bir mucizedir sinema aslında. insanı çekip başka başka hayatlara götüren bir mücizedir. Bazen peşine takılıp öteki gezegenlere aya seyahat ederiz, bazen tek mekana sıkışıp öylece döneriz kendi eksenimizde. Bazen kılıcımız kuşanır cesurca cenk ederiz meydanlarda, bazen kendi köşemizde korkakça saklanırız.Bazan aşık oluruz,ayaklarımız yerden kesilir,bazan terkediliriz aşkımız için yemeden içeden kesiliriz. Bazen bir hastene odasında kanserle mücadele eden bir insan oluveririz, bazen ölüme meydan okuyan bir kahraman.
Bir mucizedir sinema, hayalini kurduğumuz, özlemini duyduğumuz hayatları getiriz koya önümüze çömertçe.Al işte düşlediğin şeyler diyerekten bir kaç saatte olsa onu yaşamamıza izin verir. Kah ağlarız, kah güleriz, kah isyan ederiz, kah duruluruz. Başka başka karekterler oluruz. Ve film biter gerçek hayata döneriz. Sonra bir vitrinde izlediğimiz filmin dvdsin görüp ben bunu izlemiştim der ve övünürüz. Hafiften tebessüm eder ne filmdi be deriz.
televizyonun veya çağdaş medaynın, internetin olmadığı, daha doğrusu dünyanın bu denli küçülüp hızlı dönmediği bir dönemde, propaganda aracı olarak da kullanılan sanattır.
marxçı bir ideoloji kuramı içinde bir film kuramı dile getirmek isteyen herkesin karşısına çıkan başlıca sorun, eninde sonunda böyle bir kuramın bulunamamasıdır...
başka bir tat beyazperde.
sinema dendiği zaman aklıma bir anım geliyor; kalabalığız bir sırada oturuyoruz üç kişi gittik kola, mısır alıyoruz. benim elime verdiler 3 büyük boy kolayı getiriyorum birini ortaya sıkıştırmışım tam bizim sıraya geldim, bir abiii yardım amaçlı ortadaki kutuyu elimden aldı ama ne alış dengesini kaybetti bütün kolayı öndeki beyefendinin başından aşağı döktü. meğer yanındaki bayanda yeni sözlüsüymüş, onun yanındaki de kaynana. kızacaklar kızamadılar, gülmeye çalıştılar gülemediler, bizimkisi peçeteyle adamın üstünü temizlemeye çalışıyor, her kelimesi özür... ne zaman sinemada bir yere otursam arkamı kollarım aman ha.
her hafta bir filme giderdik, şimdi nerede o yıllar!... sinemaya bir kaç kere de tek başıma gittim, film bittikten sonra kalabalıkta biraz yürüyüş o kadar iyi geliyor ki çok değişik bir tat.
bu günlerde sinema isteği geliyor içimden sanırsam, bekle beni beyaz perde.
nice dahiler var sinemaya gönül vermiş. gerçek dünyada yaşamayan. gerçeği, onun hayal perdesi olan sinema ile iç içe katmış kimseler vardır. bir nevi delilik veya çocukluk. sinema gibi yaşamak, sinemada yaşamak. insan gerçeğin kabalığından usanır, ölür. öyle insanlar var, hayal gibidirler.
yaşadığın mı gerçek, film mi, filmdeki o sahne mi, filmde olmak istediğin sen mi? bunları ayırt etme derdin yok. ayırt etme yetini de bir süre sonra kaybediyorsun. dışardaki insanları sinema izler gibi izliyorsun. filmdeki sanheleri de dışarıyı izler gibi.
bir deli dünyanin baska bir ucunda bir hayal kurar, biz de bunu izleriz oturdugumuz yerden. simdi demeyin ki bunun oyuncusu var, isikcisi var, o'su var bu'su var. hersey bir delinin hayaliyle baslar. ve bazen o hayal sizi bile icine alir binlerce km. öteden.
kisacasi sinema bir hayaldir. hic var olmayan ya da onsuz olmayan, izlerken gercek sandigimiz bir hayal..
yıl 2011. türkiye'de, sinema salonunun olmadığı 5 tane il var: tunceli, bayburt, şırnak, ardahan, kilis. ( bu sayı 4 sene önce 21'di! )
türkiye genelinde ise, toplam sinema salonunun sayısı, 400 bile değil! bu sayıyı ülkemizdeki şehir sayısına bölünce, sinemaya olan bakış açımızı daha net anlayabiliriz.
ülkemizde 30 sene önce, toplam sinema salonu sayısının, 3000'den fazla olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda... günümüzde bu sayının 400'ü bile bulmamasını, her evde bir televizyon olmasına bağlamak ise en korkuncu!
bu sayının 3000'lerden, 300'lere düşmesinin asıl sebebi; insanların bir araya gelebildiği, sosyalleştiği... her yeri ortadan kaldıran, 12 eylül zihniyetidir.
özellikle 80'lerden sonra, bir bir yok olmaya başlayan sinema salonlarını sunay akın, dizelerinde şöyle anlatmıştı:
"artıyor kara çarşaflılar
yurdumun her köşesinde
neden olacak
siyaha boyanıp
kadınlara giydiriliyor
yıkılan sinemalardan
geriye kalan
onca beyaz
perde!"
en dramatiği ise: emek sineması! yıktırmayacağız! o ayrı... ama onca zamandır, kapalı olmasının ayıbı bile, 70 milyona, 70 yıl yeter!
sinema, sabahları işe giden insanlarda gördüğümüz telaştır...
sinema, akşamları işten dönen aynı insanlarda, işçi servislerinde gördüğümüz uykudur...
sinema, bir ağaçta erik çıkması... veya o erik için, çocukların ağaca çıkmasıdır...
sinema, solucanı yemek için bir kuşun yere konması... veya o kuşa göz koyan kedinin, pusuya yatması... veya o kediyi yakalamak için bir köpeğin, koşmasıdır...