sonbahar ve yine

entry1 galeri0
    1.
  1. Sonbahar, adı üstünde tüm kışı geçirebilecek son bir liman. Sen olmadan nasıl geçecek göreceğiz. Dediğin gibi "sensizlik ağır bir ölüm " mü yoksa, mutlak bir sessizlik mi olacak. Seni üzmeden, nasıl yola devam edeceğim bilmiyorum. Dediklerin kulağımda, ama ben sonbaharında yorgunluğu ve sarılığıyla sanırım, yavaş yavaş cayacam her şeyden herkezden. Yağmurluğu giydim. Sahile indim, hızlı adımlarla yürüyorum kimseler yok. Aklımda belirli bir plan yok, ürüyorum işte boş boş. Sonra bir yer görüyorum, öyle ıslandım ki giriyorum, sanırım bir çay içsem fena olmaz. içerisi dolu, yağmurluğumu çıkarıp, sallıyorum damlacıklar her yere dağılıyor. Tam sandalyemi çekecekken, adamın biri bağırıyor " dikkatli olur musunuz, her yerimiz ıslandı". Ne diyeceğimi bilemiyorum, bir şeyler geveliyorum, sanırım özür diliyorum. Sonra arkamı insanlara dönüp oturuyorum. Seninle ilk buluşmamızda da yağmur vardı. O Yüzden ikimiz de ne çok severiz yağmuru. Yağmurdan ıslanıp Modada ki kafeye sığındığımızda sen saçlarımı kurulamıştın, ben üşürken, montunu vermiştin. Biliyor musun, montunu giydiğimde daha da titredim. Çünki kokunu duydum. Ne muhteşem bir koku, nasıl bir insan parfüm sürmeden böyle güzel kokar ki. Nasıl bir insan melek gibi kokar? Ta o günler de düşünmüştüm, sen aslında yoktun, hiç olmamıştın mümkün müydü böyle bir şey zaten?

    Çay içerken ben, sen sordun. Neden korkarsın diye, ben saçma sapan şeyler söyledim. Keşke sensizlik deseydim ama diyemedim.
    yorgunum dedin, çok yorgunum. Sen daha hayatın başındasın, bense ortalarında, bana tutunma, ikimizde düşeriz dedin. Gözlerinde sözlerin kadar buğuluydu. Sen konuşurken insan seni bu kadar mı sevmek ister, bu kadar mı anlat der. Ben tüm imkansızlıklara ve tanrının bana bahşettiği an, anlar, günler neyse kabulüm dedim. Yeter ki sen bak, sen konuş.

    Arkamda ki adam yine homurdandı, düşlerimden beni yine bu berbat ana döndürdü. Halbu ki nasıl da erimiştim anılarım arasında, nasılda kemiklerim ısınmıştı, nasıl can gelmişti bana.
    Şimdi yine dönmek istedim, bir kaçış bulmalı ve o anlara girmeliydim. Girdim. Bir davete götürmüştün beni. çok utanıyordum. Sen bana dedin ki" utanma, ben senden de fazla utanıyorum" ve sarıldın bana. Bana öyle güzel sarıldın ki, yada bana öyle geldi, kimse bir şey sormadı bize. Herkez mutlulukla kabul etti. Ben sıkılmaya başlayınca, bir kağıt aldın eline arkanı döndün bir şeyler yazdın.
    Sonra bana uzattın, ben yanakları kızarana kadar tekrar tekrar okudum. Hala "kinyasla, kayra" kitabının içinde saklı.

    Sonra sen gitmen gereken uzaklara gideceğini söyledin, ilk korkum, ilk paniğim başladı. Dayanamam dedim. Dayanmak için HER GÜN YAZ DEDiN. Her gün anlat dedin. ve sen gittin. Ben elimde kağıtlar, üzerimde senin tişortun gittiğim her yerden yazdım, gönderdim, yazdım, çizdim. Sana mevsimleri yazdım, yaprakları topladım gönderdim her şey aynı dedim seni bekliyoruz. Sen de hasretini yazdın, biliyorum öyle benim gibi kocaman çoşkuların olmazdı ama her şeyi o sükûnetinle, dinginliğinle öyle güzel yaşardın, yaşatırdın ki.

    Geleceğin günden tam bir hafta evvelden hazırlanmaya başladım. Aslında hazırlanmadım, miğdem de bir ağrı hep titreyerek bekledim.
    Sen geldin. Nasıl boynuna sarıldım, nasıl beni kucakladın bilmiyorum. Ama düşten öte, özlemden öte, herşeyden öte özlemiştik bir birimizi. Bavulu açtın, bana gül getirmiştin. Başka diyarların güllerini, öyle sevindim ki, çünki öyle şeyler beklemiyordum senden. Sen demiştin ya bir gün, seni kızdırdığımda ,"liseli aşık hareketleri bekleme canım" demiştin. Şimdi gülmeye başladım, kafedeyim insanların dikkatini çekmek istemiyorum, ama gülüyorum işte.

    Geçen zamanları farkıda deildim, ne oluyordu, ne yapıyorduk. mutluluk ne anlatılır, ne de zaman olarak hapsolur bir yere. Ama hüznü anlat deseler günler yetmez. Biz de sadece mutluyduk işte, sen bana öğretiyordun, anlatıyordun, seviyordun. Ben de sadece sen vardı. Evet sadece sen. Beni bana sorduklarında, seni anlatır olmuştum. Sabah sen, akşam sen, düşlerimde sen.

    Sonra bir gün bir şey oldu.Ben yine sana kapılmış, hararetli hararetli bir şey anlatırken, beni dinlemediğini, hatta sıkıldığını söyledin. ilk kez oldu bu, ilk kez. Ağır geldi ama, ola bilir dedim. ve sustum. Sen saçlarımı okşadın, biraz farklı okşadın. Bir sevgiliden çok bir şevkatli biri havasında, sanki başka şeyler ama o an bulamadım.

    Sonra her şey yolunda olduğuna kandırdığım kendimi günlerden bir gün, bana öğlen ortasında, ben tam biraz seni unutup çalışmaya başladığım bir "buluşalım" dedin. Sesin öyle soğuktu ki, sen olmasan sen deil derdim. Ama sendin. Ben hayır dedim, hayır bağırmaya aşladım, hayır. Sadece bağırıyordum, elimde telefon. Sonra korkunç bir ağlama. Herkez sakinleştirmeye çalışıyordu, birinin ölüm haberini aldığımı düşünüyorlardı.
    Evet almıştım, almaya çok yakındım, ne fark ederdi. Sonra eve geldin, boynuma sarıldın, özür diledin. Boynumda ılık göz yaşlarını hissettim, senden nasıl vaz geçerdim, insan nasıl böyle asil ağlar ki dedim. Yaşlarımı sildin, saçlarımı düzeltin ve konuştun, konuştun hiç dinlemedim biliyor musun hiç. Yaşından, imkansızlıklardan, yıllardan bahsettin. Sorumluluklarında bahsettin.

    Bitmesi gerektiğini ama beni hiç unutmayacağını söyledin. Kafeden şimdi kalktım, zaten her şeyin sonuna gelmemişmiydim. yağmurluğumu giyip dışarı çıktım, yağmur kokusunu içime çektim ve yürümeye başladım.
    Beni hiç unutmadın. biliyorum. beni hep takip ettin, hep bir şekilde izledin ve ben zaten bedenim sonsuza karışana kadar sana ait olduğum için, şu anki "an saatleriyle" zaten işim olmadığı için, tüm yaşamımın içinde, tüm anılarımla seni yaşıyorum.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük