- evde balık veya benzeri bir şey kızartıldığında; oda parfümü olmadığı için, kokuyu çıkarma amaçlı, daha beter kokacağını bile bile mandalina veya portakal kabuklarını sobanın üzerine koymak demektir.
- yokluğunda (sobanın); hüzünle yorgana sarılmak demektir.
- varlığında; dışarıda yağan kara umutla ve sevinçle bakmak demektir.
- üzerinde kestane, fındık kavurmak zaten farz gibidir.
- dışarıda ıslanan ayakkabıları; mermerinin üzerine koymak demektir.
- kuruması için asılan ama unutulan ve parmak kısmında yanıklar olan eldivenlere sahip olmak demektir.
- evin kedisi kıvamında olan aile bireyi için sobaya en yakın kısmı rezerve etmektir.
- kış aylarında; odayı değiştirip, oturma odasında uyumak demektir.
lodosta korkmak, bazen tütmesi, boru bağlantı yerlerinin yağmur yağdığında damlatmaı, oralara asılı mintaz kutuları, 3+1 evi kışın 1+0 olarak kullanmak, odanın bir yerinde her zaman bir tehlike unsuru olması, kovanın kömürlükte dolduruldaktan sonra 4 kat merdivenden yukarı taşınması demek benim için. millet nereden ekmek yiyeceğiniz şaşırdı.
kışın hayatınızın zehir olması anlamına gelir yatak odanız buz gibidir, duş almaktan korkar hale gelirsiniz sobanın bulunduğu odadan çıkmamak için elinizden geleni yaparsınız kısacası büyük eziyettir bakmayın sobanın üstünde pişen kestane olayına asla çekilmez bir ortamdır.
ısınmak nedir? sorusunun cevabını tam ve etkili verebilmektir.
sobalı odanın dışındaki odalarda fazla duramamaktır.
geceleri ışıkları söndürünce uyumadan önce sobanın içinde yanan ateşin tavanda dans edişini izlemektir.
kömür ve odun kokusunu iyi bilmektir.
aynı zamanda yanma veya ölüm tehlikesi geçirmiş nesildir.
Yaşanılan zamanda çocuk olunduğu için kolay ancak şimdi düşününce korkutucudur.
sobalı bir evde doğup hayatımın bir kısmını onlarda geçirdim, şimdi düşününce hayret ediyorum. oturduğumuz bir ev eski olduğu için su borularındaki sular donmuştu(2000 li yılların kışları), oradan buradan su bularak kışı geçiriyorduk, borudaki buzu çözmek için garip şeyler yaptıklarını hatırlıyorum anne babamın, daha sonra türkiyedeki insanların %80 inin bilmediği bir ilde olanları da hiç unutmam. hava buz kestiğinden zaten su borularının donduğunu söylemem gerek yok, hava sıcaklığı sıfırın o kadar altına düşüyordu ki akşam çalışan arabalar sabah çalışamıyordu, yine böyle bir sabah servise binmek için beklemeye başladım, ayağım bilmem kaç karış karın içinde, ayağımın altı da buz zaten(o buz kaç ay erimiyor, kar yağsa hava ılıyor diye seviniyoruz) ben o şekilde ayazda yarım saat bekledim ama bu arada ayaklarımı hissetmiyordum, sonra artık yola çıkayım dedim ve kara bata çıka okula gittim ama ayaklarımı hissetmiyordum hiç, ve ayaklarım öğlene kadar toparlanmadı, tabi o gün herkesin arabası servisi çalışmayınca bir kaç ders yatmıştı. o evde tuvalete gidip su dökünce bir dahaki tuvalete gidişimde o sular takır takır buz oluyordu, tuvalette kaymamak için savaş veriyordum, kaldı ki su borusu donmasın diye musluk hep açıktı. annemle kahvehanelerden bidonlarla su toplamıştık, kardeşim henüz küçüktü, anneciğim onu sarıp sarmalardı iyice... evimizin yanında nehir vardı, ve tabi ki donmuştu. keşke sobalı evde büyümek hep kestane pişirmek, soba üzerine portakal kabuğu atıp odayı mis gibi kokutmak kadar eğlenceli olsa...
sobanın üstünde kestane pişirmek en güzel aktiviteniz olabilir. aile halkı sobanın etrafında toplanır sohbetler edilir çaylar içilir.
hee unutmadan sobanın borusunun akan yerlerine kola şişesi bağlardık biz etraf kurum kül olmasın diye ve yaramaz olan boncuklu tabanca ile onları vurmaya çalışırdım. güzeldi...
soba yanarken korebe oynamya calismak ve bu esnada yer yataginin serili olmasi, ardindan gozlerin kapaliyken yerdeki oyunca gitara basip tellerin ayagini kesmesi ve dengeni kaybedip uzeri nsr gibi kizarmis sobaya yapismak. aglayarak dedeyi uyandirmak ve yetmezmis gibi bir kamyon sopa yemek. evet soba hihi portakal kabugu hii ananiz kim.