ayrılıklarda ölüm acısı gibidir esasında insan hayatında. ama ölüm başkadır. ve sizi tamamladığını düşündüğünüzün ölümü, yaşarken kendi ölümünüzü hissetmektir. deliliğin sınırlarına çıkıp geri gelmenin asansöründe bir süre yolculuk etmeniz demektir. ve ya asansör boşluğuna atlarsınız ya da birgün o asansörden inersiniz.
ne olursa olsun, yaşanacak en büyük travmalardan biridir insanoğlu için. düşmanı bile için isteyemez insan, isteyene karşı da bütün insani duygularını kaybeder. adolf hitler kesilir.
düşündükçe kötü oluyor insan...
sevgiliden ayrılmaya göre daha az koyan bir durumdur. sevgiliden ayrıldığınızda o hala oradadır. artık sizi düşünmemekte, takmamaktadır. varlığınız onun için pekte bir şey ifade etmeyecektir. ama siz hala sevgiliyken ölmüşse, artık bir sevgiliniz yoktur. gecelere akıp kızlara asılmaya devam edebilirsiniz. başka türlü düşünmek gerekirse, hiç değilse onun kalbinde yer etmiş son kişi sizsinizdir. sevdiği son kişi. bu başlığa atlamamın nedeni de buydu. keşke eski sevgilim ölse, artık uğruna üzülmem gereken bir eski sevgilim olmasa.
allah kimseye göstermesindir. ardından yanından mezar alıp koynuna gömülmeyi garanti ettikten hemen sonra ölünür. a dostlar şaka değildir ölünür, hayata güveni kalmaz çünki artık o insanın,kalmamıştır... sevdiceği yoksa o da yoktur...
aman diyorum tekrar tekrar.. aman!
sevgili ne zaman ölür ki? seni bırakıp gittiğinde mi? yoksa hala deli gibi severken gerçekten öldüğünde mi? sanırım ilkinde. çünkü birini severken, fiziksel olarak ölse dahi hala seviyorsun. vazgeçmiyorsun ki sevmekten, vazgeçemiyorsun. insan canından, kalbinden, ruhundan, hayatının anlamından vazgeçebilir mi? hayır, öyle kolay değil sevgilinin ölmesi. seni sevdiği sürece, zaten ölmez ki.
ne zaman ölmüştür ki sevgili? onu en sevdiğin anda seni sevmiyorum deyince mi? yüzlerce kez terkedip bir daha terketmeyeceğini söyleyip yine senden kaçınca mı? peşinden hiç bir şey uğruna koşmadığın kadar koşup, hiç bir fedakarlıktan kaçınmadığın kadar emek verip, bir tek onun için gözyaşı döküp hatta hatta ilk seni seviyorum dediğin kişinin seni seve seve başkasının elini tutmaya gittiği anda mı? yok hayır inanmıyorum sevgili çoktan ölmüştür. sen onu resimlerdeki anılardan, telefondaki yalancı sesten bir kaç ufak hatırada yaşamışsındır geçen sürede. o çoktan ölmüştür ve ölmüştür. dil bazen demek ister ya "keşke ölseydim de bugünleri görmeseydim." bunu diyesim geldi ama meğersem ölen kişi senmişsin.
her güzel şeyin sonu,yok oluşu,tükenişi,ölümü kötüdür,insanda derin psikolojik travmalara sebebiyet verebilir,ancak ihanet durumu ve sevgilinin manevi ölümü çok daha iyidir,ne demek ya,bir insan ölüyor alo ? ihanetse ihanet,neyse ne,sıçarım senin egona,adam olsaydın da ihanete kadar zaten bitmiş ilişkini fark edebilseydin.
ölümünü haber aldıktan sonra tepki gösteremeyen,morgta teşhis koyarken tepki gösteremeyen,mezarına toprak atarken yine tepki gösteremeyen,mezarın basından herkes gittiğinde ve bir sen kaldıgında akıttıgın o bir damla gözyaşıdır.
yangındır. şiddetli bir ateş topudur. gelir, içinizdeki en zayıf yere oturur. çok canınızı yakar. artık ağlamıyor olmanız ateşin söndüğünden değil, o ateşin yaka yaka sizi yoketmesindendir.
sevdiceğinizin ruhunu teslim ederek allah katına çıkması.
benim gibi kütükler bildiğiniz ölümü bu kadar tanımlayabilir. yaşamadım bunu ama yaşamak da istemem. ama bir de sevgilinin kafada bitmesi vardır ki o da bir manada ölmesi sayılır. yaşıyordur reelde ama sizin için ölmüştür. gerek yanlış davranışlar, gerek ihanet, gerek başka bir şey yüzünden sizin gözünüzde bitmişse, sevginize layık olamayacak kadar aşağılıksa, sizin yapabileceğiniz bir şey yoktur. sevgili sizin gözünüzde ölür, kendiniz için yas tutarsınız.
hayat sürüklüyorken ordan oraya, bazı insanlar bazılarıyla bir arada nasıl kalabiliyor sürekli evlilik haricinde. o denklem nasıl kurulabiliyor. okuldur, askerliktir, iştir. nasıl bir arada olunabiliyor, şaşılacak şey. ama hep de imrenirim o insanlara. ihmal de etmezler sevdiklerini, hep haberleşirler. işin gücün yokmu senin diyesim gelir. sonra tabi ölünce herşey biter.
bir garip ölmüş diyeler,
soğuk su ile yuğalar,
üç günden sonra duyalar,
söyle garip bencileyin...
neden sevgilinin ölmesi bu kadar dikkat çeker de,
karlı bir kadıköy akşamında, rıhtım caddesinde yer alan bankamatiklerden birinin kovuğuna sığınmış bir garibin ölmesi bu kadar can yakmaz ?
ben de bir garip için yaktım ağıdımı...
ha, sevgilinin ölmesine gelince, 20. asırda emin olun ki önemi yok !
öyle hızlı ve her şeyin yağ gibi akışkan olduğu bir yüzyılda yaşıyoruz ki,
nazım hikmet' in de dediği gibi, ( nazım sevin lan ! senden alıntı yapıyorum );
'' üzülme kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı ''