o sobayla maksimum ilişkisi olmadıktan sonra hiçbir işe yaramayan nesildir, boruları iç içe geçirip tavana astın mı, deliğe soktun mu, sobayı kurdun mu, talaş bastın mı, odun kestin mi, kömür taşıdın mı, sobanın üstünde sürekli ıhlamur kaynıyor mu, banyo için güğüme su doldurup sobanın üstünde kaynattın mı, közüne patates koydun mu, köşesinde kıvrılıp yattın mı, köşesinde kedin yatıyor mu, sakarlık edip elini yaktın mı, sakarlık edip ayağını yaktın mı, gece yarısı uyku sersemi tuvalete gitmek için kalktığında yanan sobaya çarptın mı, sobanın külünü boşalttın mı, elin yüzün is oldu mu, çamaşırlarını sobayla kuruttun mu, gizli saklı okuduğun o masum dergileri yakalanmamak için sobaya atıp yaktın mı, sevgiline yazdığın, sana yazılan mektupları sobaya atıp yaktın mı, yazın odunu kömürü hesaplı olduğu için stokladın mı, sobanın hafiften ısınmaya başladığı o anlarda boruya sarılıp o tatlı ısısını hissettin mi, mutlu oldun mu, daha sayayım mı ?
ilkokul dönemime denk gelir. Sabah kalkılır özellikle soba üzerinde demlenen çayla birlikte bir de portakallı oralet yanında tost da olan bir kahvaltı... Sobanın yanında yayıla yayıla otururdum. Televizyonda ise arka arkaya arı maya, heidi ve şeker kız candy. Ondan sonra da Dallas izlenirdi. Sonra da okula gidilirdi. Hey gidi günler hey.Ne güzeldi!
(bkz: 90 larda çocuk olmak)
pazar sabahları diğer sabahlardan farklı olarak sıcak evde yorganın altında miskin miskin yatarken burna gelen mis gibi anne kahvaltısı kokusu ve bünyede yarattığı mutluluk hissidir.*
amına koyum ben o sobanın. yok kestanesi güzelmiş yok yanında leğende banyo yapılırmış yok pazar sabahları ekmek kızartılırmış yok ışığında az mı test çözülmüş... işte bunların hepsi seks oluyor fakirlik oluyor çaresizlik oluyor. Şimdi düşününce güzel gelen o dönemleri gelin yaşayalım deseler 2 gün dayanamazsınız amk. nostaljik kapitalizm.
not: herıldın yani bizde o nesilin dibini yaşayanlardanız. 1988'in bağcıları...
Afedersiniz ama sokayım böyle efsaneliğe! kömür taşıması bir dert, pisliği bir dert, diğer odaların ve banyonun buz gibi olması bir dert, lodosta evin içinin duman dolması bir dert. Neymiş efendim yok soba üzerinde kestane keyfi, yok mandalina kabuğu, yok gügümde kaynayan su. Anne baba çekiyordu ne de olsa zahmetini, çocukların çok da zikindeydi.
hasta olduğumuzda babaannem vicks kremi sobanın üstünde kaynayan suyun içine koyardı. oda mis gibi mentol kokardı. ciğerlerim açılırdı. ve bir keresinde sobayı yakarken çakmağı içine düşürmüştüm. bir batlamayla herkes yerinden zıplamıştı. tam komedi. bir oda 50 dereceyken diğer oda -20 derece olurdu. tuvalete gitmek için yarım saat düşündüğümü bilirim. yine de güzeldi. mecburduk aynı odada oturmaya. kimse küs kalamazdı bü yüzden.