bazen sebepsizce, bazen deli divane, bazense bir halkı, kardeşcesine...
yıllardır atan kalbinin neden attığını biliyor olmak demektir artık. sebebini bilmezsin, neden buna yorduğunu kalp atışlarını, yada nefes alıyor oluşunu sorgulamaksızın buna bağlarısn. bir yarin vardır, bir yaren vardır ve seversin gözünü sakınmadan, sorgulamadan, ve sebebini dahi anlamadan.
nedir sevdiğin, neyi seviyorsundur. başka bir insandaki bilinmezlik midir sevdiğin uzak yada yakındaki ? yoksa sana olan ilgisi özeni şusu busu mudur ? yada adını her duyduğunda kalp atışlarının hızlanmasını buna yorduğun için midir? yoksa sadece öyledir işte midir? bilemezsin. cevaplayamazsın, susarsın...
bir bahar sabahı gibidir. pencerini açarsın. koşuştururcasına güneş dolar açtığın perdelerden içeriye ve pencereyi açarsın hemen, temiz hava kaybedeceği bir yarışa girişir ışıkla, doluşmaya başlar odaya. dışarıya bakarsın. kuş cıvıltıları ile birlikte farkettiğin yemyeşil bir görüş alanının varlığıdır. zihnin berraklaşır. bütün duyuların aynı anda hareket etmeye başlar. açarsın gözlerini koşuştururcasına kalbine adını bilmediğin ama yarenin gülümsemesi diye nitelendirebileceğin bir gülümseme doluşuverir.. ve yarenin sesidir bu sefer içini beynini dolduran. kulakların daha önce duymadığı bir musiki ile tüm paslarından arınır ve daha önce de duyduğu ama daha öncekilerden çok farklı olan o an için bir müzik gelir kulağına .. ve o farklılık yanında olduğu, seninle olduğu, elini tuttuğu müddetce devam eder durur... ve sarıldığında yarine kokusu kaplar bütün bedenini ve zihnin berraklaşır. bütün duyuların vücudundaki artık yeniden hissetmeye ve hissizleşecek olmaya başlamıştır onun yokluğunda. artık hissedebiliyor olmanın dahi bir sebebi vardır. bir önkoşulu yada, ellerinde bir eli, o eli tutuyor olabilmek...
ve bir kış günü gibidir. işe gitmek için dışarıya çıktığında bembeyaz görürsün bütün dünyayı. arabalar evler çöp konteynırları şunlar bunlar yoktur. beyaz vardır. kar vardır... ve bir sabah uyanırsın. kalbinde bir aşk vardır. ve geri kalan her şey o dur artık. her şey onunla kaplıdır. her şey ondan ibarettir. şu bu yoktur, o vardır. üzüntüler dertler tasalar zorluklar yoktur. o vardır. trabzonun ligdeki durumu alttan kalmış bilmem kaç tane ders bitmeye yüz tutmuş ve sürekli zam gelen sigara paketi yoktur. o vardır. uzaklıklar mesafeler özlemler hasretler hepsi onunla kaplıdır ve onunla yep yeni bir hal almıştır. kalbinde bir aşk vardır...
ve bir gece yarısı uyanmak gibidir. zerre ışık yoktur etrafta. sağa sola çarparak yürürsün ve dışarıdan cırcır böceklerinin sesi gelir. geri kalan herşey zifiri karanlık, zifiri sessizliktir. çarpa çarpa bir kaç şeye yolunu bulursun ve elini koridorun duvarına dokundurarak yürür gidersin mutfağa su içmeye.. bir hayata başlarsın, çarpa çarpa seversin bi çok şeyi. kalbinde bi yer açar bi yer verir siler tekrar yazar, tekrar yazar, tekrar yazarsın... ve doğru yerde doğru zamanda doğru eli tutarsın ve geçmiş zamanı düşünmek yerine daha fazla geç kalmayalım dersin. ve o eli hiç bırakmadan ölene dek aşk şarabını içmeye gidersin. güvenle artık, çünkü dengeni koruyacak, sen görmesende dokunduğunda bastığın yere dahi emin olacağın bir eli tutuyorsundur, ve mutluğa adımlar kalmıştır. önemli olan o eli tutabilmektir...
ve bağlanmaktır alışkanlık olmasından korkmadan. alışmaktır her sabah birlikte uyanmaya. alışmaktır eve gelip huzur dolacağına inanmaya. ve eve gelip huzur dolduğun günlerde eve gelip huzur dolmaya. alışmaktır aynı yatağa girmeye. alışmaktır sıradanlaşmasın diye her an daha çok sevdirmek için kendini çabalamaya. ve alışmaktır her an daha fazla sevmeye. bağlanmaktır delicesine sevgiliye. ve kopamamaktır. koptuğunda yaşayamayacağını düşünmektir her ne kadar yaşayacağından adın gibi emin olsan da.. ve korkmaktır onsuz kalmaktan, onsuz da hayat devam edeceğini bile bile, onsuz yapamayacağından korkmaktır...
sesini duyduğunda bir yandan kalbin kıpır kıpır olurken bir yandan yanyanayken sarılmayı biraz uzakken görmeyi biraz daha uzakken sesindeki sıcaklığı hissetmeyi özlemektir.
gülüşün derecesini ölçmektir. sımsıcak olduğuna kanaat getirip içinin ısındığını hissetmektir.
telefonun ekranında adını gördüğünde sevinçle o an ne yapıyo olursan ol bırakıvermek ve ne yapıyo olduğunu tamamen unutmaktır. klişe gibi gelsede her telefon çaldığında ehhe.! diye gülerek onun aradığını onun mesaj attığını onu onun onun onun bir şey yaptığını düşünmek mutlu olmak, o olmadığını gördüğünde o arayan o mesaj atan kimse kısa kesip yarin sesini duymak istemektir.
sarıldığını hayal etmektir bazen hiç dokunmadan. bazen dudaklarını özlemektir delicesinde. bazen el ele ışıklı bir sokakta kapalı dükkanların arasında yürümektir. bazen filimlerden kopya çekip jestler yapmak ve o kadar içten gelerek o kadar isteyerek yapmak ki bunu, sevdiğinin bir an olsun yüzünün güleceğini düşünerek, ödül olarak sadece küçük bir tebessümle yetinecek olmaktır..
sevmek hiç bir zaman yanlız olmadığını ve yanlız olmayacağını bilmektir. haykırmaktır bütün dünyaya mutluluğu dolu dizgin. çünkü artık o eli tutuyosundur ve o mutfağa başına bi iş gelmeden gideceksindir. çünkü her dokun her duyun artık besberraktır ve onsuz çalışmaz dahi. çünkü artık kalbin sen istemesende kaptırmıştır bir ateşe kendini ve yanmakla bitmeyecektir, ateşin sönüp kül olmasından korkmak gerekir. çünkü artık bahar gelmiştir. çünkü artık kış gelmiştir. çünkü artık alışmışsındır. çünkü artık bağımlısındır. çünkü kalbine enjekte etmişsindir sevmeyi...
sevmek, ait olmaktır koşulsuzca..
küçücük şeylere bile sevdiğini yazmaktır.
her şeyde aklına ilk geleni yapmaktır ve her zaman aklına sevdiğinin geldiği zamandır.
ve bana ait tüm sevmekler ve yaşadığım tüm hayat ve bu entry éclata ithaf edilmiştir... *
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.
yemenin bir alt levelidir.
örnek:çok sevdiğiniz birine " oy , oy ... yerim ben seni..." deriz.
örnek:güzel bir elmayı kimseye kaptırmadan yemek isteriz.
çok kolay gibi gözükse de, konu aşk olunca, kağıt üzerinde olmayan çoğu şeyden dolayı sancılı biçimde gerçekleşendir. istediğiniz kişiden hoşlanabilir, istediğiniz kişiye aşık olabilirsiniz ama karşınızdakinin sizi seveceğinin garantisi asla olmaz. dolayısıyla size kalan da hayalin ne kadar boş bir şey olduğunu anlamaktır. sizi seven ancak sizin sevmediğiniz biriyle ilişkiye başlamak da sadece sıkıcı olacağına göre, yalnızlığınıza sığınır, beklenen kişi gelinceye dek gerçekleri dile getirip yalanlar söylersiniz. aşkta sevmek tek taraflıysa hissedilen sadece boşluktur öyle ki.
sevmek bir iç organını belkide o güne kadar hiç tanımadığın birine emanet etmek demektir... haa bu organ genelde kalp olarak resmedilir... ama mide yanması... kalp sızısı... nefesinin kesilmesi.. belki beyninin düşünemeyecek hale gelmesi gibi her durum aslında yer yer her organının işlevindeki zorlukları gösterir.... kötü bir andır... bir o kadarda heycan uyandırır...
ama gariptir de....
üzerine harbi harbi düşünülesidir....
ama gelin görün ki. bu sonsuz türev almak gibidir... ne kadar anlasanızda/düşünsenizde bir sonraki aşamada yine daha zor zorularla karşılaşırsınız...
çok şeyde olduğu gibi... -basiti- daha güzeldir sevmenin....
tanıdık, bilindik bir iki ön türevden sonra kurcalamamak gerekir....
bazen senin sevgin sadece yeter bazen yetmezdir. sevmek tarifi mümkün olmayan duyguların birleşmesidir. seversin sevilmek istersin yalan sözlerle dolmak istemezsin ama sen yinede seversin. benim sevgim yeter dersin. herşeye ama herşeye ben yeterim dersin sadece ikimiz olalım seveyim sende beni sev diye düşünürsün ama yanılırsın ne kadar değer verirsen o kadar itilirsin. hayatın itilmiş- kakışmış vaziyetine döner. sen sevdikçe itilirsin. köpek olursun. ama önemli olan köpek olmamak dersin. köpek olduktan sonra haa onun köpeği haa bunun köpeği olursun. ama sevmeye devam edersin değer vermeye devam edersin. ne kadar itilsende, ne kadar tek edilsende , ne kadar ayrılsan da , sevmeye devam edersin bir şeyelere bağlı kalmak istersin. doğaya, hayvanlara başka şeylere yöneltmeye çalışırsın sevgini. ama onu sevmeyede devam edersin. seni iten kişiyi bile sevmeye devam edersin humanist düşünce olarak değil. sadece seversin yalan sözlere kandırılmaya devam edersin içinde sevgi kelimesi geçen herşeye gözü kapalı inanmaya çalışırsın ama yanılırsın. ama sen sevmeye devam edersin börtü böcük diye avutursun kendini başka yerlere çekerek ama duyguların onu söylemiyordur. duyguların itildiğinin yanındadır. istediğini değiştiremezsin sevmek budur. benim sevgim yeter diye hala daha hayal dünyasında kendini tatmin etmeye devam ettirmeye çalışırsın. tatmin olursun sevgin büyüktür itilmeye devam edersin sahte sözlerle. tatminkar bakışlarla.
anne gibi sevmek
baba gibi sevmek
arkadas gibi sevmek
kardes gibi sevmek
sevgili gibi sevmek seklinde cesitleri olan,
tüm bunları bir kişide yaşarsanız da, dağı deldirecek, çöllere düşürecek eylem...
zaman zaman insana ağır gelendir. tüm dünyanın yükünü üstünüzde hissetmeniz an meselesidir hatta. o derece yüklenir üzerinize. nefes aldırmaz insafsız. eliniz kalbinizde soluk almaya çalışırken buldurur bir anda. "sevmek; herkesin kaldıramayacağı iştir" diyenlerin ne kadar haklı olduğunun anlaşıldığında dank edendir. ama ne yazıktir ki iş işten geçtikten sonra belirginleşir insanın gözünde.
--spoiler--
Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. O ot gelip, ot gidenlere acımalı. Sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır. Talihli insandır. Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı insandır o. Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır. Gerisi boş, yalan.
Aşksa; sevmektir. Durmadan nefes alırcasına sevmektir. Sevmekle sevilmek ayrı şeyler.. Sevilmeyi çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek, daha da yoğunlaştırmak onu elimizde değil. Oysa ki sevgimizi dilediğimiz gibi yoğurabilir, dilediğimiz şekli verebiliriz ona.
Derinlikse derinlik, yükseklikse yükseklik, genişlikse genişlik...
Sevmekte gücümüz var, irademiz, aklımız var. Biz varız sevmekte. Sevmek yaratmaktır bir bakıma. Sevilmekse; yaratılmak.
Demek ki biz seninle birbirimizi yaratıyoruz durmadan. Sen beni yarattıkça güzelsin işte ve ben seni yaratıkça, güçlüyüm, daha bir insanım.
--spoiler--
bütün gece düşünmekten kafanızı yastığa vura vura uyumaya çalışmak, uyku arasında gözyaşı dökmek, içinizde onu olağanca yaşatarak büyüttükçe büyütmektir. siz onu hayatınıza dahil ederken ''mi, acaba'' gibi gibi soruları sormazken onun sizi hayatına dahail ederken sorması. çıkarsız birine ''tutulmaktır''.
"Vatandaşlar! Vatanınızda herhangi bir şahsı, istediğinizi sevebilirsiniz... kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi... Fakat bu sevgi sizi, milli mevcudiyetinizi bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz." - Mustafa Kemal ATATÜRK -
ama öyle şeyler yapıyoruz ki, her şey ayan beyan... ne mi yapıyoruz mesela... biz üçümüz, mülkiyeliyiz. "aramızda bir şeyler olan" orta doğulu... bir gün öğleye doğru, üç mülkiyeli, kızılay'da rastlaştık... sinemaya gitmek üzere sözleşiyoruz. uzaktan bizim orta doğulu çıktı meydana. hayrola" dedi. öğleden sonra sinemaya gidiyoruz, haydi sen de gel" dedim. "çok mu istiyorsun" dedi. "evet" dedim. "biletleri alın beni bekleyin. senin için gelirim" dedi, koştu gitti. sinema ikide... ikiye çeyrek kala buluştuk. üç mülkiyeli. orta doğulu görünürde yok... bizim kız "hadi girelim" dedi. "o laf olsun diye 'gelirim' dedi. gelemez. öğleden sonra final sınavı var. nasıl gelir ki!" biletlerin ikisini onlara uzattım... "gelecek" dedim. "siz girin, ben beklerim". saat iki buçuğu geçiyordu, sinemanın önünde bir taksi durdu. içinden nefes nefese orta doğulu indi... "kusura bakma geç kaldım" dedi... "öğleden sonra final sınavım vardı. bu sınava raporsuz girmezsek dönem hakkım yanar. bu yüzden girdim. kâğıdın altını hemen bomboş imzalayıp verdim. fırladım, taksiye koşarken ayağım burkuldu, topuğum kırıldı. yurda gidip ayakkabımı değiştirmek zorunda kaldım. bu yüzden geciktim." sonra kulağıma eğildi. "ama ne kadar geç kalırsam kalayım, kapıda beni bekleyeceğini biliyordum" dedi. "ben de geleceğini biliyordum" dedim, elini elimin içinde sıkarken...
sevginin en yüce yanıdır, inanmak... ama ben başka şey anlatmak istiyorum, bugün... insanları ne kadar seviyoruz. onlara ne kadar değer veriyoruz. bunun bir tek şaşmaz ölçeği var. günlük hayatımızdaki önceliklerdeki yeri? "hadi sende gel" dediğimde "sınavım var, gelemem" diyebilirdi orta doğulu... kimse de bir şey diyemezdi. öyle demedi... senin için her şeyi yaparım" dedi... benimle herhangi bir gün, herhangi bir saatte gidebileceği o sinemaya, sırf ben o gün istiyorum diye, o gün gidebilmek için, sınavdan "sıfır" almaya razı oldu. şimdi bir de herkesin günlük yaşantısında her zaman rastlanan örneklere bakın...
-"sevgilim, sana tapıyorum. bugün buluşmayı çok isterdim ama randevu almıştım."
-"alo, darling. bu gece seninle buluşacaktık ya. bir kız arkadaşım boyfrendi ile bozuşmuş. onu teselli etmem gerek. beni affet!"
-"hayatım sen bir tanesin. ama yarın buluşamayız. galatasaray'ın maçı var."
listeyi sabaha kadar uzatabilirsiniz. şimdi bir düşünün. hem size ileri sürülen özürlere... hem sizin ileri sürdüklerinize... kimi, neleri tercih ediyorsunuz, kimlere... ve siz nelere tercih ediliyorsunuz? eğer, sizin için arkadaşından, maçtan, sizi davet eden ya da size gelen herhangi bir arkadaştan sonra geliyorsa, sakın ola, onu sevdiğinizi falan düşünmeye kalkmayın. insanlar bazen kendilerini de kandırır, sevdiklerini de. ya da şüpheye düşerler, -"ona karşı duygularım, çok karışık... seviyor muyum acaba" diye... sevginin ve değerin en yanılmaz ölçeği, tercihtir, önceliktir. -"hadi sinemaya gidelim" dediğinizde, arkadaşınız -"tabii, harika" demeden önce "ne film oynuyor" diyorsa, hele hele ardından "ben o filmi sevmem" deyip, buluşma teklifinizi reddediyorsa mesela, bilin ki asıl sevdiği sinemadır. siz değilsiniz. siz ancak onun ilgisini çekecek bir film ve boş bir zamanını bulabilirseniz, onunla buluşabilirsiniz. bunun da adı sevgi olamaz tabii... sevgide önemli olan bir arada olmaktır. sinema bahanedir sadece. düşünün bakalım, sevdiğinizi sandığınız insanın, hayatınızdaki öncelik sırası neydi? en tepede mi? o zaman gerçekten seviyorsunuz demektir.
ya da şöyle... hayatındaki en büyük önceliği daima size veriyorsa, hiç şüpheniz olmasın, en çok sizi seviyor. onun için en değerli varlık sizsiniz. hem kendi karmaşık duygularınızı çözmenin, hem de onun duygularını kesinlikle belirlemenin en şaşmaz yoludur, öncelik testi... çünkü en çok sevilen, en önce gelir.
"benim her şeyimsin" kolay laftır, herkes söyleyebilir. eğer sizi bir şeye tercih ediyorsa ancak o zaman her şeyiniz demektir gerçekten. birisiyle ilgili duygularınızdan ya da onun duygularından şüpheniz varsa, derhal bu "öncelik" testini yapın, her günkü yaşantınızdan örnekleri hatırlayarak. şaşmaz gerçek hemen ortaya çıkacaktır.
sevgi bir bakıma önceliktir çünkü...
Tanımı en zor duygudur. Her gözde başkadır anlamı, her tene başka dokunur, acıtır ağlatır kimi zaman ama mutlu etti mi de, herşeyi unutturur. Yaşamı bazen yaşanır kılar, bazen çileye dönüştürür. Vazgeçememeyi de öğretir, ansızın çekip gidebilmeyi de. yüreğe taş basmayı da öğretir, baharı da getirir gizlice. Zıtlıklarıyla güzelleşen yaşanası yüce duygudur sevmek. yaşaması kolay, besleyip büyütmesi zordur.