" uzun uzun sarılalım mesela, eski günlerdeki gibi, hiç bırakmadan, nefeslerimizi hissederek, sonra ellerini tutayım örneğin, sımsıkı, terlesin avuç içlerimiz ilk günkü gibi, heyecanla baksam mesela, belinden sarılsam.. kalp atışlarını hissetsem, saçlarını okşasam, bırakmasam, sevsem seni, dokunsam bir kez daha kalbinin en güzel yerine.. bırak hayalin kalsın benimle, belki bir gün gerçek olur umuduyla.."
iç yaralayan bir duygudur. bir hasret ve özlem sonrasında nihayet onu görür ve sımsıkı sarılırsınız ve bırakmak istemezsiniz ama o "hadi artık yeter gari" tarzında sizi kendinden uzaklaştırırsa içiniz burkulur ağlamaklı olursunuz. bunu belki toplum bizi öpüşüyor zannedip yargılar, mahalle baskısı olur şeklinde yapmış olsa da, aşk önce gelmeliydi.
Sarılmanın ne kadar süreceği ünlü filazoflar tarafından asırlardır tartışılagelmiş, evlilik teklifinin red edilmesi sonucu bir atın boynuna sarılan nietzsche bu soruya "Gözyaşlarım durana dek" cevabını vermiştir.