provaları" yapıyorum.

dışardaki insanlar keşke sizi sizin kadar düşünseydi de sosyal fobiniz olsaydı yeter ki. kızılayda kaç kez kendi halinde ağlayan insan gördüm, kaç kez bayılan insan gördüm. birçoğuna yardımcı olmaya çalışarak insani görevimi yerine getirip vicdanımı rahatlattım. hiç tanımadığım insanların en özel duygularını, en bilinmedik anılarını paylaştım. olaya "insan" nazarından bakıyorum. bu kalabalıklar "yamyam"dan başka bir şey değil. ve ben de ne yazık ki "yamyam"ların bir parçasıyım.

demek ki sosyal fobimizi yenmek için ne yapıyormuşuz? "yere düşüyormuşuz", sonra da "kendimize gülüyormuşuz"*
evde oturup televizyon izlemek ve internet başında haddinden daha fazla zaman geçirmeyle oluşan ruhsal hastalıktır. ilacı dışarıda elden geldiği kadar fazla zaman geçirmektir. televizyon ve internetin oluşturduğu sanal kişilikleri baz alarak kendini yorumlamak bu sıkıntının temel kaynağıdır. dışarı çıktığınızda insanların sanal kişilikleri taklit ettiğini, insanların aslında kişilik bunalımında olduğunu tespit etmek zor değil. dışarıda zaman geçirip, bu insanları tanıdıkça aslında sosyal hayatı kazanmaya çalışmanın büyük bir yanılgı olduğunu anlayabiliriz. bunun anlamı insanlara tepeden bakmak değildir. aslında bütün insanların kırılgan olabildiğini görebilmektir.
bir iki aylık ilaç tedavisiyle ciddi ilerleme kat edilebilen hastalıktır.

psikolog seansımı anlatayım, psikologa gitmeden zaten bu hastalığı bayağı bir araştırmış, kendimde olduğunu tespit etmiş ve sadece ilaçla çözülebileceğini düşünüyordum,

ben :-zaten araştırdım, böyle böyle oluyor belirtileri bunlar, rahatsızlığım sosyal fobi.
doktor :- ee benden gelmiş ilacımı ver gideyim der gibi bir halin var (kapak)
ben : kem küm , ee napacaktık belliki benim kafada biraz sorun var, konuşmayla hallolcak bi durum yokki, başkasının yanında ağzımı açamıyorum, durumun farkında olmama rağmen istesemde konuşamıyorum.
doktor :madem öyle al bu ilacın, 15 gun sonra gel konusalım
ben :neyi konusacaz dedimya ilaçlık birşey (15 gun sonra tekrar para bayılmamak için)
doktor :tamam o zaman 10 gün sonra gel ilacın etkilerini konuşalım.

neyse, cipram verdi 3-6 ay kullan 1 ay sonra etki etmeye başlar, sakın bırakma dedi,
aldım 1 ay kullandım herşey deişti artık çok rahat konuşur hale geldim 1 ay sonra ilacı bıraktım anında tekrarladı
hastalık, bu şekilde 3-5 kez hep 6 ay kullanıcam diye başladım en çok 1 ay kullandım her geçişinde bıraktım , düzenli kullanamıyorum olmuyor, ama bu şekilde bile rahatsızlık yuzde 70 azaldı gibi keşke kullansa idim tam geçerdi tahminim, yine alıştığım deilde saygın ust level birilerinin yanında etkileniyorum bir 6 ay yine başlasammı dediğim oluyor ama artık eskisi kadar hasta deilim geçti gibi artık ondan tekrar başlamıyorum.

bu rahatsızlığı olana cipram tavsiye ederim 8 lira kutusu gunde sabah 1 tane atıyon. kucuk bir ilaç, önce başka bir doktor lustral vermişti , lustral ters etki gösterdi
iyileştirmek yerine artırdı, zaten ilk 1 ay artma eğilimi gösterebilir rahatsızlık diyor prospektüsünde, doktor bunu deyince daha hafif diyerek cipram verdi, 1 ayda ciddi etki gösteriyor, ilk 10 gün hiç etkisi yok gibi az sabretmek lazım, tek kötülüğü biraz uykulu olmaya sebep oluyor birde içinde bulunduğun içine kapanıklıktan öyle bir çıkıyorsunki, şımarıp durumu abartıp gereğinden fazla espriler yapıp şıçmaya sebep olabiliyor, aman dikkat.
sahip olup olmadığımı anlamadığım fobi. tanımadığım birine soru sorabiliyor, onunla konuşabiliyorum. arkadaşlık kurmakta sıkıntım yok, lakin arkadaşlık kurduğum çoğu insanın yanında huzursuz hissediyorum, telefonlara çıkmadığım oluyor, sosyalleşmek istemiyorum. acaba istemli bir durum mu yoksa gerçekten bu fobiye mi sahibim bilmiyorum. eğer sahipsem verebileceğim tavsiye şudur: diğer insanların sizden bir farkı yok, çoğu zaman eksiği var. onu gözünüzde çok yüceltip kendinizi aşağılamayın. dışarı çıkmayı, insanların olduğu yerlerde bulunmayı ihmal etmeyin (insan 1 gün bile dışarı çıkmadığında etrafa yabancılaşabiliyor) kısacası kafanızı yalnızlık kavramına çok alıştırmayın, zira yalnızlık insanı kendine acayip çeken bir şey. ama ne yazık ki sosyal ya da sosyal olması gereken varlıklarız.
şizofrenik davranışların bir adım öncesidir.
şizofreniyle alakası olmayan insana kendini bazen bir böcekten daha değersiz hissettirebilen bir durumdur. depresyon ve alkolizmden sonra en çok rastlanan üçüncü psikolojik rahatsızlıktır. insana hayatı kabusa çevirtir. kendisinde olmayanların hiçbir zaman anlayamayacağı, fiziksel bir rahatsızlıktan çok çok daha fazla insan hayatını karartan bir ilettir sosyal fobi.

farkedildiği zaman kişinin sürekli kendini kontrol etmesine, tetikte beklemesine sebebiyet verdiği için etkisini iki katına çıkarır.
üniversite yıllarımın başlarında ucundan kıyısından bende olduğunu fark ettim.
hani şimdi üniversiteli arkadaşların derslerde yaptıkları sunumlar var ya hah işte ben o sunumlardan kaçtım uzunca bir süre. kaçtıkça büyüdü bu anlamsız korku, büyüdükçe kaçtım. başta bu kadar rahatsız edebileceğini düşünmüyordum. derste söz hakkı almayarak, alsam da kısa kısa cümleler kurarak, çok fazla arkadaş ilişkilerine girmeyerek gayet makul ve silik bir hayat yaşadığım için bu rahatsızlığın bende ne denli varolduğundan bihaberdim. bir süre sonra aslında herkesten farklı ve normal olmayan bir hayat yaşadığımı farkettim. ve bu farkındalıklar daha çok içime kapanmama kendimden soğumama neden oldu. bu lanet duygu zaman geçtikçe hedefini yakalamaya çalışan bir polis gibi çemberimi daraltıyordu. bu sunumlarda yaşayacağım panik yüzünden kaç dersten sıfır almayı göze aldım. düşünün ki o kadar zor geliyordu bana. hocalarım bu durumu bilmedikleri için onların gözlerinden de düşüyordum ki notlarımda da inanılmaz bir düşüş yaşamaya başlamıştım.

kendini ifade edememenin ne kadar acı ve insana koyan bir his olduğunu yaşamayan bir insan kesinlikle anlayamaz.

zaman geçtikçe içime kapanmaya, daha az insanla görüşmeye hatta birçok derse girmemeye başladım çünkü sürekli kendimi suçluyordum. bir insanla konuşurken heyecanlanıyor, yüzüm kızarıyordu. ve sürekli acaba şu an bendeki bu değişiklikleri farketti mi hissi.. bu iğrenç his resmen benliğimi esir almıştı ve kanser hücresi gibi kişiliğimin her tarafına hızla yayılmaya başlamıştı. sürekli kendi kendimi aşağılıyordum. halbuki benim elimde olan bir şey değil ki bu ne yapalım yani böyleyim işte ben mi istedim bunu..
kaç kere ağladım, kaç psikolojik kitap okudum, kaç psikoloğa gittim hatırlamıyorum. hatta bu dengesizlikler yüzünden bir sene sınıfta kalmıştım. bunu ilk defa burda söylüyorum.

çok zaman sonra kendi içimde ciddi mücadeleler vererek, kendi kendimi telkinleyerek aştım bunu.
zor oldu ama aştım..

izin verirsek bir yanlış, çorap söküğü gibi bazen tüm hayatımızı arkasına alıp insanı mahvedebiliyor.

bunu yazma amacım kendini az da olsa böyle hisseden arkadaşlar varsa aramızda, yalnız olmadıklarını göstermeye çalışmamdır.
çünkü dediğim gibi yaşamayan insanın anlaması mümkün olmayan çok hassas bir konu bu.

gelelim yapılabileceklere..

tek kural.. yırtık olmak..

evet arkadaş, yüzün kızarsa da, sesin titrese de, kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği bir şey dilinin ucuna geldiği anda söyleyeceksin onu. yavşaklarla dolu bir toplumda olduğumuz için bir ortamda biri heyecanlanmayagörsün sıçarlar adamın ağzına. hah işte o durumda da susmayacaksın. yapıştıracaksın cevabı. gerekirse ağır konuşacaksın kıracaksın ama kendin için yapacaksın bunu. kimsenin ne olursa olsun seni ezmesine izin vermeyeceksin bu fobinin bile. yok arkadaş bunun başka çaresi, çözümü yok.
biriyle konuşmakta zorlanıyorsan aklına gelen saçma sapan şeyleri bu his seni sarıp sarmalamadan önce söyleyeceksin.
yeri geldiği zaman 'ben böyleyim haysiyetli biriyim yüzüm kızarır senin gibi onursuz değilim' diyip gülebileceksin mesela. saçma olsun anlamsız olsun ama söyleyeceksin.
unutma su götürmez bir gerçektir ki kaçmak, seni hayattan daha fazla uzaklaştıracaktır.

şu hayatta öyle salak öyle boş insanların neler neler yaptıklarına bir bak. değerli hisset kendini.. ama gerçekten kendine hissettir bunu. yeri geldiğinde dalga geç yav hocam benim sorunlarım var deyip gül mesela espri yap. espriler her zaman ortamı yumuşatır, seni rahatlatır ve sen hangi durumdaysan insanlara seni sempatik gösterir unutma.
insanlardan çekinme güzel kardeşim. herkesin öyle salak özellikleri var ki şaşarsın.

unutma sen çok değerlisin ve bu illet geçer çünkü sen ondan daha güçlüsün.

hadi bakalım unutma felsefemiz tek ve basit : * *
bu tip insanlara danışmanlık yapmak canından bezdirecektir.
saplantılı ve aşırı derecede sıkıcı insanlardır.
ne emmeye gelirler ne gömmeye.
sanki sosyal fobili olmaktan hoşlanıyor gibi bir tavırları vardır.
bilissel davranisci terapilerle cozulebilen bir anksiyete bozuklugudur. performans anksiyetesidir esasen adi. bdt ise kacinilan ortamlara islere zorla girmek gitmek ile vucudun teokisini tolere edilebilir duzeye cekmektir.

insani yoran, uzen bir konu olmakla birlikte genelde sahsin kendisin cok sorumlu olmadigi bir konudur. altyapisinda fizyolojik degisikler olsa da buyuk olcude cevre etkisi nedeniyle kirilmis bir ozguven ve ice kapanik bir kisilik kisir bir dongu seklinde besler birbirini. ortaya da daha cok ezik bi benlik degersizlik depresyon duygularininda eslik ettigi sikintili durumlar cikaran bir rahatsizliktir.

esasen cozum sudur. sinifin onune cikamiyorsan derse gec gelemiyorsan arkadas ortaminda soyleyeceklerinin dinlenmeyecegi suphesini tasiyorsan surekli. surekli kisilik haklarinin ezildigini aslinda sana haksizlik edildigini dusunuyorsan bir sosyal fobik oldugunu kabul etmelisin. kabul etmek en buyuk adimdir. sonrasi gelir.

anlamalari gereken yasadiklari o heyecanin tamamiyle hata olmamasi. herkes toplum onunde konusurken bir miktar heyecanlaniyor. ama miktari bunu belirliyor.

kaprisli olmayi birak ve kalibinin adami ol ! ilkeniz bu olsun.
temelinde özgüven eksikliği olan fobi türüdür. kişi öyle kötü olabilir ki evden dışarı çıkmaya korkar hale gelebilir. fark edildiği anda sorundan kaçmayıp üzerine gidilmelidir. gerekirse uzmandan yardım alınmalıdır.
nasıl asansör fobisi olan asansöre binemiyor ya da bindiğinde boğulacak, ölecek gibi hissediyorsa sosyal fobide de aynen böyledir. Malesef bu rahatsızlığa sahibim. gayet mutlu olunabilecek bir hayatım var ama olamıyorum. Elimde olan bir şey değil. Bu beni günden güne eritiyor. Sahip olduğım anlık mutluluklar dışında genel olarak mutsuz, tedirgin ve yalnızım.

Az önce bir alışveriş merkezine gittim. içeri girmemle birlikte düşüncelerimi kontrol edememeye başladım. Yürürken ayağın her hareketini, elin her hareketini tek tek irdeliyordum ve istemsiz oluyordu bunlar. Sürekli insanları süzdüm ve bana bakıp bakmadıklarını kontrol ettim. Bakmıyor olmamaları kalbimin atışını bir nebze olsun azaltmıyordu. Herkes kendi halinde hayatı umursamazken bana niye baksındı? Niye ben de hayatı umursamayıp, an'ı yaşıyamıyordum?

Şuan mutsuzum ama tedirgin değilim. Benim için en güvenli yere - evime, hapishaneme- geldim. Kulağımda müzik, elimde telefon her sosyofobiğin yaptığı gibi sözlükte takılıyorum.
sizce de ürkünç değil mi

görsel
eğer derse geç kalınmışsa kapıyı açıp da o amfiden oturduğun yere kadar gittiğin süre var ya tam bir ızdıraptır. sana bakan hoca bir taraftan sınıfta sana bakan onlarca yüze kadar sosyal fobinin ağırlığını bütün vücudunuzdaki sinir uçlarına kadar hissedersiniz. bir de bunun kadar olmasa da alışveriş merkezlerinde de bu duygu olur. lan galiba bende de çıktı sosyal fobi iyi mi. bazen tanımadığım kızlar soru sorduğunda da oluyor.
insanın kendi başına teşhisini koymaması gereken hastalık. insanların kendilerini sosyal fobik hissetmek için çok nedenleri var, fakat sosyal fobik olacak diye bi durum yok bu insanlarda.
sanıyorum ki profesyonel yardım alınmalı. ben kendimi çok uzun süre sosyal fobik olarak gördüm. fakat yersizmiş gördüklerim. ilerde bi gün gözlemlerimi yazacağım buraya kendi hakkımda. fakat bugün değil.
Eleştirilmekten deli gibi korkan kişilerde görülür. Çoğu şeyden utanç duyma potansiyallerine sahipler.. Örneğin öğrenciysen hoca soru sorduğunda kalbi pıt pıt çarpmaya başlar, eyvah bana soru soracak düşüncesi başlar. Sonra sıra ona geldiğinde yanlış cevaplamaktan deli gibi korkar ve eğer yanlış cevaplarsa yanaklarda kızarma meydana gelir. Derse asla konsantre olamaz. Binevi panik atak sendromu yaşar. (bkz: Panik atak)

Toplum içerisinde pısıp kalan insanlardır; kendilerini göstermekten, toplum içerisinde dalga geçilmekten korkarlar. sosyal fobi özelliklerini taşıyan insanlar çevresinde ki insanların isteklerine çoğu kez uyum sağlarlar. Çünkü çevresinde ki insanlar tarafından dışlanmak istemezler.

Kısacası sosyal fobi özelliklerine sahip olanlar, kendi doğrularına göre değil, çoğunluğun doğrularına göre hareket ederler.
tedavisi mümkün,
fakat zordur.

sosyal fobi, bir hastalık değildir.
zorunlu bir tercihtir.

öncelikle,
sosyal fobi sahibi kişinin bir adım atabilmesi için,
şartların hepsinin uygun olması gerekir.

yani,
anlık da olsa,
insanlar tam onun istediği rolde ve durumda olmalıdır.
bunun sonucunda sosyal fobi sahibi kişi,
bir hamle yapma cesaretini bulabilir.

ne yazık ki insanların duyarlılığı sınırlı olduğundan,
sosyal fobi sahibi kişi asla ilk adımı atamaz.

burada problemli olan sosyal fobi sahibi kişi değil,
ona bu zorunlu tercihi yaptıran insanlardır.