suudi arabistan'da yaşıyor bir ayağı istanbul'da ama ankara'da okuyor ve kültürü tamamen osmanlı erkeği zihniyetinde olan bir adam ahmet. aklında tonlarca fikir vardı ve sürekli bana anlatıyordu, biliyordu asla umudunu kırmayıp bir de gülümseyeceğimi. sürekli kavga ederdik oysa. bana hep:" çok rahat kızsın, kadın eşitliğine inanma ama sen onu düşünenleri de geçtin." diye fırça atardı, tadımız kaçmasın diye konuyu kapı dışarı ederdim.
velhasıl kendisi genç yaşta kalp hastası olduğunu öğrendi ve dindar osmanlı çizgisinden benimle birlikte kopmaya başladı. sigaraya başladı ki sigaraya çok tepkili olmama rağmen ses çıkarmadım bir ılımlı dost olmayı tercih ettim. özgüven eksikliği olan adam birden değişti.
ara sokaklarda gezinirken bir dükkana girdik. oradaki bayan takı yapıyordu ve bende onunla sohbet ederken ahmet birden kadınla derin bir sohbete girdi öyle ki bana aldığı kolyeyi bile çok ucuza aldı. çayımızı içtik kadın takılarını anlattı ve bu küçücük yerde neden mutlu olduğunu. ben yalnızca dinledim ahmet çünkü resmen kendini keşfediyordu. dükkandan çıktık ve bir sigara yaktı.
italyan kilisesinin karşısında bir abi oturmuş bize bakıyordu. ahmet sigarasını hızlı nefesler çekerek bitirdi ve adamın yanına gitti. "abi bi'şey sorcam dekupaj ne demek sizin dükkan sanırım bu" dedi dükkandaki dekupaj yazısını gösterip. fırça bıyıklı, kel ve güler yüzlü abi anlattı bize. hatta dekupaj diye bir şey olmadığını maksat modernlik olsun diye bu kalıba girdiğini söyledi, adam zaten kalıpçı da.
işini hangi makine ile nasıl yaptığını gösterdi. ardından olayı italyan kilisesinin girişine getirdim ben 10 tl olmasına ver yansın ederken abi tuttu kolumdan çaldı zili, rahip olduğunu düşündüğüm adama dedi bunlar yeğenlerim. rahip hiç yanıt vermeden kapıyı araladı bizi kiliseye götürdü. gezdik fakat ahmet dini konularda hassas olduğu için çok tedirgindi hiç bir yere bakmak istemiyordu. ona "sadece anı yaşa, dinine saygını gözardı etmeden tanı." dedim tonlarca fotoğraf çekti. yalnız pek güzeldi italyan kilisesi bunu da parayla gösterilen bir yerin böyle şaşalı olmasına bağladım.
kiliseden çıktık dekupaj isminden memnun olmayan dekupajcı abimize teşekkür ettik ilerledik. ahmet ceplerini yokladı ve sigarasını yine dudağına koydu, arkamı döndüğümde kibritin kulak tırmalayıcı sesiyle irkildim, yürümeye devam ederken.
benim çok sevdiğim oymacı bir amca vardı, mustafa amca. baba oğul ahşap oymacılığı yapıyordu geçen kış tanışmıştık, bana el aynası yapmışlardı bende onlara işlerini yaparken çektiğim fotoğrafları hediye etmiştim. ahmet'e dönüp: "madem olay esnaf ziyaretine döndü mustafa amca'yı tanımalısın" dedim. sigarasını yere attı ve gülümsedi.
mustafa amca sıcaktan bunalmış elinde limonatası dükkanın önünde oturuyordu. iri camlı ve tozlu gözlüğünün üstünden baktı, beni tanıyınca gülümsedi ve hemen buyur etti. ahmet sorular sordu, bir kaç şey beğendi. birer limonata içtik mustafa amca bizi uğurladı. karnımız acıkmıştı istiklal'e yol almışken sigarasını çoktan yakmıştı. biraz sitemli bir bakış atmış olsam da sustum.
yemek yerken birden bana "tanımadığın bir kızla nasıl tanışırsın, mesela şurdaki iki kıza ne derdin de tanışırdın?" dedi. önce özgürlük olayını kız meselesine taşımaya başladığını düşündüm ve sonra aklımdan geçenleri söyledim ve git dene dedim. bir kaç kere ayağı kalktı oturdu, terslenmekten çok korkuyordu. ona her ne kadar kayıpsız kazancın olmayacağını cümlelerle anlatsam da ben gittim kızlarla konuştum. ahmet'i anlattım kızlar selam verdi masasına davet etti. bizim arap yanaşmadı bu teklife sadece merak ettim diyerek hesabı ödedi ve gittik. sigarasını içerken cihangir'e gitmek istediğini söyledi.
cihangir'de yürüyorduk, duvar yazılarını okuyor ve biraz da makara yapıyorken tam sanatçılar parkı'nın önünde "sen içinden geleni yaparsın, bunu savunursun" dedi. gülümsedim ve gözlüğümün üstünden bakıp dil çıkardım. gülümseyerek " yani şimdi tam burada beni öpmek istesen öpebilir misin?" dedi. fesat düşüncelerimi aklımdan kovarak içimden gelseydi bunu sormasına fırsat bile vermeyeceğimi söyledim. yanıtı içimden bir teli kopardı, "eğer beni istediğini bilsem hiç durmam"
konuyu hızlıca fotoğrafa ve aklındaki kısa filme getirdim. sonra bir smooth jazz cafe'de oturduk. sürekli lüks yerlere alışık olan bir adamın verdiği tepkileri veriyor ve canımı çok sıkıyordu.
mekandan gitmek için asansöre bindik. gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. bir adım attı ve çenemden tutup başımı yukarı kaldırdı. "eğer şimdi durmazsan bu özgürlük oyununun tek oyuncusunu kaybedeceksin, seni terslemem ama davranışlarımı değiştiririm." dedim. bana baktı ve asansördeyken ceplerini hırsla karıştırıp sigarasını buldu mekandan çıkar çıkmaz yaktı.
bir şey olmamış gibi davranmasını iyi bildiğimden rahatladı ve gülümsemeye başladı.
bir zorundalığım olmadığı halde eve gitmem gerektiğini söyledim. tekrar görüşmek istediğini ısrarla söylerken sigarasını yaktı içine bir nefes çekti.
"sigara içmeseydim beni öperdin, o muhammed'in söz ettiği çocuk senin aşık olduğun içmiyordur mesela" dedi.
elindeki sigarayı aldım, içime derin bir nefes çektim, "öz güven ile edebi denk tutamadıktan sonra kalitenden ödün verirsin. müslümanlıktan dem vurduğun halde dedikodumu yapmış olmana değil kendinle onu kıyaslamana kızdım." dedim sigarayı bitirdim yere attım. genzim öyle yanıyordu ki zora ki bir gülümseme ile görüşüz dedim ve gittim.
ahmet o gün hastaneye kaldırıldı. evinin kapısının önünde son bi sigara içeyim derken kalbindeki pilde sorun olmuş.
çapa'ya gittim başında bir dolu insan var herkes bana şortumun kısalığı yüzünden tepkiyle bakıyordu. gülümseyip "özgürlük fazla yaramadı sana." dedim. benden özür diledi.
doktor 2-3 gün yatacağını söylediğinde çok kızdı ve ikna olmadı.
gitmeden önce, "bu mekandan da çıkar çıkmaz sigaranı içerken yanında olacağım, mızmızlanma." dedim ve dil çıkardım. gülümseyip huysuzluğu bıraktı.
eve dönerken genzimdeki gitmeyen o sigara tadı vardı.