son maçı kazanamayıp şampiyonluktan olmak

entry1 galeri0
    ?.
  1. anlaşılmaz bir durumdur ve oldum olası da anlamamışımdır. hele ki karşınızdaki takımın, şampiyonluk gibi bir iddiası yoksa...

    yanılmıyorsam 2002 senesiydi. o zamanlar eğitimime devam ettiğim lisede bir okul takımı kurulması yönünde baskı kurmuş, istediğimizi de almıştık. hepsi farklı kulüplerde oynayan adamlardan kurulu bir okul takımımız vardı. ilçe bazında yapılan ve 3 puanlı sistemle kazananı tayin edilen bir turnuvaya katıldık ilk iş olarak.

    lig kapsamında her takım 9 tane maç yapacaktı ve son maça geldiğimizde bir beraberlik ve yedi galibiyet almıştık(ki haftada iki maçl, iki antrenman temposu ayrıca haftada iki gün kulüp antrenmanı ve haftasonu lig maçı temposunda hepimizin imânı gevremiş ve hatta turnuva bitene kadar neredeyse hepimiz kız arkadaşlarımızla olan ilişkilerimize ara vermiştik. o derece...).

    o büyük gün, bizim için "final maçı" olacak maçın günü gelmişti. ligde beşinci sıradaki kadırga lisesi'yle oynuyorduk ve maçlarımız da kadırga'daki bir toprak sahadaydı, ne güzel. sahanın çevresini sarmış, hiç yoksa iki yüz kişilik kızlı-erkekli öğrenci topluluğu da kadırga lisesi'ni desteklemeye gelmişti. maçlarımız kırk dakikalık iki devreden oluşuyordu ama takımda kırk dakika dahi ayakta durabilecek bir adam olup olmadığından emin değildim. maç başladı ve sağ bekteki yerimi çoktan almıştım. rakibin, her ani atağında defansta serdar ile ben yakalanıyor ve yerine göre bilmediğimiz küfürler icat edip de birimiz, iki adamı aynı anda marke etmeye çalışıyorduk(ki ilk 20 dakika gol yemeyerek başardık da bunu). ilerleyen dakikalarda iki gol atıp öne geçmeyi başardık ama yediğimiz ikinci gol, bizim hesaplarımızı bozuyordu. yediğimiz golden sonraki pozisyonda ve tahminen bitime yirmi dakika kalmışken sol bekte oynayan uzun surat yapılı arkadaşım(ismini hatırlayamadım çocuğun) korner kullandığımız bir pozisyonun kontrasında iki futbolcu ile baş başa kaldığı bir pozisyonda rakibin şutunu engellemek için resmen rakibin ayağındaki topun üzerine atlıyor ve rakip futbolcunun toptan seken ayağı da bizimkinin suratına oturuyordu. o sırada yedek defansımız olmadığı için ciddi bir sakatlığı bulunan nida, orta sahadaki mevkiinde oyuna alınıyordu(hoca yedek kaleciyi defans oynatmak konusunda ısrarcı olsa da).

    bu da yetmezmiş gibi gole gittiği bir pozisyonda kendisine arkadan sarılan rakibini tekmeleyen mustafa, oyundan atılmış ve biz sahada bir kişi eksilmiştik. işler, bizim için pek de yolunda gitmiyordu vesselam...

    derken bitime çok az bir zaman varken bu sefer sol bekin düştüğü duruma ve gene bir kornerin kontrasında ben düşüyordum. ilk pozisyonda arkadaşıma nazaran daha şanslı olmalıyım ki rakibin ayağındaki topa dokunarak topu sağ kanada(kendi mevkiime) çelebildim. aynı anda rakip forvet ve sol açık futbolcusu arasında kalıp da sahayı çevreleyen tel-demir örgüsüne kafamı geçirdiğim pozisyonda üzerimdeki endişeli bakışlar, öleceğimi düşünmek için yeterliydi ama açılan kaşıma rağmen canım çok yanmıyordu.

    tek hatırladığım, okul takımının yanısıra aynı kulüpte futbol oynadığımız kaleci dursun'un, canhıraş koşup da "iyi olup olmadığımı" sorması ve göz yatağıma dolan kan ile onu kırmızı görüşümdü. saha kenarında hocanın ve yedek arkadaşlarımın ayaküstü yaptığı pansuman ve peşpeşe gelen "iyi misin?" soruları aklımda hala. yedek kalecimiz engin'in "defans oynama ihtimâli" karşısında düştüğü tedirginliği görünce kötü olsam da diyemezdim ya neyse...

    sağ kaşımın hemen üzerindeki pamuk yığını ve hafif şişlikle tekrar oyun alanına dönmeye niyetlendim. ki takım atak üstüne atak yiyor... sadece "formadaki kan" mes'elesini unutmuşuz. ve formaların, yedekleri olmadığı için karmaşa yaşanacağı mutlak. neyse ki tozluklarımıza, tekmeliklerimizi sabitlediğimiz beyaz elektrik bantları var. kanlı formayı, bantlayarak kamufle eder etmez sahadaki yerimi aldım ve taş çatlasa 5 dakika var maçın bitmesine. kale atışıyla oyuna başlayacağımız sırada atışı kullanacak olan serdar'a yanaşıyordum ki serdar "giiiiit" diye yırttı kendini. top şişirmesinden nefret ediyorum ama hakkı var, başka çaremiz kalmamış gibiydi son beş dakika için. şişirdiği topu rakip savunma hattı uzaklaştırdı ve top, nida'da kaldı. nida, sağ tarafta bekleyen bana çıkarttığında topu geldiği gibi ceza sahasındaki forvetimiz bora'ya gönderdim. bora da pası harcamadı ve iki kişinin kendisini marke etmesine rağmen işi bitirdi...

    o dönem okula kupa ve madalyalar getirdik. ilçe bazındaki diğer bir eleme usulü turnuvada da şampiyon olduk. il turnuvasına ilk maçtan veda etsek de ilçe için oldukça iyi bir takım olmuştuk. şimdi arada(senede bir kere denebilir) okuluma gittiğimde o teneke parçasını seyredip "vay be" diye geçiririm içimden. o gün, sahada çok şeyini ortaya koyan ahmaklardık... nihayetinde o kupa okula geldiğinde futbolcular ve beden eğitimi hocamız, antrenörümüz dışında samimi bir sevinç yaşayacak hiç kimse dahi yoktu ve biz orada, bıraksalar ölecektik. çünkü, kalecimizin dediği gibi "buraya kadar getirip de bırakamazdık..."

    geçen sene veya daha önceki senelerin birinde(şu denizli faciası) şampiyonluğu son maçta kaybeden fenerbahçe'li futbolcuları hiç anlamadım ben. o gün, o maça çıkmış olan birisinin(hırsından oyundan atılan mustafa dahil) anlayabileceğine de inanmıyorum.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük