özcan alper 'in ilk olmasına rağmen son derece iyi kotardığı başarılı filmi. son dönem sıklıkla gözlemlediğim ve gördüğüm filmin birçok kişinin favori filmi oluvermesini ben daha ziyade imkansız aşktan öte, içsel ruhani gelgitlerin/ görece tekrar yaşama tutunmak isteğinin, politik nedenlerle çok önceden onarılamaz olarak sekteye uğramasına dayandırmaktayım. bu yoğun ve vurucu sekteye uğrama karadeniz'in naif ve natural atmosferiyle film içinde inanılmaz bir uyum gösteriyor. yusuf'un ruh halini köküne kadar veren mükemmel bir sahne var mesela. dalgaların kendini aştığı sahne aynı zaman da yusuf'un her bir olguya rağmen insansı vasfının yitip gitmediğini gösteriyor. çünkü, yusuf'un halet-i ruhiyesi dalgalardan da manidar aslında. yoğun hisli, karmaşık, çetrefilli hatta duygusallık ve realitenin birleştiği ana meydan okurcasına tepkisiz...
türk sinemasının ivme kazanmasının en iyi işlerinden masumiyet ve uzak 'tan sonra çıkıvermiş sonbahar 2005 sonrası tekrardan dinamizm kazanan yeni dalganın en iyi meyvelerinden biri oluverdi. bu yapıt, yakın zamanda hayli ses getirmiş çoğunluk gibi etkileyici bir filmin yapılmasına da vesile oldu. sinemamızdaki gelişim ve etkileşim birbirinden bağımsız değil elbet.
sonbahar'ın politik tavrında yatan özcan alper'in yıllar evvele yılmaz güney 'e selam çakarcasına sosyalist ahlak yapısına gönderme niteliğindeki fuhuşa karşı tavrın içselleştirilmesi ilk defa gördüğümüz bir olgu olmasa da uzun zaman sonra tekrardan anımsamanın hoş bir iz bıraktığını söylemeliyim. sevişme ve yatma tabiri edilen yaşantının karşılıklı istek halinde olmasının içe sinen yapısı elbet para karşılığında oluşuvermesinin önünde yer alıyor. filmde altı koyu kalemle çizilen bir ideolojik- ahlaki yapı da bu kuşkusuz.
filmin çoğu yer de bahsedildiğine tanık olduğum bir noktası da bir yönetmenin ilk yapımı için yeterince tatmin edici olduğu. bu güzel olmakla birlikte özcan alper'e binaen çıtayı yükselten de bir şey.2. filmi için kendisini tekrardan kaçınan özgün bir anlatı beklemedeyim kendimce. buna hakkım var çünkü sonbahar beklentileri fazlasıyla aşmış bir yapıt!
düştü elleri içimdeki boşluğa,
su titredi, yaprak oynadı dalında.
kesti elimi yüzündeki kirpiği,
kalbimde bir çiçek açtı.. yine...
bir rüya olmalı gördüğüm,
gördüğüm bir rüya olmalı,
belki de belki de hiç uyandırmamalı...
sonbahar sonbahar olmalı,
sebebi sebebi sonbahar,
sonbahar sonbahar..
korkmuyorum hiç !
Aslında sonbahar en güzel mevsimlerden biridir.Ne sıcaktır ne de soğuk. Dilediğin gibi gezer tozarsın. Hüznün aksine aşıksan eğer aşkını doya doya yaşarsın..Bu güzel mevsime ayrılık mevsimi anlamı yüklemek haksızlıktır..
hayatım da seyrettiğim en iyi filmlerden biridir.
filmdeki o ağıt yok mu o ağıt, hala etkisi geçmemiştir yemin ederim.. özcan alper'in eline sağlıktır..
ceylan ertem in soluk adlı albümünde yer alan muhteşem şarkı. uzun zamandır beni hiç bir müzik böyle etkilememişti. giriş müziği muhteşem. kesinlikle dinlenmesi gereken eğer biraz canı sıkkınsa insanı ağlatabilitesi çok yüksek olan şarkı. sözleride şöyle:
duymuyorum ummuyorum yorgunum
yormuyorum yine de bunları ben kötüye
yavaşça doğrulayım
yavaşça durulayım
çok şey istemem ihtiyacım var bir tebessüme
bilmiyorsun renklerini sonbaharın
bak getirdim sana solmuş sararmış yaprakları
yavaşça çiçeklensin
yavaşça bırak yeşersin
çok şey istemez ihtiyacı var birazcık aydınlığa
akarsa tomurcuklardan
açarsa köhne dallardan
sen yağmur diyarından
belki dersin nasılsın
iyidir bilirsin
hatrını sorarsan yeter
son dönemde izlediğim en müthiş türk filmidir.bilmiyorum başka ne söylenebilir etkisini günlerce üzerimden atamamamdan bu döneme sosyalizme we insan eşitsizliğine fikirleri yüzünden zulüm görmüş bir nesile şahit olmadım ben.sadece okudum izledim we dinledim.günümüzdeki eşitsizlikleri bile kabüllenemezken bu denli bir zulmün ülkemin bir gerçği olduğunu bilmek gerçkten insanın içini acıtoyor..yusuf'un da içime işlemesinin nedeni belkide bu.
öyle naif bir biçimde işlenmiş ki yusuf'un ölümü kabüllenişi. biliyorsunuz onun gidiceğini arkasından annesi gibi ağıt yakmak geliyo içinizden hüngür hüngür ağlamak...ama öyle bir bakıyor ki yusuf gururlanıyorsunuz aynı zamanda da nedenini bilmeden.tek bildiğim yusuf boşuna ölmedi..ölemezdi de.
bende yarattığı his acaba bende düşündklerim uğruna bu kadar cesur dawranabilirmiydim öyle bir dönmde yaşamış olsaydım yoksa sinen sürü piskolojindeki diğer topluklara dahil mi olurdum beni ben yapan düşüncelerim doğru yada diğl sosyalizm uğruna gençliğimi yaşamımı harcarmıydım...işte bu yüzden yusuf'a hayran kaldım tüm bunların karşısındaki mağrur durusuna..
sonbaharı sonbahar yapan özcan alper'e çok teşekkürler yusuf'u içimize işleyen onur saylak'a we emeği geçen herkese.ülkemde kendini sorgulayabilen ve beni etkileyip kendimi sorgulamama neden olan bir film yapabildikleri korkmadıkları we inançları için...
düştü elleri içimdeki boşluğa,
su titredi, yaprak oynadı dalında.
kesti elimi yüzünde ki kirpiği,
kalbimde bir çiçek açti yine.
bir rüya olmalı gördüğüm,
gördüğüm bir rüya olmalı,
belki de belki de hiç uyandırmamalı.
sonbahar sonbahar olmalı,
sebebi sebebi sonbahar,
sonbahar sonbahar.
korkmuyorum hiç !
basla hadi!
sar karanliğına beni,
al en derinine hadi!
sar bir kere sar bir kere!
basla hadi!
vur yalnızlığınla beni,
yerden yere yerden yere hadi!
vur bir kere vur bikere!
başla! yıka yağmurlarında beni,
ıslat yine ıslat yine hadi ağlat!
kaybet kaldırımlarında beni,
yürüt yine üşüt yine hadi!
Karadeniz'in muhteşem doğasında çekilmiş 2008 yapımı Özcan Alper filmi. Bu film kendisinin ilk uzun metrajlı filmidir. Film hakkındaki bilgiyi ve fragmanın linkini aynen copy-paste yapıyorum.
Yusuf 1997 yılında 22 yaşında üniversite öğrencisi iken girdiği cezaevinden, 10 yıl sonra sağlık nedenleriyle tahliye edilir. Yusuf 'u, cezaevinden çıkıp geldiği Doğu Karadenizde ki köyünde bir tek yaşlı ve hasta annesi karşılar. O cezaevinde iken babası ölmüş, ablası ise evlenip büyük bir kente taşınmıştır.
Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı bu dağ köyünde Yusuf bir tek çocukluk arkadaşı Mikail ile görüşmektedir. Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği günlerde, Yusuf Mikail ile gittiği bir meyhanede fahişelik yapan genç ve güzel Gürcü kızı Eka ile karşılaşır. Farklı dünyalardan gelen bu iki insanın birlikteliği için ne zaman ne de koşullar uygundur. Yine de Yusuf için aşk son bir kez hayata tutunma ve kendi yalnızlığından sıyrılma çabasına dönüşür. Eka içinse Yusuf bu dünyadan çok uzakta, hatta şimdiki zamanda yaşamayan, Rus romanlarından kaçmış bir karakterdir.
90 sonrasını arka planına alarak bir dönemin ironisini, acımasızlığını ve gerçekliğini ele alan filmde, yakın tarih hem belgeleniyor hem de eleştirel bir süzgeçten geçiriliyor.
Ağaçların konfeti gibi başımıza yağdırdığı sarı yaprakları alıp eski bir defterin arasında sakladığımız mevsimdir.Üstüne de " (bkz: yıldızlar yağdırıyor arkamdan sonbahar)" yazarız.*
elimize sıcak çaylarımızı alıp keyif yaptıran yağmur yağdığında camlara koştuğumuz mevsimdir bakalım kasımda aşk başka olacak mı diye sorası gelir insanın.
insana huzur veren mevsimdir. her şey sakince akıp gider etrafında. garip bi hüzün verir insana sonbahar ama dinlendirir aynı zamanda. bi kafede kahveni yudumlarken düşen yaprakları seyretmenin verdiği zevki ve bu zevki bize veren sonbaharı değişmem hiçbir şeye.
en sevdiğim mevsimdir, hüznün doğaya yansıdığı,felaketlerin habercisi, mis gibi toprak kokusu.hem hüzün hem de huzur getirir. keşke her mevsim böyle olsa.
gün itibariyle girmiş olduğumuz mevsimdir. yine yağmurlar, heyelanlar, seller, cesetler, mal kayıpları, yağmacılar, sokaklarda aç halde soğukla mücadele etmek isteyen insanlar, sokaklarda aç halde soğukla mücadele eden insanlara "ah yazıklar", yine ezilenler, yine sömürülenler, yine seçimlerde yaşanılan hayal kırıklıkları, yine kalemler, yine kağıtlar, yine sınavlar, yine otobüse oturabilmek için ilk durağa kadar yürümeler yine yine...
sıra bende dercesine, kararlı adımlarla net giriş yapmış mevsimdir. bugün dünden alenen farklı. eylül daha ilk saatlerinde hüznünü salıvermiş şehre. daha çok şiir okumalı, daha çok yazmalı bu mevsim.
Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.
Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.
Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.
Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında).
Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.