tuna kiremtçi'ye cevaben yazdığı mektupta "hiçbir gruba ait olmadım, olamadım. hiçbir kalabalıkta bulunmadım, bulunamadım" demiş. doğru söylemiş. çünkü para kazanabileceği kaynaklar hep değişti. hangi grup ona daha çok para kazandırma ihtimali doğurduysa onlara yaklaştı.
şimdi de fetocu olmuş. hayırlı uğurlu olsun. türk sinemasının en başarısız yönetmenlerinden biri. diğeri de mustafa altıoklar.
fethullah gülen'i öve öve bitiremeyen şahıs.
sinan çetin'in fethullah gülen'i övmesinin nedenini kendi felsefesinden dinleyelim:
--spoiler--
"Sosyalizmin özünü söylüyorum: Korkunç bir nifak teorisi, yaratan, üreten, iş yapan, kâr edeni yasaklayan bir sistemdir. Ben bu sistemi yani korkunç bir nifak teorisini reddettim. Sosyalizmde işadamı yasaktır. Ben yasağın olduğu bir sistemi reddettim. Ne çirkin bir yasak düşünsene, Sinan Çetin olmak yasak. Tek bir şey serbest: Üleşelim, bölüşelim, paylaşalım. Kim üretiyor?
Ne içiyor, ne yiyorsak çıkar yüzünden olmuştur. Bu yüzden çıkar hayatımızın en gerekli şeyidir ve yine bu yüzdendir ki kâr hayatımızın en kutsal kavramıdır. Maddi çıkar aslında hayatın yaratıcısı, renklendiricisi, insanların kutsal kavram olarak algılamaları gereken şey olmalıdır. Çünkü her şey kârdan ortaya çıkıyor. Evet, benden şunu duymak istiyorlar: 'Bundan sonra bütün sinemamı halkıma adıyorum, onlar için sinema yapacağım.' Hayır ben filmlerimi kendim için, para kazanmak için yapıyorum. Bundan da gurur duyuyorum. Kâr etmeyen adam hırsızlık yapıyordur. Bir yerde ahlaksızlık yapıyordur." http://www.birgun.net/act...1&month=06&day=22
--spoiler--
felsefesinden anlayacağımız üzere; sinan çetin'in fethullah gülen'i övmesinin nedeni para kazanmak.
para kazanmak için her şeyi yapabilecek bir zihniyetten daha ne bekliyoruz?
yazık la buna da... o yaşa gelmiş hala bazı şeylerin farkında değil. bi film yapmış kağıt deyu... film boktan tamam onu demiyorum da naif bir salaklık da var işin içinde. sinan çetin çok üzülmüş filmi izlenmeyince, entelektüel camiaya kırılmış.. bürokrasiyi eleştiren zalim bi film yapış ama beklediği ilgiyi görmemiş film. abim de sanıyor ki türk halkının bürokrasiyle kategorik olarak problemi var, halk özgürlük istiyor, devletin küçülmesini istiyor! nahhh! halkın bürokrasiyle olan tek problemi bürokrasinin kendi manevi değerlerine tepeden bakmasıydı bugüne kadar, yoksa bürokrasiyle herhangi bir alıp veremediği yok kimsenin. işte kemalist bürokrasi gidiyor yerine cemaat bürokrasisi geliyor hiçkimse çıkıp demiyor ki "yahu arkadaş biz bürokrasinin kendisine karşıyız seküler ya da dinci olmasına değil". çünkü böyle bir ihtiyaç hissetmiyor. cemaat bürokrasisini, anti-vesayet söyleminin dar alanına hapsolmuş "demokrasi" programını ayakta alkışlıyor, öpüp başına koyuyor. sinan çetin'in filmi çok bile izlenmiş, şükretsin!
--spoiler--
"sosyalizmin özünü söylüyorum: korkunç bir nifak teorisi, yaratan, üreten, iş yapan, kâr edeni yasaklayan bir sistemdir. ben bu sistemi yani korkunç bir nifak teorisini reddettim. sosyalizmde işadamı yasaktır. ben yasağın olduğu bir sistemi reddettim. ne çirkin bir yasak düşünsene, sinan çetin olmak yasak. tek bir şey serbest: üleşelim, bölüşelim, paylaşalım. kim üretiyor?
ne içiyor, ne yiyorsak çıkar yüzünden olmuştur. bu yüzden çıkar hayatımızın en gerekli şeyidir ve yine bu yüzdendir ki kâr hayatımızın en kutsal kavramıdır. maddi çıkar aslında hayatın yaratıcısı, renklendiricisi, insanların kutsal kavram olarak algılamaları gereken şey olmalıdır. çünkü her şey kârdan ortaya çıkıyor. evet, benden şunu duymak istiyorlar: 'bundan sonra bütün sinemamı halkıma adıyorum, onlar için sinema yapacağım.' hayır ben filmlerimi kendim için, para kazanmak için yapıyorum. bundan da gurur duyuyorum. kâr etmeyen adam hırsızlık yapıyordur. bir yerde ahlaksızlık yapıyordur."
--spoiler--
paylaşma fikrinin zoruna gittiğini açık bir şekilde anlatan son model fetoşcu.
kafası karışık yönetmenimizdir. kendi yayın evinden çıkarmış olduğu ayn rand'ın eserlerini okumamış, kendisine özetlenmiş olduğunu düşünüyorum. ki bu kitaplar zaten objektivizmin özetidir.
iktidar canlısıdır. gelen hükümetlere göre ses, renk ve şekil değiştirir. ama sakin olması gerekir, kimsenin yandaşlıktan kazandığı parasına dokunduğu yok. rüyasında karl marks'ı görmüş korkmuş galiba.
bir şeylerin değişebileceğine inanan marks'ın hayaletiyle değil günün ihtiyaçlarıyla yaşamı yorumlamayı deneyen bazen yanılan bazen doğru işler yapan yönetmendir.
son çektiği zaman gazetesi reklamından bir milyon nasıl satılır sorusuna gerçek manada bir cevap bekliyordum. ama olmamış. biraz duygu sömürüsü, biraz bizde sizden biriyiz anlayışı. hepsi bu.
benim kilometre taşım şu: bir gün oturup neyi sevip, neyi sevmediğimi alt alta yazdım. sevdiklerim şunlardı: gitar, müzik, dans, plajlar, güzel kızlar, voleybol, mimari, resim, sinema, hollywood, para kazanmak, lüks, güzel arabalar, güzel kitaplar... ben bunları hayatımda istiyorum dedim. topladım, iki nokta üst üste koydum, sonuçta çıkan şuydu: kapitalizm..
bireyciliğin, liboşluğun, kapitalizmin dibine vuran adam. sanatçı dediğin örnek alınacak biri olmalıydı, biz böyle öğrenmiştik!