sezai karakoç

entry366 galeri8
    51.
  1. Balkon

    Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
    Ölümün cesur körfezidir evlerde
    Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
    Anneler anneler elleri balkonların demirinde

    içimde ve evlerde balkon
    Bir tabut kadar yer tutar
    Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
    Şezlongunuza uzanın ölü

    Gelecek zamanlarda
    Ölüleri balkonlara gömecekler
    insan rahat etmeyecek
    Öldükten sonra da

    Bana sormayın böyle nereye
    Koşa koşa gidiyorum
    Alnından öpmeye gidiyorum
    Evleri balkonsuz yapan mimarların.
    1 ...
  2. 52.
  3. necip fazıl'a göre bir odaya konulup sadece kalem ve kağıt verilerek, devamlı fikir üretmesi gereken büyük insan. (bkz: fikir işçisi)
    3 ...
  4. 53.
  5. Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
    Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

    Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
    Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
    Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
    Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
    Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
    Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
    Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...

    Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
    Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
    Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
    içine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar.
    Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
    Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
    Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.

    Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
    Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
    Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
    Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
    Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
    Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
    Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.

    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
    Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
    Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
    Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
    Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
    Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!

    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
    Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
    Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
    itimat edeceğim şu belalı yağmura.
    Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim
    Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
    Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
    Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
    Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
    Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
    Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.

    Sana tavuskuşunun içime girdiğini
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
    içime girdiğini, tüyünü yolduğunu
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
    içimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
    Bana da bir çift ak kanat kaldığını
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
    Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara.
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara.
    2 ...
  6. 54.
  7. hayatı (bkz: Gün Doğmadan) ismiyle belgesel olan mütefekkir, şair.
    Sezai Karakoç Hakkında:
    1933 de Diyarbakır/Ergani de doğdu. ilkokulu Ergani'de, ortaokulu Diyarbakır ve Maraş'ta, liseyi Gaziantep'te okudu. Lise sonda Necip Fazıl Kısakürek'le tanıştı. Burslu öğrenci olarak girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1955'de bitirdi. 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu. 1967 yılında islamın Dirilişi ve Yazılar adlı kitaplarından dolayı yargılandı. Büyük Doğu, Hisar, Akpınar, Dernek, Düşünen Adam, A dergilerinde deneme ve şiirler, Yeni istanbul, Sabah ve Milli Gazetede fıkra yazıları yayımlayan Sezai Karakoç, mart-nisan 1960'ta iki, mart 1966 mart 1967'de oniki, ekim 1969 ocak 1971'de onaltı sayı olmak üzere Diriliş dergisini yayımladı. 1974'ten itibaren düzenli olarak 18 sayı yayınlanan, 1976'dan itibaren gazete biçiminde çıkan Diriliş dergisi yerli düşünce ve edebiyatın en önemli dergilerinden biri oldu. 1977-78, 1980 ve 1983 yıllarında da yayımlanan Diriliş, son olarak 1987-1993 arası altı yıl haftalık olarak yayımlanmıştır. Diriliş Dergisi, gerek edebiyatımız gerekse fikir ve kültür hayatımız için bir okul olmuş, çok sayıda aydın ve sanatçı yetiştirmiştir. 1990 Diriliş Partisini kuran Sezai Karakoç, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılışına kadar da bu partinin genel başkanlığını yürüttü.

    belgesel hakkında kapsamlı bir tahlile bu adresten ulaşabilirsiniz.
    http://www.nurdaldurmus.com/?p=838
    1 ...
  8. 55.
  9. belgeselin gösterimine katılmayan büyük şair. büyüklük biraz bundan sanırım. katılmıyor adam hiçbir şeye.
    0 ...
  10. 56.
  11. ey sevgili şiiri, alkollüyken okunmamalı, okutulmamalıdır. uzak durulmalıdır. büyük şairdir. okullarda la fonten'den sıra gelse de öğretilse şu garibim selena gençlerine keşke diye iç geçirdiğimdir...
    2 ...
  12. 57.
  13. sezai karakoç belgeselinden sonra şiirlerinin - özellikle popüler olanlarının - dillere düşmesi beklenilendir.
    0 ...
  14. 58.
  15. onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak,
    halbuki;
    biz sussak tarih susmayacak
    onlar sanıyorlar ki,
    bizden kurtulsalar mesele kalmayacak
    halbuki;
    bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar...
    vicdan azabından kurtulsalar
    tarihin azabından kurtulamayacaklar.
    tarihin azabından kurtulsalar...
    tanrı'nın gazabından kurtulamayacaklar!

    demiş üstaddır sezai karakoç.
    3 ...
  16. 59.
  17. mütefekkirliği, aldığı ödüller bir yana okuyanların eksenine nötr ünlemler ekleyen insan.

    hızırla kırk saat, zamana adanmış sözler, mona rosa gibi poetik ve literer ürünlerin bireyler üzerinde pozitifliğinin ucunda, bireyin çevresindekilere nötr bir akım sağladığı gerçeği unutulmamalıdır. özellikle islami ve muhafazakar geçinenlerin idolleştirdiği karakoç'un kendisine bir takım kilit soruları yüklemek yersiz olacağından, o'nu okuyanların karakoç'dan başka bir ürün çıkaran yazar/şair yokmuş gibi davranmaları da durumun ehemmiyetini gözler önüne sermektedir...

    poetikten siyasi platformlara uzanmak ve bireylerin karakoç'un çevresinde bir komunite oluşturması da farklı bir çizgiyi karşımıza çıkarmakta. karakoç'un siyasi kimliğinin şair(?) kimliğinin gölgesinde kalmasından mıdır bilinmez lakin girişilen ve mücadele edilen sahada ne derecede kişi ve kişilere artı veya eksi getireceği de gözlerden kaçmayan kilit bir temadır...

    karakoç'u üstad olarak addeden güruhun aslında poetik alandan sofistike algıya yönlen(diril)mesi kendileri için avantaj değil dezavantajdır. eleştiri bazında teolojik, fundamentalist duruşun bireylere hiçbir zaman bir + kazandırmayacağını unutmalılar ve cephe oluştururken, karşı tarafa ünlemlerini göstermelidirler. karakoç'u tek büyük bir idealist, idol olarak görüyorlarsa; monolog veya diyalog bazında; bireyin kendi iç eylemini gerçekleştirmesi beklenemez...

    birey; fikir yıkımına önce kendinden başlamalıdır, başkalarından değil...
    5 ...
  18. 60.
  19. erzurumda panel de şu gerçek anlaşılmış. sezai karakoç okumayı ve anlaşılmayı bekliyor
    1 ...
  20. 61.
  21. Anne ölünce çocuk
    Bahçenin en yalnız köşesinde
    Elinde bir siyah çubuk
    Ağzında küçük bir leke

    Çocuk öldü mü güneş
    Simsiyah görünür gözüne
    Elinde bir ip nereye
    Bilmez bağlayacağını anne

    Kaçar herkesten
    Durmaz bir yerde
    Anne ölünce çocuk
    Çocuk ölünce anne.
    0 ...
  22. 62.
  23. ne mum ve ne deniz
    ne ateş üstündeki mumya
    ne aptal şairlerin turuncu heykelleri
    alıkoyabilir beni
    bir huzuru telefon ederim
    üstüninsanların hazırlayageldikleri.
    0 ...
  24. 63.
  25. 64.
  26. kırgın kırgın bakma yüzüme roza
    henüz dinlemedin benden türküler
    benim aşkım sığmaz öyle her saza
    en güzel şarkıyı bir kurşun söyler
    kırgın kırgın bakma yüzüme roza...
    1 ...
  27. 65.
  28. Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.
    Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.
    Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır.
    Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.
    4 ...
  29. 66.
  30. 67.
  31. Balkon isimli şiiridir.Son iki kıtası harikadır özellikle.buyursunlar:
    Gelecek zamanlarda
    Ölüleri balkonlara gömecekler
    insan rahat etmeyecek
    Öldükten sonra da

    Bana sormayın böyle nereye
    Koşa koşa gidiyorum
    Alnından öpmeye gidiyorum
    Evleri balkonsuz yapan mimarların
    2 ...
  32. 68.
  33. kitaplığımda bir dolu serisi olmasına karşın yazı ve şiilerini ahenk olarak pek sevemediğim yazardır.

    genel olarak en meşhur şiiri ise mona rosadır.
    şöyle ki;

    Mona Roza, siyah güller, ak güller

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamet ister
    Ah, senin yüzünden kana batacak
    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Ulur aya karşı kirli çakallar
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
    Mona Roza, bugün bende bir hal var
    Yağmur iğri iğri düşer toprağa
    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Açma pencereni perdeleri çek
    Mona Roza seni görmemeliyim
    Bir bakışın ölmem için yetecek
    Anla Mona Roza, ben bir deliyim
    Açma pencereni perdeleri çek...

    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
    Bende çıkar güneş aydınlığa
    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
    Seni hatırlatıyor her zaman bana
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
    Işıksız ruhumu sallar da durur

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ellerin ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi
    Ellerinden belli oluyor bir kadın
    Denizin dibinde geziyor gibi

    Ellerin ellerin ve parmakların
    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
    Saat onikidir söndü lambalar
    Uyu da turnalar girsin rüyana
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

    Akşamları gelir incir kuşları
    Konar bahçenin incirlerine
    Kiminin rengi ak, kimisi sarı
    Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
    Akşamları gelir incir kuşları

    Ki ben Mona Roza bulurum seni
    incir kuşlarının bakışlarında
    Hayatla doldurur bu boş yelkeni
    O masum bakışlar su kenarında
    Ki ben Mona Roza bulurum seni

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
    Henüz dinlemedin benden türküler
    Benim aşkım sığmaz öyle her saza
    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Artık inan bana muhacir kızı
    Dinle ve kabul et itirafımı
    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
    Alev alev sardı her tarafımı
    Artık inan bana muhacir kızı

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Altın bilezikler o kokulu ten
    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
    Bir tüy ki kapalı gece ve güne
    Altın bilezikler o kokulu ten

    Mona Roza siyah güller, ak güller
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamet ister
    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
    Mona Roza siyah güller, ak güller
    0 ...
  34. 69.
  35. Kopukluk var gibi gözükür şiirlerinde.Mona Rosa'da ritmik ahenk olsa da duyuşsal alana hitap etmekte pek başarılı değil, sanki hem bizden hem bizden değil gibi.
    Aylar sonra edit: Hibap ediyor, yiğidin hakkı kalmasın bende.Fikrim değişti.
    2 ...
  36. 70.
  37. efsane hikayesi doğru mudur bilinmez lakin duyduğumdan bu yana tüylerimi diken diken eden hayran olunası şairdir.

    (bkz: mona rosa)
    0 ...
  38. 71.
  39. mona roza devi.

    bir gün gözlerimin ta içine bak
    anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
    yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
    artık inan bana muhacir kızı, dinle ve kabul et itirafımı.
    1 ...
  40. 72.
  41. " yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler
    sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden
    yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden
    denize karsı küçüle küçüle giden evleri
    ince ince karşılardın olağan karşılardın
    şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen

    bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen
    seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden
    kadınlar taş heykeller gibi gelip gecer sarı kayalardan
    hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden
    çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlügü diyorum
    körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen

    sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın
    geyik resimleriyle kabarık her köşen
    geyik derisinde akan ilk nehir
    bir el uzanışıyla
    ilk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım
    leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa
    çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir suna
    parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana
    gök taşlarını getiriyorlar
    seni sayıklıyor
    denemesi yanlış yapılmış ilk ok. "
    2 ...
  42. 73.
  43. 'tren kaçırmış gibiyim
    sana veda..'

    başka nasıl anlatılabilir ki?
    1 ...
  44. 74.
  45. Ne yapsalar boş,göklerden gelen bir karar vardır;
    Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır;
    Yanmışsak külümüzden yapılan bir hisar vardır;
    Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.
    1 ...
  46. 75.
  47. "bütün eksikliğimiz, bir ilham. zindanlardan, savaş meydanlarından, dağ başlarından, şehir aralıklarından sızacak bir ilham, işte eksikliğimiz. susuzluktan çatlayan bir toprak gibi bu ilhamı beklemekte ruhumuz.

    bir diriliş ilhamını beklemekte ruhumuz."

    sezai karakoç
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük